Dip

  Gaia ile Tanisma - Murat Gulsoy

 

Sen simdi evinde, yanagini kahve fincanina yaslayip bu satirlarda gezinirken beni ne kadar iyi tanidigini, ve ne yaparsam yapayim o kendimi hapsettigim cemberin disina asla cikamayacagimi dusunuyorsun. Bense duvarlarina kotu kilimlerin asili oldugu bu serin pansiyon odasinin zayif isiginda sana bu satirlari yaziyorum. Bu iki zamanlilik, bu mekanasimi yine beni buyuluyor. Yazinin yarattigi bu yanilsamanin buyulu, tuhaf, gizemli ve muhtesem bir sey oldugunu dusundugum, yazidan medet umdugum, hayallere dalip gittigim zamanlari hatirliyorum yine. Ayni yanilsamanin tuzagina dusuyorum. Sessizce beyaz sayfanin uzerinde beliren isaretlerin benden cikip sana ulasiyor olmasi ve su anda sen bunlari okurken benim nerede oldugumu kestirememem, bu belirsizlik bana bizim ortak yasam tarihimizin zorunlu bir sonucu olarak eski gunleri, yazdigim her satiri kutsal bir kitabin ayetleriymiscesine hayranlikla okudugun, ben kucuk odada calisirken dinledigin muzikten halet i ruhiyyeni saptadigim, sadece seni, senin ruhunu tasvir eden cumleler yazdigim geceleri getiriyor aklima. Guldugumuz, kendimizi sevdigimiz geceler... Sonra yazdigim uzun, kontrolden cikmak icin bir virgul, bir yanlis nokta, bir isaret bekleyen cumlelerime bakiyorum. Harflere, her birinin icinde yer aldigi kelimeye gore nasil egilip bukuldugune bakarken goruyorum ki hic bir sey degismiyor. Yani benim sehirde biraktigimi zannettigim ne varsa hepsi kafamin icinde, benimle beraber...

Herseyi abarttigim gibi bu isi de, bu yolculugu da gercekte oldugundan daha onemli olarak algiliyorum, yasiyorum. Yillardan beri yasadigim isikli caddeler uzerindeki ucgenin disina cikmanin bu basarisizlik cemberini kiracagina bir sekilde ikna olmustum. Belki de baskaca bir cikisim kalmamisti.

Bilmiyorsun tabii, seninle yollari ayirdiktan sonra nasil eve kapandigimi, gunlerin birbirine bir ornek tren katarlari gibi eklendigi o buyuk bosluk sirasinda nasil beyaz kagidin basinda oturup yazinin gelmesini bekledigimi, varliginin sarmalayici anlami yokolduktan sonra tum hikayelerin benden nasil hizla uzaklastigini, kitaplikta duran kitaplarin nasil urkutucu anlamlar kazandigini, hikayeler kurgulamaktansa uzun ruyalara dalmayi nasil aliskanlik haline getirdigimi, gunduzleri yerli yersiz uyudugum icin gecelerin nasil bir uykusuzluk iskencesine donustugunu, ve sonra bu cemberi kirmak umidiyle bir is bulmak icin eskiden birer birer gururla carpip ciktigim kapilari nasil bir orselenmislikle caldigimi, ve sonunda senin o dalgasini gecmekten pek zevk aldigin eski sevgilimin onerdigi isi nasil bir bitmislikle kabul ettigimi bilemezsin tabii. Sen simdi o kimsenin bozamayacagi bencil konforunun kustuyu yalnizliginda, hicbir zaman anlayamadigim rahatliginla kaslarini kaldirmis ilgisiz bir merhametle bu satirlari okuyorsun. Yine abarttigimi dusunuyorsun. O sirada ben ne yapiyorum? Belki calisiyorum. Bir robotu andiran kameramanin sessiz bakisi uzerimize dusuyor yasli define arayicisi ile benim uzerime. Asistanim hic bir sekilde kullanmayacagim notlar aliyor defterine. cirkin bir el yazisi var. Tiksindigim tukenmez kalemler kullaniyor. Aksama kadar elleri, cenesi, yuzu murekkep lekeleri ile kaplaniyor. Defter dedigime bakma eski bir ajandaya yaziyor. Insani sasirtan zamani gecmis takvimler. Artik varolmayan bir Subat ayinin kayip bir persembesi basliyor not almaya, aksama kadar sali gunune geliyor. Midem bulaniyor. Senin guzel kalemlerin ve defterlerin geliyor gozumun onune. Elyazin beliriyor gunesin renksizlestirdigi gokyuzunde. Siyah, kivrimli harfler gibi ucuyor kus suruleri.

