Eksik

  Zoraki Turist - Murat Gulsoy

 

[Size ilginc buldugum bir turist rehberinden bahsetmek istiyorum. Guney sahil kentlerimizin birinde, daha cok yabanci turistlere yonelik kitaplar satan bir dukkanin yipranmis, ciltleri bozulmus kitaplar bolumunde tamamen tesadufen elime gecti. Bir kac bati dilinde yazilmis olan bu rehberin dikkatimi cekmesinin nedeni alistigim rehberlere pek benzememesiydi. Icinde hic fotograf yoktu. Bu haliyle kisa bir romana benziyordu. Bas tarafina konulmus haritalar da biraz garipti. Bir ortadogu haritasi uzerinde daha sonradan kirmizi bir kalemle yuvarlak icine alinmis, belirsiz bir yer... Kentin kendi haritasi ise elle cizilmis bir krokiden baska bir sey degildi. Kumsalda, soyle bir karistiririm diye oldukca az bir paraya satin aldim. Ve eve donene dek bir turlu firsat bulup okuyamadim. Fakat dun gece bavulumu bosaltirken kucagima yuvarlandiginda bu hic bilmedigim Genoun kentinin rehberini karistirmaya karar verdim. Daha ilk satirlarindan itibaren Genoun'un cok ilginc bir kent oldugunu anladim. Dahasi zaman zaman gercekliginden ve yazarinin niyetinden suphe etmeme neden olacak tuhaf ozellikleri oldugunu okudum. Asagida kitapcigin kisaltilmis cevirisini bulacaksiniz. Yazan kisinin kisisel deneyimlerini anlattigi ve yer yer konudan uzaklastigi bolumler tarafimdan cikarilmis, zaman zaman akisin tutarliligini saglamak amaciyla parantezler icinde ozetlenmistir. ]

 

 

GENOUN
Bir Kentten Nasil Kacilir?

 

Nasil Gidilir?

Sevgili gezgin, bu satirlari okudugunuza gore henuz Genoun kentinde degilsiniz demektir. Bu cok iyi. Cunku bu rehberi Genoun kentinde bulundurmaniz yasadisidir (Daha dogrusu oyle oldugunu tahmin ediyorum). Genoun kentine hic kimse kendi istegi ile gitmez. Adi sani duyulmamis bu kente bir gezginin yolunun dusmesi de pek mumkun degildir. Genounlular tarafindan kacirilip, isteginiz disinda kentlerinde konuk edilirsiniz. Bu ozellik belki de Genoun halkinin tek ozelligidir.

Genoun kenti ortadoguda irili ufakli bir cok eski somurgenin sinirlari arasina sikismis, atlaslarda bulamayacaginiz kadar kucuk bir yuzolcumune sahip bir kent. Daha sonraki arastirmalarimda bu kent hakkinda her hangi bir bilgi edinemedim. Bir Misir gezisi sirasinda, ehramlari gezerken deveciler tarafindan soyulduktan hemen sonra, pasaportsuz ve bes parasiz kaldigim, dahasi kayboldugum bir anda bir batili gibi giyinmis kibar bir centilmen tarafindan kacirildim. Kacirilma oykumun ayrintilari ile konuyu dagitmak istemiyorum. Cunku Genoun'da karsilastigim benim gibi oraya kacirilarak getirilmis batili gezginlerin her biri ayri bir kacirilma oykusu anlattilar. Kimisi yillar once kimisi daha yakin zamanda kacirilmis bu insanlarin anlattiklari ortak bir tek sey var ki bunu iyice akliniza not etmelisiniz: Kacirilanlarin Genoun'dan ayrilmalarina asla izin verilmiyor olusu. Ben belki de bu kentten kacmayi basarabilmis tek uygar insan oldugum icin bu rehberi yazmak istedim. Gelecegin kurbanlarini uyarmak, kendi oykumu ve Genoun'u anlatarak onlarin da kacislarini olanakli kilmak istedim.

