Dip

  Son Promethe - Balku

 

Orda bir koy var uzakta

O koy bizim koyumuzdur

Gitmesek de gormesek de

O koy bizim koyumuzdur

 

Cinayet haberlerinin gazete sayfalarinda giderek daha az yer kaplamasi sinirime dokunuyor. Yeterince dehset icermeyen cinayetler kucuk puntolarla ve pek az bilgi iceren bir iki satirla yetinmek zorunda. Oysa dehset cinayet aninda degil, hikayesinde gizlidir. Elimdeki gazete kesiginde de bu turden bir haksizliga ugramis, dehseti sonumlenmis bir cinayet haberi var iste: ' Iki gun once Bolu ormanlarinda bulunan cesedin Fethi S.'ye ait oldugu anlasildi. Polis, Fethi S.'nin katil zanlisi olarak patronu Faik K.'nin arandigini acikladi.' Her iki kisinin ortak dostu olarak belirtmeliyim ki, bu kisa haber ne gercegi ne de hikayede ickin dehseti icermektedir. Katili ve kurbani tanimanin bencil keyfini kendime sakladigimi dusunmeyesiniz diye gercegi ve hikayeyi siz sevgili dostlarima da anlatacagim. Hikayede ickin dehseti ise rakinin bugusu ve cifte sarilmis sigaralar sayesinde mutlaka farkedeceksiniz. Hikayenin en onemli kahramani Faik Bey'di. Taniyan herkes Faik Bey'in biraz tuhaf oldugunu dusunurdu. Emeklilik ikramiyesini diger emekliler gibi saglam bir yatirim icin kullanacagina, ikramiyesine baba yadig�ri evinin satisindan elde ettigi parayi da ekleyerek kohne bir otobus satin aldiginda, tuhaf degil dupeduz aptal oldugunu dusunduler. Ama Faik Bey, kendisini uyaran, aklini basina devsirmesini salik veren dostlarina yasina hic yakismayan iri, kara gozlerini dikip badem biyiklarini belli belirsiz bir sinirle titreterek direndi ve sustu. Faik Bey'i ilk kez goren biri bile onun annesinden memur olarak dogduguna yemin edebilirdi. Sanki yuzyillardir ustunde kulrengi bir takim elbise, boynunda ip gibi ince bir kravat ve ayaginda kut burunlu sumerbank ayakkabilariyla yasamaktaydi. insan Faik Bey'in pijama giydigini, sakali olabilecegini ya da biyiklarinin her zamankinden bir milim daha uzun olabilecegini dusunemezdi. O; uzun ve celimsiz bedeniyle, olculu ve alcakgonullu bir kibir icinde biyiklarini hafifce titreterek, adlarimizin nufus cuzdaninda durusuna benzer bir durusla oylece dururdu. Hikayenin diger kahramani olan mavi otobus, sehirlerarasi yollarda calistigi gorkemli gunlerden sonra bir kasabada halk otobusu olarak hizmet vermis, sonra da bir otobus icin talih mi talihsizlik mi oldugunu bilemeyecegimiz bir rastlantiyla Faik Bey'in oluvermisti. Faik Bey, modern otobuslerin rahatina ve satafatina alisik her ademoglunun burun kivirarak baktigi dokuk boyali mavi Vabis'e daha ilk bakista hayran olmus, otobusu satan uckagitciya otobusun daha fazla edebilecegini soylemisti saf saf. Belki de bu ovguleri yuzunden, Faik Bey direksiyona kurulup ilk yol denemelerine giristiginde mavi Vabis soforun acemiligine ve yokuslara kahramanca direndi.

Herkes Faik Bey'in bu kohne otobusle ne yapacagini merak ederken o, otobusu antika meraki yuzunden aldigini iddia eden dostlarini ve artniyetli bir yigin tasariyi kulaktan kulaga yayan dusmanlarini sasirtan bir sey daha yapti: Otobusu sanayi carsisindaki tamircilerden birine goturerek sofor koltugu haricindeki tum koltuklari sokturdu. Son gelismeyle iyice saskinliga kapilanlar soyle bir ugradim havalarinda tamirciye kostuklarinda otobusun icine bir suru raf yapildigini, arka kisma bir somyanin, sofor koltuguna yakin bir yere de bir masanin kaynakla oturtuldugunu gorunce; iyi ya da kotu bir fikir one suremeyecek kadar apisip kaldilar.

