Eksik

  Kafasi Kesik Kedi - Zeynep Arikanli

 

Ilk gordugumde, uzun suredir uyku nedir bilmeden yasamama yormustum; muhakkak bir goz aldanmasi olacakti. Ikinci defa gordugumdeyse yorgunlugun hepten KAFAma vurdugunu, sanrilarimin kroniklesme yolunda oldugunu dusundum. Bu durum beni rahatsiz etmesine ediyordu ya, icten ice de "deli" damgasi yemekten zevk aliyordum. Annem ve yakin arkadaslarimin bana hic yakistirmadigi bir illetti delilik. "Derdin tasan YOK, her seyin tastamam da o yuzden boylesin" derler, beni kadir-kiymet bilmemekle suclarlar, KAFAmla ne zorum oldugunu sorarlar; anlasilmadigimi, buna ne kadar uzuldugumu ifade etmek icin takindigim (inanin icimden geldigini saniyordum; asil onemli olan "icte" tutabilmekmis meger!) huzunle karsi koymaya yeltendigimde "Aman, sen de!" diye cikisirlardi. Kendimi kimi zaman asiri seviyor, kimi zamansa kendimden nefret ediyordum. Her iki durum da, bende olup baskasinda olmayan bir "sey"i (birinde fazla zek�, birinde delilik) one suruyor, onlari bir sey almadan paylasmaya zorluyor, sevilme, hayran olunma ya da acinma talep ediyordum insanlardan. Her iki durumda da nefret uyandiriyordum onlarda...

Benimle bu konuda konusmaya katlanabildigi gunlerden birinde, annem "Sen deli nedir gormedin evl�dim" diye soze girdi ve devam etti: "Bursa'da oturdugumuz evin karsisinda biri VARdi: Deli Nazmiye. Gece bagirislarini dinlerdik mahallecek. Kadincagizin istirabi cok kuvvetliydi herhalde. Kimi kimsesi olup olmadigini bilemedik hic. Kimselerin bilemedigi bir hik�yesi vardi elbet. Ama bilmem, nedir diye soracak olsan. Turlu rivayet VARdi tabii; ama isin aslini bilen YOKtu. Hep bagirirdi Nazmiye. Ben omrumde oyle canhiras bir bagiris duymadim. Bir gun zavallinin olusunu buldular yasadigi viranede. Kimse ustune gitmedi ama, mahalleli onu hayirsever birinin zehirledigine inandi hep. Allah affetsin, gercekten de hayirlisi oldu garip icin... Bir anda kesileverdiydi ciglik. O son ve uzun ciglik." Sonra susmustu annem. Ben de Bakirkoy'de kisa bir sure ikamet etmeye mecbur kalincaya kadar (sandiginiz gibi degil, ama onu burada anlatmaya hic niyetim yok. Cunku deneyimlerim gosterdi ki, insanlarin temel eksikligi karsilarindakini anlayamamalari veya istedikleri gibi anlamada israr etmeleri) bu hik�yeyi unuttum. Ama su ana kadar surdugum yasamimin en hayret verici deneyimini (sonrasi zaten -yine su ana kadar- cok sikici) yasayincaya kadar da bana deli denmesinden hoslandim.

Ucuncu gorusumse, nasil demeli, baskasi olsa kalp krizi gecirtecek, hadi bilemediniz, siddetlisinden bir sok gecirtecek denli guclu bir etki yapti uzerimde. Ama o zamana kadar "Acaba deli degil miyim? Cok mu normalim?" endisesi tasiyan ben, bu karsilasmayi neredeyse neseye kacan bir sakinlikle karsiladim: Evet, her gun evimizin kosesini donerken mahallelinin kucuk bir kutuda besledigi ve buyudukce kutunun disinda daha cok vakit harcamaya baslayan yavru kedinin KAFAsi YOKtu. VARsa da ben goremiyordum. Normal olan tarafim endiselense de, hastalikli tarafim (ki bugun bunu "hasta olma meraklisi olma" hastaligi olarak yorumluyorum) rustunu ispatlamanin keyfini suruyordu.

