Dönmek

  Kumsaldaki Piyano - Nazli Okten

 

Tarihin cizgisel bir akisa sahip oldugu ve tum toplumlarin Bati Avrupa toplumlarinda yasanan donusumlerin izinden, bu akis boyunca devam edecekleri dusuncesi tahmin edebilecegimizden cok daha derinden kazinmistir zihnimizin hassas derisine. Tum basvuru noktalarimizi muhayyel bir Batiya kitleyen bu bakis, bir kurumun, bir olgunun, bir durumun varligini ancak bu yon araciligiyla mesrulastirilabildigi kisir dongunun icine hapseder bizi. Muassir medeniyetler seviyesine erismek hedefi bu cizgisel zaman anlayisi icerisinde neredeyse imkansizdi: ilerleme kacinilmazsa ve zaman ayni yone dogru akiyorsa yakalamaya calistiklarimiz hep bizden onde gideceklerdi. Bu ikilem bizi "cagdas" sozunu hicbir yerde kullanilmadigi sekilde kullanmaya iten seydi. Cagdas bizim icin ayni cagi paylasan iki birey, topluluk, durum, kurum icin degil, cagin ruhunu verdigi dusunulen Bati ulkelerinin saatine ayarli anlamina geldi. Cagdaslasmak, sozcuk anlamiyla tuhaf bir totolojiydi; icinde yasadigimiz zamanin disina cikamayacagimiza gore -yani o ani yasiyor olmak itibariyla- cagdastik zaten. Acliktan olen Etiyopyali cocuklar kadar cagdas, namusuna halel geldigi icin nehire atilan Kurt kizi kadar cagdas, uzaylilar tarafindan kurtarilacaklarini dusundukleri icin intihar eden tarikat uyeleri kadar cagdas, Sirp ve Bosnak liderlerin toprak paylasimlarini bilgisayar oyunu oynar gibi gerceklestirmeleri icin simulasyon programini tasarlayan Amerikali uzman kadar cagdas, Reine nehrinde kirlilikten ters donup olmus balik kadar cagdas...

Bu tek bir yone dogru akan tek bir insanlik tarihi varsayimi, ister istemez dunyayi tum zamanlarin birarada yasadigi bir laboratuara da donusturur. Antropolog, 'ilkel' topluluklari incelerken aslinda Batili toplumlarin kokenini, ilksel halini de arastiriyor sayilir. Ornegin sosyolojinin kurucu babalarindan Durkheim, antropolojik verilere dayanarak, Avustralya yerlilerinden yola cikarak modern toplumlardaki din olgusu konusunda cikarimlara varmistir. Totem, toplulugun ortak ruhunu simgeler ve aslinda dinsel tapinma, toplulugun kendi varliginin ve biraradaliginin kutsanmasidir. Insanligin atasi olarak ilkel topluluklarin incelenmesi, Bati toplumlarini olusturan temel yapilarin anlasilmasi icin de kullanildi ve kullanilmaya devam ediyor. Karsilasilan yeni, yabanci topluluklar hakkinda bilgi toplama ve boylece onlari daha rahat kontrol etme hedefleriyle dogan antropoloji, orada 'o ote yerlerde' insanlik tarihinin kokenlerinin yattigi dusuncesiyle yoluna devam etti. Boylece giderek antropoloji 'o ote yerlerden' merkeze dogru yolculugunu ilerletti. Artik antropoloji basligi altinda Paris metrosundan gozlemler okuyabilirsiniz, ya da punk gruplar hakkinda bir calisma. Artik sosyal bilim dallarinin cogu icin oldugu gibi, ayrim noktasini belirlemek icin arastirma nesnesinden cok arastirma yonteminin belirleyici hale geldigi soyleniyor. Elbette ki yonteminizin, her zaman icin nesnenizi sadece belirli boyutlariyla kavramaya izin verdigini unutmadan.

Uzun sozun kisasi, ilerleme dusuncesi her zaman icin birilerini gerilere firlatmaya pek meraklidir. Bir ulke baska bir ulkeyi, bir ulkenin icindeki bir grup bir baska grubu, bir kultur baska bir kulturu hep kendi gerisinde, dolayisiyla zorunlu iktidar alaninda varsayabilir. Yeni karsilastigi insan topluluklarini uygarlastirmak, Beyaz Adamin Yuku idi; bunu yapmak zorundaydi. Karsilastigi uygarlikla arasindaki gerilimi cozmek, ancak kendi uygarliginin terimlerini ona kabul ettirmekle mumkundu; bu, sadece baskici, zorba beyaz adamin yontemleriyle aciklanabilecek bir olgu degildi. Bir yanda yerlileri uygarlastirmak isteyenler vardi, bir yanda onlari ayni uygarligin daha da guclenmesi icin kopek gibi calistirmak isteyenler ve her siyah-beyazin grisi gibi, bir uygarligi genisletip yaymanin onun mesruiyetine duyulan inanci yaymaktan gectigini bilenler. Bir yanda iletisim kurup anlamak isteyenler, bir yanda kolelestirmek isteyenler, bir yanda anlamadan kolelestirmenin mumkun olmadigini bilenler. Jane Campion'un Piano filmini izlemis olanlar, Avustralya sahillerindeki o yalniz ve denizin saldirisina ugramis piyanonun (Bati uygarliginin, kulturunun, sanatinin) bir yanda kadinin dilsizliginin (iletisimin olanaksizliginin) bir yanda melez adamin (iki kultur, iki yer, iki olus arasinda kopru kuranin) yabanciliginin sessiz siddetini hatirlayacaklar. Somurgelestirme surecine dair bir seylerin siddetini, beyaz adamin insanligini canavarlastirmadan, kadin ve erkegin baska kitalarini birini ezip digerini goklere cikarmadan aktarabilen ender filmlerden biri olarak zikredilmeye deger.(Imgeler her zaman sozlerden guclu olmaya devam edecekler)

