Göz

  Play a la Turka - Halide Velioglu

 

Yer New York; zaman 2000, Subat baslari. Az bir zamanim var ikinci kez düstügüm bu kentte geçirmek için. Bir nevi is aramak benimkisi, kendimi ve çalismak istedigim konuyu görücüye çikarmisim. El kapilari...

Bir Türk gurbete düsse n¹ apar? Baska Türkler bulup onlarin yaptiklarini. Alternatif arayacak zaman degil, hayatin pek de cömert olmadigi bir mevsim. Lafi daha uzatmadan asil mevzuya geleyim; sonuç olarak ben bu yazida ,orada gördügüm bir oyundan ve bu oyunun bende uyandirdigi düsünce ve hislerden söz etmek istiyorum.

Oyunun adi "Play a la Turka".Yazari ve yönetmeni Yesim Özsoy Gülan ve "Home-Works Theater"adli bir topluluk tarafindan sahneleniyor. Adrese gelince, Producers Club, 358 West 44th Street.

Ingilizce ve Türkçe olarak iki dilde oynanan oyunun Ingilizce brosüründe oyun, yazar ve yönetmen Gülan¹ in kaleminden söyle tanitiliyor(çeviri bana ait): " ŒPlay a la Turka¹ Osmanli Imparatorlugu¹ nun geleneksel gösteri sanatlarindan olan Gölgeoyunu (Karagöz ve Hacivat), Dogaçlama Oyun (Ortaoyunu), Hikaye-anlatici (Meddah) ve çesitli festival performanslarindan türetilmistir. ŒPlay a la Turka¹ bu gösteri pratiklerinin anisinda geçmisi yeniden yasama ya da yasatma olasiliginin sorgulanmasidir. Bir bakima oyun hafizalardan tamamen silinmis olan geçmisi tekrar yasatmak türünden imkansiz bir eyleme bir anlam ve çözüm bulma gayretidir. Bu minvalde, oyun geleneksel bir oyunla devam edilemiyor olmasina dairdir. Zira varsayimi, geçmisin yeniden yasatilamayacagidir."

Oyunun dili Ingilizce ve Türkçe, demistim. Karagöz¹ün Türkçe bir sözüne Hacivat Ingilizce karsilik veriyor. Kavuklu ve Pisekar da öyle, ayri dillerden konusuyorlar. Bu ikililer disinda kalan Œprophet of the past¹ (geçmisin peygamberi), Œabsent woman¹ (olmayan kadin) ve Meddah tek dilde konusuyorlar. Sahnenin kiyisinda seyirciyle sahne arasinda bir yerde iki tercüman var, oyunun kimi bölümlerini Ingilizce¹ye çeviriyorlar. Tanimi geregi (Ortaoyunu, Gölge Oyunu, Meddah ) metin agirlikli bu oyunda sözün durdugu yerlerde de aksiyonu durma devam eden bir alan var, o da sahnenin dört bir yaninda duran TV ekranlarinda akip giden video görüntüleri. Bu görüntülerde oyuncular, oyundaki rol ve kiyafetleriyle New York sokaklarinda dolasiyorlar. Bu da oyuna, yanilmiyorsam, "multimedya" boyutunu katan kisim. Oyuncular sahnede görünmeden önce, ayni TV ekranlarindan Topkapi görüntülerini Klasik Türk Müzigi esliginde izliyoruz bir müddet. Canim fena halde güllü lokum çekiyor, nedense.

Neyse ki oyun basliyor ve oyun brosüründe belirtildigi gibi, geleneksel Osmanli gösteri pratikleri araciligiyla geçmisi canlandirmaya kalkisma sorunsaliyla hep birlikte ve güle oynaya ilgilenmeye basliyoruz. Temelde bir çeviri sorunsali etrafinda dönüp durdugunu düsündügüm bu oyunu birbirleriyle kesisen iki eksen çerçevesinde ele almaya çalisacagim: Eksenlerin biri "gelenegin" bugünle iliskisini konu alan ve benim birinci çeviri zemini olarak tanimladigim eksen. Ikincisi ise, birinci eksende ele alinan gelenek ve bugün iliskisinin, hadi adini koyalim, gelenek -modernite gerilimli iliskisinin bir baska dile, yine adli adinca, Bati¹ ya, daha da daraltildiginda o an için New York olarak cisimlesen, Ingilizce konusan bir Amerika¹ya nasil çevrilecegini konu edinen eksen. Simdi, kah oyunun içinden kah disardan bu eksenleri açmaya çalisayim.