Kendimden gayet emin, mumkun oldugunca, uzun zaman hasta olmaya calisip, arandigi hastaliga en nihayetinde yakalanmis olmanin panigini yasayan bir hastanin havasini takinmaya calisarak vaziyeti anneme actim. Beni sessizce dinledikten sonra, "Yaa, zavalli yavrucagin KAFAsi dogustan YOK" deyiverdi. Agzim acik kalakalmistim ki, annesinin onu bu kusuru yuzunden biraktigini ekleyince, kelimenin tam anlamiyla oldugum yere coktum.

Ustume paltomu alip disari firladim. Kosar adim yavrunun yasadigi yere gittim. Mahallenin cocuklari kutunun etrafinda toplanmis, bagiris cagiris oynuyorlardi. O anda, bendeki delilik saplantisinin yahut en azindan hep arzuladigim catlakligin ailemden sirayet ettigi KAFAma dank etti. Kedinin KAFAsinin olmadigini kendimden sonra kimden ogrenmistim? Annemden! Bu elbette hem iyi hem de kotu bir haberdi. Iyiydi, cunku bende gercekten bir bozukluk VARdi ve bu aileden geliyordu (demek ki tam tedavilikti); kotuydu cunku bende gercekten bir bozukluk VARdi ve bu aileden geliyordu (demek ki tam tedavilikti). Panige kapilmaya BASlamistim; birakin ne yapacagimi, ne hissedecegimi bile bilemiyordum.

Neden sonra mahalle cocuklarinin bagirislarini duydum, daha dogrusu kulagima carpan sozleri tam manalariyla kavradim: "Ka-fa-siz ke-di! Ka-fa-siz ke-di! Ka-fa-si YOK ki! Ka-fa-si YOK ki!" Yere yigilmamak icin gosterdigim cabanin bir bolumunu duyduklarimdan ve gorduklerimden emin olmak, daha dogrusu bunlar konusunda ciddi bicimde yanilmayi dilemek icin kullandim ve cocuklarin onunu kapadigi kutuya dogru hamle yaptim. Ve onunla kuskuya yer birakmayacak sekilde karsilastigim zamana kadar cocuklarin kutu etrafinda celik-comak oynarcasina gulup oynamalarini hayra yordum. Ama daha once gordugumde degil, o anda gormek istedigim sey konusunda fena halde yanildim: Minik kedinin hakikaten KAFAsi YOKtu. Garip bir icguduyle, govdemi, KAFAsi yerine boynunu sallayan ve butun vucuduyla aci icinde kivrandigini zannettigim kediye siper ettim ve cocuklara bagirarak dedim ki: "Ne istiyorsunuz zavallidan? Yeterince aci cekiyor zaten. Bir de siz taciz etmeyin." Sustular, ama sadece bir an icin: o da utanctan ya da korkudan degil, dupeduz "Ne diyor bu?" diye ogrenmek icin. O an gecince de bagrismaya basladilar yeniden: "Ka-fa-siz ke-di-nin ka-fa-siz kal-fa-si, ka-fa-siz ke-di-nin ka-fa-siz kal-fa-si. Miyavlasana! Miyavlasana! Sut getirdik ona, sutunu sen icsene!" Durdum. Kotu olmak konusundaki becerilerinden hic kusku duymadigim cocuklar yuzunden degil. Ne demislerdi? "Sut getirdik ona." Ona sut getirmislerdi! Icsin diye!