Somurgelestirilme surecini dogrudan yasamamis bir toprak parcasinin cocuklari olarak varolusumuza yonelik siddeti kendi payimiza, toplumsal sinifimiza, yasama mekanimiza, dis gorunusumuze, egitimimize, cinsiyetimize bagli olarak farkli duzeylerde yasadik hepimiz. Bir toprak parcasinin cocuklari diyerek yarattigim "biz" icerisinde defalarca bolunduk. Yasadigimiz eszamanlilik icerisinde zamani geriye dondurmek isteyenlerden korkanlarimiz kendi altin caglarini coktan tanimlamislardi bile. Her muhafazakar ideolojinin vazgecilmez parcasi olan, gecmiste yasanmis, duzenin kusursuz, uyumun sinirsiz oldugu altin cag soylencesi, kayip kita Atlantis gibi gomuldugu gecmise cagiriyor insanlari. Dunyanin giderek daha kotu bir yer olduguna duyulan inanc, aslinda varolani oldugu gibi koruyalim o bile yeter; aslinda gecmise donsek ne ala ama... der.

Varolan, kimi zaman bir kenttir, diyelim ki Istanbul. Hepimiz siyah beyaz Turk filmlerini biraz da Istanbul'un eski haline duydugumuz ozlem yuzunden yeniden seyretmeye basladigimizi soyledik. Yani "onlar" gelmeden onceki halini, yani "biz" gelmeden onceki halini. En once gelen, koklerini en eskiye dayandiran kazaniyordu sanki ahlayip vahlanma hakkini. Biz buradaydik hersey iyiydi, siz geldiniz bozuldu. Hic kimse son geleni kucuk (kucuk mu?) tekmelerle disarida tutmak disinda sehir icin kilini bile kipirdatmazken gundelik hayat pesimizi birakmiyordu. Cocuklar falan vardi ortada ilgilenilmesi gereken, zorla araba camlarini silen, burnumuza mendillerini uzatan, nasil basa cikacaktik bunlarla, uygar gorunmeye devam ederek? Cocuklarin sefkatle korunup esirgendigi bir toplum yaratmayi becerememisken birarada, bunun her gun yuzumuze carpilmasindan nasil kacabilirdik? Hadi buyuklerini halletmistik, yoksulluk, cehalet, saldirganlik onlarin sucuydu: bak isteyen nasil calisip yukselip Ibrahim Tatlises olabiliyordu; insanin icinde olmaliydi canim.

Hem sonra bunlar bir de Islamci partilere oy verip demokrasi denen musibet yuzunden bir de ortaligi karistiriyorlardi. 'Tabii canim adamlar iyi calisiyorlar, varoslari orgutluyor, cocuklari okutuyorlar'. Hadi o zaman biz de baslayalim kurtaralim su oylari, ay pardon cocuklari. Bir ulkenin burjuvazisi icin daha utanc verici bir sey olabilir mi bilmiyorum; halk kitlelerinin varligini unutmak gibi bir gaf! Herkes niye sadece yasayabilecegi kadariyla beslenebilecegi bir isi olmasiyla yetinmiyor? Turkiye'de kim acliktan olmus ki canim? Inanc, umut, gelecek, arzu, bunlar ne hadlerine? Biraz bir seyler yeyip televizyona bakip uyusunlar. Aa bunlar burada miydi, unutmusuz; ama iste bir hatirlatan bulunuyor.

Antropoloji, 'otekiler' nasil yasarlar, ne yerler ne icerler sorusundan, otekilerin hayati bizimkine nasil isik tutar sorusuna, oradan da kim kim icin 'oteki' sorusuna geldi dayandi. Ulus-devlet, 'otekileri' koynuna almayi, kendi projesine dahil etmeyi beceremedigi oranda kendini tehdit edilmis buldu. .Bazisi projesini genisletmeyi, bazisi daraltmayi uygun buldu. Simdilerde, buralarda kimilerini Ortacag karanligina donmek, kimilerini ulkeyi bolmek istemekle suclamak disinda ne yapacagini bilemiyor. Sucu nereye atsa, kafasini nereye vursa bilemiyor. Bir kusagini acimasizca ezen ve hala bunun ic hesaplasmasini vermeyi reddeden bir ulkede tarihsizlik, unutmak tek care. Bir Fransiz dusunur milleti millet yapan seylerden biri de unutmaktir diyor; bu sozu bizim kadar sahiplenmis olan yoktur herhalde. Unutturulanlar, bastirilanlar, yok sayilanlar, goz yumulanlar... Nereye kadar?

Hepimiz biliyoruz, donulecek bir yer yok; varilabilecek bir yer tanimlayamiyor olmamiz bu gercegi degistirmiyor.

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1