Mavi Vabis'in ikinci duragi devletce basilan kitaplari satan bir kitabeviydi. Faik Bey buradan kolilerce kitap aldi. Duz, soluk kapakli; Antik Yunan'dan Aydinlanma Yuzyili'na, feodal donem Avrupa'sindan modern Fransa'ya kadar yuzlerce yazardan binlerce tercume kitap. Son olarak muflis bir sahaf dukkanina ugrayarak binlerce kitabi, dergiyi ve daha yuzlerce ivir ziviri kirk gunluk bir bebegi tasiyormuscasina ozenle tasidi, otobusteki raflara dizdi ve sonra mavi Vabis'in motorunu patlatircasina terketti sehri.

Faik Bey, otobusun inlemelerine aldirmaksizin, icinde pir pir eden bir sabirsizlikla Turkiye-Fiziki haritalarinda koyu kahverengiyle renklendirilmis bolgelere dogru yoneldi. Oralarda, uzaklarda, en ayrintili haritalarda bile gosterilmeyen koyler ve lanetlenmis mezralar oldugunu biliyordu. Secimi buydu iste: O uzak koylerin kavruk ve talihsiz insanlarina gitmek, onlara isik ve bilgi tasiyan bir Promethe olmak... Emekli olduktan sonra kosesine cekilip cicek yetistirenlerden olmayi degil, bir Promethe olmayi secmisti. Ankara'da akip giden yirmi bes yil boyunca, memuriyetin insani bir dolap beygirine ceviren yasantisinda bile unutmamisti, orada uzakta, yitik koyler ve yitik insanlar oldugunu. is takibi icin daireye gelip bir eliyle kasketini gogsune bastirirken diger eliyle beceriksizce ceketini ilikleyen urkek, kavruk yuzlu ve cehaletten sipir sipir terleyen koy muhtarlarinin yuzunde o uzak koylerin yasantilarini gorurdu. Kendisi yasamis gibi biliyordu o muhtarin sabahtan aksama kadar tarlada calistiktan sonra ustunu degistirip otururken birdenbire devletin koydeki tek temsilcisi oldugunu hatirlayarak eviyle kahve arasindaki su arkini Ankara'daki resmi dairelerde gordugu resmi bir ciddiyetle atlayarak kahveye gittigini ve oradakilerle koyun sittin senedir suren koy meselelerini konustugunu. Faik Bey daglara gitmek istiyordu. Kar yuzunden yedi sekiz ay boyunca dunyayla iliskisi kesilen dag koylerine uzun kis gecelerinin karanligini yirtacak kitaplar goturmek istiyordu. Bu konuda kendine ve yuregine fazlasiyla guveniyordu ama emektar Vabis'i bozkirin hafif engebelerinde denemeden dag yollarina vurmanin dogrulugundan emin degildi. Bu yuzden, once bozkir koylerine dogru surdu otobusu. Yolun iki yanindan geriye dogru akan bozkir nevrini dondurunceye, benzin istasyonlarinda gordugu tiplerden bikincaya ve ilk kitabi satma istegi dayanilmaz oluncaya kadar surdu.

Girdigi ilk koyde otobusu hemen koy kahvesinin onune cekti. Bir cay ictikten sonra koylulerin merakli bakislari arasinda otobusun kapilarini acti ve yuksek sesle koye nicin geldigini anlatti. Koyluler, kitap almak istediklerinden degil ama koye gelen her yabanciya karsi duyduklari anlasilmaz mahcubiyetten, otobuse yaklasip ilgisizce bakindilar. Iclerinden biri, muhtemelen koy muhtari, koyunun aslinda cahillerle dolu bir yer oldugunu gizlemek icin olacak, ziraat miraatla ilgili bir kitap olup olmadigini sordu. Faik Bey, sevincle otobuse girip kitaplarin icinde bir sure eselendikten sonra kalin bir kitap getirip muhtara verdi. Muhtar kitabi alip tozlarini cirpa cirpa tozlanmak uzere evine goturdu. Faik Bey aksama kadar baska kitap satamadi. Aksam karanligi cokerken her halinden genc yasta dul kaldigi belli olan bir kadin gelip 'Ruya Tabirleri' adinda bir kitap sordu. Yoktu. Peki, 'Kerem ile Asli' var miydi? Hayir, yoktu ama ondan daha iyisi 'Romeo ve Juliet' vardi.' Eh, peki o zaman deyip kitabi aldi kadin.

