Dönmek

  Yasadisi Oykuler - Murat Gulsoy

 

Oktay Bey ellilerinde, kisa saclari kirlasmis, en azindan on onbes yil once satin alinmis koyu renk takim elbiseler giyen, zayif, limon kolonyasi kokan, kalin mercekli gozluklerinin ardinda kucucuk gozleriyle son derece siradan bir adamdi. Gectigimiz Cumartesi gunu Kadikoy'de daha once hic gitmedigim bir kiraathanede bulustugumuzda, Oktay Bey'in kendi hikayesini yazdirtacak bir adam oldugu hic aklima gelmemisti.

Cunta zamaninda kurulmus olan Basin ve Yayin Izleme ve Degerlendirme Dairesi'nde sef olarak calistigini soylediginde urktugumu anlamis olmali ki "Korkmayin, resmi bir vazife sebebiyle karsinizda degilim; ustelik de su anda izindeyim ve buyuk bir ihtimalle de iznim bittiginde emekliye ayrilacagim..." Ilk sasirtici hamlesini yapip karsisindakini gafil avlayan insanlara ozgu bir bilmislikle, bir alayla susarak sigarasini yakti ve derin nefesler cekti. Iste insan bu anlarda ya teslim olur ya da bir bicimde karsisindakiyle basa cikmanin yolunu bulur. Rahat gorunmeye, boyle seylere alisik bir adam oldugum izlenimini vermeye calisarak gulumsuyordum. Yine de diken uzerindeydim. Yayinladigim hikayelerle ilgili olarak bir cok okurla bulusmuslugum vardi ama boylesi bir olay ilk defa basima geliyordu.

"Bakin dostum, once kendimden bahsetmeliyim. Ne tahsil hayatim boyunca ne de teskilata ilk girdigim zamanlarda bu kadar cok okuyan bir adam degildim. Vazifem piyasaya cikan tum dergileri yani sureli yayinlari takip edip icinde devletin ve milletin guvenligini tehdit edecek unsurlar olup olmadigini tespit etmek ve haklarinda duzenli raporlar yazmakti. Yirmi yil boyunca piyasaya ne ciktiysa takip ettim. Aslinda bir sure sonra hepsini satir satir okumama da gerek olmadigini kesfettim. Yayinlarin uzerinde ister kultur dergisi yazsin, ister mesleki bir kurulusun bulteni oldugu yazsin onemli degil, ben onlarin icinde suc olabilecek bir yazi ya da ifade olup olmadigini daha kapagina bakar bakmaz anlamaya basladim. Zaten siyasi dertleri olan gruplarin cikardigi dergilerin kendilerini gizlemek gibi bir kaygilari hic yoktur. Onlari tahlil etmek son derece kolaydir. Bu yuzden, benim alâkam daha notr gozuken dergilerin icinde yer alan yazilara ve yazarlara kaydi zamanla. Orgutlerin cikardiklari yayin organlari buyuk bir cogunlukla orgut icersinde okundugu icin, oradaki bilgilere ulasan insanlari da zaten devletin ve teskilatin baska birimleri siki takibe aldiklari icin benim yaptigim isin fazla bir ehemmiyeti olmuyordu. Oysa daha genis ve henuz devlete karsi suc islememis olan kitleye ulasan yazilar her an olaylari yanlis bir istikamete surukleyebilirdi. Ben de bu tip yazilarin ve yazarlarin takipciligini yapan bir birim kurdum. Halen de bu yolda devam ediyoruz."

Bu noktada biraz durakladi ve gulumseyerek soyle devam etti:

