Göz

  Gözün Egemenligi - Ahmet Bozkurt

 

"Göz, bakis degil, yarik, ruh degil."
Roland Barthes

 

Heidegger, Stefan George'un o ünlü "Kein Ding sei wo das Wort Gebricht" (sözün kesildigi yerde hiçbir sey varolamaz) dizesi üzerinde durdugu bir yazisinda sözün otantik dolayimini askin bir ontik kökensellikten hareket eden Dasein'in çevresel bir dissalligin içerisinde yiten mekanin örtülü (veiling) yüzünü olusturdugunu belirttigi bir varlik sorusuyla (seinfrage) son(uç)landirmaktaydi. Heidegger'in hermetik bir dolayimin disinda düsünülemeyecek olan Dasein'i, kutsal olani dil araciligiyla adlandiran insanin kendi varolusunun içkin sinirlari içerisinde bu dünyaya bir eklenti (supplement) olarak atilmisliginin (geworfenheit) özsel bir ikraridir. Onun için Heidegger, bir çift kaba köylü ayakkabisini betimleyen bir Van Gogh resmi için "burada ne var" diye sorar. Her bakis bir sinirdir. Kendisine bakilan nesne ontik içkinligine yönelen tüm uzamsal görme biçimlerine karsi hep bir "var"in içerisinde konumlandirir kendisini. Heidegger'in "hepsine ve hiçbirine" demekten kaçinmayacagi bir bakisimlilik içerisinde Van Gogh'un resminde farklilasan ya da ona bakan kisiyle bütünlesen bedensel fenomenin (leibhanomen) nasil bir dilsel yarikta (punctum) firça darbelerinin egemenligine yenik düstügünü anlayabiliriz. "Gerçekte resim hiçbir seyi andirmaz" der Heidegger. Fakat bu resmin anlattigi seyin kimin hikayesi oldugunu söylemeden de edemez. Resimde açiga çikan sey gerçekte bizim varligimizda bütünselligini bulan bir içkinlik düzlemidir. Bu resimde yurtlanan, barinan (verborgenheit) sey en yalin haliyle kendi ben'idir insanin. Bu anlamda da zaten bir yerlere yerlesik olan milletin mekanini adlandirmaktadir bu resim. Zira zaman ve mekanin içkinliginde yapilasan varlik her seyin tamamen nesnelestigi bir uzamda bedenlesmeye (embodiment) de nihai formunu verir. Heidegger'in bedensel fenomen olarak nitelendirdigi sey de sonuçta bedene yönelik tüm psisik içsel itkileri ve tüm dissal edimleri baglam disi tutarak bütün bunlarin disinda tamamen diyalojik bir süreç sonrasinda olusturulan varliga içkin bir farkindalik halidir. Zira varlik bir yurtluk, yurtlanma; zamana ve mekana kapanmisligi, "orada"ligi ve "burada"ligi imler. Mutlak surette bir yere ve yurda baglanir varlik. Varligin tüm yasamsal dinamigini de zaten bu tür bir yurtluk düsüncesi olusturur. Onun için bir yurtlugun her zaman için varligin tüm ontik kökenselligini ve sahiciligini tamamladigini da unutmamak gerekir. Van Gogh'un resminde bütün çiplakligiyla ortaya çikan olgu da budur zaten. Varligin ontik kökenselliginde bir saklanmisligin, barinmisligin bulunmasidir. Çevresel bir dissalliga dogru ilerleyen edimselligin dille birlikte varlikta bulabilecegi son barinaklardan biridir bu resmin imledigi.