Ortasindan yapay bir irmagin aktigi kent colun kiyisinda kurulmus. Insani baska bir yerdeymis yanilsamasina surukleyen bir atmosferi var. Kentin cephesi ise bati sinirindaki goletlere donuk durumda. Cole kuskun dogu duvarlari sabah gunesinin ve colun delirtici sessizliginin girmesine asla izin vermeyecek sekilde, oldukca yuksek yapilmis. Cevre yollarinin sarmaladigi kent, colun kiyisinda acmis tuhaf bir kaktus gibi... asla gelmeyecek olan ziyaretcilerini bekler.

[Bu bolumun geri kalani, Genoun kenti ile ilgili degil. Colun uyandirdigi gizemli duygular uzerine. Batililarin, Dogu icin kullandiklari tum kliselere rastlamak mumkun. O yuzden attim.]

 

Nerede Kalinir?

Genoun'daki ilk sabahim, zannediyorum, buraya istegi disinda getirilen gezginlerin ilk sabahlarinin bir prototipi; o yuzden size ilk saskinligimi ayrintilari ile anlatmak istiyorum:

Misir'da bana soguk limon suyu ismarlayip soyulma hikayemi dinleyen centilmenin yuzu silindikten sonra gozlerimi actigimda kendimi bir otel odasinda buldum. Cok yildizli bir otel oldugu odanin icindeki minibar ve televizyondan, yatagin yumusakligindan, banyonun genisliginden hemen anlasiliyordu. Uzerimde bana ait hic bir sey yoktu. Gardrop ise tika basa giyecekle doluydu. Keten pantalonlar, sik gomlekler, kasketler, resmi davetler icin koyudan aciga dogru siralanmis takimlar, gozalici desenlere sahip kravatlar, ayagima hemen uyan guderi, keten, mokasen ayakkabilar, botlar, cizmeler, sandaletler... Her biri dunyaca unlu markalara sahip bu esyalarin taklit olmadiklari belli oluyordu. Once Misir maceram aklimda canlandi, ve ulkemin konsoloslugu tarafindan bir sekilde tekrar yurda getirildigim ve bu otele yerlestirildigimi sandim. Boyle bir sey olma olasiligi sifira yakindi cunku kendi ulkemde ne onemli, ne de zengin biriydim. Bu gardropdaki esyalarin onda biri bile evimde yoktu. Sirtcantama tikistirmis oldugum ucuz, ne alirsan on papel yerlerden derlenmis ivir zivir disinda tek degerli esyam bir fotograf makinesiydi.

Ben ne yapacagimi bilmez bir sekilde elbiseleri seyre dalmisken kapi vuruldu ve oda servisi yapmak uzere hos bir genc kiz iceri girip beni selamladi. Anadilimde konusulan bir yerde oldugumu sanmaya devam etmeme neden olacak kadar duzgun bir aksani vardi. Kahvalti saatinin bitmesine yarim saat kalmisti, bana bunu haber vermek icin gelmisti. Olur a kahvaltiya inemeyecek kadar yorgunsam diye yine de taze sikilmis portakal suyu, kahve, cay cesitleri, recel, yumurta ve peynir tabagindan olusan bir kahvalti tepsisini de getirmeyi ihmal etmemisti. Her seyin yolunda gittigine inanarak kahvaltimi edip plan yapmayi bir sure erteledim. Fakat kahvaltidan sonra lobiye indigimde buyuk bir otelin az sayidaki musterilerinden biri oldugumu farkettim. Disari ciktigimda ise bilmedigim ve neresi oldugunu kestiremedigim bir bati kentinde oldugum hissine kapildim. Insanlar biraz daha esmerdi ve hava oldukca sicakti, tek fark buydu. Lobiye donup bilgi almaya calistigimda resepsiyonist delikanli Genoun kentinde oldugumu, dun gece gelip suresiz kalmak uzere otele yerlestigimi, masraflar icin acik bir cek verdigimi, hatta bir miktar nakiti (alis veris icin) sabah almak uzere hazirlamasini istedigimi kibar bir sekilde hatirlatti bana. Tabii ki boyle bir sey hatirlamadim. Adeta hafizami kaybetmistim. Sonradan anlayacaktim ki tum bu bir baskasinin hayatinin icine dusmus oldugum hissini veren hikaye bir senaryodan ibaretmis. Genoun'lularin misafirperver bir halk oldugunu soylemek yanlis olmaz: hatta oyle cok seviyorlar ki onlari bizzat kacirip en luks otellerinde sonsuza dek agirlamaya hazirlar! Peki ama neden?

