Eksik

  Sir - Yekta Kopan

 

Gogun gariplere gozyaslarini gostermedigi gunlerdi.

Ustasinin evine geldiginde, kapinin onune konmus bir cift carigin yanindaki guzelim onbiray cicegini gorunce, Sadik'in serce yuregi bir anda ciz ediverdi. Iceriden dertli yakinlarin feryatlari yukseliyordu ama o an bunlari duyacak hali yoktu. Babasiz kalmis bir kiz cocugunun asil gururuyla, uzuntusune ragmen saksisinda dimdik duran cicege bakarken Riza Usta'nin sesi cinliyordu kulaginda: "Bak evlat, su cicekteki sabri goruyor musun, her bir surgunune nasil da ozen gosteriyor. Zamanla yarismiyor. Bir dali yanlis yone yonelse, ertesi gun butun dikkatini ona verip, butun cocuklarinin ayni guzellikte olmasini saglamaya calisiyor. Bundandir bu cicege duskunlugum, bundandir kendimi eksik hissetttigim her anda bu cicekte dogruyu bulma cabam. Ola ki bir gun sen de hayatin acimasizligina yenilecegini hissedersen, surgunlerinin ayni guzellikte, ayni yonde uzayip uzamadigina bak. Bu dediklerimi unutursan da su cicege bak." Riza Usta'nin dediklerini, yaptiklarini hic bir zaman unutmadi Sadik. Babasinin, haylazligindan usanip onu Usta'nin yanina getirdigi gunu bile dun gibi hatirliyordu. Daha yedi yasindaydi. Diger cocuklar onunla oynamak istemez, ne zaman yanlarina gitmeye kalksa alay ederlerdi. O da yalniz birakilmanin intikamini haylazlik yaparak almakta bulmustu careyi. Mahallede tepesine tirmanip da dalini kirmadigi agac, sapaniyla vurup da zarar vermedigi hedef kalmamisti. Babasinin kendisini yorenin en buyuk comlek ustasinin yanina cirak verecegini duyan komsulari "Ne yapiyorsun Mahmut Efendi, bu haylaz orada telef etmedik comlek birakmaz, Usta'yi sanatindan bezdirir" demislerdi. Tabii bunu derlerken Sadik'in, Riza Usta'nin dukkanindan iceri adim attigi anda o guzelim comlekleri gorunce nasil da buyulenip "Anaaam!" diyecegini bilmiyorlardi. Tabii bunu derlerken Usta'nin bu acar cocugu gordugunde, gozlerindeki piriltiya nasil tav olup, hic sahip olamadigi oglunun yerine koyacagini bilmiyorlardi. Mahmut Efendi rahmetli oldugunda, zaten yillardir anasiz olan Sadik'i bagrina basip "Oglum, oglumsun artik" diyecegini kim tahmin edebilirdi ki...

Sadik oz babasindan sonra, bir kez daha baba yitirmenin acisini yasiyordu su anda.

Cicegin yanina coktu kaldi. Icinden bir seylerin eksildigini, bedeninden cikip topraga karistigini hissediyor, gidenlerin ardindan bagirmak istiyordu. Ama sesi de terketmisti bedenini. Hickira hickira aglamak istedi. Olmadi. Gozyaslari coktan topraga akmisti.

"Bak evlat" diye soze girmisti bir gun ustasi. "Su uc comlegi goruyor musun? Iste sanatimin butun sirri bu uc comlekte. En bastaki sadakat comlegidir, her bakisimda ise sadik olmak gerektigini soyler bana. Sanat, sadakat ister ey Riza Usta diye fisildar. Ortadaki bilgi comlegidir, en buyuk erdemin bilmek oldugunu hatirlatir. Bana beni bildirir. Sondaki ise alini morunu isil isil dondurup gozumun icinde, aman usta sakin rehavete kapilma dercesine durur orada. Biri kirilsa bu comleklerden, dukkanimizin bereketi yok olur. Biri catlasa bu comleklerden, sanatimizin damari parcalanir, kanimiz topraga yol alir. Ama en onemlisi nedir bilir misin evlat?" Lafin tam burasinda Sadik'in meraktan kocaman olmus gozlerine sevecenlikle baktiktan sonra, her onemli sozunden once yaptigi gibi gul agacindan agizligina yerlestirdigi sarma cigarasindan bir nefes cekip, dumanin comleklerin arasinda yaptigi yumusak yolculugu izlemisti. "En onemlisi evlat, bu uc comlegin bir araya geldiginde ne dedigidir. Iste onu duymak da zaman ister, tecrube ister, sevgi ister. Ama korkma cocuk duyacaksin, onu da duyacaksin."