Bu kediyi goreli yaklasik uc hafta oluyordu ve bu sure zarfinda mahalleli kediye surekli yiyecek tasiyordu. Mesela kasap Necmi Bey'in, kimi kimi yavrucak icin kendi elleriyle ayirip evde hasladigi sakatati ona verdigini, hatta yedirdigini biliyordum. Arkasi hep donuktu ve ben de Necmi Bey'in besledigi bininci kedinin neye benzedigini hic merak etmemistim. Peki bu kedinin KAFAsi YOK idiyse, nasil beslenebiliyordu? YOKsa BASina bir sey mi gelmisti de KAFAsi gitmisti? Bir solukta Necmi Kasap'a vardim.

Iceri dalip kisa bir selam sabah faslindan sonra Necmi Bey'e KAFAsi olmayan bir kediye dair KAFAmdaki tum sorulari sordum. Oraya nasil geldigi, kim tarafindan ve ne vaziyette bulundugu, nasil karsilandigi, ne kadar zamandir bu mahallede oldugu, her seyden onemlisi ne kadar zamandir KAFAsiz oldugu, o hale nasil geldiginin bilinip bilinmedigi, bu vaziyetteyken beslenmesinin nasil saglandigi, yon duygusunun olup olmadigi gibi esas sorulari yagdirdiktan sonra bir an soluklanip son sorumu sordum: "Hadi butun bunlarin bir aciklamasi VAR (nasil olacaksa) diyelim. Peki mahalleli hic mi yadirgamadi bu durumu? Kimse bir an icin bile olsa durup, 'Yahu, ne istir?' demedi mi?" Necip Bey sakin adamdi, yuzunde son derece ciddi, "Siz bitirin, tum cevaplar hazir" der gibi bir ifadeyle beni dinliyordu. En nihayet bitirdigimde, "Evl�dim," dedi, "panige kapilacak bir sey YOK. Biz bu yavrucakta boyle bir sakatlik olacagini daha dogmadan biliyorduk. Bunun annesi bizim Pisirik." "Pisirik'in hamile oldugunu bile bilmiyordum ben. Uzun zamandir goremeyince belediye zehirledi saniyordum da uzuluyordum" diye atildim. Necmi Bey'in "Bir sure sonra Pisirik'in ustune bir acayiplik geldi" diyen donuk sesinde, "dinleyeceksen adam gibi dinle; dinlemeyeceksen de..." sitemi sezdim. Hic cirkin l�f etmezdi Necmi Bey. "Ilk BASlarda her sey gayet iyiydi, biz de anlamadik once vaziyeti. Sonra sonra baktik, Pisirik hep kuytularda; insan icine filan cikmiyor. Vakit yaklastikca iyice bir tuhaflasti. O bakislar, kimse yanasmazken dahi kendi kendine hirlamalar... Sandik ki kuduz oldu hayvan. Ama baktik, suyunu, sutunu icmesinde, isiga bakmasinda bir anormallik YOK, icimize bir parca su serpildi. O zaman Salim Bakkal dedi ki 'Yav,' dedi, 'bu kiz kesin sakat yavru doguracak. Onun sikintisi coktu icine'. Aklimiza yatti. Bir sure sonra da unuttuk Pisirik'i falan. Onca is guc VAR kizim... Anlar mi kedi ne doguracak, nasil doguracak diye?

"Bir gun bir baktik, Pisirik yuvasi belledigi sepette YOK. Onun yerine KAFAsi sepetteki samana gomulmus kucucuk bir govde VAR. 'Annesi yakinlardadir, ellesmeyelim' deyip ilismedik. Ama ne o gun, ne de ertesi sabah gorundu Pisirik. Ben de 'Ne olacaksa olur' artik deyip besmeleyle cikardim yavrucagi samanlarin arasindan. Ne goreyim? Zavallinin KAFAsi YOK! Tuttum, yukari mahalledeki baytara goturdum. Adam soyle bir bakip, 'Kicindan -afedersin- besleyeceksiniz bunu' dedi. 'Nasil?' diyecek oldum, azarlayiverdi beni: 'Isim gucum VAR be kardesim. Fitil sok, serum tak, yap bir sey. Bak, doguracak bir inek VAR, bagiriyor avaz avaz.... VAR git, bak BASinin caresine.' Caresiz boyun egip mahalleye dondum. Yavru da isindi kucakta iyice, bir oyun bir oyun, gorme. Neresinden akil edip de yapiyordu o oyunlari bilmem. Sonra koydum bir kutuya, afedersin arkasina da koydum sut mut, biraktim. Bizimki geri geri yuruyup, afedersin, arkasini dayadi canaga, likir likir... vallahi... O gun bugundur boyle besleniyor. Sivi kati da ayirmaz oldu masaallah."