***

Yasli define arayicisi ile bir turlu basarili olamiyoruz. Yapimcim olacak eski sevgilim... Ne kadar yanlis, ne kadar kotu bir dil surcmesi! Eski sevgilimden bozdurdugum yapimcim demeliydim, hic hoslanmayacak diye dusunuyorum. Her gun telefonda rapor veriyorum. Bana birbiri ardina biriktirdigi kurgulari siraliyor, not almaya calisiyorum, beceremeyecegimi bile bile cabaliyorum. Toprak konulu bir belgesel cekmek icin Anadolu'nun kiyilarinda dolanip goruntu topluyoruz. Yapimcimin hayalindeki belgesel ile kurmus oldugu ekip arasindaki buyuk ucurum ortaya cikacak olan berbat film hakkinda fikir verebilir sana. 'Define Arayicisi ilk bolum' diyordu ofisine sizan aksamustu gunesinin tozlu huzmelerinin altinda 'Topragin altina gomulmus, saklanmis olanin, kaybedilmis bir hazinenin, altinin pesindeki adami anlatacagiz. Altinin barindirdigi tum renklerin yazdigi bir siir gibi olmali. Topragin sakladigini bulmaya calisan adamin topragi anlatmasini istiyorum.' Daha pek cok sey istiyor tabii. Alegorilerden, simya simgeciliginden, insanin kendinde bulmak istedigini topragin altinda neden aradigindan, bu ve buna benzer bir cok seyden bahsediyor. Hirsli ve heyecanli oldugunu gorup sasiriyorum. Eskiden varolan, ya da bir turlu varolamayan iliskimizi cagristiran bir cumle bir sozcuk beklentisi ile yarim yamalak dinliyorum. Sonra define arayicisi adamla gunesin altinda basarisizlik uzerine basarisizlik koyarken onun niyetini merak ediyorum. Boyle bir belgeseli belki de sirf bana bir is vermek icin uydurdugunu, gonderdigim kasetleri seyretmeden cope attigini dusunuyorum. Yine de bankaya yatan parayi her cekisimde bunun bir is olduguna kendimi inandiriyorum.

***

Saatlerce kuregin topraga girip cikisini cektiriyorum. Suskun kameramanin ne dusundugunu merak ediyorum. Hic bir sey kestiremiyorum. O mekanik bir goz gibi kaydediyor. Goz ne dusunur ki?

Ve sonra birbirine benzeyen pansiyonlardaki gizemli gece yasantimiz. Aksam yemeklerini hep birlikte yiyoruz. cektigimiz bolumun kahramanlari ve biz. Yemeklerden sonra konaklanmis olan kasabanin ya da koyun geceleri onem kazanan bir mendiregi, bir tepesi veya bir agaci varsa oralarda bir kac saat turlayip sigara iciyoruz. Kameraman sanki kamerasinin yoklugunu kapatmak, ondan bosalan yeri doldurmak icin bir fotograf makinesi tasiyor. Ne zaman cektigini hic birimiz goremiyoruz. Asistanim ise gunduzleri sahip oldugu pasakli halinden kurtulmak icin her gece saclarini baska turlu tariyor.

Oysa sen her zaman ayni sekilde, sabirla, bir ayin yapar gibi tararsin. Yillarca ayni sekilde taranmaktan dogal kivrimlarini senin zevkine emanet etmis saclarinin sakinligine baglardim gucunu. Bir kez olsun agladigini gormek icin neler vermezdim? Her halde bu hayatimizda bir donum noktasi olurdu. Donulecek bir nokta kalmadigi icin, duz bir cizgiye donustugu icin ve ben, ben boylesine aciz oldugum icin bitti degil mi? Hic aglamayan kadin ve buyumeyen oglu.