Karagöz ve Hacivat¹in diyaloglari metnin metinselligine dair bir temanin etrafinda dönüyor. Nitekim, tabiati geregi duragan ve degismez kisilikleri sergileyen, istemlerini kullanma gücünden yoksun olup, bu yüzden de sürekli kendilerini yenileyen yapilarinin günümüz Post-Yapisalci kuraminin büyük isimlerinden Jacques Derrida¹ ya referansla vurgulanmasi hos bir gönderme ("hay Jacques¹ ina da Derrida¹ sina da") ve kulagimiza bir özdüsünüm (self-reflectivite) ögesi olarak çaliniyor. Meddah oyun kisisinde yabancilastirma islevini de yedegine almayi ihmal etmeden ,bu özdüsünüm izlegi oyun boyunca durma devam ediyor. Yönetmen ve metin yazarinin kaleminden çikan kisa tanitim yazisi da bunun bir parçasi.

Karagöz ve Hacivat¹in bilinen kelime oyunlarina dayali komik öge, Ingilizce ve Türkçe karsilikli anlasamamalarla (daha çok Türkçe konusanin Ingilizce konusan tarafindan anlasilamamasi) boyutlandirilmis. Kavuklu¹ yla Pisekar¹in diyaloglari da Türkçe konusan Kavuklu¹ nun Ingilizce konusan Pisekar¹a meramini anlatma gayreti ve yer yer diklenen üslubuyla sürüp gidiyor. Bu arada sahnenin geri planinda, brosürde "dedikoducu kadin"(gossiping woman) olarak tanitilmis olan , rengarenk ev giysileri içinde baslarindaki yazmayi söyle üstten baglamis iki kadin karakter oyun boyunca fisildasip duruyorlar. Arada bir kahve içiyorlar, fal bakiyorlar. Oyuncularin yorumundan midir, yoksa sahsi tercihlerimden midir oyun içinde en çok eglendigim bölümdüler. Kendileri de oyunu bir an bile birakmadan oldukça eglenerek oynadilar, "rolün küçügü büyügü olmaz " siarinin canli ve saglam kanitlariydilar.

Brosürde, daha önce sözünü ettigim, "geçmisin peygamberi" ve "olmayan kadin" (absent woman) olarak adlandirilmis iki oyun kisisi daha var ki oyundaki anlamlarini çözememis olmayi ben sahsen üzerime almaya hazirim. Ancak yine de "geçmisin peygamberi" nin Osmanli geçmisimizin içinden ve üzerinden konusan Meddah¹ a karsi daha TC tinladigini söyleyebilirim. Zira , pek kisa geçmisinden ve köksüzlügünden yakiniyordu konustugu esnada. Oyun boyunca da bir kösede mahzun mahzun oturdu."Olmayan Kadin" in da kostümü itibariyle New York¹ un sembollerinden Özgürlük Aniti¹na benziyor olmasi , izleyici algisini hesaba katmamis bir yaratim/tasarim kazasi olarak kisisel belleklerdeki yerini alacaga benziyor. Yine de çikarabildigim kadariyla Olmayan Kadin, Osmanli geleneksel gösterilerinde sahne alamayan kadinlari temsilen oyundaki yerini almis olmali. O da yakiniyor, sizlaniyordu.