Faik Bey ilk goz agrisi olan bu koyde iki gun kalmasina ragmen baska kitap satamadi. Otobuse ilgisini yitirmeyen bir iki kisinin sordugu tuhaf isimli kitaplar Faik Bey'de yoktu; onda olan kitaplari ise soran olmadi. Kasabalardan koylere ve koylerden baska koylere, oradan mezralara giden yollarda yitip gitmenin mutlulugunu yasadigi gunlerden bir gun, tozlu bir yolda mavi Vabis'in tum aksamini titreterek agir aksak ilerlerken gozu aynaya takildi ve yuz metre geride bisikletli bir adam gordu. Ilk durdugu koyde adami tekrar gorunce meraklandi, otobuse yaklasip olgun bir ilgiyle sorular soran koylulere cevap yetistirirken goz ucuyla onu izledi. Bisikletli genc koy cesmesinde elini yuzunu yikadiktan sonra otobuse dogru yuruyunce Faik Bey, bilmem kac kilometredir kitap dolu bir otobusun ardindan pedal ceviren bu adama icten bir borcluluk hissetti ve istedigi kitabi ona bedava vermeyi kararlastirdi icin icin. Oysa genc adam tek bir kelime soylemeksizin sergideki kitaplara baktiktan sonra cesme basindaki bisikletinin yanina gitti. Faik Bey, ona seslenip 'hangi kitabi istiyorsan vereyim, para muhim degil.' demeyi arzuladi ama cebinden bir kitap cikarip okumaya basladigini gorunce vazgecti. Ama koyden ayrilip yola koyuldugunda, iki de bir aynada onu aramaktan vazgecmedi. Aynada onu goremediyse de icin icin otobusu takip etmesini diledi. Bisikletiyle kitap dolu bir otobusu surekli takip eden genc bir adami dusunmek muthis dokunakli geliyordu Faik Bey'e. Sonraki gunlerde onu sik sik aynada ve ugradigi koylerde gordu. Bir gun, Faik Bey'in hic beklemedigi bir anda geldi ve yaninda calismak istedigini soyledi. Faik Bey, bunun maalesef mumkun olmadigini, otobusteki herseyin tek kisiye gore ayarlanmis oldugunu, hem zaten ona odeyecek parasi da olmadigini anlatmaya calisti; saskinlikla ve icinde bastiramadigi bir onay duygusuyla. Ama iki gun sonra onu yine otobusun pesinde gorunce dayanamadi ve otobusu durdurup kapiyi acti. Hikayenin son kahramani oydu iste: Fethi S.. Esmer, ince, hafif egri duruslu bir koylu. Kirli gri renkli takim elbisesinin altina el orgusu beyaz yun coraplar ve siyah rugan ayakkabilar giyen genc bir adam. Kitap dolu bir otobusu kilometrelerce izleme zahmetine katlandigina gore, muhtemelen ruhlari batiya donuk Enstitu cikisli ogretmenlerin elinde ortaokul ya da lise okumus oldugu anlasilan, gozlerinde meraktan mahcubiyete, oradan kustahliga sicrayan bir bakisla acemice sorular soran biri... Faik Bey'in Fethi'yi nasil gordugunu ise ancak tahmin edebiliriz: Muhtemelen, bir murid, bir postnisin, Faik Bey'den sonra inatla ayni isi yapmaya devam edecek bir gonullu ve daha da onemlisi, genis halk yiginlarinin icinden cikmis egitilebilir bir fert. Onun kendisi icin bir sinav oldugunu dusunuyordu. Eger bu genc koyluyu cagdasligin ve aydinligin bilincine varmis biri haline getirebilirse kitap almamakta israr eden diger koyluler icin de umit var demekti. Bu dusunceler icinde sectigi kitaplari Fethi'ye okutmaya basladi. Basta Fransiz klasikleri olmak uzere, Yunan dusunurlerinin, Rus yazarlarinin kitaplarini ardi ardina dayiyordu Fethi'nin burnuna. O da tarikata yeni girmis bir heveslinin korkunc istahi ile okuyordu: Moliere, Voltaire, Diderot, Rousseou, Hugo, ha bir de Dosteyevski vardi aydinliga giden yolda. Bu ulke kurtulacaksa koyluler Tolstoy okudugunda ve Rodrigo'nun gitar koncertosunun derin anlamina varinca kurtulacakti. (Bunu soylerken otobusun teybine Rodrigo'yu yerlestiriyordu Faik Bey.) simdi degilse de ilerde, Yunanca ve Latince'yi de ogrenmeliydi Fethi; ulusumuz ancak Yunanca ve Latince ogrenerek uygarlasabilir, cagdas uygarlikta ancak boyle yerini alabilirdi.

