Dip

  Bir Sinir Ihlali Olarak Siddet: Dun Simdi Her Zaman - Nazli �kten

 

Ilkgencligi en cok ta iskence haberleriyle sarsilmislardan biri olarak siddetin akilalmazligiyla belki boyle tanistim. Muhaliflere iskence edildigi once kulaktan kulaga (en dehset vericisi budur) sonra kamusal alanda yankilanan bir ulkenin insanlari icin iktidar ve siddet iliskisi baska turlu bir somutluk tasir kuskusuz. Bu gercekle cabuk tanisirsiniz. Iskence, muhalif siyasetle ilgilenen her gencin beyninde yankilanan bir hayalet gibidir. Kimi orgutun iskencede cabuk cozuldugu, bir digerinin ise sonuna dek direndigine dair zayiflik ve kahramanlik oykulerinin icerdigi siddet iliklerde hissedilir. Boyle bir karsilastirmanin korkunc imalari dondurucu bir ruzgar gibi yuregi yalar gecer. Iskenceci kimdir ve bir insan bunu nasil yaparin cevabi iki sekilde verilir: O aksam evine ekmek goturmek icin gunduz ruhunu satanlardan, emirlere uyanlardan biridir. Gundelik bir zincirin dehset verici son halkasidir. Ya da iktidarin mevcudiyetini tehdit edenleri 'yaralamak' icin bulup cikardigi sapik ruhlu insanlar. 'Normal' bir insan bunu yapamaz yoksa. ote yandaki cevap ise bu insanlarin gorevlerini yaptiklarini, silah cekenlere gul uzatilamayacagini, vatani mileti bolmek isteyen zararli unsurlara basit bir hapis cezasi vermenin onlara hediye vermek olacagini soyler. Biz diyelim ki her insan potansiyel iskencecidir. Hepimiz bir sinegin kanatlarini koparabilir ya da bizi rahatsiz eden bir bocegi hic cekinmeden ezebiliriz. Peki ya insanlari da bu bocekler gibi gorursek. ustinsan tanimi olmadan fasizm yoktur. Hitler icin Yahudiler veba yayan farelerden farksizdi. Ve yokedilmeleri topluma ancak yarar saglardi. Farkli olan, istenmeyen, tehdit eden 'oteki', ezilip yokedilmezse her yani saracak olan bocektir. Bu nedenle yabanci dusmani soylemler en cok ta 'oteki'nin hizli ve cok uremesinden sikayetcidir. Yoketmekle yetinilmez; sirlarinin aciga cikarilmasi, buyulerinin bozulmasi gerekir. Iskenceci kurbaninin dustugu durumdan tiksinir ve iskence ettikce, acimak bir yana dursun daha da nefret eder ondan, cunku artik 'insanliktan cikmistir' iskence edilen; iskencecinin aynasidir bu yonden. Etine mudahale edilen insan artik kasaplik bir hayvandan farksiz et parcasidir ve mezbahadaki koyunlara yalniz vejetaryenler acir. Evelyn Reed (1) 'erginleme' diye adlandirilan gecis torenlerinin -bunlarin en kalicisi sunnet olmustur- baslangicta bir delikanlinin cocukluktan yetiskinlige gecisinin simgesi olmadigini, bir 'hayvanlar' toplulugunun, insan olmalari nedeniyle oldurulme ya da yenme tehlikesinden uzak birer insan haline gecmelerini simgeledigini vurgular. Yamyamlik doneminde 'oteki' kumedekiler insan olarak gorulmedikleri icin avlanip yenebilirlerdi. Bu acidan yamyamlardan farkimiz artik 'avlananlarin' yenmemesidir. Hayvanlara gosterilen siddet mesru ve mazurdur cunku hayvanlarin irade ve bilincten yoksun olduklari varsayilir. Insana gosterilen siddet bu denli siradanlasmis degildir elbet ama yine de katliam sonrasi mekanlarin mezbahaya, katillerin kasaba benzetilmesi nedensiz degildir.

Katil kurbanini oldurmekle yetinmez, kimi zaman icorganlarini cikararak icindeki yabanciyi arar, en dibe kadar inerek onu rahatsiz edip lanetleyecek 'can'i cikardigindan emin olmak ister sanki (Kurbandan bir parca alip goturmek -kesik bir kulak gibi- avlanan hayvana karsi kazanilan zaferin simgesi olarak saklanan postlar ve kafalardan esinlenilmistir kuskusuz).

