Göz

  Önce Göz Vardi - Pinar Ögünç

 

Hiçbirinizin tanimadigi bir adamin öyküsünü yazmak istemistim aslinda. Sadece iki seyi çok fazla yaparak bütün gününü geçirdigi yüksek tavanli bir evi ve yeryüzünün küçük bir dilimine açilan kocaman pencerelerini, sürekli kapali durdugu için, sadece bir ucunda çingene çiçekçi bir kadinin mevsimsiz ve öyle kosulsuz "iyi günler" diledigi köseden görünür kilan perdeleri var adamin. Içeriden bakildiginda oyunu hiç baslamayacak bir sahne pencere; büyüklügünü unutali çok zaman olmus.

Hayatta en çok "mikado" oynamayi seviyor. Mikado bilir misiniz? Uzun çubuklar rastgele düz bir zemin üzerine birakilir. Sonra onlari teker teker toplamaktir amaç; sart ise iki parmagin dokundugu çubuk disindakileri asla kipirdatmamak. Animsadiniz mi? Dogru devinimi seçmek için bazen dakikalarca bakmak gerekir yigina. El becerisinden çok, mantik, matematik, geometri ve deprem görmüs göz becerisi gerekir.

Ikincisine gelince... Perdenin ortalarinda bir yere denk gelen o deligi, çoktan ögle oldugunu sanarak uyandigi çig bir sabahin ilk sigarasiyla açmisti adam. Kaldi ki gerçekten öglen olsaydi ne farkedecekti? Iste o sabahtan beri zaman zaman biri digerinden daha büyük görünen gözlerini (birini ya da digerini) alamiyor o delikten. Sanki yer, gök ve su yüzü üzerine bildiklerinin saglamasini o delikten gördükleriyle yapiyor. Bütün yasamini böyle geçirmis degil elbet; digerlerini devirmeden, yiginin ortalarinda bir yerde sikismis olan o çubugu anlatmak istemistim ama ben.En sevdigim ikinci elim olan sag elimde çok güzel bir kalem vardi; oda bir rüya sonu kadar los. Ikiye katlanmis A4 kod adli bembeyaz kagidin, serçe sifatli en zarif parmagima deyisi ve de o tatli pürüzsüzlügün çagrisimlari; el yazimi çirkinlestirmemek için gösterdigim abartili özene karsin, sag ve sol, bütün gözlerimi üstteki satirlardan ve o "resimden" alamiyorum. Ta en "ben"den gelen bir resim bu; beynim ve elim arasindaki ne kadar da "bensiz" bir iliski gibi görünüyor oysa. En fazla, aynaya bakmadan elimle burnumu bulmak kadar yanilma payi var bunun; gözlerimi bir süre kapali tutup tam da perdenin ortalarinda bir yere denk gelecek noktada açtigimda gördügüm "benim"resmim. Bir sigara deligi olsaydi kalkip da disari bakar miydim, "disina kapanik" sifatli bir insan olarak ben, yani sizin standart boyutlarda ve ismi bir film kahramanina verilse nasil da seveceginiz yazi karakterlerinde okudugunuz bu satirlarin yazari. "Resmimi" okuyamayacaksaniz -size mi, bana mi yazik?

Eger gözünü hiç oynatmaz, perdedeki sigara deliginden tam karsiya bakarsa, mevsimsiz ve öyle kosulsuz her sabah, adliyede icra memuru olan kocasinin ardindan el sallamaya balkona çikan o koca gözlü kadini görecekti kahramanimiz. Gözlerinin kum rengini degil belki ama her selamlasma faslinin ardindan balkon demirinde asili saksidaki çiçegi suladigini ezbere bilecekti. Çetrefilli bir mesai günü, beyaz esya satan bir dükkanin tüm mallarina el koymak üzere giden kocasinin, o dükkandan bembeyaz bir ceset olarak çiktigini ögrendiginde hiç aglamayacakti kadin. Sadece balkondaki plastik "kiliç çiçegini" ve kapinin arkasinda temizlenmemis bir kültablasi birakarak gidecekti. Eskisehirıdeki annesinin yanina diye bilecek, aylar boyunca kiliç çiçeginin boyunun neden bir santim bile uzamadigini böyle ögrenecektik. Saksiya o kadar uzun süre bakacaktik ki bulaniklasacakti gerisi.