Meddah ise ,diger oyunculardan yasça daha büyük bir oyuncu tarafindan canlandiriliyordu. Hacivat- Karagöz, Kavuklu-Pisekar diyaloglarindan baska grotesk ve eglenceli bir üslupla pandomimize edilen Ferhat ile Þirin¹ in hikayesinde araya girip söz aliyor ve oyuncularla birlikte seyircilere hitaben didaktik konusmalar yapiyordu. Ancak bu Meddah anlatacak hikayelerini kaybetmis bir Meddahti. Dolayisiyla öyle taklitli güldürmeli hikayeler anlatmiyor ancak sahnelenen Karagöz-Hacivat, Kavuklu-Pisekar diyaloglarina ve sahnede sözünü ettigim diger performanslarla olan gerilimli iliskisiyle belirleniyor ve elestirel bir konum aliyor. Anlatacak hikayesi olmamak/ kalmamakla, elestirel konum olmak tanidik iliskisi Meddah rolünde cisim buluyor. Sahne üzerinde farkli dillerde de olsa anlasmaya, geleneksel formlarda da olsa eglenmeye, en azindan oyun oynamaya çalisanlara yukaridan bir edayla sürekli derslerini veriyor. Önerdigi bir sey yok, sadece "olmamis " deyip duruyor. Edasinda yenik, passé olmus bir Meddah¹ tan ziyade rütbesinden olmus bir Osmanli pasasini andiran seyler var. Belki de geleneksel bir gösteri formunun günümüzü ifade etmekteki olanaklari sorgulamaya kalkisan bir oyunun Dogu-Bati, gelenek-modernlik ve tüm bunlari önce bugünkü bize sonra da bugünkü biz¹ in kurucu ögesi olan Bati¹ li digerimize çevirme sorunlarinin tümünü birden oyun biçeminin geregi sözlü olarak, ayni karaktere söyletiyor olmasi karaktere hem politik hem pedagojik hem de magdur islevlerini bir arada tasitan müskül bir islev yüklüyordur. Oldukça erkek bir ses oldugunu belirtmeye gerek bile yok sanirim. Erkek sesli, Osmanli, yenik ama iktidar konumundan konusan ve tartismasiz kamusal bir sahsiyet olan Meddah¹ la oyunun çok ufak bir bölümü disinda (kahve faliyla ilgili bir tekerleme) metin tarafindan söz hakki taninmayan , ayaklarinda sipidik terlikleriyle mahremlerinden disari baslarini pek çikarmayan ancak dedikodu sayesinde görüp duyduklari her seyi kendi duyamadigimiz lisanlarina çeviren Dedikoducu Kadinlarin konumlari arasindaki asimetrik iliski çok çarpici ve anlamli. Oyun üzerine , kendimizi eglendirme ve ifade etme biçimlerimiz üzerine oldukça yüksek perdeden konusan bir Meddah oyun kisisiyle oyun boyunca son derece eglenen ancak seslerini neredeyse hiç duymadigimiz ve her halleriyle mahremlerinden çikmadigi izlenimi uyandiran Dedikoducu Kadinlar arasida oyun metninin kurdugu antidemokratik iliskiden söz ediyorum. Bu iki unsuru yan yana getiriyorum zira bana göre seyirci ve sahne arasindaki iliskide oyunun kalaninda görülmeyen bir konumu paylasiyorlar. Karsilastirmak ve bir arada düsünmek öncelikle yapisal bir gereklilikten kaynaklaniyor. Þöyle ki, oyun boyunca seyircinin ve oyuncularin sahnede olan bitenle esitlendikleri iki pozisyonu olusturuyor Meddah ve Dedikoducu Kadinlar. Biri, oyun üzerine oyunun bir parçasi olarak yorumlar getiriyor, sahnede aksiyon duruyor (video gösterimi disinda ki bu da oldukça önemli) oyuncu-seyirci hep birlikte bu yorgun yorumlanmis Meddah¹i dinliyoruz. Digeri de, oyun boyunca hem oyun hem de seyirciler üzerine sürekli yorumlarda bulunuyor (dedikodu) ve biz evlerinden, kadinliklarindan ve fincanlarindan dogru eglenerek fisildasan bu kadinlari hep birlikte duyamiyoruz. Her iki durumda da, sahne ve seyirciler bir düzeyde esitleniyor.

Oyun kisilerinden ve sahnede olan bitenlerden aktarmak istediklerim bunlar. Þimdi biraz da oyunun genelini kusatan, köksüzlük, geleneksizlik, hikayelerini kaybetmek gibi alt basliklarda irdelenen gelenek- modernlik iliskisinin ve dahi çeviri probleminin baska zeminlerde nasil ele alindigina bakarak dönmek üzere turumuzu biraz genisletelim.

 

II.