Kendi icimizde, bedenimizde bizi rahat birakmayan 'laneti' iyilestirmemize yardim eden modern tibbin hizla ilerleyen goruntuleme teknikleri, yalnizca bugune dek varligi bile bilinmeyen hastaliklari ortaya cikarmaya yaramaz; ayni zamanda kendi icimize bakisimizi da radikal bir bicimde degistirir. Bizi narsisce bir etkiye maruz birakip, kendimizi surekli kendi aynamizda seyretmemize, kendimize, cocuklugumuza, bizi cevreleyen dunyaya yapay bir nese ve kalicilik duygusuyla bakmamiza yardimci olan fotograf ve videonun aksine, tibbi goruntuleme teknikleri icimizde bizden bir olcude bagimsiz isleyen saatlerin tikirtilarinin kaygisini tasiyor. Bizden ayri seylermis gibi rontgen filmlerimizden bize bakan ic organlarimiz, fotografin narsis nesesinin, yerini yogun bir ic sikintisina birakmasina neden oluyor. Tip bedenimizi kontrol altinda tutmak icin savasirken, ona dair algimizi kokunden degistiriyor. Kucuk bir cocukken icinde ne oldugunu anlamak icin kenarindan kosesinden tirtiklayip sonunda acimadan sokup parcaladigimiz pilli bebeklere yaptigimiz gibi sesin nereden geldigini ariyoruz. Bedenimizin sinirlarini asip gecerken kimi zaman aci kimi zaman heyecan duyuyoruz. Kankardesi olmak uzere vucutlarinin siniri olan derilerini kesen cocuklar, bu gecisin nasil bir kaynasma anlamina geldigini cok iyi biliyorlar.

Cocuk, insanin ne denli karanlik oldugunun isaretlerini tasiyan bir acimasizliga sahiptir; ama toplumsallasirken bastirdigi siddeti dis dunyadan geri gelir ona. Dunyanin ne kadar guzel ve ne kadar korkunc oldugunu hissettiginde, insanlarin ne denli iyi ve bir o denli kotu olabilecegini gordugunde bu sasmaz ikilemden kendi yolunca cikmaya calisir herkes; kimi kendi korunakli dunyasini kurmayi yeglerken, kimi dibine kadar kesfetmek ister iyi ve kotuyu, aciyi ve hazzi. Aci ve haz. Sadomazosizm, bu ikisini kaynastirarak insan deneyiminin en uc noktalarinda dolasir. Ve en dibe vurmayi goze alarak en tepeye cikmak ister. Nefretle ozdeslestirilen pratiklerin askla kaynastirilmasi �normal� insanlarda tiksinti ve dehset uyandirir. Elbette ki sozunu ettigimiz, taraflarin rizasiyla girilen iliskidir. Tiksinti ve dehsetin sinirlarini gecip sadomazosizmin sirlarini cozmek icimizde barindirdigmiz siddet ve aski baristirmanin yollarin gosterecektir belki de bize. Foucault, sadomazosizmi, sinirlari asan bir yasam pratigi olarak sunuyordu ornegin (2). Tenin sinirlarini asmak icin ihtiyac duyulan siddet ayni zamanda benligin ve iradenin gururla korunan sinirlarini ihlal edip karsidakinin kalesini isgal etmeye yonelik icsel surecler de icerir. Karsimizdakini bir enkaz haline getirmek icin her zaman yumruklara ve kirbaclara ihtiyacimiz yoktur. Sozun zamaninda cekilmis bir silah gibi alina dayanmasi, altust olmadik bir yer birakmaz icimizde.

Otekinin sinirlarini gecmek istegi askin olmazsa olmazidir. Onunla bir butun olmak, varligini onun varliginda eritmek ve aradaki tum sinir ve sinirlamalari kaldirmak istegi askin kural tanimazligidir. Siddetin de oyle...

