Göz

  Herseye Inaniyoruz - Adnan Kurt

 

Gözünle görsen de inanma derim ben. Süphe içinde yasar gideriz belki, ama dogru olan bu. Ne gelir elden. Söylemi abartmak istemem. Yine de sanki eski bilgelikler sürekli bizi sasirtacakmis gibi gelmiyor mu insana.? Lucretius söyle diyordu yanlis animsamiyorsam: "Insan gözünden çikan o isinlarla cisimleri görürüz".

Sonra bilimsel düsünce sardi dört bir yanimizi. Isik, foton, imge olusturma, dalgalar, kirinim, kirilma, ag tabaka, mercek, sinir, beyin, korteks. A17.

O yanilmisti demek kolay, isik cisimlerden yansiyip gözümüze korneayi geçip iristen giriyor; göz merceginde kirilip, ag tabakada odaklanyor. Çomaklar ve koniler isigi –büyüyle?-elektirige dönüstürüyor, yollar çatallaniyor ama yine de asiliyor. Görme korteksine ulasiyor ve iste: görüyoruz! Gören kim peki?

William Hogarth'in 1754'de yaptigi gravür sunu söyler: Loreena McKenneth'dan baska iyi sarkicilar oldugu gibi M. C. Escher disinda da enteresan ressamlar vardir. Üstelik Hogarth büyük olasilikla "olanaksiz cisimlerin babasidir"- 1754!

Söyle diyor baba: "Her kim ki perspektif bilgisi olmadan resim yapar, bu gravürdeki gibi saçmaliklardan sorumludur".

Bu üçgen/olanaksiz üçgen/kandirikçi üçgen Penrose'un bir oyunu bize. Günümüzün matematiksel fizik yildizlarindan Roger Penrose, 1956'da British Journal of Pschology'de yayinladigi "olanaksiz cisimler" baslkli makalesini Escher'e ileterek bu ugursuz cisimleri sanatlastirmisti. Ardindan çikan birçok çesitlemeler de bizi aydinlatmayi sürdürdü. Diyecegim sudur: Lucretius'un dedigi daha anlamli. Isik gelmis/yansimis/gözümüze girmis birsey degisiyor mu? Yine kendimiz(.)/biz kendimiz birtakim hülyalara aldanmiyor muyuz?

J. Lettvin –sisko, bilmis, sevimsiz bir Amerikali. "Kurbaganin gözü beynine ne diyor?" adli makalesiyle deneysel epistemolojinin kurucusu sayiliyor. Bir yemekte anlatmisti. Insan gözünün siniri/keskinligi optik yapisiyla açiklanamaz. Ag tabakanin 2 boyutlu diferansiyel Laplace operatörü olarak hesap yapabilmesi (birçok yeteneklerinin yanisira) bize/beynimize/usumuza önceden hesaplanamaz keskinligi sagliyor.

Bu tür matematiksel dönüsümler, algisal hesaplar ve bilinmeyen seyler dogadaki en karmasik ve bilgiye susamis yapilardan/organlardan birisini –gözü/görmeyi tanimliyor. Yalnizca Basit çizimler, gölgeler, çizgiler bile anlam kazanabiliyor: hayaller, derinlik, boyutlar, devinim.

Picasso'nun Bahar Ayinleri'ndeki gölgeleri zihnimizde ne güzel canlandiririz. Oysa bu tür bir gölge izdüsümünü verebilecek yapilanmalar sonsuzca çoktur –bize yalnizca dans ederler, çalar ve uçarlar. Ya da matematiksel soyutlamalar: egri bügrü çizgilerden bir oda çikarmak, egri çizgilerle bir kardinal sinüs islevini görsellestirmek.

Beyin bir bilgisayar demeye yaklastikça, insanca degerlerin anlamini yitiriyor muyuz acaba?

Beyin bir bilgisayardir demek dogru olsa da, yanilticidir. Gerçekte çok özellesmis bir bilgi islem aygitidir- hatta birden fazla. Beynimizi bilgi isleyen aygitlar olarak yorumlamak anlam yitirten ya da insanca degerleri öldüren bir sey degildir.

Bu yolla "insanca"nin ne oldugunu, seçiciligi, toplumsal törelerle tümlesimini anlayabilecegiz.

Bu bön laflar pek sevdigim bir bilimciye, David Marr'a ait. Hiçbirisine katilmiyorum. Beyin ne bilgisayar ne de sayisal kümelerle benzetilebilecek bir araçtir. Beyni alisilagelmis bilgi islemcilere benzetmek, sinirli mekaniksel kuramlarla anlasilabilir kilmak fenbilimcilerin ve daha beteri herseyi "fiziktekine benzetme" meraklisi bir takim sinir bilimcilerin sanrisi.

Akil/fikir/beyin elbette anlasilabilecek (mi?) ama kendince, kendi yasalari, kendi matematigi ve belki daha keskin fizikle öyle güzel bir macera olacak ki!

M. Powers, "insanin gözleri içini/kendini/düslerini yansitir" diyordu, belki de menekse rengi gözlerinden ayiramadigim için gözlerimi. Baliklarin/Goldfish nasil gördüklerini arastiriyordu. "Çünkü gözlerimiz beyinlerimizn dünyaya açildigi yerdir. Ag tabakanin sinir uçlari dogrudan beyne baglidir. Baktigimizda onun beynini görüyoruz-neredeyse

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1