Aklima binlerce soru ususmustu ya, karnima bir anda bir agri saplaninca, agzimdan su sozler cikti: "Peki ya cisi, kakasi?" Necmi Kasap hic duraksamadan "Yapmiyor hic. Eee, yedigini, yedigi yerden cikaran canli VAR mi ki?" diye cevap verdi. "Kusuyoruz ya" dedim. Iste o zaman duraksadi Necmi Kasap. Sonra aklina parlak bir fikir gelmis gibi yuzu aydinlandi: "Ama hastalaninca oluyor o. Bunun kuvveti yerinde masallah." Bunun tatmin edici bir cevap olmadigini ikimiz de biliyorduk. Aklima bu "guclu kuvvetli" kedinin ileride cinsel istekleri olabilecegini (nasil olacak, onu bilemiyordum tabii) hatirlatmak fikri geldi ama, buna gucum yoktu. Ne onun, bol "afedersin"li karmasik ve cevaptan cok soru niteligi tasiyan karsiliklarina, ne de sorularimin tam cevaplarina dayanabilirdim. Omuzlarim iyice cokmus, dukk�ndan ciktim. Kimse, ama kimse yadirgamamisti bu durumu.

Nedense aklima, annemin "Eve donerken ekmek aliver, aksama ekmek YOK" deyisi geldi. Boyle bir durumda bu nasil akil edilir, diye dusunup anneme hayret ederken, boyle bir durumda annemin ekmek istedigini akil ettigime hayret ederken buldum kendimi. "Ama," dedi KAFAmdaki karsit ses, "bu hatirlama, boyle bir l�fin edilebilmesine duydugun hayreti hatirlamandan dolayi oldu" dedi. Ona hak verdim. Kim bilir daha ne tartismalar kopardi ya KAFAmda, vara vara kedinin oldugu yere varmistim. Kimseler kalmamisti etrafta. Hani neredeyse, BASBASa kalalim diye cekilmislerdi. Golgeler arasinda, bir suru kikirdeyen, nefesini tutmus bekleyen, ayagina bastigi icin onundekini durtukleyen, birbirini susturan insanlar hayal ettim. Ruh sagligi yerinde olmayan insanla, KAFAsi yerinde olmayan kedinin bulusmasi!

"Acaba ne cins?" diye dusundum. Neredeyse ic gudusel olarak dusundum bunu ve merakimi gidermek icin kediye dogru ilerledim. Aklimda "Kirik semsiye, semsiye midir artik? Elbette hayir." diyen yazarin l�flari vardi. Bu alintiyi ilk yaptigimda -icmistim ve sarhos oldugumda her nevi ukalaligin hosgorulebilecegi, hatta dogal bile karsilanacagini dusunuyordum- "Ukala, sen de!" demisti bir arkadasim. Demek ki nerede ne soylenmesi gerektigini dusunemeyecek, bu kaygilardan kurtulacak, ne de arkadasimin bu laflarini hatirlamayacak kadar sarhos olmamistim. Simdiyse tek BASinaydim ve abes mi, degil mi diye dusunmeden "KAFAsiz kedi olur mu? Kediyi kedi yapan nedir?" turunden sorular sormaya baslamistim. Agzimdan, "Sen hic gordun mu uc kulakli bir adam? Olur mu hic uc kulak, donde aynaya bak..." diyen sarki dokuluyordu.

