Büyümek
Ve
Sehir Dustu - Emre Oktem
1. Baslangicta Bizans
vardi ve Bizans hukumrandi. Ikinci Roma da tipki birinci Roma gibi bir baskent imparatorluguydu ve devletin muazzam egemenlik alani sehrin varoslari gibiydi. Tuna'dan Toroslara, hatta bir aralik Apenin'lere uzanan bu varoslar sayisiz kavmin cabalariyla gitgide ufaldilar. Osmanli topcusu surlari doverken kilise korosu hala "Hukmet ey goklerin imparatoru" ilahisini terennum etmekteydi. Gokler, artik Sarayburnu'nda baslayip Edirnekapi'da son buluyordu. 2. 1453: Fetih? Devir? Ve sehir guzeldi...Meksika'nin fethi sirasinda aztek sehirlerini gorup buyulenen ispanyol denizcilerinin bu sehirlerle mukayese etmek icin ilk akillarina gelen yer Istanbul'du - Osmanli Istanbulu, muhtesem camilerle mutevazi ahsap evlerin, bostanlarla medreselerin, kiliselerle havralarin, Roma su kemerleriyle Osmanli cesmelerinin yesil bir zeminde beraberce omur surdugu sehir. Bizans'in zafer takli uzun caddelernden iz kalmamisti. Sokaklar oylesine dardi ki Padisah, kizinin develerden olusan gelin alayini sehirden gecirmek icin birkac evin cumbasini testereyle bictirmek zorunda kaliyordu. Ne gam, kose basindan mucevher gibi camiler, mescitler ve sular fiskiriyordu. Osmanli, Bizans sarniclarinin durgun suyunun lezzetini begenmemis olacak ki Trakya ormanlarindan sular getirerek her tarafa cesmeler yaptirmisti. Osmanli, Bizans'in az itibar ettigi bir bolgeyi, Bogazici'ni de bu siralarda kesfetti. Yalilarin onunde rakseden denizin tuzlu suyu ve cesmelerinin billur suyuyla Istanbul, Abdulhak Sinasi Hisar'in deyimiyle bir "su medeniyetiydi". 1830'larda sehrin ilk imar planini cikaran Pruya'li subay Moltke, "gokyuzunden rastgele cesme, ev ve cami yagsa daha duzenli yerlesirdi" diyordu. Aslinda Moltke de Istanbul'a asik olmustu, bilhassa yuksek selvili mezarliklarina. Istanbul'daki imar faaliyetlerinin ardindan Guneydogu'da katildigi askeri harekatta Yezidi'lerin sarp kalelerine elde tufek tirmanmaktan cekinmeyen Helmuth von Moltke, Bogazici'nde kayikla dolasirken yukseklik korkusuna kapilmisti, su o kadar berrak ve dip oylesine derindi ki tekne boslukta suzulur gibiydi. (Gercek bir entellektuel ve sanat asigi olan Moltke, 1870'de Alman Ordulari Genel Kurmay Baskani sifatiyla Fransa'yi ezince bir baska guzel sehri ihtiyaten yerle bir etme hevesine kapildi: Paris'i ! ) Istanbul, Bati sehirlerinin oklidiyen geometrisinden sikilmis yabancilari, bu arada Le Corbusier'yi) anarsik guzelligiyle buyulemeyi surdurdu, ta imparatorlugun cokusune, hatta tespiti guc daha ileri bir tarihe kadar. 3. 1953'ten bugune:
Mahur matem ayini Uzun seyahatlerin donusunde 1. Bogaz Koprusu'nden Avrupa yakasina varirken karsima cikan Ortakoy ve Yildiz sirtlarina coreklenmis cirkin, devasa canavarlar kulaklarima hep ayni melodiyi getirirler: Fethi izleyen yillarda bestelenmis Istanbul'un Dususu icin Matem ayini. (oyle ya, "bizim" icin fetih olan sey, "onlar"icin dusustur, tipki Istanbul-Constantinopolis iliskisi gibi) Okurun bu acili notalari isitebilmesini cok isterdim, ilahi gazaba ugrayan Babil'in lanetlenisi ile Istanbul'un dususunu mukayese eden misralari, koro ile atisan ilahici-basinin (kanoniarhos) agitini duymasini... Ancak, Bizans-sonrasi donemin bestecileri bu muhtesem agiti yakmak icin galiba biraz acele etmisler; 29 Mayis 1453, en az iki asirdir bitkisel hayatta yasayan bir hastanin son nefesini teslim ettigi gundur. Baska bir deyisle, surlari icine sikisarak ekonomik acidan Ceneviz kolonisine donusmus, siyasi acidan Osmanli'ya tabi olmus bir sehrin uzerindeki egemenlik iliskilerinin netlestigi gundur. Gercek dususu gormek icin XX: yuzyilin ikinci yarisini beklemek gerekecektir. 