"Her meslegin, her isin bir yan etkisi olur, bilirsiniz. Benimki gibi bir isin yan etkisi de okuma hastaligi oldu. Yasli annesinden baska kimsesi olmayan yalniz bir adam icin okuma hastaligi aslinda bicilmis kaftan. Her neyse tum yayinlari o kadar yakindan takip ettigim icin bir sure sonra onlarin, yani yazanlarin, okuyanlarin dunyasi benim dunyam olmaya basladi. Once vazife icabi gittigime kendimi ikna ederek sonralari ise basbayagi meraktan, bu yazarlarin soylesilerine, panellerine, imza gunlerine dadandim. Ve yeni cikan dergileri, kitaplari teskilat disinda da izlemeye, okumaya basladim. Ozellikle bir grup heveskar gencin bir araya gelip uc bes sayi cikardiklari dergilerden olusmus bir koleksiyon olusturdum. Yilmadan devam edenlerin yaninda karabatak gibi bir gorunup sonra yillarca gorunmeyen sonra tekrar bambaska bir dergide ortaya cikan genc yazar adaylarinin macerasini izledim uzaktan. Sizin hikayelerinizi de bu sekilde takip ediyordum. Bir cogu hosuma da gidiyordu gercekten."

Tesekkur etmeye calistim. Durumun tuhafligi konusmama engel oluyordu. Fakat Oktay Bey'in dunyasi, anlattiklari gercekten de ilgimi cekmeyi basarmisti. Anlattiklarinin ucu bana dokunmayacak olsa...

"Neyse lafi uzatmayayim gecen yil validenin vefatindan sonra bir bosluga dusmus gibi oldum. Hayatin manasi bir anda degismisti benim icin. Insan elindekinin degerini ancak kaybettikten sonra anliyor... Garip seyler yasadim. Su Camus'nun 'Yabanci'sinda oldugu gibi. Siz daha gencsiniz, herhalde buyukleriniz henuz hayattadir?"

Birdenbire sohbetin boyle ozel bir noktaya gelmesi canimi siktigi icin hemen lafi degistirmek icin cay falan soylemeye cabaladim. Gerci bir polis karsisinda ozel hayat ne kadar ozel kalabilir ki... Simdiden kendimi suclu gibi hissediyordum. Aklima sucluluk psikolojisini somuren bir suru hikaye kurgusu ususuyordu. Zaten sorunlardan kurtulmanin en kolay yolunun kurgular yapmak oldugunu coktandir biliyor ve bilerek uyguluyordum. Fakat Oktay Bey devam ediyordu:

"Her neyse, Allah uzun omurler versin... Hayata daha karamsar bakmaya basladim. Ustelik yaptigim ise de inancimi tamamiyle yitirmistim. Bakin siz bizleri elbette sevmezsiniz ama bilmediginiz ve size anlatamayacagim bir cok oyun donuyor. Hic bir sey gorundugu gibi degil. Hic bir sey..."

Dalip giderken elinde unuttugu cay bardagi bir an kurtulacak gibi oldu ve son anda Oktay Bey'in zayif parmaklari kavrayiverdi. Bu parmaklarin benim hikayelerimin sayfalarini cevirdigini dusunmek garipti. Yazilip basilmis bir hikaye bir noktadan sonra baskalarinin oluyor. Baskalarinin eline geciyor. Ne tuhaf, zaten bunun icin yaziyorsunuz. Belki de mukemmel bir tek okur icin yaziyorsunuz ve adresi bilmediginiz icin herkese gondermeye calisiyorsunuz, 'o' bulur umuduyla...

"Neyse, yine de yaptigimiz isin bir ise yaramadigini hissediyordum. Eger metodlarimiz dogru olsaydi ulke bugun bu halde olur muydu? Belki metodlarimiz eski zamanlar icin dogruydu yani yetmislerde, altmislarda falan diyorum... Ama biliyorsunuz sonra her sey degisti. Modern zamanlarin siyah beyaz netligi giderek renkli ve anlasilmaz bir baska seye donustu. Ya da bana oyle geliyordu. Belki size de oyle geliyordu. Su sizin Perili Kosk adiyla iki sayi cikarip sonra battirdiginiz derginin ilk sayisinin giris yazisinda bahsettikleriniz hafizamin bir kosesinde kalmistir hep."