Sadomazosist iliski, simgesel ve ruhani asmalari bir yana atip bedensel sinirlari asmayi hedefler. Tipki kan kardesi olan cocuklar gibi bireyin bedensel sinirliligini asan bir bagliligi ozler. Her cinsel iliski tecavuzdur diyen bazi feministler bu sinir ihlallerini kasteder. (Ancak boyle bakildiginda cocuk ta anneden beslenen bir parazit, bedenine yerlesip onu somuren bir 'yabanci' olarak gorulur. Birey olmakla yalitilmis bir teklik olmak arasinda bir fark kalmaz o zaman. Iletisimin olanaksizligi, aralarinda gecislilik olamayan tekil butunluklerin carpismasindadir. Yabancinin sinirlar icindeki kisitli kaynaklari paylastigi ve 'asil' sahiplerin hakki olana goz koydugu dusuncesi her irkciligin beslendigi ana damarlardan biridir.) Gectigimiz yuzyilda sadomazosizm, ahlaki bir cokuntu icindeki aristokrasinin soyleminde yeralir: Marquis de Sade ve Leopold von Sacher-Masoch adlarini damgalar bu cinsel pratige. Riza ve irade o donemin ust siniflarina mahsus kavramlardir sadece. Marquis de Sade icin, fiziksel harabe haline getirdigi fahiseler hayvanlara esdeger iradesiz varliklardir. Kast sistemine bile dahil olamayacak dislanmislar. Bu yuzyilin basinda escinsel alt-kulture dahil olan sadomazosizm, yuzyil sonuna dogru ana kultur damarlarina yerlesmistir bile, sulandirilmis haliyle. Kapitalizm, genislemeyi, ozumsemeyi, kendine muhalif olani da soylemine eklemlemeyi oylesine buyuleyici bir gucle basarir ki batida alternatif alt-kulturler olarak horgorulen, soylem kirici pratikler olarak baslayan delme (piercing), dovme (tattoo), modanin soylem yayici sahnesine coktan cikmistir bile. Yataga kelepcelenmek dehset verici bir baski araci olmaktan cikip hos bir fanteziye donusmus; gectigimiz yil Turkiye�de 'Sharon Emel' vakasi diye anilan bir olay da insanlari dehsete dusurmek bir yana biyik altindan gulumsetmisti! 1994 yilinda San Fransisco'da bir hastanede, 'kan sporundan' zevk alanlara guvenli seks teknikleri gosteren bir atolye calismasi yapilmisti(4). Sosyal psikoloji iki ayri yaklasim getirir siddete: birincisine gore siddet icimizdeki durtulerden biridir ve mumkunu olan en tehlikesiz bicimde disariya akitilmalidir. Katarsis gecerlidir: yani siddet iceren bir filmi seyreden cocuk kahramanlar araciligiyla icindeki siddeti bosaltacaktir ya da bir oyun sirasinda siddete yatkin enerjisinden kurtulacaktir. Bu, subap modelidir. Ikinci yaklasim ise, siddetin siddet doguracagini, siddetin bir gudu degil, ogrenilmis bir davranis oldugunu soyler. Dolayisiyla siddet iceren bir film izlemek varolan siddeti bosaltmaz; varolan duygu haznesini siddetle doldurur. O halde sadomazosist pratiklerin toplumsal gorunurlugu icin de bu iki modele basvurabiliriz. Ya giderek daha cok siddet iceren bir dunyada yasadigimiz icin bu pratikler kamusal alana cikiyor ya da gorunur hale geldikce bir subap gorevi ustleniyorlar. Aslinda iletisimin bombardimani yuzunden/sayesinde bizden cok uzaktaki siddete de maruz kaliyoruz ama kuskusuz siddet yuzyil once daha siradan ve 'normal'di. simdi onu hapsediyoruz: uzak savaslara, kentin sinirlarina, duvarlarin ardina. 'Beyaz adam' cocugunu pamuklara sarip buyutmek istiyor ama bunu yapmak icin insa ettigi duvarlarin ardinda (bu duvarlar bazen sik sitelerin, bazen buyuk kentlerin, bazen mureffeh ulkelerin sinirlari) biriken siddetin ugultusu giderek daha urkutucu bir hal aliyor. O zaman sosyal bilimcilere kosuluyor; nasil daha iyi bir toplumsal kontrol saglanir diye.

Siddet insanin vurdugu en derin ve en sert zemin. Onu anlamak, onu tanimak sadece toplumsal kontrol isteyenlerin degil, insanin sinirlarini bilmek ve genisletmek isteyenlerin de arzusu. 'Insan'in ne oldugunu anlamak, kendimizi bildigimiz ilk andan itibaren karsilastigimiz 'ama nasil olur?' isyanina anlam kazandirmak, dunya uzerinde, akilalmaz denen ama akilla islenen her turlu cinayete son vermek icin onunla yuzlesmek sart.

 

1. REED E., Kadinin Evrimi, Payel Yay., cev. semsa Yegin, 1995. 2. SIMONS J., Foucault and the Political, London, Routledge, 1996. 3. DALY S., WiCE N., alt.culture, London, Guardian books, 1995.

 

Hosted by www.Geocities.ws

1