Hölderlin ise "die vaterlandische Umkehr" diye dillendirdigi yurda dönüsü varligin ontik kökenine siirsel bir dönüs ve kapanma olarak görür. Tam anlamiyla bir barinma ve saklanmislik halidir burada egemen olan. Öte yandan bilme istencinin varligin ontik formuna yönelik bir eylemliligi kiskirtmasi en basitinden, Van Gogh'un bir çift kaba köylü ayakkabisini betimledigi bir resimde ortaya çikmasi Dasein'in dünya içindeki varliginin gönderimsel özünü ifsa eder. Kutsalligin içerisinde barinan dilsel süreçlerin örttügü bir beden Heideggeryen anlamda "dünya-içinde-varlik"in onu bir yere ve yurda kapatan metafizik dolayimin ve bedensel fenomene içkin mekansalligin tinsel bir disavurumudur."Dichterisch wohent der mensch" (insanlik siirce, siir halinde yurtlanir) diyor Hölderlin. Insan varolusunun özsel bir niteligini imleyen varlik sorusuna Heidegger'in "sairane düsünme"(des dichtenden Denkes) olarak kutsadigi bir olus içindeki gelecegi (gewesende Zukunft) varolusun gövdesel bütünlügü sayesinde tamamlamak olacaktir. Daha en basindan itibaren dile, özellikle de siirsel dile özel bir önem atfeden Heidegger kendi yorumsamaci gelenegini bütünüyle kusatan Yeni Ahid'in tüm hermetik dolayimini yansilarcasina sözü hep varligin ilksel kökeni olarak görmüstür. Dili bir siir gibi görür ve öyle adlandirir Heidegger. Dil, bir halki tarihe maleden siirsel uzamdir ona göre. Onun için dil bu anlamda bir toplumun Dasein'ini (orada-varlik) olusturur. Zira siirsel dil insan varolusuna içkin özlerin ifsa edildigi biricik eszamanlilik biçimidir.

Siirsel dilin gövdesel bir parçalanma içerisinde sizofrenik bir ayrima ugramasi insan varolusunun tüm ontik kökenselligini olusturan bu dünyaya ait bir dilin psisik sinirlari içerisinde açiga çikar. Bu dünyaya atilan (geworfenheit) insan yine bu dünyaya atilan bir dil araciligiyla bir yere ve yurda sahiptir. Dile getirilemez olanin aktarildigi bir zemin, bir ara-yer olan siirsel dil düssel bir imgelem içerisinde insan varolusunun kapisini aralayan uzamsal bir esikte durmaktadir. Dilin içerisindeki tüm farkindalik biçimlerini kutsayarak mekana içkin tekillikleri yerellestiren varlik sözü bedenden ayiran yalitilmis imgelerin hükümranligina da böylece son verir. Zira varolusun içerisinde barinma olanagini yalnizca dil saglar. Zaten Heidegger de siiri varligin sözle tamamlandigi bir biçim olarak görür. Sözü bedenden ayirmak kutsalin dili olan siirsel dili imleyenin yittigi bir uzamda öznesiz ve tarihsiz birakmaktan baska bir sey degildir. Zira insan kutsal olani dil araciligiyla, siirsel dille adlandirir. Heidegger dilin bu tinsel dolayiminin farkinda olarak Stefan George'un siirinin imledigi anlamin disina çikarak son sözü çoktan söylemistir. Söz kesildigi zaman bir "varlik" ortaya çikar:Ein "ist" ergibht sich wo das Wort Zerbricht."

Suh ve melankolik bir suskunluk içerisinde varolan beden zaman ve mekani örten bir tinsellik biçimi olan dilsel bir aura'da bu dünyaya karsi cephe alir. Dilde ortaya çikan, dilin psisik sinirlari içerisinde yurtlanan bir dünya da ancak böyle bir bakisimlilik halinin egemen oldugu ontik bir farklilik içerisinde tenin metafizik dolayimina boyun eger. Hermetik bir dolayimin içerisinde kendi bütünselligine kavusan Heidegger'in Dasein'i bile çevresel bir dissalligin içerisinde yiten tarihsellikle malul dilsel bir dünyaya sahiptir. Onun için biraz da geçmise mitik bir baglanma söz konusudur burada. Zira varlik ayni zamanda ancak geçmise ait nostaljik bir hatirlanma (andenken) içerisinde bu dünyaya dahil olabilir.

Walter Benjamin'in tikel bir zaman ve mekan örgüsü olarak ele aldigi aura bedeni örten bir tinsellik biçimine sahiptir. Dünyaya ve kültüre bakmak ise hep vitalistik bir özle mücehhez olan bir aura'nin zaman ve mekani örten tinselligi, tinsel mahremiyeti (privacy) ile bir bedene kavusabilecektir. Iste hep bundan dolayi da simetrik bir arzu imler aura'yi. Tinsel bir bakisimlilik halinin hazzin doruk noktasina ulastigi bir zamanda aura da böylece uzamsal bir yer edinir kendisine. Keza sizoid bir yanilsama sonrasinda bedeni örten tinselligin özneden tecrid edilerek sahte bir otantizm içerisinde gövdelesmesi "öteki"nin yüzünü aynilastirarak her türlü iktidarin gücünü kutsayan yeni bir dil sayesinde gerçeklesir.