O gun dilinin ucuna kadar gelen ama ustasindan korktugundan diyemedigi sozu simdi o guzelim cicegin kulagina fisildiyordu Sadik: "Ya duyamazsam ustam, ya bana soylemezlerse. Sen yoksun ya, savunmam yok ya, iste bunu bilip ya onlar da alay ederlerse. Ne yaparim o zaman. Neden gittin ustam. Babam..."

Koy bir damla su yuzu gormeyeli uc ay, Riza Usta'nin guzelim agizligi sahipsiz kalali bir ay kadar olmustu. Bu arada Usta'nin sagliginda yaptigi comlekler tek tek satilmis, bu sayede Sadik, ustasinin biricik karisi Hayriye Ana'yi ele muhtac etmemisti. Bir yandan da araliksiz calisip, her gun yeni comlekler, guvecler, saksilar yapmis, raflarin bos durmamasi icin gecesini gunduzune katmisti. Ama her gelen yaptigi comlekleri gormezden gelip, Usta'nin comleklerini soruyor, onun yaptiklari arasinda istedikleri gibi bir sey yoksa dukkandan eli bos cikmayi tercih ediyorlardi. Butun bunlar yildirmiyordu Sadik'i. En bunaldigi anlarda ustasiyla dere boyunda yaptiklari yuruyusleri dusunup, o guzelim sozlere kulak veriyordu: "Su cinari goruyor musun evlat? Egri bugrudur her yeri. Karanlikta gorsen isim veremezsin sekline. Ama gorkemlidir, guzeldir. Nedir onu boylesine gorkemli yapan bilir misin? Yagmuru, camuru, kari, firtinayi, kotulukte birbiriyle yarisan insanoglunu bosverip, kendi bildigince yukselmesidir, azametidir. Onun bu gorkemi korkutur herkesi, kimse egri bugrulugunden dem vuramaz. Cinar kendini bilir, ihtiyaci yoktur yalan takdirlere."

Kurakligin koy halkini yagmur duasina cikardigi gunun sabahi Sadik, Riza Usta'nin elinden cikma comleklerin hepsinin satilmis oldugunu gordu. Artik ustasinin mirasi o uc comlek disinda butun raflar, gunler boyu durmadan calisarak yaptigi kendi comlekleriyle doluydu. Hepsini tek tek yokladi, seslerini dinledi, gozlerini kapayip parmak uclariyla oksayarak sirlarinda catlak olup olmadigina bakti. Uc comlegin durdugu rafta, ustasinin gulen hayalini gorup derin bir oh cekti. Bilgisini sadakatle yogurmus, rehavete kapilmamisti. Ustasini utandirmayacak guzellikte comlekler yaptigindan emin musteri beklemeye basladi.

Sadik gunlerce musteri bekledi.

Koy halki gunlerce yagmur yagmasini bekledi.

Ama ne koyun catlamis topraklarina bir damla su dusuyor ne de Sadik'in yaptigi o guzelim comleklere alici cikiyordu. Edilen dualar, adanan adaklar, dokulen kursunlar, kesilen kurbanlar kurakliga, gece gunduz calismasi da Sadik'in derdine care olamiyordu. Hayriye Ana'yi ac birakmamak icin, sabah erkenden kalkip dukkani acmadan civar koylerdeki tarlalara calismaya gidiyordu. Ama kuraklik yuzunden toplayacak urun de kalmamisti. Bir gun merakina yenik dusup dukkanin onunden gecen Tahir Baba'ya soruverdi: "Baba, nedir comleklerimdeki hata, deyiver bana. Neden kimse dukkana ugramaz oldu, neden kimse buradan comlek almaz oldu?". Tahir Baba, ozu sozu bir adamdi, lafi eveleyip gevelemeden kut diye yapistiriverdi: "Ogul, nasil beklersin koy halkindan senin yaptigin comleklere guvenmelerini, deli olma..."

Dukkanin kapisini kapayip, yere comeliverdi Sadik. Icinden o guzelim uc comlegi kirmak geliyordu. Icinden daglara kacmak geliyordu. Icinden artik hic bir sey gelmiyordu. Agladi. Hungur hungur agladi. Gokten dusseydi onca gozyasi kurakliga care olurdu.

