Dönmek

  Radyo ve Mecmuadan Bilgisayar ve Sniper'a Oznel Bir Bosna Hikayesi - Halide Velioglu

 

I.

Onu hep radyonun basinda uyuklarken hatirliyorum. Aksam yemegi sonrasi rehavetiyle uykuya gecis arasina sikistirdigi "haberler"le baslayan ve oylece akip giden oteki dildeki konusmalar, sesler... Dedemin odasi anadilinden (Bosnakca) baskasinin pek ugramadigi bir yerdi. Ellibesinde "vatanim" diye geldigi yerde bir radyosu, bir dukkan-bir evlik yeri vardi. Az degil; Allah rahatlik vermisti.

Hasan Dedem gideli cok oldu ama o odadaki sesler hic pesimi birakmadi. Anne-babasi ve kardeslerinin yarisiyla otuzbesinde Turkiye'nin yolunu tutmus bir de babam vardir. Biz hic kusak ya da cinsiyet farki yuzunden yasanan o guzelim "ortak dil" problemini yasamadik dersem abartmis olmam. Zira, bizim ortak dilimiz kelimenin duz anlamiyla neredeyse hic olamadi. Goran Bregovic'in Bosna'da henuz "hain" ilan edilmedigi gunlerden kalma bir sarkisindaki gibi "pomalo je tuzno", yani "hazindir biraz".

Hayatta sinemaya gitmez birisiydi, birgun beni sinemaya goturecegini soyledi. Hic unutmam besinci siniftayim o zamanlar. E, heyecanlandim biraz ama supheleniyorum da bir bit yeniginden, hafiften. Uzerinde o sektirmeden gittigimiz gecit torenleri oncesi hâl, ayakkabilarim boyali mi kontrol ediyor. Bir sinema icin fazlaca bayramligiz kisacasi. Nitekim yolda anlasiliyor ki gidecegimiz film "5. Taaruz", Eski Yugoslavya'nin "ulu onderi" Tito ve arkadaslarinin II. Dunya savasinda verdikleri savasin hikayesi. Filmden tek aklimda kalan Tito'yu cok yakisikli bir aktorun oynadigi; yanilmiyorsam Marlon Brando.

Simdi onbir yaslarinda bir kiz cocugu babasiyla gittigi ilk ve tek filmin bir savas filmi olmasina mi yanar, yoksa Marlon Brando ile Paris'te Son Tango'dan once boyle talihsiz bir vesileyle tanistigina mi yanar, karar veremeyecegim. Ama simdi iyice anladigim bir sey var Hasan Dedem de babam da, degil degisik bir film gormek, gidecek ya da donecek yeri olmayan insanlardi. Etraflarinda olup biten herseyi gecmis bir zamanda ve baska bir yerde kalan hayatlarina cevirmekle gecirdiler omurlerini; hep evlerindeydiler. Gocmenlik, kimileri icin artik donecek yerin kalmamasidir belki de ve tabii ne yapilsa gidilememesi.

Turkiye'ye ileri yaslarda gelerek Veljovicler'den Veliogullari'na gecmeyi vasiyet etmisti bir bakima dedem. "Benden bu kadar" diyerek Sancak'tan getirdigi radyosunun basina cekildi. Gittigi en uzak yer, mahalle camisi ve bayramdan bayrama ziyaret ettigi, Pendik'te oturan hemsehrileri. Camide edindigi, dillerini pek donduremedigi yeni ahbaplarina sempatik gorunmeye calisarak ve hemsehrileriyle de arsalar, yeni kat cikma problemleri, bir de arkada kalan akrabalarin ahvalini konusarak gecirdi omrunu.

Babamsa halen Bosna'dan gelen her nevi yazili nesriyatin es dost ve akraba arasindaki birinci el dagiticisi olarak dolduruyor, babasinin radyo yaninda bos biraktigi mevkiyi. Radyo, kasetler, mecmualar... Gelinen yerle birakilan yer arasinda baska bir dunya. Zikirde hep "Cok Turkuz" ama dilde, hislerde ve gunluk akis icinde bir muhacir mesrep ne kadar yanasabilirse, o kadar iste.

 

II.