Fethi'nin bu tavsiyeleri kulak arkasi ettigini soylemek ona haksizlik olur. Canla basla okuyor, ustasinin cay molalarinda soylediklerinin anlamina varmaya calisiyordu. Biliyor muydu ki, bu ulke ancak egitimle muasir medeniyet seviyesine erisebilirdi, ancak orumcek kafali bir takim siyasetciler bu ulke icin hem cocuklari gercek bir batili gibi yetistirebilecek hem de agaclara asi koyabilen ogretmenler yetistiren okullari kapatmislardi? Artik biliyordu, ogreniyordu. ogrendikce ustasina daha buyuk bir saygiyla ve hayranlikla baglaniyordu. O zamanlar henuz sonsuz guvenin saflik oldugunu bilemeyecek kadar safti. Bir gun, Faik Bey'in eline tutusturdugu 'Ulysess' adli bir kitabi okuduktan sonra donup kitabin 'Seyfizulyezen' e cok benzedigini, hatta 'Seyfizulyezen' in daha guzel oldugunu soyledi. Faik Bey ters ters bakmakla yetindi ama sonraki gunlerde Fethi; 'Romeo ve Juliet' in 'Leyla ve Mecnun' hikayesi kadar dokunakli olmadigini, Decameron Hikayeleri' nin 'Binbir Gece Masallari'nin kotu bir taklidi oldugunu ve 'Don Kisot' u okumaktansa 'Battal Gazi Destani'ni okumayi tercih ettigini soyleyince Faik Bey artik dayanamadi ve tokadi patlatti. Tokadin cinlamasi Fethi'nin kulagindan silinmeden kucak dolusu kitabi Fethi'nin onune yigdi ve kitaplari bir ay icinde okuyup bitirmeyecekse kendi yoluna gitmesini soyledi.

Fethi, otobusten ayrilmaktansa kitaplari okumayi tercih etti. Ama artik eskisi kadar itaatk�r olmadigi her halinden belli oluyordu. Faik Bey'in dayattigi kitaplara itiraz etmiyor ama kopya ceken bir ogrencinin sessiz isyaniyla, gectikleri kasabalardan tuhaf isimli kitaplar ve acik sacik dergiler toplayip bunlari koylerde gizlice satiyordu. Ne zaman bir koye ugrasalar Faik Bey, bir iki kitaptan fazlasini satamayacagini bile bile tezg�hini bir kahvehanenin onune aciyor; Fethi ise bir bahane uydurarak bir torbaya doldurdugu kitap ve dergilerle birlikte ortadan kayboluyordu. Faik Bey koylulere adini bile telaffuz edemeyecekleri kitaplar satmaya calisirken bilemezdi elbette, Fethi'nin koy kahvehanelerinde 'Haverzemin ve Billuru Azam Cengi', 'Hayber Kalesi', 'Kenan ile Lalezar', 'Elif ile Yarali Mahmud', 'sahmaran' sattigini, yeni yetme genclere Teksas, Tommiks ve acik sacik erkek dergileri okuttugunu- hatta gelecek sefere getirmek uzere siparis aldigini.