Perili Kosk adini duyar duymaz gerginlestim. Bir suru tatsiz olay ilk yasandiklari gunun canliligi ile karsima dikildiler. Hem de Serap'in yillarca silmeye calistigim goruntusuyle birlikte. Hemen mudahale etme geregi duydum:

"O dergiyi cikaran grup benim su anda icinde bulundugum grup degil. Ben o dergiye sadece iki hikaye vermistim, o kadar. Onsozunu ya da her neyse o ilk yaziyi yazani tanimiyorum bile..." Nasil tanimiyorum, bal gibi taniyorum. Bu laflar daha agzimdan cikarken komik duruma dustugumu anlamistim. Neyse ki Oktay Bey ucuz bir hafiyelik pesinde degildi:

"Bu onemli degil. Onemli olan eskilerle aranizdaki fark. Yalniz sizin hikayelerinizden bahsetmiyorum. Hem ben elestirmen de degilim. Sadece benim dikkatimi ceken o iki sayi cikmis olan dergideki butun hikayelerde varolan gizli siyasi yondu. Bu oylesine ortulu bir bicimde yapilmisti ki ilk okudugumda sasirip kaldim. Muhalif yazarlarin uslubuna son derece hakim olan benim gibi biri icin heyecan vericiydi bu dergi. Neyse uzatmayayim kisa bir sure sonra o dergi kapandi, validenin vefatindan sonra zaten hic bir sey dusunecek durumda degildim, uzun sure bu konulardan uzak kaldim. Yaptigim tek sey aksamlari televizyon seyretmekti. Iste de ruh gibi dolanip duruyordum. Raporlari otomatik olarak yaziyordum. Sonra sonra, bundan birkac ay once bir seyin farkina vardim. Garip olaylar zinciri diyebilecegim bir seydi bu. Mesela hicbir neden yokken bir lise ogrencisi evinde bogazi kesilmis olarak bulunuyor, unlu birinin cesedi mezarindan kaciriliyor, garip yerlerde ilkel yontemlerle imal edilmis bir takim bombalar patliyor, insanlar kaciriliyor... Bunlarin arkasinda teskilattakilerin bile varligindan emin olmadiklari bir orgut oldugunu dusunmeye baslamistim. Biz is icabi komplo teorilerini cok severiz. Insanin zihnini acar, gerceklere baska bir gozle bakmaya yarar. Mutlaka boyle tuhaf bir orgut vardi bana gore. Henuz teskilatta kimseye fikirlerimden bahsetmemistim. Once elle tutulur bir seyler bulmaliydim. Eger boyle bir orgut varsa ki bana gore vardi, acemi, ya da daha iyisi, amator militanlardan olusuyordu, bu bir. Orgutun bildigimiz orgutlerle bir iliskisi bulunmuyordu, bu iki. Sonra bu orgutun bir yayini olmaliydi, bu da uc. Yayinsiz orgut hic gormedim cunku. Fakat eger bildigimiz orgutlerden biri degilse mevzubahis olan, yayinlari da bildiklerimize benzememeliydi, ki bu da dort oldu."

Neden onaylar gibi basimi salliyordum ki? Ne orgutu? Hangi amator militanlar? Bunlardan bana ne? Sikilmakla, gerilmek arasi bir durumda cay uzerine cay, sigara uzerine sigara iciyordum. Zaten yesil cuhalarla kapli kahve masalarindan, kimbilir hangi kavga sirasinda oldurucu bir alete donusmus olan egri metal kulluklerden, yan gozle hep digerlerini kollayan kahve adamlarindan da hoslanmam. Orada oturmaya devam etmemin nedeni, sanirim hikayenin gerisini, bir baska deyisle benimle ilgili olan kismini ogrenme arzusuydu galiba.

"Bu orgutun bir baslangic oldugunu hissediyordum. Narodnikler gibi. Daha sonra son derece farkli bir yapiyla karsimiza mutlaka cikacaklardi. Ve biz geri kalmistik. Hâlâ ancak yazili bir sekilde 'biz orgutuz' diye bildirenleri onemsiyorduk. Zamanin degistigini, modern zamanlarin bittigini idrak edememistik. Iste fikirler zincirinin burasinda Perili Kosk zihnimde havai fisekler gibi patlamaya basladi. Ne diyordu oradaki yazar, yeni bir ortam, mesajin kendisinden olusan bir ortam olacak bu hikayeler, bilinen kaliplarin disinda... Sonra da bu tur hikayeleri sokak kavgasina benzetiyordu. Tuzaklarla, oyunlarla dolu, belden asagi vurmak serbest yani. Edebi akimlardan, kaygilardan uzak, ozgurce tekamul eden metinler. Amacinin, kendi uzerine katlanip kendine donusmekten baska bir sey olmadigi hikayeler. Aynen modernlik sonrasi hayat gibi... Buna benzer seyler soyluyordu."