Ilk gunlerinizde Genoun size eglenceli gelebilir. Hatta bu tum masraflarin gizemli bir el tarafindan odendigi luks tatil hosunuza da gidebilir. Olene kadar bu kentte yasamak durumunda oldugunuzu, suresiz bir turist olmak uzere secildiginizi anladiginizda ise her seyin tadi kacacaktir elbette. Benim oyle oldu en azindan. Fakat siz, henuz Genoun'a gelmeden once bu bilgileri edinme sansina sahip olan insanlar icin ne yazik ki ilk gunler de masumiyetini yitirmis olacak.

Yabanci bir sehre gelen tum gezginler gibi hemen cevreyi arastirmaya basladim. Daha sonra ulasim araclarinin turistler icin bedava oldugunu farkettim. Bunu farketmem guc oldu cunku kentte turist yok denecek kadar azdi. Sehir turlari yaptiran Hollanda kentlerine ozgu renkli gezi otobuslerine binebilirsiniz veya Ingiliz tipi uzeri acik faytonlara... Sorun su ki buraya nasil ve neden geldiginiz icinizi kemirmeye devam ettigi surece tum bu kent, size kendini tanitmak, size kendini gostermek icin yanip tutusan bu halk bir an icin bile durumunuzu unutturmaya izin vermeyecektir. Yani benim icin bu boyleydi. Hic bir sey bilmiyordum. Neden burada oldugumu bilmedigim gibi nasil ayrilacagimi da kestiremiyordum. Bu endise ile kacma planlari yapmaya ve uygulamaya gectim. Fakat once size bu halkin bazi ozelliklerini anlatmaliyim. Onlari anlamazsaniz buradan kacabilmeniz de pek mumkun olmaz.

 

Moda, Mutfak, Dil

Kenti arastirirken fark ettigim sey buranin bir bati kenti gibi olduguydu. Hemen hemen bir bati kentinde rastlamayi beklediginiz her sey burada vardi. Dunyada bilinen butun dukkan zincirleri, butun giyim, araba, esya markalarinin subeleri hepsi burada karsiniza cikabilir. Dev alis veris merkezleri bu tur dukkanlarla dolup tasmaktadir. Caddeler en son model arabalarla, motorsikletlerle ve ciplerle doludur. Zaman zaman kendimi ulkemde sanmama neden olabilecek kadar batili bir mekan. Insanlarin esmerlikleri ise sanki uzun bir yaz tatilinden sonraki gunesin biraktigi iz gibi. Dunya modasini yakindan izlediklerini soyleyebilirim. Zaman icinde kendilerine ozgu bir giyim tarzlari olmadigini fark edersiniz. Aynen kendilerine ozgu bir mutfaklari olmadigi gibi. Genoun yemegi diye ozel bir yemek bulmaniz mumkun degildir. Onun yerine tum uzakdogu mutfaklarini, Fransiz, Italyan yemeklerini, Ingiliz Pub'larini, fast food cesitlerini bulabilirsiniz. Esaret altinda olmama ragmen bu yemeklerin lezzetlerinden sonuna kadar zevk almayi ne yazik ki bir aliskanlik haline getirmistim. En bunaldigim, evimi, ulkemi en cok ozledigim zamanlarda bile burada yedigim yemekleri bir daha yiyemeyecegimi dusunup canim sikilirdi. Dillerine gelince... Bu tam anlamiyla bir gizem olarak kalmistir benim icin. Tek bir kelime olsun Genounca diyebilecegim bir cumle duymadim. Herkes yaygin Avrupa dillerini konusmakta, okullari anladigim kadariyla yabanci dil egitimine dayanmaktadir.

[Aslinda, metinde Lokantalar ve Mahalleler diye ayri bir bolum var. Bu kitapcigin yazari, belirli tipte lokantalarin ve dukkanlarin kumelendigi sokaklari bir mahalle olarak algiliyor. Italyan, Fransiz veya Cin Mahallesi gibi... Icinde tek bir Fransiz ya da Italyan yasamasa da! Ilk haftalarini bu sokaklarda bar bar, lokanta lokanta gezerek gecirmis. Bu uzun bolumde Genoun'lu cesitli insanlarla tanisiyor. Biraz bohem diye nitelenebilecek 'Fransiz mahallesi'nde edindigi yeni arkadaslari ona gonulsuze, yer yer ozelestiri yaparak kentlerinin gecmisi hakkinda bilgi veriyorlar. Bu bilgi kirintilarini ozetlemeye calistim.]