Define arayicisi adam aksam yemeginde, birlikte raki icerken bana bu kasabaya neden ve nasil geldigini anlatiyor. Babasinin, ulkenin yasadigi son buyuk savaslardan once, zengin bir tuccar oldugunu ve karisiklik sirasinda altinlarinin buyuk bir bolumunu sadece kendisinin bildigi bir yere gomdugunu anlatiyor. Bulundugumuz kasabadan kilometrelerce uzak bir yerden bahsediyor. Annesinin son nefesini verene kadar bu altinlari sayikladigini ve hic gormemis oldugu babasinin altinlarini bulmayi ona vasiyet ettigini, kendisinin bu aile efsanesini asla ciddiye almadigini, yillarca bir bankada memur olarak calistigini, daha sonra kumar illetine bulastigini, her seyini bir gecede kaybedip tek goz bir bekar odasinda kaderinin ne oldugunu dusunup durdugunu ve sonunda babasinin altinlarini bulmak disinda hayatinin bir anlami olmadigina karar verip yollara dustugunu, babasinin kasabasinin cevresinde annesinin aktardigi ayrintilari bosubosuna yillarca aradigini ve ne o kel tepeyi, ne kavak siralarini, ne yosunlu kayayi, ne bilge ceviz agacini ne gozyasi deresini bulamadigini, daha sonra umutsuz defineciler kervanina katildigini, ve cesitli sahte haritalar, buyuler, muskalar, catal cubuklar, cinler yardimiyla ulkeyi karis karis gezdigini, artik umidini tamamen yitirmisken onbes yil once bu kasabaya geldigini ve cevrede amacsizca dolanirken annesinin tarif ettigi tum ayrintilara sahip o mekanin karsisina bir anda cikiverdigini anlatiyor. Ve bunun Tanri'nin bir mukafati oldugunu dusundugunu soyluyor. Heyecanla yasli adama altinlari bulup bulamadigini soruyorum. Aciyla gulumseyip soyle diyor: 'Aramadim ki. Evet neredeyse bulmak icin butun omrumu verdigim o yeri buldum ama... Ama karsiliginda hayatimin en guzel senelerini kaybettim. Gencligimi, umitlerimi... simdi hic bir altin bunlari geri getiremez. Onbes yil once nasil sasirdigimi tahayyul edebilirsiniz. Gunlerce gozume uyku girmedi. Hatta bir baskasi burayi bulur diye bilge ceviz agacinin altinda uyudum hep. Ceviz agaclari fotograf ceker derler, dogru oldugunu yagmurlu bir gecenin sonunda anladim. Sabah uyandigimda ceviz agacinin buyuk bir dalini goturmus olan, govdesini bastan basa yakmis olan yildirimdan sonra benim kacarkenki resmim cikmisti yanik govdeye. Sabah gosterebilirim size. Herneyse gunlerce plan yaptim. Arastirmaya nasil baslarim, nasil surdururum diye. Fakat bir gun icime bir kurt dustu. Ya altinlari bulamazsam? Ya hafizam beni yanilttiysa? Ya buna benzer kayalar, agaclar, dereler bir cok yerde varsa? Kazmaya baslarsam geri donemezdim artik ve basarisizligi kaldiracak gucum kalmamisti. Belki de bulup bulabilecegim buydu. Kimbilir. Sonra zaman gectikce bu topragin altinda olduguna inandigim ama kazip bakmadikca emin olamayacagim hazinenin yine de bana ait oldugunu dusunmeye basladim. Hem artik bir onemi de kalmadi.' Sonra hayatinin geri kalan bolumunu define haritalari cizerek ve meraklilara yontemler ogreterek gecirdigini, haritalarin sahte olmasina ragmen arayanlari aradiklarina ulastiracagina inandigini ve cevredeki mutevazi sohretini de bu inancina borclu oldugunu anlatti.