Onu ilk, iki uc ayda bir evimize gelen, uzerinde "Par Avion" mavi seritli zarflardan arada bir cikan fotograflarda gordum. Annemi bakip bakip aglatan aile fotograflarindan. Tesellinin cok muskul oldugu zamanlar yasatirlardi. Biraz kizardim dogrusu o mektuplara.

Enistemdi. Annemin anlattiklarindan cikardigim, kardeslerin en ucari, en hasarisi olan ablasinin kocasi. Katolik bir Hirvatti. Aile hikayelerinde sonun baslangici olarak ilan edilen bir karisik evliligin musebbibi. Bizimkiler gibi icine dogulmus bir azinlik halinin sonucu degildi onun gocu. O, gorusleri itibariyla rejime ve Tito'ya ters dusmus bir politik gocmendi. Eski Yugoslavya'yi Trockist bir tavirla yeterince sosyalist bulmamisti ve yillar onu evinde ve dostlari arasinda rahat rahat sosyalizm konusabilecegi Kanada'ya goturmustu. Ve tabii teyzemi de. Onunki yalnizca kadinlik durumlarindan biri; ne Bosnaklik ne de sosyalizm. Kendini, once askin kudretine, sonra da hayata terketmis biri. Kadinlar uzerinden anlatilacak goc hikayelerinin nasil farkli oldugunun canli bir kaniti.

Vlado enisteme donecek olursak, gel zaman git zaman ayni enistem sosyalist teori icinde kendi his ve beklentilerini tercume edemedigi bir eksik buldu: milliyetcilik. Hayatini tercume etmek amaciyla ontolojisinden baska seyleri arayan insanlar icin iyi bir adres olan o dillere destan kuramda bir kara delik! Ve cok gecmeden kendini hur ve bagimsiz bir Hirvatistan'in insasi icin calismaya adadi. Hirvatlardan ibaret ve Hirvat oldugunu unutup/yabancilasip sonra nedamet getirecek olan Muslumanlara da acik bir Hirvatistan. Artik daha az sosyalist olanlara degil, daha az Hirvat olanlara muhalefet ediyordu. Zira, kotu ve bilincsiz Hirvatlar, Yugoslavya adli cok milletli, cok etnili ve cok kulturlu bir yapi adina Hirvatistan'i Sirplara peskes cekiyorlardi. Yasasindi bagimsiz Hirvatistan! Enisteminki baska bir goc hikayesidir. Zira Kanada'da politik gocmenlik, bir tek enistemin konumu degil; dostlari, hemsehrileri ve "silah arkadaslari" var. Ayni gecmisi ve ayni gelecek dusunu paylasiyorlar. Bir diaspora. Onlarinki geldikleri yere uyum saglamak, hayatta kalmak mucadelesini vermis bitirmis insanlarin arkalarinda biraktiklari yere yeni donme bicimleri arayip, olusturmalarinin hikayesi.

Diaspora, tanimi itibariyla bir sinir asimini ifade eder oncelikle. Yerelin tanimina olan aktif talebiyle one cikar. Yer degistirmenin tarihsel baglaminda, farkli bir cemaat olarak yereli tanimlamaya talip, politik bir gayrettir1.

Gunlerinin isten arta kalan zamanini faksin, internetin, o da olmadi televizyonun basinda geciren, Hirvatistan icin calisan bir grup insan var Kanada'da. Baska bir cografyada yasayip, cok uzaktakiler uzerine politik tahayyuller gelistirmek, soz ve hak talep etmek ve etkili olmak icin calisan gocmenler. Iste bu, kitle iletisim teknolojisinin gocmenlikle bulustugu noktadir bir bakima. Onumuzdeki zamanin milliyetcilik bicimi transnasyonalizmin nuveleri.

Birbirlerinin yuzunu hayatta gormemis ve muhtemelen de gormeyecek olan insanlarin kendilerini bir gruba ait hissetmelerinde yazili basinin rolunu Benedict Anderson "Hayali Cemaatler"de bir guzel anlatti. Yirminci yuzyila damgasini vuran ulus-devlet modelinin gunluk yasama nasil gectigini ve tahayyul edildigini anlatir bu kitapta. Ancak simdilerde elektronik kapitalizmin yalnizca ulus-devlet sinirlarinda isgormeyen, baska ve daha etkin bicimlerinden soz edilmektedir.

