Dip

  De Profundis Clamavi ad te, Domine* - Emre Oktem

 

(*Derinliklerden sana seslendim Ya Rab)

 

1. Mekan: Guney Fransa, Albi yakinlari, Agustos 1983 Kasaba, yaklasik yuz metre yuksekliginde sipsivri bir tepenin zirvesine kurulmustu ve birkac kat dairevi surla cevriliydi. Ismini hatirlamadigim bu ortacag mustahkem mevkiinin bir noktasi tum ayrintilariyla hafizamda yer etmis: Kuyu. Oksitanya'yi kasip kavuran Katar (Cathare) isyanina katilan kasabalilar, kusatilinca en acimasiz dusmanlarinin susuzluk olacagini bildiklerinden, kasaba meydaninda, yuz metrelik yuksekligin de altina inerek suya ulasan, muhendislik harikasi bir kuyu kazmislardi. Buna ragmen, uzun kusatmanin ardindan kasaba gaddar Simon de Monfort'un askerlerinin eline dusmus, "ates ve demirle" gercek imana dondurulmustu. Ortalik durulunca, kasabanin imaninin pekistirmek icin iki dominiken vaiz-kesis yollanmisti. Kasabali, dinledigi vaazlari pek yavan bulmus olacak ki, kesisleri cuppelerinden tuttugu gibi kuyuya ativermisti. Oksitanya'da Engizisyon faaliyetlerini yuruten dominiken tarikatinin bu iki serefli uyesi, kisik ateste pisirdikleri bicare Cathare'larin cokca hini almis olmalilar ki, yuz kusur metre yukseklikten kursun gibi dusup suya carparak ruhlarini teslim ve kuyuyu mundar etmislerdi. Siyahli -beyazli yun cuppeleri dususun ruzg�riyla yelpazelenirken akillarindan kimbilir neler geciyordu? Kilicla, okla ya da zehirle olmeye hazir olmaliydilar, ama herhalde boylesini beklemiyorlardi. Ibadet etmek icin daglarin zirvelerine ya da yerin derinliklerine, magaralara cekilmeyi seven Katar'lar, bu sefer can dusmanlarini kuyunun dibine sallandirmislardi.

Ugursuz kuyunun oykusu, XX. Yuzyil'da ustalikla pazarlanmisti: Derinligin gizeminden lezzet almak isteyen turistler, kuyuyu bir dakikaligina aydinlatan bir cihaza birkac frank yedirmek zorundaydilar.

2. Mekan: San Clemente Kilisesi, Roma, Kasim 1996 Kilise, ust uste uc sahindan olusuyordu. Yer seviyesinde gorunen, harikulade mozaiklerle bezeli eski bir Bizans kilisesiydi. Gecen asirda, Irlandali Baspapaz, bir duvari yiktirirken yanlislikla bir gecit bulmus ve ust-kilisenin tam altinda, fakat oldukca derinde, Hristiyanligin ilk donemine ait, duvarlarina naif freskler - bu arada sakalsiz bir Isa tasviri- boyanmis bir baska kilise kesfetmisti. Rivayete gore, hemen yakindaki Colosseum ile bu kiliseyi baglayan gizli dehlizler vardi ve aslanlarin disinden kurtulabilen hristiyanlari buraya kacirip sakliyorlardi. Topragin sakladigi surprizler, bununla da bitmiyordu: Ikinci kilisenin altindan inen yollar, bir Mithraeum'a cikiyordu. Murted Imparator Iulianus'un pek duskun oldugu Iran kokenli Mithra dini (Conan'in kulaklari cinlasin) Roma sehrinde de pek yaygindi ve bu dinin tapinaklarinda sunagin ill ki yer altinda olmasi gerekiyordu. Mithra rahiplerinin ust katta oturan hristiyanlarla ne tur komsuluk iliskileri oldugu bilinmiyor. Ikinci kiliseyi Mithraeum'a baglayan dehlizler icinden cikilmaz bir labirentti, ve yolun ortasinda beliriveren kuyu agizlarini orten mazgallardan gelen sesler, guclu yeralti derelerinin ayaklarimin altindan aktigini haber veriyordu. Bazen, Mithraeum'un sunagina cicekler birakildigi oluyormus. Pagan ozentisi turistler mi? Italya'da giderek kalabaliklasan nevzuhur ezoterik cemiyetler mi? Yoksa iki bin yillik bir surekliligin geregi mi yerine getirilmis? Son ihtimal, zayif gorunebilir, ancak bilhassa guney Italya�da kokenleri Ilkcag�a uzanan pagan torenlerin suregeldigi biliniyor.

