Johannes
Schiltberger, Türkler ve Tatarlar
Arasında (1394-1427), Als Sklave im Osmanichen Reich und bei den Tataren:
1394-1427, Çeviren : Turgut Akpınar, İletişim Yayınları, istanbul 1995, 215
s.
Johannes veya Johann veya Hans
Schiltberger (d. 1380 - ö. 1440), Macar
kralı Sigismund’un Osmanlılara karşı açtığı sefere, derebeyi Leinhardt
Richartinger’in maiyyetinde katılmış, Niğbolu savaşında (1396) Osmanlılara
esir düşmüş, Beyazıd’ın köleleri arasında bulunmuş; Ankara savaşından sonra
(1402) Timur’un hizmetine geçmiş; Timur’un ölümünden sonra oğlu Şahruh’un
hizmetine, daha sonra diğer oğullarından Muran Şah’ın hizmetine alınmış; böyle
bir iki sahip değiştirdikten sonra Altın ordu prenslerinden Çekre’nin kölesi
olmuş ve bu prensin iktidar mücadeleleri içinde Sibirya ve İdil bölgesine
gitmiş, en sonunda kaçarak Almanya’ya (Bavyera’ya) dönmüştür. Burada
esarette iken gördüklerini anlattığı kitabını yazmış (1427), bu kitap 1460’ta Augsburg’ta basılmıştır.
Schiltberger, esaret hayatı boyunca Anadolu, Mısır, Orta Asya, Kafkaslar ve
Kuzey Karadeniz,İdil ve Sibirya bölgelerini görmüş, buralardaki halklar ve
bunların inanışları, dilleri, şehirleri vs
hakkında bilgiler vermiştir. Schiltberger’in eseri uzun süren bir esaret
hayatının sonunda yazıldığı için bir seyahatnameden ziyade bir anı kitabı
mahiyetindedir. Zaten bu topraklarda bir seyyah olarak değil, bir savaş esiri
olarak bulunmuş, o sebeple hareketleri ve gözlem alanları kısıtlı olmuştur.
Esas olarak Türklerin yaşadığı veya hakim olduğu bu kadar geniş bir cografya
hakkında bilgi veren en eski Batılı kaynaklardan biri olmak itibariyle son
derece değerli bir eser olmakla birlikte, gözlemlerinin sathîliği, bilgilerinin
yetersizliği ve bazı olayların üzerinden çok zaman geçtikten sonra hatırda
kaldıkları kadarıyla yazılmış olmaları sebebiyle çok sağlam bir kaynak da
değildir. Ancak, kendisinden yaklaşık bir yüzyıl öncesine ait Marko Polo
seyahatnamesinin de benzeri pek çok eksikler, yanlışlar içerdiği göz önünde
tutulduğunda, bu gibi kaynakların söz konusu kusurlarına rağmen
ehemmiyetlerinden bir şey kaybetmedikleri
kabul edilmelidir. Nitekim bazı
Batılı araştırmacılar Schiltberger’i
Türkoloji’nin temelini atan kişi gibi görmektedirler. Bu kitabın ele
aldığı konular sadece Türklerle ilgili olmadığı için Schiltberger’i daha geniş
manada Şarkiyat’ın öncülerinden saymak daha doğru olur. Bu eserde Türklerle
birlikte Araplara, İslam dinine ve Anadolu ile Kafkasya’da yaşayan Hristiyan
kavimlere dair de ilgi çekici bilgiler vardır.
Bu kıymetli eser Türkiye Türkolojisinde kaynak olarak pek az
kullanılmıştır. Nihayet, Dr. Turgut Akpınar tarafından Türkçeye tercüme
edilmiş bulunuyor. Bu ilmî bir neşir veya ilmî bir neşrin tercümesi olmaktan
daha çok Almanca metinlerin Türkçeye
çevirilmesinden ibarettir. Ancak buna rağmen eser hakkında etraflı bilgi
edinmemize, ondan sınırlı da olsa yararlanmamıza yardımcı oluyor. Bundan sonra
bu eserdeki malzemenin Türkiye Türkolojisi tarafından tetkiki gerekmektedir.