Kutunun BASina gelmistim.Egildim. Minik uyuyordu....... Buna nereden karar vermistim peki? Sadece oturuyor olamaz miydi? Peki oturuyor da ne oluyordu? Ne ise yariyordu? Diger hayvanlar oturup saga sola bakinca ise yarar bir sey mi oluyordu? Etrafi mi kokluyordu? Hey allahim! Onu da yapamazdi ki mubarek! Bir kediyle ya da baska bir canliyla beraber olup olamayacagina, ondan hoslanip hoslanmadigina nasil karar verecekti? "Cok zengin bir ic dunyasi olsa gerek bu kedinin" diye bir cumle dustu KAFAma. Guzel bir kitap BASligi olan, ama kitabinin ne uzerine olacagi, ne anlatacagi, nasil anlatacagi hakkinda en ufak bir fikri olmayan yazar gibi hissettim kendimi...

Yavasca kutuya egildim. Yavruyu almak uzere elimi uzattigimda, kedi ani bir hareketle pati atti. Hem de tam ona dokunacagim esnada! Bunun bir tesaduf oldugunu, tamamen serseri bir patiye denk geldigimi dusunerek bir daha denedim. Sonra bir daha... Sasmaz bir yon duygusu ve cok guclu bir asabiyet gucuyle indiriyordu patisiyle. Bunun ne anlama geldiginiyse hic bir zaman bilemeyecegim. Ilk vurus tesadufiydi belki, vucut hosuna gitmeyen bir enerji, kim bilir, bir isi degisimi filan hissetmisti disaridan -onu tek yadirgayan ben olduguma gore, diye gecirdim icimden - ve var gucuyle tepki vermisti. Fakat koordinatlari tam olarak kestiremiyordu. Daha sonra "saldiri"nin geldigi isi kaynagi mi, neyse o iste, vucut hafizasina alinmis, diger hamlelere verilen karsiliklarda, boylelikle tam isabet kaydedilmisti. Yine de bu yapilabilecek aciklamalardan sadece biriydi ve her sey kabul edilebilirdi. Kesin olan bir sey VARsa, bu kedinin (annesi kedi oldugu icin onun da kedi olarak tanimlanmasinda bir sakinca yoktu. Zaten baska turlusu icin KAFA yormaya mecalim olmadigini hemen anlamistim) beni hic sevmedigiydi.... Bunun da sayisiz, yani en azindan benim saymaya usenecegim kadar cok nedeni olabilirdi. "VARdi" diye duzeltti KAFAmdaki muhalif ses. Neye muhalefet ettigini de bilmiyordum ya, neyse.... Bu dusunce defilesi esnasinda, baska bir sey daha kesfettim: kedi neyi, kimi sevip sevmeyecegini biliyordu demek. Icinde bir yerlerde bunu ayarlayan bir dunya VARdi. Olmayan, bu kararlarin tapinagiydi. Ya da biz bilmiyor, gormuyorduk orayi. Tapamiyor, kurban sunamiyorduk oraya, goklere cikaramiyor yahut cezalandiramiyorduk onu. YOKtu ki! Ne olup bitiyorsa, icerideydi. Hep icine aliyordu hayvan. Kusma yok, sicma yok.... belki dogurmak da yoktu. KAFAmin bu buluslarla dolacagina bosalmaya, beynimin akmaya basladigini hissediyordum. "Refleksleri VAR ama... Tepki veriyor. Bu da bir nevi kusma, disari akitma.... degil mi?" diyordu KAFAmdaki ses. Bosunaydi. Bu yoklugun hic aciklamasi YOKtu bende. Karsisina cikarabilecegim hicbir VARligim YOKtu... Hic....Onun kafasinin YOKlugu, benim VARligimi siliyordu sanki... KAFAsi, YOKtu onun, yoktu, yoktu, yoktu, yoktu....

Kos kos eve dondum. Ekmek almayi unutmamistim.

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1