 

Gecim Kaynaklari ve Tarih

Ogrenebildigim kadariyla dunya savaslarinin sonunda ortadogu cetvelle parcalanirken daha sonradan bir husumet olabilir kaygisi ile tampon bir bolge olarak tanimlanmis topraklar uzerine kurulu bir kent. Halkinin da ortadoguda o tarihlerde basibos dolasan, belirli bir etnik grup, bir kabile olmaktan cok sadece belli bir menfaat cevresinde toplanmis (soygun, yagma) insanlardan olusuyor. O yuzden de belli bir tipolojiden bahsetmek (esmerlik disinda) mumkun degil. Bu basibos dolasan toplulugun tek ozelligi yakin olduklari kulturlerin ozelliklerine burunebilme yetenekleriymis. Daha sonra ortadogu, batinin denetimine girince bu topluluk tampon bolgede sikisip kalmis. Bir kac yil yasanan korkunc sefaleti, yabanci sirketlerin topragin derinliklerinde sakli bir takim degerli madenleri kesfetmeleri ile kolay bir zenginlik izlemis. Batili sirketlerin, civardaki dev asiret devletlerle anlasmaktansa bu tampon bolgeyi islemeyi yeglemeleri de son derece anlasilir bir durum. Gelen para ile bu kent insa edilmis. Sirketlerin calisanlarinin rahati dusunulerek tasarlanmis olan bu sehrin neden bu kadar batili oldugunu anlamak boylece kolaylasiyor. Fakat zaman icerisinde sirketlerin madenleri otomatize etmeleri ve calisan insanlarin azalmasi ile unutulmus Genoun kenti. Dogunun gobeginde bir bati sirki gibi yapayalniz kalmis Genoun. Belki de benden gizledikleri baska nedenler vardir.

Yeni kusaklar ise icine dogduklari kentin asillarini filmlerde gordukce, kapagi Avrupa'ya atmaya baslamislar. Kisa sure sonra kent disina cikislar yasaklanmis ve tum halk bu kentin yasamasi icin kentte mahsur kalmis. Zaman icinde cole, geldikleri yere sirtlarini donerek, gecmislerinden utanarak, hep eksik hissederek yasamaya oylesine alismislar ki baska tur bir yasam dusunemez olmuslar. Filmlerde gordukleri, kitaplarda ve dergilerde okuduklari uygar dunyanin her seyini satin alip evlerine koymuslar, hatta genis bir modern sanat muzeleri bile var, fakat ne kadar uygarlastiklarini gosterebilecekleri hic bir yabancinin onlari ziyaret etmeyisi buyuk bir yalnizlik bicimine donusmus. Onceleri acenteler yoluyla turist cekmeye calismislar fakat tanitim brosurlerindeki Genoun, herhangi bir dogal guzellik veya tarih ya da kulturel bir ozellige sahip olmadigi icin Batili'larin ilgisini cekmemis. Genoun halkinin mutsuzlugu oylesine buyumus ki yoneticiler (belki de atalarindan miras kalan soyguncu gelenege uygun olarak) batili turistleri kacirmak suretiyle kentlerine misafir etmeye karar vermisler.

 

Gundelik Yasam

Ilgi gostermek zorundasiniz. Bir kez turist olmaya mahkum olmussaniz sabah erkenden kalkip, bir sure sonra defalarca seyrettiginiz bir filmin ezbere bildiginiz kareleri gibi sikici bir hale gelen kentin sokaklarini elinizde fotograf makinasi ve not defteri ile arsinlamak, size yardimci olmak isteyenlerle konusmak, onlarin dilinizi ne kadar iyi konustugunu, kentlerinin ne kadar modern bir kent oldugunu her firsatta dile getirmek zorundasiniz (Kucuk bir ipucu: sizinle konusmak isteyen bir Genoun'lu ile karsilastiginizda ilk sozleriniz onu bir Italyan'a veya bir Fransiz'a ya da gercekten icinizden hangisi geciyorsa, Cek, Sirp, Rus, Ingiliz, bir Avrupali sandiginizi soylemek olsun. Bu onlari en cok mutlu eden sey).

