3. Uluslar Arası Türk Dil Kurultayı 1996, TDK Yay. Ankara
1999, s. 295-302
Türkiye Türkçesinde
Bu makaleyle
ilgili görüş ve eleştirilerinizi lütfen yazınız :
§ 1 Batı
Türkçesinde iç seste, eklemede bir ünsüz benzeşmesinin, daha açık bir ifade ile
bir tonluluk/tonsuzluk benzeşmesinin varlığına dair tarihî dil bilgisi
kitaplarında iki yerde kural konmuştur:
Türkçe’nin
dil bilgisine dair kuralların verildiği
en eski kaynak olan DLT’de Kaşgarlı Mahmud, görülen geçmiş zaman ekinin
fonolojik yapısı konusunda oldukça açık bilgiler verir:
“Doğrusu, sert
harflerde mazi alâmeti olan d ( ) harfi, söylenişi tatlılaştırmak için t'ye
( ) çevrilmektedir. Sert harfler şunlardır:
: (Sert = p) , (sert = ç), (
= k) ve sert = ke). Bunlardan
başka harflerde doğru olan, mazi siygası d (
) ile söylenmektedir; çünkü bu, daha güzeldir.” DLT II, 5, 33.
DLT müellifi eklemedeki tonluluk/tonsuzluk uyumuyla
ilgili kuralı böylece koymaktadır. Bu uyumun Harezmce[1],
Çağatayca (Eckmann 1996)[2],
Kıpçakça[3]
gibi tarihî şivelerde de kuvvetli bir temayül halinde olduğunu bilmekteyiz.
17. yüzyılın başlarında Mısır'da yazılmış bir Anadolu
Türkçesi gramerinde, eş-Şüzûr'da Molla Salih, görülen geçmiş zamanın çekimini
anlattıktan ve bazı örnekleri verdikten sonra şu kuralı izah ediyor:
“Kural (1) :
Bir kelimenin sonunda ç ( ), ş
( ), q ( ), tı ( ), te ( ), p (
) yahut sert k ( ) sakin olarak bulunursa, mazi belgesi olan
d ( ) t'ye ( ) çevrilir ve t ( ) ve
tı ( ) da idgam olunur. Ben bütün
örnekleri, t ( )'ye çevirmeden d
( ) ile verdim; bilesin ve nerelerde d
( ) t ( )'ye çevrilir uyanık bulunasın!” eş-Şüzûr, 17.
Oğuzca’nın
Anadolu’da gelişen kolunda, yani Tarihi Türkiye Türkçesinde görülen geçmiş
zaman (-dI), bulunma hali (+dA), ayrılma hali (+dAn) ve daha sonraki devrelerde bildirme eki (+dUr) gibi eklerin dal
ile yazılmasının kalıplaştığını biliyoruz.
§ 2 Eski
Anadolu Türkçesinin başlangıcı ile eş-Şüzûr’un eklemede tonluluk/tonsuzluk
uyumuyla ilgili kuralı tespit etmesi arasındaki uzun devrede, imlâdaki
kalıplaşma temayülüne rağmen , D sınıfından eklerin açık bir uyumu gösteren
imlâ ile yazıldıkları da, çok sayıda olmasa da, tespit edilmektedir. Meselâ :
düşti (dşty), iriştüm
(‘rştm), irişti (‘rşty), içtüm (‘çtm) gibi. Tezkiretü’l-Evliyâ (Tercümesi),
s.47-48)
“Çerim gitdi vü tâc u taxtum
dirîğ
Yanar oda cânum bıraqtum dirîğ” Süheyl ü Nev-bahar,, s. 279/1:
Müellifi
belli olmayan “Miracname” isimli bir mesnevide
Ben eyittüm Cebra'il kimdür bular
Cebra'il eyitti ümmetüñ olmak diler (87. beyit)
Birinci
mısradaki eyittüm (‘ytdm) şeklinde yazılmış dal’ın üzerine şedde konmuştur.
Aynı fiil ikinci mısrada (‘yty) şeklinde yazılmış ve te’nin üzerine şedde
konulmuştur.
