Esaret

  O Durma Ani: Esaretle �zgurlesme Arasinda Barok Muzik* - Ali Ergur

 

Ronesans muziginin gorece sade anlatimi ve muzigin salt muzikal ogelerden olusmasi gerektigi fikrine dayanan kompozisyon dusturu, ozellikle on altinci yuzyildan itibaren ciddi elestirilere maruz kalmistir. Nitekim, bu tarihten itibaren kurumsallasmaya baslayan 'barok' tarz, metnin muzikal ifadeyi belirleyici olabilecegini hatta cogu zaman belirlemesi gerektigini vurgulamaktaydi. Bu bir anlamda ekonomik mayasi tutmus ve politik agirligini hissettirme cabasindaki kentsoylu sinifin da koklesmesi anlamina gelir; cunku artik uretilen her seyin ekonomik anlamda 'islevsel' olmasi, diger bir deyisle ekonomik ussalligin imbiginden damitilmasi gerekliligi erdemdi. Ayrica muzigin, ozellikle icrasinin, farkli gruplarin uyelerinin, yek vucut olarak ayni zihniyete, ayni estetik zevklere, ayni kulturel gereksinimlere katilmalarini saglayan iliski ve etkinlikleri duzenleyen bir toplumsal orgutlenmeyle cevrili oldugu1 goz onune alindiginda, retorigin egemenligine t�bi kilinmasi, kuskusuz kentsoylularin, kendi yukselislerini kutsayan bir soylemi insa etmeleri icin gerekli en onemli ideolojik 'operasyon'lardan biriydi. On yedinci yuzyila gelindiginde, ronesansin muzik pratigi olan "Ut Harmonia sit Domina orationis" (muzik, metnin efendisi olsun), yerini yaygin olarak "Ut Oratio sit Domina harmoniae" (metin, muzigin efendisi olsun) fikrine terk etmekteydi.2 Bundan sonra, muzigin yapisal kurulusunda metne dair izler ve retorigin 'gizli yuz'unu aramak cok daha anlamli hale gelecekti.

 

Arie.

Barok tarzin kayda deger getirilerinin belki en temel olani, uyum (armoni) ve karsiezgi (kontrpuan) bilesiminin yepyeni anlatim olanaklari, hacim duygusu ve simgeler evreni kurabilmesidir. �stelik bu evren, yalnizca duygularin yogun sarmalandigi bir dil yaratmakla kalmadi, ayni zamanda butun o dilin icsel mantiginin yapitaslarini cokkatmanli bir matematikle donatti. Bu nedenle, metnin yonettigi bir muzik anlayisinin hizla yayginlik ve mesruiyet kazanmasi, bir anlamda insan usunun, doga yasalarinin gizini cozme durtusuyle (yeniden) uyanisinin somutlastigi alanlardan birisi oldu. Degil karsiezgi gibi 'sapkinliklar', birkac yuzyildir iddiasiz surgunler vermeye baslamis olan uyum kavrami bile siyasal yetkeyi elinde mutlak ve baskici bir tavirla surdurmek icin direnen kilise icin kabul edilebilir olmamistir. Kilisenin itirazi, kuskusuz uyumun ilahi duzenin suregitmesi gerektigi fikrini yeniden ureten islevine degildir; uyum kavraminin ortuk bir bicimde duyurdugu 'farklilik'in ifade edilebilmesinedir; cunku uyum, eninde sonunda birbirlerinden gerek oz gerek bicim acisindan farkli olan ogelerin 'sorunsuz' birlikteligini gosterir. Her ne kadar temel bir tonik (merkezi siyasal yetke) var olsa ve mutlaka 'geri donulmesi' gereken bir kadans olarak tezahur etse de, sonucta ozdes baslangic uygusuyla bitis uygusu arasinda bircok farkliligin belli kati kurallar (yazili hukuk) icinde duzenlenmeleri gerekmisti. Basso continuo tekniginin, onceleri yorumcuya fazla genis inisiyatif tanima tehlikesi iceren yazisinin sifreli yaziyla kesinlestirilmesi3 de bu yuzden hem toniklerin aralarindaki farkliliklarin varligini gerekli kiliyor hem bunlarin merkezi bir yetkeyle uyumlulastirilmalarini sagliyordu.

 

Recitativ.