Aksamuzerleri yorgunluk atmak icin kafeler sizin emrinizde olacaktir. Aksamlari seckin lokantalar, gece kulupleri, iltifatlarinizi duymak icin sirada bekleyen kizlar, genc erkekler... Tam bir sefahat alemi...

[Burayi kusa cevirmis oldugumu sonradan farkettim. Yaptigim ozeti gozden gecirdigimde, bir baskasi okudugunda bu gezginin Genoun'da son derece mutsuz oldugu izlenimine kapilacagini fark ettim. Aslinda aylarca suren bir sefahat alemi sozkonusu. Genoun'lular artik bu yeni turistlerinin serefine mi yoksa gercekten bu kadar sik mi bilinmez neredeyse her hafta bir baska festival, bir baska karnaval duzenliyorlar ve 'mutsuz' gezginimiz de bu eglencelere cani gonulden katiliyor. Her birinin baska bir kulturden asirilmis oldugunu ifade ederek bu eglenceleri anlatiyor. Latin festivalleri, Alman Fasingleri, Venedik Karnavallari birbirini kovaliyor. Bu kitapcigi yazan gezginin hem eglenip hem sikayet etmesine biraz icerlemis olmaliyim. Taklit de olsa, asirilmis da olsa bu festivallerde kendinden gecmek, ustelik bunu tek kurus harcamadan yapmak olmeden cennete gitmek degil de ne? Ayrica kulturler birbirlerinden hep bir seyler alirlar...]

 

Nasil Kacilir

[Eglence alemleri bir yandan devam ederken gezginimiz bir yandan da, kendisinden daha once oraya getirilmis olan bir Italyan turisti izler. Karsilastiklari kimi yerlerde arada sirada konusurlar. Samimi olamazlar, cevre buna izin vermez. Fakat ilk baslarda zevk icinde yuzen bu adamin daha sonralari hizla kotuye gittigine sahit olur. Yillarca suren cilgin bir partiye kimsenin bedeni ve ruhu dayanamaz. Bunu anladigi noktada kacis yollarini arastirmaya baslar. Cok gec olmadan, kendini iyice kaybetmeden, Genoun -o cok asagilik gordugu taklit kent- onu yutmadan once kacmasi gerektigini anlar]

Bes yil boyunca yaptigim arastirmalar colu yuruyerek gecmenin imkansiz oldugu sonucuna goturdu beni. Tek yol, kargo ucaklarindan birinin icine gizlenmek ve kendinizi uygar dunyaya goturmesi icin beklemektir. Kentin tek havaalani gercekten siki bir denetim altindadir. Kentteki esir bir kac turist icin degil tum Genounlular icindir bu onlemler. Yogun guvenlik cemberini asmak icin yapabileceginiz tek sey yukluce bir rusvet vermektir. Fakat dogustan rantiye olan bu halki para ile ikna etmeniz mumkun degildir. Benim rusvet olarak kullandigim yontem, yuksek rutbeli bir yetkiliyi ulkeme dondugumde onu da yanima aldirtacak uydurma bir formulle kandirmis olmamdir. Bu yontemi uygulayabilmek icin, formulunuzun gercege yakinligi yetmez. O kisiyi iyice tanimaniz ve onun hayallerine hitabedebilmeyi bilmeniz gerekir. Yalaniniz ne kadar buyukse inandiriciligi o kadar artacaktir.