Aklima geceler boyu yaptigimiz tartismalar geliyordu. Serap'in keci inadi, Mehmet'in umursamaz yazar kaprisleri, benim kuskun uslubum. En basit tartismalarin yikici kavgalara donusmesi, bir sonraki gorusmede hic bir sey olmamis gibi bastan baslanmasi, fakat sonra ani bir saldiri, ve sah mat! Ne kolaydi her sey... Ve ne kadar genctik! Simdi bunlarin hesabini mi vermeye cagrilmistim!

"Iste o zaman bu dergideki yazarlarin izini surmeye basladim. Bir cogunu bulamadim. Ama siz ortalik yerde tam gozumun onunde duruyordunuz. Hemen hikayelerinizi tetkik etmeye basladim. Ve yanilmadigimi anladim. Ikinci bir okumayla sizin hikaye kisvesi altinda bir yerlere, birilerine birtakim mesajlar gonderdiginizden emin oldum."

Cebinden dorde katlanmis bir kagidi cikarisini izlerken tam anlamiyla aptallasmistim. Kendimi yazdigim hikayelerden birinin icinde gibi hissediyordum. Bu kadar sacma bir sey hayatimda duymamistim. Ama yine de ne tur mesajlar gonderdigimi merak ediyordum.

"Musaade ederseniz bir kac misal vereyim. Mesela Gece ve Yazinin Bilgeligine Dair adli hikayenizde muhtemel militanlariniza bir hucre nasil kurulur, nasil calisir onu anlatiyorsunuz; Hasta Bir Konak'da bir militan grubunun nasil bir yayin cikarmalari gerektigini, okurlarindan nasil militan devsireceklerini; 54 Numaranin Esrari'nda bir ev veya bir mekan nasil gozetlenir, iceri girilmeden iceride olup bitenler nasil cozumlenebilir bunun tekniklerini anlatiyorsunuz; Gölge Devlet ve Korku Filmleri'nde adam kacirma ve onu baski ile eyleme itme taktiklerinin yanisira yine medyanin gizli kullanim yontemlerinden bahsediyorsunuz; Duzeltilen Yuzlerin Esrari'nda estetik ameliyatla kimlik degistirmenin nasil olmasi gerektigini sonra da cerrahi oldurmenin problem yaratmayacagini; Sehrin Asi Seruvencisi'nde bir baska yere gidip baska bir kimlikle nasil yasanabilecegini; Robotlar Robotlar Robotlar Sozumu Kesiyorlar'da militanin bedensel egitiminin onemi ve zihin yikamasi ile beden egitimi arasindaki iliskinin nasil kurulmasi gerektigini; Yazarini Seveceksin'de orgut liderine ne tur bir baglilik gerektigini; ve en ilginci de Olum Uclemesi'nde sentetik uyaricilarin orgut faaliyetlerindeki tesirlerini aktariyorsunuz. Bu liste boyle uzayip gidiyor. Cunku bir kez amacinizi anladiktan sonra her satirda aradigimi bulmaya basladim... Bir ikisi disinda, ama onemli degil. O kadarcik ozgurlugunuz olsun. Belki bu da yazmanin sizde yarattigi bir yan etki."

Anlattiklarinin uzerimdeki etkisini olcmek icin bir sure sustu. Benim durumum ise vahimdi. Benden ne bekliyordu? Bir itiraf mi? Bu bir sorusturmaysa -ki sacma olmasi sorusturmanin gercekligini degistirmiyordu- neden bu kiraathanedeydik? Bu suclamalari reddetmemi bekliyorsa niye bana anlatiyordu? Sonra daha mantikli senaryolar uretmeye basladim: Belki de adam bir deliydi. Kendini gizli bir teskilatin uyesi sanan ve kafayi benim zavalli hikayelere takan bir deli...