***

Aslinda en son mezar bolumunu cekecektik. Ama kuyu bolumunu cekmek icin konakladigimiz o koyu renk topraklarin uzerine, cam ormanlarinin etegine kurulmus koyde yasanan ani bir olum planlarimizi degistirmemizi gerektirdi. Biz bu yari kurgusal belgeselde sadece duzmece bir mezar kazdiracaktik. Yapimcim gercek bir cenaze olacagi icin oylesine sevindi ki... Telefonu kapattigimda pisman olmustum. olen kisi bizim tum konustuklarimizi duymus gibi utanmistim. Bir cenazeydi sozkonusu olan. olum yani. Insanin topraga kavustugu, topraga verildigi toren... Insanin, toprak uzerindeki yalnizliginin bitip, doganin sonsuz cevrimine katildigi, zerrelerine ayrilarak tekrar basa dondugu, sanki hic varolmamiscasina yokoldugu, geride kalanlara, tum hayatin tatli bir ruyadan baska bir sey olmadigini, topraktan baska varilacak bir yer olmadigini, olumlunun yasami boyunca cikmaya cabaladigi tum doruklarin, tepelerin gereksiz bir hayalden baska bir sey olmadigini, onu bekleyen tek seyin topragin dibi oldugunu anlatan o siyah kapiyi anlatacaktik. Bunu anlatmak icin bir mezar kazdiracaktik, kameramizla o bir kac metrelik derinlige inecektik. Belki durust bir sey olmayacakti. Sahte, yapmacik olacakti. Bu bana ters geliyordu basindan beri. Fakat ote yandan gercek bir cenazeyi goruntulemek de nedense mahrem bir seyi gozlemek gibi geliyordu. Zaten gercekten olan ile kurgusal olan arasindaki iliskiyi bir turlu cozememis olmam, kurgusal olanin, hayal olanin, insanin gordugu duslerin toplami olan sanatin ve tasarimin etkisine carcabuk kapildigim icin hic bir sey yaratamaz olmustum.

Bu yuzden de yazidan, kurgusal olandan nefret etmistim sehirde. Hayal dunyasi ile gercek dunyayi birbirine baglayan o koprunun benim icin bir tuzak oldugunu anlamistim coktan. Kendi yazdiklarim ya da yazamadiklarim icin degil tum yazili olanlar korkutuyordu beni. Iclerine cekiyorlar, gercek dunyanin yerine soyledikleri her seyle benligimi sahte, sanal dusuncelerle, hayallerle dolduruyorlardi. cocuklugumda evimizin duvarinda asili olan reproduksiyon tablo karsisinda hissettiklerime benzer seyler. Bir orman manzarasiydi. Kucuk bir gol. Terkedilmis bir kayik. Dev agaclar ve uzaklarda sari yesil gokyuzu. Bu ormanin nerede oldugunu sordugumda babam oyle bir yer olmadigini soylemisti. 'Ressam' demisti 'bu resmi aklindan yapmis'. Ve buyuk ressamlarin bir seye baka baka calismak zorunda olmadiklarini, akildan her istediklerini cizebildiklerini soylemisti. Ressamin kim oldugunu sordugumda ise bilmedigini zaten bu yagliboya resmin asil resme baka baka yapilmis olan bir kopyasi oldugunu soylemisti. Olmayan bir ormanin taklid bir goruntusu. Olmayanin suretinin taklidi. Sanirim baskaca bir sey sormamistim. Ama aradan yillar gectikten sonra, hic varolmayan insanlar ve mekanlar tasarlamaya, hayal etmeye calistigim siralarda yasadigim hayalkirikliginin mutlaka o resimle bir iliskisi oldugunu saniyorum. Yazdiklarimin ve okuduklarimin gercekte varolmadigi dusuncesinin yarattigi rahatsizlik sen iceride sessizce saclarini tararken gecen yillar boyunca artarak tarifsiz bir sikintiya ve bulantiya donusmustu. Kendi hayatim buyuk bir hikaye degildi. cunku o hikayenin kahramani olamamistim. Hic bir sey degismiyordu. Adeta olmustum. Sabahin erken saatinde mezarliga gidip, mezarin kazilmasini goruntuledik. Mezar kazicilari ile konustuk. olen kisinin aslinda cok onemli biri, cok zengin fakat ermis bir kisi oldugu icin fakir bir hayat surup oldugu efsanesinin dogusuna engel olmaya calistim ama ne soylersek soyleyelim kameranin oraya gelmesi halki bir neden arayisina itmisti. Kazicilar anlattilar, kac metre kazilir, cukur ne yone dogru acilir, hangi dualar okunur, sonra nasil gomulur... Biz kaydettik. Cenaze sirasinda omuzlardan topragin derinliklerine indirilen yolcuyu goruntuledik. Yapimcim mutlaka bu goruntulerin uzerine siirsel / mistik bir metin yazmami isteyecek ve kavga edecektik. cunku cekim yaptigimiz isik, mekan, agaclara bulanmis sis, bulutlar, her sey estetik bir sonuc vermisti. Oysa ben gercegin guzel ve guzel olmayan tum yonlerinin kaydedilmesini ve buna mudahale edilmemesini arzuluyordum. Kurgunun disinda bir kaydetme. Fakat ne yanilgi! uzerlerine kamera dondugu anda tum dogalliklarini yitiren insanlar gonullu olarak bu kurguyu olusturdular. Onlara baktigimiz anda, belirsizlestiler, gercekliklerini yitirdiler. Bu sirada topragin insani icine aldigi an, o tuhaf son, bir karanlik olarak kaydedildi kameraman tarafindan.