3. Mekan: Nuremberg Satosu, 30 Nisan 1945 Romali yuzbasi Aziz Longinus'un carmihtaki Isa'nin bogrune sapladigi mizrak demiri, Hristiyanligin mukaddes emanetlerinin basinda gelir. Hristiyan inancinca Tanri'nin tecessumu sayilan ve kaniyla insanligi gunahlarindan yikayacak olan Isa�nin vucudunu delen bu silah, Nasirali�nin kanini yeryuzune bilfiil akitarak ebedi kurutulusu mujdeler. Daha sonra bu mizraga buyulu vasiflar atfedilir: Mizragi elinde tutan kisi sinirsiz dunyevi iktidar kazanip zamaninin efendisi olur, ancak mizrak, sahibinin kisiligine bakmadan hayra da serre de ayni sadakatle hizmet ve itaat edecektir. Inanisi dogrularcasina, cihansumul Imparatorlugun tahtina tirmanan Buyuk Constantinus, Theodoric, Charlemagne gibi sahsiyetlerin elinde hep mukaddes mizrak vardir.Hacli seferleri sirasinda beliren sahte mizraklar epeyce nifak cikarir, ama hakiki mizrak Alman imparatorluk hanedaninin hazinesinde, diger mukades arasinda yerini bulmustur.Burada mizrak, kelt-cermen mitolojisinin puslu alemine girer: Bir zamanlar Cermen kabilelerine kok sokturen Roma ordularinin demircilerinin elinden cikma mizrak, atalarindan gelen sihirli gucleri kaninda tasiyan Alman Hanedani icin, dunyevi iktidarin Tanri tarafindan kendisine bahsedildiginin al�metidir. Asirlar sonra, Napolon Almanya uzerine yuruyunce, 'kanibozuk' Fransizlarin eline gecmesinden korkulan mukaddes mizrak Viyana'ya nakledilir.Ne var ki, kasirga bitince Avusturya-Macaristan Imparatorlugu, emaneti iadeye yanasmaz, dahasi Hofburg Imparatorluk muzesinde -ucretsiz- sergilemeye baslar.Viyana sokaklarinda gencligini asindirdigi yillarda Hitler, buyulu vasiflarina gonulden inandigi mizragi gorur gormez trans haline gecmektedir, tipki Wagner'in Parsifal'ini duydugunda oldugu gibi. Zaten, Kelt-Cermen efsaneleri ile Hristiyanligin bulusup bagdastigi zirve olan Parsifal, iki mukaddes nesnenin hikayesi uzerine kuruludur: Isa�nin bogrunu delen mizrak ve acilan yaradan kanin toplandigi canak - Graal. Nazi Almanyasi, Avusturya'yi ilhak ettiginde, Hitler ve gerisindeki zivanadan cikmis okultust Thule Cemiyeti, hemen Anschluss'u izleyen gun mizragi diger mukaddes emanetlerle beraber Nuremberg'e, Azize Catherina Kilisesi'ne naklettirir. Almanya�nin hakki olan emanetlerin nakil islemi kitabina uydurularak bir kanun mucibince icra edilir. Mizrak, SS'lerin egitimini izleyen eristirme (initiation)doneminde "egitim" araclarindan bir olacaktir. Savas, dunya imparatorlugunun tahtina bir an icin mel'un Fuhrer'i oturtur, ama o bu makamda rahat edemez. Muttefik ordulari hizla ilerlerken, hava kuvvetleri de Nuremberg�i dovmeye baslar. Mizrak, once Konigstrasse'deki Kohn's Bank'in kasalarina, bir baska mukaddes nesne olan paranin yanina, ardindan, Nuremberg satosu�nun altinda, Ortacag'dan kalma yuzlerce metre derinlikte dehlizlerin dibinde hazirlanan siginaga nakledilir. Kuyularin Oberen Schimidt Gasse Sokagina acilan kapisi gizlenir. Mizrak, yerin derinliklerinde, savasin galibinin gelip onu teslim almasini beklemektedir; ya da dunyanin kaderi bir kuyunun dibindedir.

Sehir dusunce, imparatorluk alametlerini arastirmakla gorevli Amerikali Tegmen Horn, -muvazzaf subay degil sosyologdur- bir dizi tesaduf sayesinde Mukaddes Mizrak'i 30 Nisan gunu saat 14:10'da yeralti siginaginda bulur, ve durumu bir raporla tespit ederek ustlerine bildirir. Ayni gun, saat 15: 30'da, Hitler Berlin'deki yeralti siginaginda intihar edecektir.

(Mukaddes Mizraga iliskin bu rivayet, Trevor Ravenscoft'un "The Spear of Destiny,"1972 <fr. cev.R. Genin, La Lance du Destin, Albin Michel, 1973> isimli kitabindan aktarildi. Ancak, hakiki oldugu iddia edilen bircok mukaddes mizrak var, ve bugun Vatikan'da sergilenmekte olanin, ii. Beyazit tarafindan Papa III. Innocentius'a hediye edildigi belirtiliyor. Yani, mizrak bir zamanlar Fatih'in eline mi gecmisti?)

