Göz

  Göz Bebegi - Yesim Altuncu

 

Sezgisel gerçeklige dair her etmenin büyüsel bir dogasi vardir. Bir islik veya ormanda bir hisirti, yerde kimildayan bir gölge, suda titreyen bir isik; aslinda tüm bunlar seytanidir. Ama çok yavasça bu kargasa birbirinden farkli figürlerden bireye ait ruhlara ve tanrilara dönüsür... (Cassirer 1957:71)1

Yasama dair deneyimler, bireyin algi dünyasi içerisinde çözülmesi her zaman kolay olmayan bilmeceler yaratir. Çözüldükçe zorlasan bilmecelerin karsisinda akil ve mantik çaresiz kalir. Ve o anda bir ses sihirli lambanin içinden fisildar:"Dile benden ne dilersin...."

Sihirli lambalar, insanlarin asilamayacak güçlükler karsisinda, kendinden çok daha güçlü yaratiklardan yardim isteme arzusundan dogar. Bu arzu, dis dünya ve iç dünyasi arasinda köprüyü saglayacak kimi zaman koruyan, kimi zaman cezalandiran, çogu zaman sekilden sekle giren mistik nesnelerin kaynagidir.

Mistik nesneler özelliklerini yaradilislarindan çok, yaratildiktan sonra yüklenen anlamlardan edindikleri için herhangi bir nesne, zaman içinde mistik özellikleri olan bir nesne haline gelebilir ya da bu özelligini kaybedebilir. Mistik özellikleri tasiyan nesneler ayni zamanda belirsizlik ve bilinmeyenin insan üzerinde yarattigi endise duygusuna da bekçilik ederler. Böylece, bilinmeyen somutlasir, elle tutulur ve kontrol edilebilir bir nesneye dönüsür. Ortaya çikisi toplumsal ve bireysel ihtiyaçlarla belirlenen mistik nesneler, bu ihtiyaçlarin tatmin edilmesiyle birlikte geçici bir rahatlama saglarlar.

Mistik nesnelerin olusum evreleri ile terapötik bir ortamda yaratilan nesnelerin (resim, heykel gibi) olusumlari arasinda bir benzerlik kurulabilir2. Nesnelerin mistik bir güç yüklendikten sonra, birey ve nesne arasinda bir yakinlik baslar. Dis görünüsü digerleri gibi olsa da yüklenen anlam onu farkli kilar. Zamanla bu fark, yüklenen anlamlarla zenginlesir ve dis dünyaya ait olan nesne, bireyin iç dünyasinda yerini almaya baslar. Içsellesme sürecinin etkisiyle kurulan bag o kadar güçlüdür ki nesneden bagimsiz hale gelir ve artik diger bir nesne için yolculuga hazirdir. Yolculugun rotasini belirleyen endise ve rahatlama duygusu arasinda gidip gelen öznel ihtiyaçlardir.

Mistik nesnelerin kötülüklere karsi koruyanlar sinifini nazarliklar olusturur. "Göz" degmesinden korudugu düsünülen nazarliklar, sadece insanlara degil, hayvanlara ya da esyalara da takilir. Nazarliklar, degisik hayvan organlarindan (tavsan ayagi, kaplumbaga kabugu, yengeç kiskaci, kurt disi, tazi boncugu gibi), bitki tohumlarina (süpürge sapi, hurma çekirdegi, çörek otu gibi), boncuklara (göz boncugu, gök boncuk gibi) uzanan bir çesitlilik gösterir3. Sembolik anlamda nazarliklarin koruyucu etkisi, bireyin dis dünyaya ait korkularina karsi sahip oldugu mistik güçle tanimlanir. Takilan nesnenin islevi, bireyin içsellestirilmesi dayanilmaz olan korku ve zayifliklarini, onun disinda tutarken ayni zamanda bütünselligini korumaktir. Bütünselligin saglanmasinda korku ve zayifliklarin yok edilmesinden daha çok, bir yerde kapali tutulmasinin etkisi vardir. Çünkü, dengeyi yaratan korku ve zayifliklarin, bireyin güçlü yanlari karsisinda yerini almasidir.

Nazarlik olarak kullanilan nesnenin seçimi, yarattigi mistik etki açisindan önemlidir. Simgesel olarak bakildiginda ise göz boncuklari diger nazarliklar arasinda en çok kullanilan nazarlik türüdür. Örnegin, süpürge sapinin görünüsüne bakildiginda koruyucu etkisini hayal etmek ne kadar zorsa göz boncugunun sekli itibariyle hayal dünyasini uyaran bir yani vardir. Sonuç olarak, boncugun imgesel gücünün fazla soyutlamaya yer birakmamasi tercih edilmesinde önemli bir etkendir.

Yeni dogan bebeklere takilan göz boncugunun koruyucu etkisini hayal edelim; Yasamin ilk yillari, çocugun bir birey olarak varolmasinin temellerinin atildigi yillardir. Bu dönemde çocuk, dis dünyayi algilamaya hazir, tüm tehlikelere karsi savunmasiz, annesine bütünüyle bagimli bir canlidir. Bebegin sonsuz güven ihtiyaci annenin üzerinde güçlü bir yetersizlik duygusu uyandirir. Bu duygu yogunlugu karsisinda elle tutulur bir güce ihtiyaç vardir. Küçük bir göz boncugunu yeni dogan bebeginin yastigina igneleyen anne, dis dünyanin kötülüklerine karsi her zaman "gözü" bebeginin üzerinde olacagina ait fanteziyi yaratir. Göz, bebegi bilinmeyen güçlere karsi sahiplenir.

Soyutlama yetenegi henüz gelismemis olan çocuk için ise göz boncugunun yastiginin üzerine takilmis, sert, soguk, mavi ve kirilgan bir nesneden baska bir anlamini yoktur. "Annemin göz boncugu" kavrami, zaman içinde edilen deneyimlerle çocugun iç dünyasinda damitilir; O sert, o soguk, o mavi, o kirilgan nesne, yumusak ve güvenli onu koruyan baska bir nesneye -anneye-dönüsür. Bireysellesme sürecinde, soyutlama yetenegi iç dünya ve dis gerçeklik arasindaki köprüyü kurar.

Dengenin sirri, güven ve koruyuculugun iç dünya ait zenginliklerin bir parçasi oldugunu kabul etmektir. Yeni dogan bebege takilan göz boncugu, anne üzerinde koruma duygusunu uyandiran bir prensin çekiciligine sahip, bir o kadar da gerçek dünyaya ait sert, soguk, mavi ve kirilgan olmalidir.

 

1:Cassirer (1957) The Phenomenology of Knowledge, V.III of the Philosophy of Symbolic Forms, Yale, New Haven: Yale Univerisity Press in Joy Schaverien (1992). The Revealing Image:Analytical Art Psychotherapy in Theory and Practice.London:Routledge.

2: Schaverien, J. (1992). The Revealing Image:Analytical Art Psychotherapy in Theory and Practice.London:Routledge.

3:Meydan Larousse (1985). Cilt:9 Istanbul: Meydan Yayinevi.

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1