Yine
bu eserde şöyle yazılışlar da vardır : duttı (dty, şeddeli); duttılar (dtdlr,
şeddeli), attılar (‘tdlr, şeddeli); eyitti (‘yt, şeddeli); eyittüm (‘ytm, şeddeli);
Daha
sonraki devrelerde /t/ ile biten kelime tabanlarına kalıplaşmış olarak “dal”
ile yazılan D sınıfı ekler getirildiğinde, kelime tabanının sonundaki /t/
üzerine cezim ve ek morfemdeki “dal” üzerine şedde konulduğu; veya cezim
konulmayarak “te” veya “dal” üzerine şedde konulduğu örnekler vardır.
§ 3 Bu bilgiler ışığında Türkiye Türkçesi’nin tarihi
devrelerinde iç seste ünsüz benzeşmesinin hakim olduğu, ancak söyleyişte hüküm
süren bu uyumun yazıda gösterilmediği, yazıda tek şekilliliğin, dolayısıyla
kalıplaşmış imlânın tercih edildiği kabul edilebilir. Ancak bu konuyla ilgili
yorum tecrübesinde bizi zorlayan bazı gelişmeler de vardır. Evliya Çelebi
Seyahatnamesi’de geçen asdar (< âster), elbetde (< elbette), pasda (<
pasta), yekdâ (< yektâ) kelimeler buna örnektir. Evliya’nın çağdaşı olan
İtalyan sözlükçü Molino’nun, Türkçe kelimelerin Latin harfleriyle tespit
edildiği eserinde yar alan iptida ~ ipdida, desdere, desdur, iste- ~ isde- ,
başga, enişde gibi örnekler (DEVELİ,
153-154) de iç ses ünsüz benzeşmesi ile alâkalı aykırı örneklerdendir.
§ 4 Türkiye
Türkçesi ile ilgili dil bilgisi kitaplarında da genel olarak iç seste kurallı
bir ünsüz benzeşmesinin varlığı kabul edilmektedir:
“Bir
kelimede içseste karşılaşan iki katı sesdeş ünce benzeşirler. İkisi de ünlü,
veya ikisi de ünsüz olur. Ekleme sırasında benzeşme ekin önsesi patlamalı ise
ilerileyici, sızmalıysa gerileyici olur.... Süreksiz bir katı [bruissante]
sesdeşle, pratikte t ç k seslerinden biriyle başlayan bir ek bir bolünlü
[sonante] ile kapanan bir köke geldiğinde ekin önsesi ünlü olur.” T. Banguoğlu,
Türkçenin Grameri, § 82.
“Türkçe
kelime içinde, sedasız konsonatlar ancak sedasız konsonantlarla veya sedasız
karşılığı olmayan sedalı konsonantlarla (geçti
ve altı misallerinde olduğu gibi);
sedasız karşılığı olan sedalı konsonantlar ancak sedasız karşılığı olan veya
olmayan sedalı konsonantlarla (yazdı
ve yolcu misallerinde olduğu gibi);
sedasız karşılığı olmayan sedalı konsonantlar ise sedasız konsonantlarla veya
sedasız karşılığı olan veya olmayan sedalı konsonantlarla, yani bütün konsonantlarla
(toprak, aldatmak, ayrı misallerinde olduğu gibi) yan yana bulunabilirler.” M.
Ergin, Türk Dil Bilgisi, İst. 1977,
s. 85.
Burada
asıl üzerinde durulan husus iç seste veya eklemede karşılaşan ve sedalı/sedasız
karşılığı bulunan ünsüzlerin benzeşmesidir ki, örnek olmak üzere aldığımız iki
dil bilgisi kitabında bu husus açıklanmaktadır.
§ 5 Günümüz
konuşma dilinde ve Anadolu ağızlarında ise bu tür bir benzeşmenin her zaman
açıkça var olmadığı gözlenmektedir: lütfen
ð lütven, çoşkun ð çoşgun, fettah ð fetdah[4], Üsküp ð Üsgüp gibi yazılışlar zaman zaman entellektüel
seviyesi yüksek olmayan kesimlerin kaleminden çıkmış alelade duyurularda, şahıs
isimlerinde, müessese isimlerinde, mezar taşlarında karşımıza çıkmaktadır.