Bir yandan ayni anda hem merkezilesen hem farkliliklari sistemlestiren bir muzik dili filizlenirken, diger yandan barok kompozisyonun adanmis bir 'evreni kodlama' cabasi goze carpmaktaydi. Retorik, muzigi gerek yapisal kurulusuyla gerek dayattigi genel bir bicem politikasi araciligiyla kusatiyor, evrenin gizlerinin notalarin birbirleriyle iliskileri sayesinde sezinlenebilecegi sanisini yaratiyordu; besteciler de, bu ilahi duzenin sebekesinde donemin sifre kiran 'hacker'lari olarak canla basla calisiyorlar, yaptiklarina da agirbasli bir ciddiyetle inaniyorlardi. Ama tam bu noktada bir paradoks beliriyor, sanki; evrenin gizlerini insan usunun ozgurlesimi yolunda muzikal matematigin yasalarinda arayan besteciler, bu ugrasin sonucunda yaratilan baska bir sifrelenmis evrene esir olmuyorlar miydi?

 

Arie.

Bir gizler evreni tasarlamak, ister istemez yaratici ile yaratilan arasindaki o kirilgan ve kolay tersine cevrilebilir dengenin varligini da bastan kabullenmek anlamina gelir. �zgurlesme atesi ve ozgurlestirme misyonu, sanatciya, ama ozellikle barok bestecisine ikili bir rol yuklemisti: Bir yandan gelismekte olan bilimsel dusunce ve yontemli arastirma sonucunda elde edilmeye baslanilan bilgilerden yola cikilarak tasarlanan bir doga kavramsallastirilmasinin muzigin diline aktarimini saglamak, diger yandan bu ifade duzlemi geciskenligini, cozulmekte olan evren gizleri gibi baska bilinmeyenlere acilan yeni kodlar halinde sistemlestirmek. Bir kapi acilirken bir baska (belki de birden fazla) kapali kapi karsimiza cikiyor, ustelik bu cozulurken yeniden dolasan dugum git gide arayisci bir ruh halinin muzikal soylenisi haline donusuyordu. Diger bir deyisle muzigin sifre cozen/sifre yaratan ozelligi aslinda bicemin genel ozelligiydi. Boylece dogaya esir insanin ozgurlesimi taclandirilirken, bu ozgurlesim icin tasarlanan ifade bicimi, ister istemez sonsuz sayida simgeyle yuklu oldugundan, cogu zaman insan usunun cozmesinin olasi olmayabilecegi bir bilinmezlik alaninin kaldigini imliyordu. Gercekten de, bilineni yeni bilinmezler halinde sifrelemek onu hem kesfetmek hem yeniden ortmek anlamina gelir. Bu nedenle barok uyum ve karsiezgi teknikleri cogu zaman bir sonsuz dongunun suregitmesi icin gerekli temel araclar olarak belirmislerdir. Muzikle matematigin gorunur ve sakli tum iliski bicimlerini sergileyen barok besteciler, iste boyle bir esaret/ozgurlesim dialektiginin sancagini tasimislardir; cozulen bir sinifin yerini yukselmekte olan bir digerine terk etmemek icin umutsuzca cirpindigi bir cagin muzigi olarak dogaldi da bu. Her ne kadar bir yaniyla teslimiyetci bir strateji olsa da bir yaniyla da ayni oranda devrimciydi, yapilan muzik; ama mutlaka dahiyane!

 

Duett.

Bati muziginin bu doruk noktasinda, ustalar, sayilarin gizemiyle doganin ve ilahi duzenin muzikal ifadesini anlatmaya calistilar. �ogu cok ozgun teknikler, denenmemis seslendirme bicimlerini muzik yazinina kazandirdilar. Ancak aralarindan yalnizca birisi 'soylenebilecek her seyi soyleyip noktayi koyma' onuruna eristi: Johann Sebastian Bach. Bu saptama, Bach'in tamamiyle ilerici bir besteci oldugu anlamina gelmez; tam tersine, onun ikili yapisini aciga cikartmaya yardimci olur. Ilhan Mimaroglu'nun deyisiyle, Bach bir yenileyici olmaktan cok bir yerlestiricidir.4 O, o gune degin muzik adina yapilmis herseyin bir ozetini yapti; yeni bir cagin acilmasi ve yeni bir besteleme zihniyetinin ortaya cikmasi icin gereken kosullarin ortamini yaratti. Bu anlamda Bach, muzik tarihinde bir 'durak noktasi' (point d'orgue) olusturur; o gune dek kesfedilmis tekniklerin, yaratilmis muzikal ifadelerin ilahi bir uyumu simgeleyen bir 'mukemmel kadans' icinde tam fuzyonu olan gorkemli bir durak noktasi. Buna karsilik, muzikal im olarak 'durak noktasi', J. S. Bach'in besteleme biceminde daha sonraki donemlerin bestecilerinin kullandiklari denli sik rastlanan bir uygulama sayilmamak gerekir. Yarattigi ses geometrisinin icinde gizliden gizliye uzanan 'Protestan ahl�ki', yasamin zevklerinden cok 'duzen'in kurulusu icin gerekli ic disiplinini kurumsallastirmaya calisiyordu. Boyle bir felsefi cerceve icine sikistirilmis muzigi yonetecek baslica oge 'surekli akis' olmaliydi; ustelik matematigin hem simgeselligi hem islevselligi ile donanmis bir akis. Bu muzik icindeki 'durma anlari', ancak bu akisin dahi karsisinda egilmesi gerektigi kimi 'ilahi an'lardir; BWV 243 re major Magnificat'in unlu omnes generationes korosunun kirk sekizinci olcusundeki o 'ilahi an' gibi.