Kitlesel goclerin yeni kitle iletisim araclariyla bulustugu noktada artik yeni tasavvur bicimleri soz konusudur2. Gunluk hayata, baska bir zaman ve yere ait dusuncelere yansiyan yeni bir oznellik hali. Elektronik iletisim ve ulusal sinirlari asan hareketliliklerin, ulus-devlet modelinin modernizasyon uzerindeki tekeli kirdigi bir zaman. Yugoslavya'daki savas, bu anlamda onemli. Bir yanda cok milletli, cok etnili ve cok kulturlu bir yasama tasavvurunun cok kisa zamanda etnik milliyetciliklerle belirlenen bir yasama donusmesi; yani orada yasananlar. Diger yanda bu donusumun hangi araclarla dusunulup gerceklestirileceginin savasi; dunyanin dort bir yaninda yasayan gocmenlerin yeni Yugoslavya'yi dusunme ve insa etme bicimleri. Gozden kacmamasi gereken, yeni iletisim teknolojisinin, yeni politik soylem ve talepler anlamina gelmeyebilecegidir. Bilakis! Yugoslavya'da hep korkulan etnik ayrimciligi destekleyen, korukleyen bir etkisi oldugu soylenebilir, komputarize diasporalarin. Evde, masabasinda duran bilgisayarla, cephede ya da yuksek bir binanin tepesindeki sniper arasindaki mesafe artik hic uzak degil. Birbirlerini hergun goren, ayni mahalleyi, sokagi paylasan insanlari ayiran, can dusmani eden bir soylem, birbirlerini asla gormeyecek olan insanlari pekala kardes yapabiliyor, baska bir teknolojinin elinde. Gittikce karmasiklasan ve acimasizlasan dunyanin hallerinden biri iste.

 

III.

Sonuc olarak pek cok bakimdan karsilastirma zeminleri olmayan, ailemden iki gocmen hikayesini yanyana getirmeye calistim. Biri hayatindan politik bir durusu hic eksik etmemis elitlerin, digeri ise hayatta kalmak ve geldigi yere tutunmak disinda bir hesabi ve orgutu olmayanlarin hikayesidir. Biri Hirvat, digeri Musluman. Sinifsal farklar var, toplumsal farklar var. Ancak ortak olan, bu gocmenlerin gittikleri yerde, biraktiklari yerle ilgilerinin degisik bicimlerde de olsa hâlâ diri olmasi. Radyolar ve yazili basin araciligiyla kurulan iliski ile internet araciligiyla kurulan iliskinin, politik tahayyul ve talep farkliliklarina eslik etmesi su anda ayriliklari besleyen en onemli etken.

Ancak 90'larin basinda patlayan Yugoslavya savasi pek cok anlamda donusturucudur. Turkiye'de ve dunyanin dort bir yanina dagilmis Bosnak diasporalarindan soz ediliyor artik. Cogu orta yasi henuz gecmemis, profesyonel, iyi egitim gormus gocmenler Bosna'ya taleplerini terketmediler ve yeniden olusturuyorlar. Turkiye'de ekonomik guc ve toplumsal statu edinmis olanlarinin savasa lojistik destek verdikleri bilinir. Daha kalabalik baska bir grubun ozlemlerine de, cifte vatandaslik talebinin dahil oldugu bir baska vakia.

Ne Hirvatlarin, ne Muslumanlarin, ne de bu yazida anilmayan Sirplarin yekpare bir butun olusturmadiklari hepizin malumu. Ailemin payina dusen, bir iki hikayeyle olusturmaya calistigim cok oznel ve fakat genel cercevede yeni gocmenlik bicimleri, yerel olana donme ve talep bicimleri uzerine bir iki laf etmeye calistim. Radyo ve mecmualarla yasanan hayatlarla, komputarize hayatlarin goc hikayelerinin yaklastigi ve ayrildigi yerler uzerine. Yakin vadede kanli hesaplasmanin surecegi sinyallerini veren tum bu yeni politik muhayyileler ve hayatlarin uzun vadede belirleyecegi Bosna tasavvurunun nasil gerceklesecegini hep birlikte gorecegiz.

 

Notlar:

1 L. Grossberg, "Identity and Cultural Studies: Is That all There Is?", in S. Hall, P. Du Gay (eds), Questions of Cultural Identity, Sage Publications, 1996.

2 A. Appadurai, Modernity at Large, University of Minnesota Press, 1996

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1