Kurakligin dorduncu ayina girildigi gunun sabahi, butun koy halki Arif Efendi'nin cagrisina uyup meydanda toplandi. Arif Efendi, hatiri sayilir, sozune guvenilir bir adamdi. Koyde dogan cocuklarin adini koymadan ona danisirlar, o da soyle gozlerini kapayip, uzun uzun dusundukten sonra en guzelinden bir isim mirildanirdi. Sadik dogdugunda da ayni sey olmustu. Esen ruzgarin sesini dinledikten sonra "Bahti acik olsun, yuzu pak olsun, evinin kapisi ucsa bile, o temeline Sadik olsun." deyivermisti.

Koy halkinin cevresinde toplandigindan emin olduktan sonra, topraklar kadar catlak dudaklarini bir yudum suyla islatip agir agir anlatmaya basladi: "Dostlar, bir haller oldu yurdumuza. Dedeler anlatirdi, biz sasardik, yillar yillar oncesinde de olmus boyle bir kuraklik. Ama o seferinde yagmur duasi derman olmus bu derde, gok bosaltmis kesesini. Oysa bilirsiniz aylardir hic bir deva bulamadik hastaligimiza. Dun gece yine dualar edip yattiktan sonra gordugum ruyaya kadar cikamadim isin icinden ama artik bilirim nedendir bu ceza. Ruyamda tarlamin catlak topragina bagdas kurmus dua ederken bir karga gelip konuverdi onume. Git, diye kovalamaya firsat birakmadan, dile geldi karga. Efendi, dedi, kovmaya kalkmadan beni, diyeceklerime iyice kulak ver. Koyun guneyinde bir magarada Kara Aymanda derler bir buyucu yasardir bilirsin. Yuregi iyilik tanimaz, sozu destur bilmez karanlik adamin biridir. Yalnizligini unutuvermek, mutluluklara halel getirmek icin elinden geleni ardina komaz. Bilesin ki ilinin ustune lanetini salmistir, yagmur bulutlari bulamasin sizi diye goge duvar ormustur. Bilesin ki Aymanda'nin lanetidir catlak topraklarinizda solucana can cekistiren. Bilesin ki koyden biri gidip de, birak bahtimiz bize gulsun ey kara yurekli diyene kadar da kuruyacaktir ilin. Once topraklar, sonra insanlar. Sonra insanlar."

Meydanda bir anda olum sessizligi oldu. Sadik insanlarin icine girmemis, bir kosede konusulanlari dinliyordu. Kara Aymanda adini duyunca pir pir eden yureginin susmasini bekledi uzun sure. Cocuklugundan beri bu adin korkunc oykuleriyle buyumus ama bir gun bu sekilde karsisina cikacagini hic dusunmemisti. Koyluler tek kelime edemeden birbirlerine baktilar. Sonra herkes Arif Efendi'nin son sozunu bekledi: "Kim ki yureginden korkuyu silip Aymanda'nin magarasina dayanir, o an duvarlari yikilan gokyuzu koyumuze gozyaslarini bosaltacaktir."

Gun boyunca meydanda, yollarda kimse gorunmedi. Insanlar salgin bir hastaliktan kacarcasina evlerine, yureklerinden kacarcasina kendilerine kapanmislardi. Sadik da butun gun dukkandan cikmadi. Uc comlege bakip ustasinin dediklerini dusundu. Bu comlekler bir araya geldiklerinde ne diyorlardi acaba? Hic kimse dukkanina ugramayacak, binbir emekle yaptigi comleklerden birine bile dokunmayacaklarsa bu sirri cozmesine ne gerek vardi ki? Ama ustasi "Duyacaksin" demisti. "Bir gun onu da duyacaksin."

Ne o gun ne de sonraki gunlerde evinden cikip da "Ben magaraya duvarlari yikmaya gidiyorum" diyen oldu. Artik kuyulari da kurumus, sadece cocuklarla yaslilarin kullanmasina yetecek kadar icme sulari kalmisti. Kara Aymanda'nin laneti herkesin kulaklarinda cinliyordu: Sonra insanlar.

Arif Efendi'nin konusmasinin besinci gunu safak vakti koyden bir golgenin sessizce ayrildigini goren olmadi. Herkes evine, kendine gizlenmisti cunku. Gun geceye donene kadar yurudu Sadik. Koyun guneyindeki magaralara ulasmak icin hic durmamasi gerektigini biliyordu. Azigini bile yururken yedi. Gunes kizgin yuzunu daglarin arkasina gizlemeye basladiginda vardi magaralarin agzina. Sonra da bir an bile dusunmeden iceri daldi.