4. Mekan. Ayasofya, Istanbul, 820 yili Noeli oyle rivayet edilir ki; her Bizans kilisesinin altinda bir ya da birkac sarnic vardir ve bu sarniclar tasidiklari mabetleri; Isa, Meryemana, havariler ve diger azizlerle beraber depreme, yer kaymasina ve yeralti sularinin temelleri kemirmesine karsi korurlar ve kimbilir daha ne islere yararlar. Yerebatan'in tonozlari altinda gezinmekten kim hoslanmaz? Sarnic; esrarengizdir, urkutucudur ve fakat cekicidir. Bizansta, ayaktakimi bazen sarniclara siginir, siyasi komplolar sarniclarda tezghlanir. Evliya celebi, Osmanli doneminde Istanbul cadilarinin Pantokrator Kilisesi'nin (Zeyrek Camii) sarnicinda toplandiklarini iddia eder.

Ikonoklazma tartismalarinin Bizans'i kasip kavurdugu devirde, Ayasofya, kendisini suslerinden mahrum eden tasvir kirici Imparator V. Leon'a kizip onu ortadan kaldirmaya karar verir ve bu vazifeyi sarnicina yukler. 820 yilinin Noel gunu hava Istanbul kisindan beklenmeyecek kadar sicaktir, ancak Ayasofya diyakozlarindan Andreas�in demesine gore, geceyarisi ayinini bitiren canlar susar susmaz hava poyraza cevirir ve mabedin agir kapilarinin kapatilmasina firsat vermeden ana sahni buz gibi bir hava ile doldurur. Hala gunduzun sicakligini koruyan sarnic, mermer dosemedeki mazgallardan buhar uflemeye baslar, sis kubbeye kadar yukselir; artik kilisede goz gozu gormemektedir. Bu sirada, sofu Imparator V. Leon cikagelip, sabah ayinini dua ederek bekleme amaciyla mihraba yonelir.Her an pusuda bekleyen sanat asigi (!) suikastcilar, arayip da bulamadiklari bir firsati yakalamislardir. Dogal bir sis duvarinin korumasi altinda Imparatora yaklasirlar, mihrabin basamaklarinda kistirirlar. Bicare V. Leon kocaman bir gumus hac yakalayip saga sola savurarak kendisini savunmaya calisir, ancak kiliclarla delik desik edilir. Hukumdarin son nefesi, Ayasofyanin nefesine karisir.

 

5.Mekan(lar). Suleymaniye-Selimiye

Osmanli, mabetlerinde karanligi sevmez, derinligi yukseklikte arar. (Bir baska imparatorlugun dili olan latincede altus hem derin hem de yuksek demek degil midir?) Yine de, Seltin camilerinin, artik her secdeye varista burun direklerini sizlatan halilarinin altinda baska turlu bir derinlik ve "dip" vardir. Oyle rivayet olunur ki; Suleymaniye'nin altinda, barut deposu olarak kullanilmis uc kat mahzen vardir ve ucuncu mahzenden Halic'e inen dehlizin icinde kedi buyuklugunde sicanlar gezer. Sivil binalarin neredeyse tumunun -hatta bazi kamu binalarinin bile- ahsap oldugu Dersaadette hicbir ev ve hicbir insan alevlere karsi guvencede sayilamaz. Kesme tas Caminin derinliklerindeki mahzenler, belki yanbasindaki Yeniceri kislasinin cephaneliginden bile daha korunaklidir. Mabet, Imparatorlugun imni gibi barutunu da sefkatle korur. Selimiye�nin derinliklerinde yatan sir, yangin ihtimaline oranla cok daha daha uzun vadeli bir ongoru ile ilgilidir. Oyle rivayet ederler ki, Sinan, Selimiye'nin temellerini, caminin yeryuzunde gorunen kisminin tam simetrik bir yansimasi olarak yapmistir. Yani, minareleri haric tutarsak, Selimiye bir tamkure olusturmaktadir.Ve rivayet ederler ki, bu mimari fantezinin esbab-i mucibesi sudur: Sinan, Kiyamet gunu olusacak muazzam sarsintilardan, son eseri Selimiye'nin etkilenmemesini arzulamistir. Cami belki topraktan kopacak, ama kurevi yapisi sayesinde bir top gibi yeryuzunde yuvanirken simsiki kenetlenmis kesme tas duvarlari catlamayacak, ayrilmayacaktir. Velhasil, insanoglunun yapmis oldugu ne varsa Kiyamet gunu tuzla buz olur iken, Selimiye payidar kalacaktir. Bu satirlarin yazari, Sinan'in boyle bir meydan okumaya tevessul edecegine ihtimal vermez, ama boyle bir rivayetin nasil ciktigini da merak etmektedir.

 

Hosted by www.Geocities.ws

1