T. Akpınar, tercümenin başına daha
önce bu eseri ve yazarını tanıtma mahiyetinde yazdığı iki yazıyı ve R. Anhägger’in
bu eserin neşirlerine dair yayınlamış olduğu çalışmayı da koymuş ki, bu son
derece faydalı olmuştur. Anhägger’in yazısından öğrendiğimize göre, eserin dört
yazma nüshası vardır. Alman ilim adamları Neumann (1859) ve Langmantel (1885)
bu yazmalara dayanan tenkitli metin neşirleri yapmışlardır. 1983 yılında
Schlemmer, Neumann neşrine dayanarak eseri çağdaş Almancaya çevirmiştir. Şu
eser de Rusya’da hazırlanmıştır: Philip Bruun (ed), Puteşestvie İvana Şiltbergera po Evrope, Azii i Afrike s 1394 po 1427
g. Perevel s nemeskogo I snabdil primeçaniyami F. Brun. Zap. Novoross.
univ. , god I, t. I. (Vıp. 1-2) Odessa, 1867. Bu seyahatnamenin İngilizce
tercümesi de yapılmıştır: The Bondage and travels of Johann Schiltberger, a
native of Bavaria, In Europe, Asia, and Africa, 1396-1427, New York 1879.
Profesör K.F: Neumann tarafından neşredilen nüshanın tercümesine J. Buchan
Telfer yapmış, Profesör P. Bruun notlarını hazırlamıştır.Turgut Akpınar’ın
çevirisinin Schlemmer’in çağdaş
Almanca’ya yapılmış aktarımdan olduğu anlaşılıyor. Eserin orijinalinin sonuna
eklenen bazı dil metinleri Türkçe tercümede de verilseydi, son derece faydalı
olurdu. Bu Tatarca dil örnekleri üzerinde yapılmış çalışmalar da şunlardır: W.
Helmholdt, “Das türkische Vaterunser in Hans Schiltbergers Reisebuch”, Folia Orientalia, 6 (1964) ve Central Asiatic Journal 11 (1966).
Helmloldt’un çalışmasından aldığımız (CAJ) bu Tatarca duanın orijinal yazılışı
ve transkripsiyonu şöyledir:
Atha
bisum chi kockta sen, alguschludur senung adung; kellsun senung hanluchung;
bolsun senung erckchun aley gierda u-chokchta; [wer wi]sum gundaluch
ottmeckchimisny bugun; koy bysun iasachin (jasochin), aley bis [wis dache] koyellum bysum iasochlomusny
dacha; koyma bisni sunamachka; illa gartha wisni gemandan.
(Ata bizüm ki kökte sen, alguşludur
senuñ aduñ; kelsün senüñ hanlukuñ; bolsun senüñ erküñ alay yerde u-kökte; ver
bizüm gündelük ötmekimizni bugün; koy bizüm yazoqnı, alay biz dakı koyalum
bizüm yazoklomuznı; koyma bizni sunamaka, illa gortar bizni yamandan.)
Burada okuma esnasında dikkatimizi
çeken bazı hususları kaydetmek istiyoruz.
s. 47 Schiltberger ve diğer Hristiyan esirler kaçma teşebbüsünde
bulunurlar, ancak yakalanırlar. İdam edilmeyerek bağışlanan ve hapse atılan
esirlerin dokuz ay sonra Ramazan
bayramı esnasında Yıldırım Beyazıt’tan affedilmesini istirham eden “kralın şeyhi Emir Süleyman”, kuvvetle
muhtemeldir ki, Mevlid müellifi Süleyman Çelebi’dir. Kaynaklara göre Süleyman
Çelebi, I. Bayezıt’ın divan imamlığında bulunmuştur (bk. F. K. Timurtaş, Mevlid,
Kültür Bak. İst. 1980, s. II).
s. 55’te ilk olarak Tatarlardan
bahsedilmektedir. Bunlar Beyaz Tatarlardır. Bunların Anadolu’da o yüz yıllarda
var olan Moğol boyları olması muhtemeldir. s.60’da verilen bilgilere bakılırsa
Beyaz Tatarlar, Yıldırım’ın Malatya’yı fethi sırasında Ankarayı kuşatmışlar,
ancak Yıldırın oğlu kumandanlığındaki
Osmanlı ordusu Beyaz Tatarları yenerek beylerini de esir etmiştir. Beyazıd, Ankara savaşında da otuz bin kadar
Beyaz Tatar’ı ordusunun ön saflarına
yerleştirmiştir (s. 66)
s. 89. Büyük Tataristan. Mütercim
dipnotta şu açıklamayı koymuştur: “Büyük Tataristan: Hazar Denizi ile
Moğolistan arasındaki bölgeye verilen isimdir. Altın Ordu bölgesine ise Küçük
Tataristan denilebilirdi.” Halbuki yazarın anlattıkları nazarı itibare
alınırsa, Büyük Tataristan’ın Altın Orda bölgesi olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. s. 95’te 26. bölümdeki ifadelerden de bu
anlaşılmaktadır.