Isimizi bitirdikten sonra ormanda yuruyus yaptik. Asistanim sanki bir botanikcinin asistaniymis gibi cesitli bitkiler topladi, bazi mantarlar bulup sevindi. Her buldugu hakkinda anlatacak bir seyler bulmasi bazen beni sasirtiyordu. Ormanin evcil patikalarinda, sanki dogdugundan beri bu yollari arsinlamis gibi rahat ve huzurlu gorunuyordu. Herseyin nemli oldugu, agac dallarindan likenlerin tul tul sarktigi, topragin uzerlerinde curuyen yapraklarla dev bir canliyi andirdigi o ormanda ne ariyordum? Bir yuruyus mu sadece. Biraz havayi koklamak mi? O dev agaclarin icimde yarattigi ilkel heyecan ve sevinc ve asinalik hissinin kokeninde cocuklugumun tablosu mu vardi? Her an o tablo ile karsilasacakmisim gibi, bu karsilasma aninda hersey denetimden cikacakmis gibi gergin, yurudum.

***

Geceleri birlikte uyuyoruz. Bunu sana yazmayi nedense sansurledigimi yeni farkettim. Bilirsin kilitli kapilarin ardinda uyuyamam. Kapi kilitlendigi anda, aklimin fobi merkezi devreye girer ve birazdan deprem olursa topragin beni bu kilitli oda ile birlikte nasil yutacagina dair goruntuleri yayinlamaya baslar. (Deprem! Bunu yapimcima hatirlatsam mi acaba? Topragin kabarip, yarilip tum gazap dolu yuzunu gosterdigi o korkuc felakete deginsek mi acaba?) Her zaman yaptigim gibi soylemeyi istemedigim bir seyden once lafi uzatmaya basliyorum. Ve o sirada akla gelebilecek her seyi o yapacagim itiraftan cok daha onemli bir sey gibi gundeme getirip gelistirmeye basliyorum. Belki de yaratici dusunce denilen sey benim icin sadece bir mazeret uretme sureci. Her neyse, asistanimdan bahsediyordum. Daha yolculugumuzun ilk gecesinde geldi. Yatagimda, uyumadan once karisik dusunceler icindeydim. Yalnizbasima, sehrimden, aliskanliklarimdan uzakta ne aradigimi kendime sorarken bir yanimla da gelecege dair guzel seyler dusunup avunuyordum. O sirada kapinin acildigini duydum. Hirsiz olabilecegini dusunerek gergin ve sessiz bir bekleyise girdim. Gelen oydu. Sanki yillardir birlikte uyurmusuz gibi buyuk bir rahatlikla uzandi yanima. Ne yapacagima karar veremedim. Bu acik bir davetten de ote bir davranisti. Kararsiz, bu yabanci sicakligin varligindan mutlu, ertesi gun olacak olanlardan dolayi tedirgin, hareketsiz kalmayi yegledim. oylece uyudum. Sabah uyandigimda yanimdan gitmisti.

