Dip

  Iniste Yokusta - Hakan Aytekin

 

INISTE

Yonlerimiz tersti. Ben inis asagiyaydim, o yokus yukari. Dort tekerlekli bir mahlkat-i sehrin ustundeydim; oysa o, bir tekerlegi elinde tutuyordu. uc karis capli bir cember, bilmem kac tane tel cubuk ve tirtikli bir kara lastikten murekkep, bosa cikmis bir bisikletin tekeriydi elindeki. Binerken mahlkat-i sehrin tekerleklerine pek bakmamistim. Ama bilirim ki, celik jantin gobegi boyaliydi; muhtemelen mercan kirmizisiydi ve gobeginde 'yaklasirsan bicerim ha' diyen ve dort yone firlayan cikintilar vardi... Belki de yoktu... Ah, onun tekerini ve jantini bir gorseydiniz, bilirim, bilirim iciniz erirdi. Koca bir salkim cicek asiliydi. O da mercan kirmizisiydi. Yapraklari hic bir bitkide goremeyeceginiz yesillikteydi... Inis asagiyaydik, tekerlerimiz done done, one, asagiya gidiyordu. Biz de. Onun tekeri ise yana yana kivraniyordu, oysa o yokus yukariydi.... Ve guluyordu. Somurtmustum, orta koltugun kapidan yanindaydim ve dusmemek icin kapiya abanan sag elimin isaret parmagi seksen kilonun altinda egilmisti. Bir an evvel yokusun dibine varmak ve parmak izdirabimdan kurtulmak istiyordum. Sagimizdaydi... Solundaydik. Ingiltere trafiginden farksizdik. Ama o Istanbul�daydi ve ne farkindaydi bunun, ne de bu umurundaydi... Rengi solmus bir kazak vardi ustunde. Aylardan Aralik'ti, gunlerden otuz. Ve, mevsim kisti. Ben marul gibiydim; o kazakli. usumus bir hali yoktu. Sakalini da kesmemisti. Zaten, seyrekti sakali; ha vardi, ha yoktu... Belki otuzundaydi. Inis asagiyaydik biz, o yokus yukari... Bir saniyede, belki bir saniyede daha gecip gittik yanindan... usumustum, somurtmustum ve bir mahlkat-i sehrin dort tekeri ustundeydim... Kazakliydi, guluyordu, elinde cicekler asili bir bisiklet tekeri tutuyordu. Done done, one asagi daydik biz; oysa o, yana yana yukari...

 

YOKUSTA

Yonlerimiz tersti. Ben yokus yukariydim, onlar inis asagi. Butun gunu gecirdikleri floresantli ve f ya da a klavyeli inlerinden cikmislar, inis asagi geliyorlardi. Gunun yorgunlugunu gizleyen 'muzaffer' bir eda vardi yuzlerinde... Altlarindan firlayacakmis gibi gorunen dort tekerleklilerin uzerindeydiler. Geliyorlardi akin akin, ustume ustume... Elimde tuttugum uc karis capli, kankirmizi cicekler asili yetmisiki telden ve tirtikli bir kara lastikten murekkep, bosa cikmis bisiklet tekerlegimi farketmeden geciyorlardi. Farkedenlerse anlamadan, sadece dudaklarinin arasinda sikisip kalan oksuz bir gulumsemeyle... On iki saat once kestikleri ve on iki saat sonra ibadet eder gibi yeniden kesecekleri sakallari; fon cekilmekten cani cikmis saclari; eve ulasincaya kadar idare etmek uzere tazelenmis rimelleri, gozkalemleri; gunun anlam ve onemine gore secilmis ama ozgurluk ifadesi olarak ust dugmesi acilmis gomleklerinin yakasindan yana firlayan kravatlari ile yorgundular, kizgindilar, sabirsizdilar. Birbirlerine kafa atmaktan hayata goz atmaya firsatlari kalmayan ve trafik lambalari daha kirmizidan sariya donerken kornalarina asilan bu somurtkanlar ordusu sagimdaydi. Terstik ters! Yitirdikleri insani duygularin yerini, yitiremedikleri hayvani duygularla dolduruyorlardi. usumuslerdi. Kollarini kavusturmaya, hele hele 'sevdigi' birine sarilmaya el vermeyen gocuklarinin icinde yine de buz kesiyorlar; yanlarinda oturanin tenine dokunmayi hayal ederek isiniyorlardi. Ve tek bir dertleri vardi, bir an evvel inmek. Aslolanin baktiklari degil, durduklari yer oldugunu bilmemenin gonul rahatligiyla yokusun dibine inmek... Oysa ben cikmak istiyordum yukariya. Onlardan bosalan yukariya. Tekerlekleri done done, one, asagiyaydi. Benim yana yana yukari... Terstik ters!

 

Hosted by www.Geocities.ws

1