1950'lerde basgosteren habis tumor giderek buyudu, buyudu, vucudu istila etmekle yetinmeyip vucut disina sicradi. Hala da buyuyor. Benden bir nesil onesi tumorun sehir-ici tarihi dokulara yerlesip kemirdigini, yiktigini, sonra civardaki yesilliklere gozdiktigini, gecmisi siyasi soylemlerine nakarat yapan siyasetcilerin sanlarina yakisir bir yalancilikla gecmisimizi tahripte birbirleriyle yaristiklarini hatirliyorlar. Benim neslim ise, birincisi hayal-meyal de olsa iki kopruyu, sayisiz gokdelen ve nedense secimlerin oncesinde ureme hizlari artan olcusuz miktarda gecekonduyu, Halic ve Tarlabasi yikimlarini gordu. Tas ve ahsap evlerin, eski ferah is hanlarinin, bizans surlarinin, venedik elciliginin yikimi ve hepsini sayamadigim cinayetler karsisinda kamuoyunun suskunluguna tanik oldu. Havada oksijenin, ve toprakta yesilin ve suda mavinin azaldigini hissetti. Tumor kontrolsuz olarak buyuyor ve onu tasiyan habis hucrelere gecekondu diyorlar. Bu hucreler zamanla boyut ve nitelik degistiriyor; konut, gokdelen, is merkezi, fabrika-atolye, hatta egitim kurumu bile olabiliyorlar. Musterk ozellikleri ise hukuka ve estetige aykiri olmalari, buna cogu zaman tarih ve/veya tabiati tahrip de ekleniyor. Bu hucreler bunyeyi baskalastiriyor, ama oldurmuyorlar, kendi carpik kurallarina gore yasamaya zorluyorlar. Yuzyil basi'nin Edremit'inden cocuklugunun kayip cenneti olarak soz ederek bir mekani cocukluk dusleriyle ozdeslestiren Sabahattin Ali'yi acemice izliyorum: Galiba benim kayip cennetim de Ic-Levent. Arkasindaki kirlarda ucurtma ucurdugum, bisikletle arsinladigim sokaklarini karis karis tanidigim, kar yaginca ayaklarim sizlayana kadar gezindigim Ic-Levent. Ic Levent de titanlarin kusatmasi altinda. Bir medeniyete diz cokturen, zirhlarina burunmus barbar istilacilar edasiyla dimdik kurbanlarina bakarak magluplari tamamen tarihten silecekleri gunun duslerini kuruyorlar. Diger yandan, tumor Ic-Levent'i icin icin kemiriyor.Baslarda memur emeklilerinin, orta halli nezih ailelerin, yazar-cizerlerin oturdugu Ic-Levent'i artik gece klupleri, ortaligi yanik et kokutan restoranlar, yazihaneler, isyerleri isgal ediyor, zevksiz renkle ve tenekemsi dekorasyonlarla elli kusur yil oncesinin sade ama zevkli mimarisini ucubeye ceviriyorlar. 1960'larin sonlarina dek karli kis gecelerinde kurtlarin indigi Ic-Levent sokaklarinda bugun farkli cinsten kurtlar geziniyor. Sehrin tumoru, sadece mekanlara degil, ahaliye de sirayet etmis. Her degerin ve her varligin uluorta satildigi bir pazar bugun Istanbul. Bizansli yuksek memur Frantzis'in fethi anlatan kitabina munasip gorulen baslik bugun gercek manasini buldu: Ve sehir dustu... 4. Duskun sehrin yarini 5. Gerceklesemeyen
ruyalar - Hangisi gerceklesir ki? Tefsir: III. Dunya savasi sonrasinda gecen bilim-kurgu filmlerinden akilda kalanlarla sahsi hayaller birlesince boyle garabetler gorulur. Mamafih, bugunun hakikatlerine tahammul edebilmek icin arada bir boyle ruyalar gormekte pek cok faide vardir.
|