Bir daha gelmeyecegini, reddedilmis oldugunu dusunerek yaptigindan pisman olmus olabilecegini sanmistim. Butun gun boyunca onunla hic bir sekilde yalniz kalmamaya ozen gosterdim. Fakat gece oldugunda yine cikip geldi. su satirlari yazdigim yolculugumuzun onaltinci gecesine kadar hep geldi. Ve hep birlikte uyuduk. Bedenlerimiz birbirine degdi ve sanirim alisti ama o kadar. Ertesi gune yansimayan tuhaf bir birliktelik. Belki de ikimizin de istedigi sadece buydu. Birazdan isigimi sondurmemden bir iki dakika sonra odadan iceri suzulup yanima uzanacak. O murekkep lekeleri ile kirlenmis elleri ile sarilip uyumaya baslayacak. Meyvali sakiz gibi kokan saclarinin kokusunun bedenime, yatagima sinmis oldugunu her sabah hayretle farkediyorum. Sonra seni, senin sabahlarini dusunuyorum. Benim asla bilmedigim ve ogrenemedigim bir kozmetik dunyasinin gonullu arastirmacisi gibiydin. Her turlu krem, losyon, sampuan ve sutun en pahali ve guclu olanlari ile vucuduna itina ile dokunurdun. Seyredilmekten hoslanmazdin. Topuklarindan baslayip, sac diplerine kadar uzanan muazzam bir emiciydi bedenin, surdugun herseyi adeta teninle icerdin. Sonra kendini saten geceliklere ve oradan da kustuyu yastiklara birakir, hic bir seyi umursamadan televizyon seyrederdin. Oysa bu kiz... calicirpi ve diken yuzunden kesikleri icindeki bacaklari ile, ucuz sampuanlarin yumusatamadigi saclari ile, yenmis tirnaklariyla sariliyor bana. Senin hic sarilmadigin gibi, uyurken oyuncak ayisina sarilan kucuk bir cocuk gibi sariliyor bana.

***

Son birkac gun yazamadim bu uzun gunluk-mektuba. Sahi mektup olarak baslamistim ama nedense icimden postalamak gelmedi. Ilkin kaybolur diye korktum, sonra da yolculuk bitince postalarim daha derli toplu olur diye dusundum. Yine kurguluyorsun diye biyik altindan guldugunu gorur gibiyim. Belli mi olur kararsizim, belki de ertesi gun hepsini birden postalarim. Yazmadigim gunler boyunca arkeolog bir grupla birlikte cekim yaptik. Ilk defa yaptigimiz isin bir anlami olduguna inanmaya basladim. Her ne kadar yapimcim benden bir arkeoloji belgeseli beklemiyor olsa da, Yasli arkeologun soylediklerini cope atacak olsa da uzun cekimler yaptik. Arkeolog sevimli bir adam. Bazen oldukca yasli oldugunu dusunuyorum, bazen de ozellikle eski caglarda buralarda neler yasandigini anlatirken yassiz oldugu hissine kapiliyorum. cok ilginc seyler anlatti. Bulundugumuz yorenin nasil ilk modern sehrin kurulusuna taniklik ettigini, sehirde kimlerin yasadigini, aksamustleri gunesin batisini seyrederken nelerden bahsettiklerini, su yollarini acip her eve suyun ulasmasini saglayan kadin belediye baskanini, cimnazyumu, sporcularin hamamini, ayaklarini nerede yikadiklarini, adlarini okulun duvarlarina nasil kazidiklarini ve daha bir cok ayrintiyi sanki onlarla beraber orada yasamis gibi canli bir sekilde aktardi.