s. 95. Büyük Tataristan’da hüküm
süren Sedichbekhan. Bu isim Parantez içinde Han Sadi Beg, 1401-1407
olarak verilmiştir. Halbuki A. Y.
Yakubovski’nin eserinde bu isim Şadibek Han (1400-1408) olarak verilmektedir (Altın Ordu ve Çöküşü, Ter. Hasan Eren,
194-195).
s.101. 29. Bölümde Adalia kelimesi (Adala) olarak
açıklanmıştır. Bugün Adala ismiyle maruf büyük bir yerleşim merkezi
yok, ancak Batı Anadolu’da Salihli’ye bağlı bir köy vardır. Böyle küçük bir
yerleşim merkezinin bu eserde yer alması pek de akla yakın görünmüyor. Bunun Antalya olarak anlaşılması daha
doğrudur. Antalya’nın tarihte Atalia, Adalia vs. isimleriyle anıldığını biliyoruz (bkz. İA, “Antalya”
Maddesi).
s.101 Rumeli ve Anadolu’daki bazı
şehirlerin isimlerinden bahsedilmektedir. Müellifin transkripsiyon sisteminden
bazı isimlerin anlaşılması oldukça
güçtür. Burada birkaç isimle ilgili
teklifimizi de ifade etmek istiyoruz: Wegureisari : Bu Kelimenin başındaki
harfin /b/ olduğu başka örneklerden de
bellidir. Mes. Walher = Bulgar. Kelimenin sonundan sanırım isar > hisar kelimesini de tanımakta
güçlük yoktur. Şu halde Bekir hisarı veya Bıñar hisarı ~
Pınar Hisarı isimlerinden birini teklif edebiliriz. Tarihî
kaynaklarda Bekir Hisarı diye bir yer
ismi yoktur. Ancak ikincisi tarihî bir yer adıdır.
s.108. 33. Bölüm’ün başındaki Thaures
ismi parantez içinde Tahran olarak
yorumlanmış, soru işareti konularak da bu yorumdan emin olunmadığı ifade
edilmiştir. Bizce bu isim Tebriz (
< Tevriz)’den başka bir şey
değildir. O yıllarda İran’ın başkenti durumunda daha çok Tebriz bulunuyordu.
Tahran’ın başkentliği 18. yüzyıl civarındadır.
36. Bölümde Büyük Tataristan
anlatılır. Burada anlatılan şehirlere bakılırsa, Büyük Tataristan, Hazar
Denizinin batısında, Azak şehrine kadar ve bütün İdil boyunu içine alan
topraklardır. Rus Krallığı, Tatarlara haraç ödemektedir. Schiltberger’in Kızıl Tatarlar olarak isimlendirdiği
halk üç boya ayırılr: Kayat, Uygur ve Moğol).
46. Bölümden itibaren İslâm
dininden, ortaya çıkması ve yayılmasından bahsedilir ki, hem daha önceki bölümlerde,
hem de bu bölümde anlattıklarına bakılarak müellifin İslam dini ile ilgili
bilgilerinin son derece sathî ve yanlış olduğu gözlenmektedir. Çoğu zaman
duyduklarını kendi bildikleriyle veya çevredeki yerli Hristiyanlardan vs.
duyduklarıyla karıştırır, başkan inanç sistemlerini Müslümanlık zanneder vs.
Batı’da Türk ve İslâm coğrafyasıyla ilgili en eski
seyahatnamelerden biri olan bu eserin Türkçeye aktarılması sevindirici ve
faydalı bir olmuştur. Sayın Turgut Akpınar, zorlamasız, duru bir Türkçeyle
güzel bir eser ortaya koymuş, övgüye lâyık bir iş gerçekleştirmiştir.