Ustasiyla dere boyunda yaptiklari yuruyuslerden birinde soylenen sozler, yol boyunca yalniz birakmamisti Sadik'i: "Sevgiyle sekil verirsin topraga, comlek olur. Ama bil ki iyiligi ya da kotulugu sirdadir. O da ustanin sirridir. Orada kendini koyarsin ortaya. Kendini koymadigin zaman eksik birakirsin isini. Her ne yapacak olursan ol evlat, icinde sen yoksan eksik demektir. Her bir sey tamam olsun istiyorsan, kendini oldugun gibi koy, yalandan arindir bedenini. Sen tamsan, isin de tamdir."
Magaranin icinde epey bir yurudu, karanlikta korkusunu buyuttu.

Birden magaranin derinlerinde bir isik gordu. Oraya dogru yurumesi gerektigini biliyordu. Keske cocuklugumda agaclara tirmandigim zamanki kadar cevik, kopeklerle bogustugum zamanki kadar korkusuz olabilsem diye dusundu. Ama artik donus yoktu, o isiga yuruyecek, Aymanda'nin karsisina dikilecek, koyun gogundeki duvarlari yikacakti. Cunku ancak kuraklik gecerse koy halki once ona sonra da comleklerine guveneceklerdi. Riza Usta'nin dukkaninin yillardir kacmamis olan bereketi adina cesur olmaliydi. Isiga yurudu.

Isik magaranin tam ortalik yerini aydinlatiyordu. Sadik'in ciliz bedeninden dort yana uzayan golgesi aydinligi bicak gibi yirtiverdi. Gozunu sabit bir noktaya dikip beklemeye koyuldu. Zaman durmustu.

"Bula bula seni mi buldular? Yere atesi, goge sogugu, vucuda zehri, yurege korkuyu gozunu kirpmadan yollayan Aymanda'nin ustune senin gibi bir cilizi mi saldilar? Bre bu ne kendin bilmezliktir ki sen de kalkip buraya kadar geldin, kendinden ne bekledin de benim karanlik isigima yoneldin?"

Ses tam karsidan geliyordu ama kimse gorunmuyordu. Sadik gormemesinin daha iyi oldugunu dusundu. Bu duvarlar titreten sesin sahibini gormek, yureginde kirintisi kalmis cesaretini de yok edebilirdi. Oysa su anda siginabilecegi tek liman o cesaretin kiyisindaydi. Kucucuk bedenine ragmen derenin gurul gurul suyuna direnen otu gorduklerinde ne demisti Riza Usta: "Bak ogul, kokunden cesaret almaktadir su kucucuk ot. Bilir ki o beden kopup gitse de oradan, kok direnecek, yine filizlenecektir."

"Kimse yollamadi beni buraya, zaten yollayacak olsalardi birini bil ki bu ben olmazdim. Kimse bilmez burada oldugumu, zaten donmesem geri bil ki bilmez yine hic biri. Ustalar ustasi comlekci Riza Usta'nin yaninda buyumus, ondan feyiz almis bir garip ciragim sadece. Belki de bu yuzden benzeriz birbirimize. Belli ki sen de karanliga karanlik katma konusunda en kati ustalardan ders almis mahir bir ciraksin. Belli ki sen de sanatina sadiksin. Ama gel vazgec bu sevdadan, ustaligini benim yurdumun ustunde ispatlama. Birak bahtimiz gulsun ey kara yurekli!"

Aymanda'nin gozlerini gormuyordu ama cakmak cakmak baktiklarini hissedebiliyordu. Uzun bir sessizlik oldu. Koskoca magaranin islak duvarlarinda kara buyucunun nefesi geziniyordu.

"Bre bu ne haddin bilmezliktir ki, benimle boyle konusursun. Bre bu ne kendin bilmezliktir ki, bana yik gokteki duvarlari diye buyurursun. Al oyleyse dilini baglayacak soguklukta firtinalar sarsin bedenini, al oyleyse ayaklarini yerden kesip seni yikacak atesler yaksin bastigin yeri."

Birden buz gibi bir ruzgar uguldamaya basladi Sadik'in kulaklarinda. Aninda kaslari buz tutmus, dudaklarinda yaralar olusup kanamaya baslamisti. Mintaninin yeninden sinsice giren soguk vucudunu dagliyor, kulaklari iyi sirlanmamis bir comlek gibi catir catir catliyordu. Ayni anda yerler kor ates oldu. Burnuna yanik kokusu geliyor ama soguktan kapanan goz kapaklari ayaklarini gormesini engelliyordu. Yaniyordu, donuyordu. "Ah ustam" diye dusundu: "Bak buraya kadarmis ogreneceklerim. Buraya kadarmis gozyasi dokmelerim. Iste kiriliyor benim de bedenim." Artik direnci kalmamisti. Aymanda'nin karanligina yenik dusuyordu. Yaniyordu, donuyordu.