Erkeklerin gözlerine bakmayi yeni yeni ögrendigim çift basamakli yaslarimin ilk günlerinde, üsütüp de hasta olmamdan korktugu için kardan adam yapan çocuklari ancak pencereden izlememe izin veren annem, erken bastiran kardan yola çikmis olacak ki "Bugün ayin kaçi?" diye sordu. O an karsi duvarda asili duran takvimdeki hiçbir sayiyi görememem, kardan adamin gözleri için kömür arayan çocuklarla arama ikinci bir cam daha sokmus oluyordu. Eger dikis kutusunda buldugum iki eski siyah palto dügmesini cami açip da onlara atabilseydim ya da "büyüyünce de" kullanmam için yanaklarima tasar büyüklükte alinan gözlüklerimi... Hayir bana "dört göz" demelerinden hiç korkmadim; erkeklerin o iki camin ardindan gözlerimi hiç göremeyeceklerine inanmistim çünkü. Karla, arkadaslarinin bir naylon pazar poseti içinde getirdikleri kömür gözlü bir "adam" kafasiyla, mutfak lavabosunda tanisan bir çocugun, nekâhat dönemi bir ergenlik sürecek hastaligi, derinin altinda kirmizi kabarciklar seklinde iste böyle "görülmemeye" basladi. Mevsim ne olursa olsun, zorunlu kalmadikça ayin kaçi oldugunu ögrenmekten kaçindi.

Perdedeki delikten hafif saga baktiginda müteahhit isimli bir apartmanin giris kati görünecekti. 62 yasindaki karisi yedi ay önce bir belediye otobüsünden inerken ölen, lahana tursusuna ve sade kahvenin yaninda ahududu likörü içmeye bayilan 71 yasinda bir amca oturuyordu orada. Lahana tursusunu balkondaki artik dibinde bir karis kalmis olan plastik bidondan biliyordu ve camin önünde çok görmüstü karisiyla onu, gelen aksami kahve, biten günü ise ahududu likörü ile kutladiklari kusluk vakitlerinde. Kadinin nasil öldügünü ise bilmeyen var mi mahallede? Otomatik kapinin ve seyir halinde konusulmasi yasak olan soförün hizina yetisemeyen kadin araya sikismisti iste. Hareket halindeki bir otobüsün kapisindan sarkan bir kol ve bacak; o an otobüse binmekten vazgeçen duraktaki bes insan, bu sahnenin ilerde bir kabusta kullanilmak üzere belleklerine kazinmakta oldugunu farkedemeyecek kadar hizli atiyorlardi adimlarini.Kahramanimiz yine salon penceresinin önünde, bir at heykeli devinimsizliginde dururken görecekti yasli adami. 26 yil boyunca bir lunaparkta dönmedolabi çalistirip, sekiz dakika sonra belirli araliklarla durdurarak insanlari teker teker indirdigi bilgisini ben verecektim size. Adam öylece duracakti camin önünde. Birisi ugrassa, konusur muydu inanin bilmiyorum. Ama çok uzakta bütün yollari birlestiren ölü noktanin bir göz yanilmasi olduguna ve dönmedolaba binen birinin ayni insan olarak inebilecegine onu inandirmak çok zor; bundan eminim.

"Boyun uzadikça miyobunun derecesi artacak" demisti doktor, yine saga, sola, yukari ve asagi bakan E harflerinden seçtiklerine uzun çubugunu tek tek uzatarak. E ile baslayan bir cins ismin cümlenin basina gelmesinden ve E ile baslayan bütün özel isimlerden nefret edisim sanirim bundan.