Gruptaki ogrencilerin, her sohbeti, agizdan cikan her sozu, ogrenimlerinin bir parcasi oldugu bilinciyle dikkatle dinlediklerini gordukce, eski bilme askiyla dolu oldugum gunleri hatirladim. Arkeolog bizim neyin pesinde oldugumuzu sordugunda �Toprak� dedim. Aslinda yapimcimin sozlerini icimden hic tekrar etmemis oldugumu, isin gereklerine uygun olarak hic dusunmemis oldugumu, tum bu yolculuk suresince sadece kendimle ugrasmis oldugumu anladim. Fakat yine de bu yirmi gunluk yolculuk kendi hikayesini olusturmus kafamda. Arkeologa yapmakta oldugumuz isi anlatirken asistanimla kameramanin ilk kez beni dikkatle izlediklerini farkettim. cunku bir yonetmen degildim, isin acemisiydim yani ve onlar da bendeki hikmeti merak ediyorlardi dogal olarak. Ama beni bilirsin, bazen nereden kaynaklandigini bilmedigim bir ilham, boluk porcuk durmakta olan, gozonunde olup da butun bir resim gibi algilanamayan seyleri bir araya getirmemi saglar. Ya da bana oyle gelir ve benim inancim karsimdakini ikna eder: 'Toprak uzerine bir belgesel cekiyoruz. Daha dogrusu topragin icinde olanla ilgileniyoruz. Topragin altinda olan her sey bizim ilgi alanimiza giriyor. su anda kac bolum olacagini bilmiyorum ama bir cok temayi kusatacak goruntu topladik. Define ya da altin arayicisi, ciftci, mezar kazicisi, arkeolog, magaraci, kuyu kazicisi, hepsi ilgi alanimiza giriyor. Dort ana unsuru kapsayacak buyuk bir projenin ilk halkasi olacak bu. Toprak ile basladik cunku bu ulke bu unsurun barindirdigi her seyi cok parlak bir bicimde barindiriyor. Topragin altina saklanmis olani arayan define arayicisini cektik ornegin. Size en cok benzeyen de o herhalde. Gerci siz tarihin pesindesiz, ya da toprak icinde bir zaman yolculugu yapiyorsunuz, ya da biz oyle algiliyoruz. Her ne olursa olsun define arayicisindan daha ulvi bir gorev yaptiginiz kesin. Sonra tarim uzerine bir bolum olacak. Toprakta gizli olan hayat enerjisini goruntulecegiz. Zeytinyagi ve sarap gibi iki muhtesem sivinin topragin derinliklerinden gelen mistik ozunu anlatmaya calisacagiz. Bu topraklarin bilincaltinin mayasi oldugunu dusundugumuz iki onemli sey. Topragin bereketi, onun icine dusen tohum, topragin derinliklerinden cikip havaya karisan tanrisal oz... Sonra magaralar var. Magaralara kurulmus sehirlerden, sagaltici sicak su kaynaklarina dogru hatta daha derinlere, yeryuzunun icine dogru bir yolculuk. Jules Verne'nin o muhtesem Arz'in Merkezine Seyahat'indeki gibi. Aradigimiz aslinda topragin ya da yerin kendisini. Bir butun olarak yuklenmis oldugu anlamlar...' Daha baska seyler de soyleyecektim ki arkeolog bana daha once az cok duymus oldugum fakat tamamini kavrayamamis oldugum mitolojik hikayeler anlatti. Gaia'dan, toprak anadan baslayarak yaratilis efsanelerinden, topragin disil ozelliklerinden, kadinin hic bir zaman tam olarak anlayamadigimiz farkliligindan bahsetti. Tum tanrilardan ve tanricalardan once, zamandan bile once varolan kozmik guc Gaia'nin ilk erkekleri dogurusunu, bunlarla birlesip zamani dogurusunu ve zamanin, babasini igdis ederek tahtina gecisini, ve sonra evlatlarini birer birer yiyisini anlatti. Bu topraklarin adi olan ananin tum kulturlerdeki evrimini, binlerce yil boyunca ana tanrica icin yapilmis olan tapinaklarda nasil tapinildigini, igdis edilmis rahipleri, tanricanin rahibelerini, ona ait olan dogadaki tum canlilari ve ruhlari, yeralti varliklarini, denizlerin kizlarini, orman perilerini anlatti. Orman perilerinin satirleri ve insanlari nasil kandirdiklarini tasvir eden resimleri, masallari, efsaneleri orneklerken, tum insanligin o muazzam bilincaltindan bahsederken, ben onumde acilan daha once farkina bir turlu varamamis oldugum insanligin sahip oldugu hayaller imparatorlugunun sinir kapisinin onunde durmus iceri alinmayi bekliyordum. Ve ayni zamanda asistanimin esmer goruntusu suzulup ruhumun bir yerlerinde kavrayamadigim bir etki birakiyordu. Ormanda yuruyus yaparken onun ciplak ayaklarinin bastigi islak yapraklarla kapli topragin onu nasil selamladigini simdi anliyordum. Uzun lekeli parmaklari ile dokundugu yuzlerce yillik agaclarin nasil titredigini simdi hissediyordum. Geceleri bana sarilarak uyumasinin nasil ilahi bir gosterge oldugunu ve bu sarilmanin ruhumu nasil onardigini simdi anliyordum.