Once havalimanina yakin mahallelerdeki publara takilmaya basladim. Nereye giderseniz gidin tum gozler sizin uzerinizde olacagi icin amaciniza ulasmak icin cok agir hamleler yapmalisiniz. Ornegin yuksek rutbeli bir kac subayla (aslinda Genoun'da ordu ya da polis yok, sadece guvenlik gorevlisi denilen silahli kisiler var ve sivil giyiniyorlar) tanisir tanismaz bir kac ay oralarin semtine bile ugramadim. Daha sonralari da cok seyrek ani kisa ziyaretler yapip durumu kontrol ettim. Subaylarin aksam oldugunda gittikleri bir denizci hani seklinde dosenmis barda, Genoun'un colun ortasinda olmasina aldirmadan, klimalarin dogaustu bir caba ile sicakligi onbes derecede tutmayi basardigi bu los barda, buyuk bir ciddiyetle gemilerden, savas ucaklarindan, dunyadaki gelismelerden tartismalarini izledim. Onlarla tanistigimda bana gosterdikleri sayginin kokeninde ulkemin sahip oldugu silahlarin kudreti oldugunu sezmekte gecikmedim. Her tavirlari bunu ima ediyordu. Belki de onlari gercekten de cok nufuzlu biri olduguma inandirmakta bu yuzden gucluk cekmedim. Genc olanlarini sectim, gelecekten umitleri, farkli hayalleri olabilecek birini. Evinde verdigi partilere katildim. Karisinin arkadaslari ile ciktim. Albay olduguna artik iyice inandirdigim babamin hikayelerini anlattim onlara. Kendi kulturumuze ait tum kliseleri birbirine baglayarak muhtesem bir film yarattim kendi hakkimda. Gozlerinde oyle bir noktaya geldim ki artik benim filmime benim hayatimin icine girmek icin sabirsizlanir olmuslardi. Iste o zaman basardigimi anladim. Kisa bir sure sonra, kargo ucaklarinin bir Avrupa seferinde kendisini ve ailesini ulkemin gorevlilerinin karsilayacagini saniyor.

[Gerceklerin tam olarak boyle oldugundan emin olamiyorum bir turlu. Belki de Genoun'lular bu zoraki turistlerden sikilip onlarin kacmalarina goz yumuyorlardir. Kim bilir? Belki de bu gezginin algiladigindan cok daha zekidirler. Colun ortasinda bir denizci meyhanesi kurup icinde pipolarini tutturerek dunyanin gidisatini tartisan Genoun'lu subaylarin durumu aptalca bir taklitten cok bir ironiye, zekice yapilmis bir espriye benziyor daha cok. Tekrar tekrar bu rehberi okudukca kendimi Genoun'lulara daha yakin hissettigimi anliyorum. Onlarin o coldeki yalnizliklari, koksuz olusun getirdigi yabanliklari ve bununla basa cikmak icin verdikleri ugraslari hepsi, o gezginin bu halkin zayifliklarini somurerek zevk icinde yasamasindan, oradan kacisini bir kahraman misyoner uslubuyla yazmasindan cok daha insani geliyor. Bilemiyorum... Belki de Bati'dan cok Dogu'ya yakin oldugumdandir.]

 

Son Soz

Genoun'da her sey vardir. Hic bir seyin eksikligini hissetmezsiniz. Hangi ulkeden olursaniz olun, anadilinizde konusan, sizin yemeklerinizi pisiren, sizin gibi giyinen, sizin gibi yasamaya calisan bir halk ile karsilasirsiniz. Yeterince dikkatli degilseniz, onlarda neyin eksik oldugunu fark etmeyebilirsiniz de. Ya da umursamayabilirsiniz de. Belki o zaman sizi zorla da tutmazlar.

Genoun'da tanistigim benim gibi kacirilmis bir kac turist gibi kacmamayi da tercih edebilirsiniz. Kendi ulkelerinde birer looser (Kaybetmis kisi, sefil, serseri, c.n.) olan bu insanlar burada birer yari tanri gibi Genoun'lularin varoluslarinin tanikliklarini yapmayi, krallar gibi yasamayi tercih etmektedirler. Ne de olsa kendilerini surekli eksik hisseden bu halkin gozunde siz bir orjinal tablo gibi degerlisiniz ve tum simariklariniza katlanabilirler. Ben bu durumu ozgurlugume kavusmak icin somurdum, siz kendi tercihinizi yapacaksiniz.

[Evet, bu uzun metni bu sekilde ozetlemis oldum. Son noktayi koydugumda kendime gercekten sordum: ben ne yapardim? Batili biri olmadigim icin belki de hic bir zaman onlar tarafindan kacirilmayacagim fakat tut ki bir Italyan turiste benzetip kacirdilar! Gozumu orada actigimda ben ne yapardim? Bazi sorularin cevabi ne yazik ki yasanmadan verilmiyor...]

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1