Boyum uzayacaksa katlanirdim. Tek sorun yazlari denizde çok açilip da karaya çiktigimda semsiyeyi bulamamak, her yanimdan sular akarak, ama hiç de çaktirmayarak, kiyi boyunca küçük turlar atmak zorunda kalmakti. Bazen mavi- beyaz semsiyenin altindan el sallayan annemi görürdüm. Mavi- beyaz semsiyelerden her kumsalda mutlaka birkaç tane olur ama annemin el sallayisini nerede gör(eme)sem tanirim.

Çok uzakta deve güresi yapan insanlari gözlerimi suyun altinda açmisim gibi görebilmenin sadece miyoplara özgü bir ayricalik oldugunu düsünürdüm. Ve miyop olmakla asik olmak ne kadar da birbirine benziyordu? Sadece en yakinindaki gerçekten var senin için, gerisi bir renk, bir doku, arka tarafta anlami güçlendirmek için bekleyen bir fon perdesi. Her seyi birakin, nasil müthis bir alan derinligi vardir her anin fotografinda. Iyi fotografçilarin miyoplar arasindan çiktigini düsünürüm ben, ne derseniz deyin.

Isin tuhafi zaman içinde sadece görüsümde degil, hayattaki durusumda da bir miyopluk sezmeye basladim. Nasil diyecekseniz. "Algida miyobi" diyorum ben buna; algi ya yakindakileri seçiyor ya da seçmek için yakinlasmaya zorluyor insani. Söyle de sizoid bir yani var ki, uzaktakilerle, yakindakiler sizi hep "baska" taniyor. Olsun...O malum delikten bir de sola asagi bakacakti kahramanimiz, bu satirlarin yazildigi sirada bos olan ankesörlü telefon kulübesini görmek için. Az sonra yirmili yaslarinda bir kadin kulübeye girecek, ayni hareketleri daha önce çok yaptigini hissettirerek üç parmagiyla bir numara çevirecekti. Çogu insanin sag ve sol profilinin söyledikleri baskadir. Kahramanimizin gördügü kizin sag profili dogru duyguyu okumaya izin vermeyecek donuklukta olacakti önce, sonra gevseyecek, gevseyecekti. Beyaz önlügünü görenler hemen doktor ya da eczaci oldugunu sanmasin; paralel sokaktaki agdacida çalisan ve günün yirmi saati basi agriyan bir kiz o. Saçini nasil toplasa olmuyor, hiçbir oje tirnaklarinda güzel durmuyor. Bir yerli dizileri, bir de buz pateni sampiyonalarini hiç kaçirmiyor. Jürinin puanlarini toplamasini beklerken kameraya el salladigini, bir elinde küçük çocuklarin getirdigi çiçek buketlerini tutarken, artistik puanlarinin açiklandigi sirada diger elindeki portakal suyundan bir yudum daha aldigini hayal ediyor siklikla.

Az sonra telefon karti bitecek ve 30ıluk kart arayacak çevredeki bakkallarda. Postaneye gitse geç kalir; çoktan kaynamistir tenceredeki toz seker ve limon karisimi.

Yedi sekiz yildir, ilk baslarda sabahlari takmak için saatimi neredeyse yarim saat öncesine kurdugum lenslerim var. Erkeklerin gözlerimi gördüklerinden eminim ve dogrusunu isterseniz çogu kez tüm organlarimin toplamindan daha basarili birer anlatici olan, çekilmemis kahve rengindeki gözlerimi çok seviyorum. Doktorum içinde "lazer" sözcügü geçen tedavi yöntemlerinden söz ediyor 5 numaraya ulasmis miyobum için; simdilik kalsin.

Bir süredir durup dururken sisen sol göz kapagimin sirrini ise yeni ögrendim. Havasizlik, yorgunluk, uykusuzluk, sikinti ve stres; her insanin baska bir yerindeymis sinyal lambasi -benimki iste sol gözümün kapagi...

Aslinda baska seyler yazmak istemistim; baska türlü olacakti. "Resmimi" okumak zorunda kaldiniz, size mi, bana mi yazik?

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1