Gelenekle modernlik arasindaki gerilimli iliskinin bugün Türkçe yasanan hayatlarimizda çözümü ya da en iyi irdelendigi yer benim izledigim kadariyla popüler kültür. Popüler kültür derken de, epeydir patlamasina devam eden Türkçe sözlü müzik (klipler), TV dizileri ve biraz da reklamlari kastediyorum. Seksenlerde Arabesk olgusu olarak tartisilan bu konu doksanlarin geçmis olarak bittigi günümüzde, minibüs ya da gecekondu müzigini anlamaktan fazla bir mesai bekliyor. Her kanalda üçer beser tane bulundurulan diziler bunun en çarpici örnegi. Yüksek ve asagi kültür ayrimini kendi olanaklari içinde anlamsiz kilan bir taraflari var. Reytingleri hayli yüksek bu dizilerin çogunun da ev içinde , bir mahallede ya da bir apartmanda geçiyor olmasi gelenekle modernlik ekseninde her türden iliskinin(kadin-erkek, anne çocuk, kardeslik, arkadaslik vs.) orta sinif ve cemaat iliskileri zemininde isleniyor olmasi velut bir konu. Ancak yazinin konusu açisindan önemi, günümüzde gelenek sorunsalinin tartisildigi ve en genis ölçekte tüketilebildigi alanlar üzerine bir fikir vermesi. Mahallesinden , günlük olaylarindan koparilmis bir Ortaoyunu tabii ki hikayesizligi anlatir. Ancak bu biraz da dille üstelik iki dilde oynamaya bozdurulmus hikayesi bitmislik halini genele tesmil etmek gibi bir yanilgiya yol açmamalidir. Bugün hem dilde harikalar yaratip hem de kurgu ve karakter zenginligi açisindan akillara durgunluk ve çehrelere tebessüm veren "Bir Demet Tiyatro" nam-i diger Mükremin Abi¹ ye örnegin, yakindan bakmak hem estetik açidan hem de toplumun bugünkü kültürel haritasini çikarmak açisindan olanakli açilimlar saglayacaktir eminim. Huysuz Virjin¹ in en meshur kadin olmasi gibi hayli düsündürücü dügümler var. Bir travesti olmasi onu anlamanin en kolay ele gelir yani ve tüm bunlar belli ki basli basina baska bir yazinin konusu... Özetle popüler kültürün, özellikle modernlesmesini Bati¹ dan farkli zamanlarda ve sekillerde gerçeklestiren cografyalarin zihinsel gramerini anlamak açisindan ayricalikli bir konumu olduguna biat etmis biriyim.

Denebilir ki bu örnekler oyunun ne janrina uyar, ne de konustugu kitleye uyar; her seyden önce bir tiyatro oyunudur ve bu zamanda kosullar geregi daha dar bir kitleye seslenir ve dizilerle, kliplerle karsilastirilamaz öyle. Üstelik de avand-garde ve\veya deneysel arayislar diye bir sey vardir sanatta ve bunu popüler ürünlerle karsilastirmak, karistirmak olur en hafifinden. Kabul. Ancak benim ve pek çogunun yana yakila aradigi, popülerin yakaladigi ortak duyum , anlama ve algilama zeminini iyi anlayip degerlendirmis, estetik olarak da daha incelmis ve doyurucu ürünler görmek. Bu duaya amin demeyecek birini tanimiyorum. Kaldi ki bugünümüzde geleneksel bir gösteri formunun ifade olanaklarini arastirmaya kalkisan bir oyun Œgelenek¹ diye kodladigimiz formlarin bugünkü seyrine, bizzat kendi yükledigi anlamlar disindaki seyrine de duyarli olmalidir. Ortaoyunu, Gölgeoyunu ve Meddah gibi günümüzde yasatilamadigi ansiklopedilerce dahi teyid edilmis gösteri formlarinin olanaklarini arastirip n¹apilsa geçmisin bugünde yasatilamayacagi sonucuna varmak ya da o varsayimi bu oyunla kanitlamak zaten yasamayan bir geçmisten yola çikildigi için çok külfetli bir arayis olmasa gerektir. Ben oyun boyunca hiç durmadan akan görüntülerdeki New York¹ un sakinlerinden biri olsam ve oyunu seyretsem "ya n¹ olmus da bu insanlar bunca sevdikleri Hacivat¹i, Kavuklu¹ yu unutmuslar? Hay Allah! Karagözle aglayip Pisekar¹la gülmüsler de madem niye böyle unutmuslar?" diye oyuna uyup pek üzülürdüm. Sadece teatral bir ifade sorunsali olarak sahnelense oyun, bir itirazim yok. Ama nerdeyse tamamen geçmise ait bir gösteri pratigi üzerinden topyekün geçmisle, gelenekle, kimligimizle iliskilerimiz irdelenmeye çalisildiginda, üstelik tüm bunlara bir de bu gerilimleri Ingilizce konusan ötekine\Bati¹ ya nasil anlatacagimiz eklenince itiraz ediyorum.