"Dil kendi kendisine dokunarak doyuma ulasir" diyor Barthes. Duyumsal dilin tensel çekiciligi bedende biçimlenen ontik dili felce ugratir. Zira dil bedeni sarar. Bu noktadan sonra da zaten bir üçüncü ten , bir üçüncü dil devreye girer. Bu ise, sözel imgelemlere sarilan "öteki"nin dilin özgüllügünde ifsa olan bir bedene kapanmasindan baska bir sey degildir . Kendisine her bakisinda "öteki" olmakligin hüznünü tadan beden Merlau-Ponty'nin algisal fenomenolojisinde de "hem görendir , hem de görünürdür". Dolayisiyla seylerin bedenimizde açtigi yarik (punctum) neyse sözel imgelemlerin bilinçte açtigi dünya da ayni görünür iç-uzama aittir . Tipki Barthes'in kutsadigi "bakilmak"ligin bizi kusatan ve saran nesnelligi gibi beden(imiz)in istedigi de "bir kibar orospu gibi" kendisine bakilmasidir . Bakis her zaman için nesnelerin iç-uzamina egemen olan mutlak bir eylemliligin gönderimsel kodunu olusturur . Bakisimiz istemli bir yogunluk içerisinden hareket eder . Onun için "bana beden duyumumu bir nesne olarak degil , uzamda ve zamanda yasanan bir sey olarak geri ver(en)" bir akiskanlik haline sahiptir bakis. Bedenimiz, Josipovici'nin de söyledigi gibi, aynada oldugu haliyle bakisimiza açik bir nesne degildir; bakan, hisseden, hareket edendir. "Benim açimdan dünya, onu gördügüm için degil, onun bir parçasi oldugum için vardir." Bize görünür olanin muglak süreksizligini ve bu dünyadan kopan göstergelerin dehsetinden yayilan dilsel çekiciligin ara-yüzünü gösterir bakisimiz. Dolayisiyla yüze ve bedene de mutlak bir sinir koyariz. Bakisimiz her zaman bu sinir üzerinden hareket ederek bedene egemen olan imgeselligi bu dünya içerisindeki sizofrenik bir dilin içerisine kapatir.

Nasil bir dil içinde doguyorsak ayni zamanda bize hükmeden dilin buyurgan dogasina egemen olan bakis da insani ayni ortalama simgesel düzen içerisinde tanimlayip merkezsizlestiren gözün temel fallik imgesini olusturur. Bu fallik imge bütüncüldür ve görünür olanla ilgili her alana müdahale ederek her türlü edilgenligi de kiskirtir. Merkezsizlesen bir dilin içerisinde ortaya çikan tüm ontik farkindalik biçimlerini kusatan göz kendi ürettigi temsiliyetlerin tutsagi olan bir varolus kipine sahiptir. Onun için hep disavurumsal bir sinir imgesinin edilgenliginde farkli olanin ve yerlesik olanin kültürel ethos'unu içerimleyen yöndes (convergence) bir görünürlük ve sürekli bir varolus kipini gerekli kilar göz. Çogu zaman ise imgesel bir tecavüzdür gözün bizlere sundugu... Iç içe geçen nesnelerin her birinin kendi yoklugunu içerimledigi bir suç ortakliginin ürünü olan eylemsellik halinin kutsandigi bir durumdur bu. Dünyanin eylemselliginde anlamini bulan bir bakisa abanan gözün hükümranliginda insa olunan bir gerçekliktir bu. Zira simetrik olanin yittigi sonsuz bir auradir gözün imledigi alan..

Jean Baudrillard'in "ortaya çikis estetigi" adini verdigi görüntünün, transfigürasyonu saglayan estetik araciligiyla açiga çikardigi bilinç hali de simetrik bir geçis aninin durduruldugu bir imgeleme sahiptir. Dolayisiyla görmenin ve gözün fenomenolojik açilimina egemen olan sey de sonuçta estetikten yoksun bir nesnenin imgeselligine egemen olan ve bu nesneye yönelen bakisimizin görünür olmayan bir simetriden, bir kaçis noktasindan hareket ediyor olmasidir.

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1