Tam o anda gozunun onune once uc comlek, sonra da Riza Usta'nin gulen yuzu geldi. "Sadakat, bilgi ve rehavete kapilmamaktir benim dusturum evlat. Ama bunlar asil gercegimin parcalaridir. Biri eksik olsa ulasamam aslima, biri eksik olsa eksilirim kendimden. Iste o gercegin sirri inan bir gun seni bulacaktir." Bulmadan ustanin gercegini yikilmamalisin, diye gecirdi icinden. Tir tir titriyor, bir o kadar da pisiyordu. Magaranin islak duvarlari buz tutmus, buzlar yerin sicaginda erimeye baslamisti. Sadik ayakta durdukca kuduran Aymanda soguga soguk, sicaga sicak katmaya devam ediyor, bir yandan da bagiriyordu:

"Yikil, diz cok onumde bre deli. Karanligin efendisi bil diyorsa, bil artik kendini!"

Dusunuyordu Sadik. Her zaman isine sadik olmustu, adi oyle dedigi icin degil, ruhu sanatinda dinlendigi icin. Bilginin biri icin, kendinden bin vermeye raziydi. Gece gunduz calismis hic rehavete kapilmamisti. Su koca magaranin duvarlari tipki serce yuregi gibi catlamaya basladiginda bile kendini koyvermiyor, ustasinin gercegine ulasmak icin dusunmeye devam ediyordu. Aymanda'nin cigliklarini duymamaya calisiyor, sadece dusunuyordu.

"Diledigince sabret, o da yanacak kul olacak, bre densiz!"

Bu sozu duydugu anda comleklerin neden o sirada durdugunu anladi. Sadakat, bilgi, rehavet. Se, be, re. Sabir. Uc comlegin bir araya geldiginde diyeceklerini duymak zaman ister, tecrube ister, sevgi ister demisti ustasi. Iste artik duyuyordu: Sabir.

O kadar mutluydu ki ne esen yel, ne kavuran fer umurundaydi artik. Sabretmeliydi. Ustasinin gercegini gordugunu cumle aleme bildirmeliydi. Magaranin duvarlari yariliyor, dort yaninda buyuk catlaklar olusuyordu. Derken yer sallanmaya basladi, yikilmamak icin daha bir saglam basti, daha bir guclu hissetti kendini. Magara yikiliyordu, Sadik ayaktaydi.

Butun duvarlar catladi, toz dumana karisti. Kulaklari sagir eden gurultu Aymanda'nin dogmakta olan gunese yukselen sesine engel olamadi:

"Karanligimi aldin benden, gogun duvarlarini yikmaya geldin, benim duvarlarimi da yiktin. Ustaliginla ustaligimi aldin benden, kendini bulmaya geldin, beni de yiktin. Bre insanoglunun en ciliz bedeni, sabrin yendi beni!.."

Bir karanlik toz bulutu goge karisti. Gokyuzu once emdi karanligi sonra da tukurmek istercesine yagmur oldu yagdi.

Catlamis topraklar kana kana icmeye basladilar yagmur damlalarini. Sadik'in sicaktan kavrulmus, soguktan donmus catlak bedeniyse gece bakildiginda ne sekil oldugu anlasilamayacak bir cinar gibi duruyordu aydinlik gogun altinda. Kani topraga karisiyor, aci ceken bedenine kok oluyordu. Yuzunde cicek tarlalarindan calinmis bir tebessum, yureginde cocukluktan kalma bir sevincle sol eline bakti. Koyun diger cocuklarinin onu oyunlarina almasini engelleyen, sevdalari kendisinden uzakta tutan, ustasinin yuzunu kara cikartmayacak guzellikteki o siir gibi comlekleri guvenilmez kilan, herkes tarafindan eksik gorulmesine neden olan o incecik colak eline bakti. Artik tamamlanmisti. Koyde kimsenin cesaret edemedigi yolculuga cikmis, ustasinin gercegini bulmus, kendisine ulasmisti. Artik kimse ona Colak Sadik diyemeyecekti. O artik guzelim comleklerin sabirli babasi Sadik Usta'ydi.

Yeni surgununu guzelliklerle buyuten bir cinar huzuruyla, yaralar icindeki bedenini solucanlarin oynastigi topraga birakiverdi.


Yagmur ustune yagiyordu...

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1