Literatür söyle bir tarandiginda hemen göze çarpacak bir sey var; modernlik üzerine okuyacak bir seyler bulmak kolaydir da gelenek üzerine ele gelir bir sey bulmak zordur. Ancak gelenekle modernlik arasindaki iliskiyi düsünmenin, hatta gelenegin neligi, nasilligi üzerine kafa yormanin kendisi de modern bir kaygidir. Zira, gelenek modernligin geçmisi düsünürken ürettigi bir kategoridir. Bu durumda gelenek tartismalarinin cereyan ettigi zaman ve cografyalarin ortak paydalarina bakmak faydali olabilir. Murat Belge, "Tarihten Güncellige"(1983) adli derleme kitabinda söyle der: "Ne var ki dünyanin çesitli ülkelerinde Œgelenek¹ ya da Œgelenege dayanmak¹ ne zaman önemli bir tartisma konusu haline gelse, orada geçmiste bir kopukluk yasandigi görülür. Bulunan çözümler, Œgeleneksellik¹ örnekleri üstüne düsündügümüzde, çogu kez gelenegin nesnel bir biçimde bugünden geçmise uzanan bir köprü degil, öznel bir biçimde bugünden geçmise uzatilan bir köprü oldugunu görürüz.

" Belge¹yle birlikte düsünecek olursak,"Play a la Turka" da kendine Ortaoyunu¹nu, Gölgeoyunu¹ nu gelenek olarak ilan etmis denebilir ve susulur. Fakat, oyun metninin tümüne hakim olan özdüsünüm pratiginden bu gelenek kurgusunun bizzat kendisinin de nasibini almasi gerekmez mi, en azindan? Hadi diyelim her seyin kurgusalligini konu alarak bir sey anlatamazsiniz, olsa olsa anlatamamayi anlatirsiniz, bu da bir yere kadar. Peki, bu geleneksel gösteri pratiklerinin bizzat bizim ("hangi biz" sorusu sakli kalmakla birlikte) için tasidigi anlama dair bir açilimi atlayarak Batili ötekine çevirmeye kalkismak, üstelik o anlamadikça da diklenmek ne demeye geliyor?E hal böyle olunca, tarihsel dönemlerin, farkli kültürlerin ve farkli dillerin zitliginin yarattigi sinirli komik ögeyi ve yabancilastirma etkisini terkine alan oyunun en fazla izleyici tepkisi (olumlu) aldigi bölüm de dansözlerin göbek attigi bölüm olur. Kuskusuz ki Gölgeoyunu¹ nun bir parçasi olarak, evet.

Yine de, oyunun bas bilirkisisi Meddah tarafindan Ingilizce tercümanlara hitaben söylenen, hafizamda kaldigi kadariyla, "Þimdi gidiyorum ama tekrar dönecegim ve siz korkuyorsunuz elbet, benim bir gün kendi kendimi çevirecegimden." sözleri gerek içerigiyle, gerekse oyuncunun yorumuyla daha bir zaman kulaklarimda çinlayacak itiraf etmeliyim ki. Ve yine sasiracagim kendimce, zaafini bu kadar iyi ifade eden bir oyun neden kendi "gelenegini" önce kendine anlatmaya çalismamis, diye.

Sonuç olarak sanatsal bir gösteriye, ne söyledigini ve kime söyledigini öne alan sorular sordum ve bunun kendi dilini konusmaya tesne sanat ürünleriyle mahzurlari olan bir iliski kurma biçimi olmasinin sorumlulugunu ben kismen üzerime aliyorum. Ancak yine de içim bir parça rahat; zira, bu konumum yönetmen ve oyun yazari Gülan¹ in brosürdeki yazisiyla estetik olarak ayni zemini paylasmakta. Ne diyelim, bir oyun daha sahneleseler yine görmek isteyecegiz ve merakla takip edecegiz. Degil mi ki hayatlarimizin çevirisi gibi zor bir ise vermisler kendilerini, evimizin ödevi, gidip görecegiz. Bunca gürültüye ragmen Yesim Özsoy Gülan¹ i ve Home-Works Theater oyuncularini böyle zorlu konulari cesaretle ele aldiklari için içtenlikle kutlarim. Iyi ki varlar , böylece biz de hayatlarimizin çevrilebilir yanlariyla çevrilemeyen yanlari arasinda kerteriz alabiliyoruz. Nasilsa ayni oyunda degil miyiz ve ev ödevimiz epeydir hep ayni degil mi?

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1