Herkes yatmaya gittiginde arkeolog ve ben hala konusuyorduk. Yildizli gokyuzu ve gece yaratiklari ve biz, serin gecenin kiyisinda sanki binlerce yil hic gecmemis gibi, gokler o eski goklermis gibi, deniz o eski denizmis gibi, ayagimizda sandaletler, agzimizin kenarinda sarap, konusuyorduk. Uzun zamandir boyle bir atmosfere hasret kalmisim. O gece hic bitmesin istiyordum. Neden sonra gunesin ilk isiklari ile gitmemiz gerektigine karar verdik ve uygar yataklarimiza geri donduk. Asistanim misil misil uyuyordu. Uzun uzun seyrettim onu. Sanki onu kole pazarindan satin almisim ve buyuk bir gunah islemisim gibi geldi bir an. Icim burkuldu. Sonra aynada kendi yuzume baktim. Gunesten yanmis yuzumdeki cizgiler daha da belirgin bir hale gelmisler, yuzumdeki anlami degistirmislerdi. Yakinda cok onemli bir misyon yuklenecekmisim gibi hissediyordum. carpik ve karmasik duygular icindeki halime bakip belki de tum bunlar kaderimin bir parcasi diye dusundum. Ilk kez, bu yolculuk boyunca ilk kez sehirde birakmak isteyip de bir turlu beceremedigim kaygilarimdan, senden, yapimcimdan, basarisizliklarla dolu kucuk hikayemden kopmus bagimsizligimi kazanmistim sanki. Ilk kez... Ilk kez ona dokundum. Ilk kez kapiyi kilitledim. Belki de topragin bana sirlarinin tamamini vermese de varligini hissettirdigini anladigimdan, aramizda artik kopmayacak ve gelisecek bir bag kuruldugundan ve bu kapkara kizin topragin kizlarindan biri olduguna inandigimdan, onu bana getirenin ilahi bir guc oldugunu dusundugumden, ne depremi, ne seni, ne de bir baska seyi dusunmedim.

***

Aradan gunler gecmis olmali. Arkeolog ile gecirdigimiz o guzel gunden sonra tempomuz artti. Daha dogrusu is bir gerceklik, bir vucut kazandi. Bu arada yapimcim define arayicisi ile ilgili bolumu atacagini bildirdi telefonla, ya da dilersem bir daha cekim yapabilecegimi soyledi. Biz ise o sirada cok uzakta, sularinin sifali oldugu soylenen bir magaranin derinliklerinde teknik imkansizliklarla bogusuyorduk. Gunler, saatler su gibi akiyordu. Yapimcim masraflarin arttigindan sikayet etmege baslamisti. Neyse ki planladigimiz bir cok seyi yapip bitirmistik. Isin tadini kacirmadan donmeye karar verdik.

Bu arada asistanim ile yasadigim iliski hep ayni sekilde devam etti. Ama simdi bizi tekrar sehrimize goturen bu otobusun icinde ikimiz de yaklasmakta olan sonu hissediyoruz. Artik teklifsizce odama, yatagima gelemeyecek. Bunu adim gibi biliyorum. cunku tek bir kelime konusmadan yasadigimiz gecelerin bir baska yerde ve zamanda gerceklesmesinin ne kadar imkansiz oldugunu biliyoruz.

Dinledigi muzigi mirildanarak disariyi seyreden bu celimsiz kiza ceviriyorum basimi ve onsuz yapip yapamayacagimi dusunuyorum. Sonra yeniden sana gondermek icin basladigim ve sonra artik benden baska kimseyi ilgilendirmeyecegini anladigim bu mektubun titrek satirlarina donuyorum ve yaparim diyorum kendi kendime, yaparim, degil mi ki sensizligi bile becerdim...

Artik bu yazdiklarimi, yasadiklarimi, dusunduklerimi, hissettiklerimi bilmen beni ilgilendirmiyor. Senden o kadar uzaktayim ki. Bu yolculuk, topragin derinliklerine yaptigim bu seyahat beni olgunlastirdi. Ama bu sadece bir baslangicti. Ileride tekrar donecegim. O bunu cok iyi biliyor. O ana, o bakire ve o fahise beni bekliyor. Toprak, yani hayat beni bekliyor.

 

Hosted by www.Geocities.ws

1