"Aklinizdan neler gectigini bilmiyorum ama ben hikayeme devam edeyim. Bu baglantilar uzerine epeyce kafa yordum. Teskilatta, calisanlarimdan birine hikayelerinizi verdim ve bu metinlerin icindeki sifreleri cozmesini istedigimi soyledim. Ozellikle Olum Uclemesi'nde bir uyusturucunun nasil uretilebileceginin formullerinin olabilecegine degindim. Iste o gunun aksami, yani gectigimiz Sali gunu amirlerim beni cagirdi ve neyin pesinde oldugumu sordular. Ben de tum topladigim delillere dayanarak orgutten, sizin yazilarinizdan, modernlikten, sonrasindan falan bahsetmeye koyuldum. Hatti zatinda neticeyi tahmin etmeliydim..."

Kendimi tutamayip sordum: ’

"Ne dediler?"

"Hic! Hic bir sey demediler. Sasirmadilar bile. Bir sure dinlenmem gerektigini, validenin vefatindan beri biraz yiprandigimi falan soylediler... Delirdigimi dusunduler. Teskilattakilerin son derece saglikli olmalari gerekir. Bu bir guvenlik meselesi. Bircok sir, gizli bilgi zihinlerimizin icinde..."

Tedirgin olmaya baslamistim:

"Peki neden benimle gorusmek istediniz?"

"Kiminle gorusseydim... Bana gercegi anlatabilecek olan bir tek sizsiniz. Yani bu hikayeleri siz yazdiginiza gore..."

"Peki ya size anlattiklarinizin gercek olmadigini, her seyi yanlis yorumladiginizi soylersem..."

"Olabilir. Bunu bekliyordum aslinda.. Elimde yazdiginiz hikayeler disinda bir delil olmadigini bildiginiz icin itiraf etmeyeceginizi tahmin ediyordum."

Korkmaya baslamistim:

"Niyetiniz nedir?"

One dogru egildi:

"Sizi durdurmak! Size anlattiklarimi kelimesi kelimesine yayinlarsaniz icim rahat eder. Bir hikaye yazin. Tum bu anlattiklarimi anlatan bir hikaye. Hatta isinizi kolaylastirayim, bu bulusmamizi, size anlattiklarimi kelimesi, kelimesine yazin. Iste size almis oldugum notlari da vereyim. Hangi hikayenizde, ne haltlar cevirdiginizin listesi... Cunku bir kez hikayeleriniz bu sekilde yorumlandiktan sonra kimse o hikayelerin gercekte baska mesajlar tasidiklarina ihtimal vermeyecektir. Anladiniz mi?"

"Kimse boyle bir hikayeyi ciddiye almaz ki... Yani sizin amirleriniz disinda. Ayrica, onlar size kizmazlar mi?"

"Iznim bitince beni emekliye ayiracaklar. Ustelik hikayelere kimse inanmaz, bu sizin bir baska hikayenizde de vardi, yadirganmaz. Ayrica eger yaniliyorsam, sizin icin hicbir zarari olmayacak. Bir hikaye eksik ya da fazla, ne farkeder. Ustelik okurlariniz bu hikayelerinizi merak edip geri donup bir de o gozle okurlar."

" Ama, hikayeler bir kez boyle yorumlaninca, yani yanlis yorumlaninca onlarin hic bir degeri kalmayacak ki... Yani herkes aldatildigini zannedecek. Diger hikayelerimin bir agirligi kalmayacak."

"O sizin okurlarinizla aranizdaki bir mesele. Ayrica benim derdim siradan okurla degil. Bu mesajlari gonderdiginiz militanlarla. Boyle bir hikaye, teskilatin, onlarin ve sizin ve hikayelerinizdeki mesajlarin farkinda oldugu mesajini tasiyacaktir. Bir cesit itiraf ve geri cekilme. Eger boyle bir sey yoksa, yani masumsaniz, okurlariniz bunu edebi bir oyun oldugunu dusuneceklerdir. Dedigim gibi bu sizin okurlarinizla aranizdaki bir mesele. Okurlariniza guvenmiyor musunuz yani?"