Bu durum ben diyeyim aylar, siz deyin yillar surdu. Faik Bey isin farkina aylardan yillardan sonra cennet ulkemizin sirin bir kasaba postahanesine Istanbul'dan siparis ettigi kitaplari almak icin gittiginde bir yerine iki koliyle karsilasinca vardi. Fethi'yi otobusu temizlemekle gorevlendirmisti. Kolileri alip otobuse dondu. Birinci koliden cikan kitaplari ozenle raflara dizdi; digerindekileri igrentiyle otobusun az uzaginda bir yere bosaltti, sonra da yakti. Fethi, isini bitirip otobusten ciktiginda yanan kitaplari gorunce herseyi bir anda anladi. ozur dilemeyi aklindan bile gecirmedi. Faik Bey'in bagirmasina, tokatlamasina hatta kufretmesine bile aldiris etmedi. Gozlerini yanan kitaplara dikip bilemeyecegimiz bir zamana dek sustu. Ondan sonra neler oldugu konusunda elimdeki gazete kesigi haricinde bilgiye sahip degiliz. Ondan yola cikarak uydurabilecegim senaryoya gore, Faik Bey'le Fethi arasindaki anlasmazlik had safhaya varmis, Fethi'yi kendi ideallerinin hatta yasaminin onunde bir engel olarak gormeye baslayan Faik Bey, ani bir ofke nobeti sirasinda Fethi'yi oldurmus ve ortadan kaybolmustur. Ancak bu senaryonun bir cok acidan yetersiz oldugunu biliyorum. Bir kere, bu ulkede Faik Bey gibi dusunen bir cok kisi var ki, onlar, Faik Bey gibi iyi egitim gormus birinin cinayet isleyebilecegine asla inanmazlar. Kaldi ki, anlattigim hikayeyi sabirla dinleyen siz sevgili dostlarim da boyle siradan bir finali haketmeyecek kadar zeki insanlarsiniz. oyleyse belki soyle bir final gerekiyor: Fethi, Faik Bey'in baskisindan bikmisti. Kitaplari yakma ve tokatlama olayi bardagi tasiran son damla oldu. Ortalik yatisip gergin bir sessizlik iklimine girildiginde Faik Bey'i sahaflardan biraz daha kitap almak icin istanbul'a donmeye ikna etti ve yolda, Bolu yakinlarinda ormanlik bir bolgede oldurup kafasini tasla ezdikten sonra kendi nufus cuzdaniyla Faik Bey'inkini degistirdi ve ortadan kayboldu. simdi insanlarin arasinda Faik K. olarak yasiyor ve ustelik bunu o kadar benimseyerek yapiyor ki, bir baskasinin isledigi cinayet yuzunden aranan biri olmaktan dolayi adaletsizlige ugradigi duygusuyla geceleri gozune uyku girmiyor. Bos zamanlarinda dogulu ask hikayeleri, cengaverlik romanlari ve mustehcen dergiler okuyor. ozledigi uzak koyleri gormek icin ciktigi uzun otobus seyahatlerinde, sadece uzun otobus seyahatlerinde, Faik Bey'in anisini tazeler umuduyla, devlet eliyle basilmis o soluk kapakli kitaplardan birini okuyor. icindeki hakimin 'Pisman misin?' diye sorusuna her defasinda 'Hayir' diye cevap veriyor.

Hikayenin ilk finaline inananlar icin, Faik K.'nin bazen, sadece bazen, Fethi'yi hatirlamak icin 'Hazreti Ali Bizans Saraylarinda' turunden bir kitap okudugunu da soyleyebilirim.

Hikayenin kahramanlarindan mavi Vabis'i merak eden yoktur sanirim. O, anlatamayacagim rastlantilarin sonucunda benim oldu. Haftasonlari sehrin banliyolerinde yasayan insanlara, cami avlularinda olumu geciktirecek bir lutuf arayan beyaz sakalli ihtiyarlara ve kirik kalpli, ofkeli universite ogrencilerine ozledikleri kitaplari; o uzak koylerin klasiklerini satiyorum. Onlar da ozledikleri masallari ve ceng�verlik hikayelerini okuya okuya sehrin yuregine her gun biraz daha yaklasiyorlar. Bense icimdeki buruklugu iste boyle cilingir sofralarinda sizin gibi dostlara uyduruk hikayeler anlatarak silmeye calisiyorum. Gazete kesiginde olduruldugu bildirilen Fethi S.'nin katilinin yakalanacagina ise asla inanmiyorum.

 

Hosted by www.Geocities.ws

1