 

Arie.

�zgun tonu 1723 Noel'i icin mi bemol major olarak yazilan Magnificat'i Bach 1730'da yeniden ele alir; ve yarim ton asagi indirerek kimi kisimlarini atip yenilerini ekler.5 Sonucta bugun elimizde olan Magnificat toplam 579 olcu olarak nihai halini alir. Bu sayi, Bach'in sayilarla iliskisi goz onune alindiginda hic de tesadufi degildir: 5, Meryem'e atfedilen kutsal sayi, 7, iyilikleri yedi kez yapan Tanri'nin simgesi, 9 ise 3'un (teslis) karesidir. �stelik parcanin tek durak noktasi (point d'arr�t *) olan omnes generationes korosunun sustugu an kirk sekizinci olcude yer alir. Buradan da kilisenin simgesi olan 12 sayisi hemen goze carpar.6 48 (4x12) adeta boslukta carmiha gerilmis bir Mesih resmetmektedir: Gorkemli ama sade, ilahi ama urpertici bir imge! Sanki "tum nesiller" yaklasmakta olan 'o an'a giden 'yol' boyunca egilip magfiret dilemektedirler (yedi kez vurgu uygusu duyuran orkestra). 'O an' geldiginde, 'oraya' ulasildiginda tum muminler susar; 'O'nun urpertici imgesi karsisindaki husu ani dahi islevseldir; Katolik ogretisindeki karamsarliktan ve duraganliktan eser kalmamistir. 'Dunya isleri'ne geri donmek gerektigi an ise ilk ciglik yine usun aydinlattigi yolda calisacak olan Insan'dan gelir (a capella soylenen "omnes generationes"); yaratilmis herseyi (orkestra esligi girer) yine ilahi duzenin mukemmel uyumuna davet eder (elli birinci olcu sonundaki kadans). Boylece Bach, bir yandan kulun esaretini diger yandan bireyin bu dunyadaki belirleyiciligini vurgular. Zaten muzik teknigi acisindan da bir yol ayriminda konumlanmistir, Bach; ezgiye oncelik veren yatay yapi ile uyumu birincil kaygu yapan dikey dusunus arasinda yeni bir yol acmistir; Bach'in biceminin en ozgun yani da budur.7 Her ne kadar ilahi duzenin suregitmesi icin gerekli olan ruh halinin korunmasi gerekiyorsa da, artik ibadetin ve calismanin yeri ayrilmistir. Sekuler bir dunya kavramsallastirmasinda, ilahi olana derin bir saygi ve baglilik duyulur; ancak uretimin orgutlenmesini duzenlemesine, bundan da ote, ondan pay almasina razi olunmaz.

 

Choral.

Barok cag, ozellikle on yedinci yuzyil, yeni bir toplumsal sinifin ekonomik yukselisine sahne olan bir donemdir; siyasi yukselis ise bir sonraki yuzyilin sonuna dogru mutlak egemenligini ilan edecektir. Barok besteci, ama ozellikle J. S. Bach, bir yandan siyasi egemenligini henuz kuramamis olan bir sinifin sesini gizli gizli duyurup feodal kaliplara yine ortuk bir sekilde karsi koyuyor, diger yandan kuldan bireye giden yolun taslarini doseyenlerden birisi oluyordu. Protestan ahl�kinin gerektirdigi calisma duzeni, bireyi, Katolik karanligindan kurtarma durtusuyle artik kendi sarkisini soylemeye basliyordu. Ama hersey yine de ilahi duzenin kutsanmasi temasina yaslaniyordu. Bu nedenle donemin bestecisi, tum bir matematik kesinlik (belki de noktalara degil soru imlerine acilmaktadir, bu kesinlik) icinde dahi olsa, bu ilahi duzenin belirleyiciligine karsi cikisla onu yuceltmenin, ozgurlestirmeyle esaretin arasindaki kirilgan ve ikircikli ruh halinde bulunuyordu; zaman-disi bir 'an'da bosluga civilenmis bir Mesih gibi.

 

Hosted by www.Geocities.ws

1