"Hayir ama, insanin yazdiklarini boyle kullanmasi... Yani harcamasi..." gibilerinden bir seyler geveledikten sonra Oktay Bey gulumseyerek ayaga kalkti ve imza gununde ilk gelen okurunuz ben olacagim dedi ve gitti.

***

Oktay Bey'den ayrilir ayrilmaz hukukcu bir arkadasimi arayip teskilatta boyle bir birim olup olmadigini sorusturdum. Sonra burosuna ugrayip basimdan geceni anlattim. Ciddiye almadi ve benim yeni bir oyku icin malzeme topladigimi sandi. Boyle bir birim yoktu tabii ki. Ya da gizli bir birim varsa bile biz onun varligini bilemezdik.

Aksam sikintidan evde oturamadim. Mehmet'e ugradim. Ona da basimdan gecenleri anlatip rahatlamayi planliyordum. Fakat Mehmet'teki durgunluk benim konuya hemen girmeme engel oldu. Evde tuhaf bir hava vardi. Sanki Mehmet ona ugramis olmamdan dolayi biraz rahatsiz olmus gibiydi. Kahve yapmak uzere mutfaga gitmisti ama telefonla konustugunu duyuyordum. Belki de cani bir seye sikkindi ve uzerine gelmistim. Evin icinde huzursuz bir bicimde dolanirken masanin uzerinde birakmis oldugu Foucault Sarkaci'ni karistirmaya basladim. Ve kitap ayracinin durdugu sayfada alti cizili bir bolum buldum:

"Hakliydiniz. Ne olursa olsun, bir veri ancak baska bir veriyle baglantiliysa onem kazanir. Baginti, gorunguyu degistirir. Dunyadaki her gorunusun, her sesin, yazilan ya da soylenen her sozun, gorunurdeki anlamindan ote, bize bir Giz'den soz ettigini dusunmeye goturur insani bu. Kural basittir: kuskulanmak, durmadan kuskulanmak. Bir 'Giris Yasaktir' levhasinin ardindaki anlami bile okuyabilir insan."

Alti cizilmis kitaplari okurken sucluluk duyarim. Malum nedenlerden oturu. Bir baskasinin dunyasina izinsiz girmek gibi bir sey. Oysa 'Giris Yasaktir'... Belli belirsiz dusunceler icinde yuzerken, birdenbire, Mehmet'in odaya kahvelerle girmesi, gozlerini yalan soyleyen insanlar gibi kirpistirmasi, gecmiste uzun uzun degisik okuma bicimleri ve yanlis okumalar, asiri yorumlamalar uzerine yaptigimiz sohbetler, Mehmet'in tuhafliklara merakli enistesi, hepsi bir araya gelip bilmecenin cozumunu ortaya cikardi. Hersey o kadar acikti ki! Su ana kadar uyanmamis olduguma sasiyordum. Evet hepsi bir sakaydi. Mehmet'in tezgahladigi bir numara. Ustelik boyle bir devlet gorevlisinin var olamayacagi o kadar belliydi ki... Tam benim tarzimda bir senaryoydu bu: Devlet ve Korku Filmleri'ndeki acayip teskilata benzer bir sey...

O anda, anlamis oldugumu sezdirmemeye, sakaya uygun bir karsilik hazirlamaya karar verdim. En guzeli, gercekten de bu hikayeyi yazmak ve Mehmet'in sakasini yutmadigimi hikayenin sonunda aciklamak olacakti.

***

Evet, sevgili Mehmet, gordugun gibi yaptigin numarayi yutmadim, daha ilk gece, yuzune bakar bakmaz anladim. Ustelik suc aletini, oracikta, gozumun onunde alti cizili bir halde birakmis olman gercekten acemice. Hele ben sana ugradigimda panige kapilip gizlice suc ortagini, enisteni arayip durumu anlatman falan... Cok kotu bir plan. Polisiye oykulere merakli biri icin gercekten de buyuk bir basarisizlik! En kisa zamanda ben de senin yazdiklarina donup, bir 'yeniden okuma' yapmayi planliyorum. Sevgiyle kucaklarim...

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1