Anadolu
ağızlarıyla ilgili çalışmalarda da bu tür bir “uyumsuzluk” temayülü sıkça
tespit edilmektedir[5]. Aşağıda, Anadolu ağızlarıyla ilgili çalışmalardan
aldığımız bazı örnekleri ses demetçiklerine göre sınıflandırarak veriyoruz.
Burada başa, olması gereken, yani uyumlu ses demetçiği alınmış, sonra bunun
Anadolu ağızlarında nasıl geçebildiği gösterilmiştir[6].
/bd/ ~ /pt/ ð /bt/ ~ /pd/ : abdal ~
apdal ~ aptal (DS); abdeslik
~ abtaslık ~ apdaslık (DS), apdes ~
epdes (Caferoğlu 1951), ipdal (Erz.), ipdida (Erz.);
/bz/ ð /bs/ : gabse “kabza”
(Caferoğlu 1948);
/çç/ ð /çc/ ~ /cc/ :
guççük (Caferoğlu 1951),
guçcük ~ güçcük ~ güccük
~ güççük (DS);
/çk/ ð /çg/ ~ /ck/ ~
/cğ/ ~ /şk/ ~ /şg/ : açkı
~ açgı (DS) , bıçkı ~
bıckı ~ bışgı
~ bışkı (DS), bıçkın ~ bıçğın “cesur,
kabadayı” (DS); göçkün
~ göçgün (DS) ;
/çt/ ð /çd/ : gapdı gaçdı ~
gaptı gaçtı ~ gaptı gaçtı (DS);
/fk/ ð /fg/ ~ /vk/ : efgar
(Caferoğlu 1951), evkar “efkar” (Caferoğlu 1948) ~ evker (Nev.), övke (Caferoğlu 1951).
/fr/ ð /vr/ : evrât
“efrâd” (;Kütahya, § 75)
/ft/ ð /fd/ ~ /vt/ : çivt
(Kütahya, § 75, Nev.), çifde (Nev.),
çivte (Kütahya, § 75, Nev.), devter “defter”
(Caferoğlu 1948), gafdan (Nev.), hafda
~ hefde (Caferoğlu 1951), xavta (Kütahya, § 75), tarafde (Rize.), şefdeli ~ şefteli ~
şeftali (DS)
/ht/ ð /hd/ ~ /hd/ ~
/ht/ ~ /kd/ : anahdar (Ege. ), anexder ~ anexterli (Caferoğlu
1948), muxdar (Caferoğlu 1951), mıxdar (Caferoğlu 1948), möhdaç (Nev.), möhdaş
(Erz.), öhdekar “müteahhit” (Caferoğlu 1948), tahda (Rize., Ege.) ~ taxda (Nev.) ~
takda (DS);
/kç/ ð /kc/ ~ /ğç/ : çokca
(Ege.), gökçek ~ gökcek
~ göğçek ~
göğcek (DS), olduqca (Kütahya, § 73);
/kk/ ð /kg/ ~ /kg/ ~
/gg/ ~ /hğ/ : bakgal “bakkal” (DS), dekge “tekke”
(DS), diggat (DS) , dokkuz
~ dokguz ~
doxğuz “dokuz” (DS), hakgat “hakikat” (Caferoğlu 1951), heqg “hakk” (Caferoğlu 1951), heqgigetli (Caferoğlu 1951), neqgiş “nakış” (Caferoğlu 1951), saqgal (Caferoğlu
1951), sıkkın ~ sıkgın
(DS), şaqga “şaka” (Caferoğlu
1951), yoqguş “yokuş” (Caferoğlu 1951);
/kt/ ð /kd/ ~ /Kd/ ~
/gd/ ~ /gd/ : acıktan ~ acıkdan
~ accıkdan ~
accıktan (DS), aktar- ~
akdar- ~ agdar- (DS), bakdi (Rize.), baQdıQ (Ege.),
dünäKdän (Ege.), giderekden (Nev.),
işdikdän s‹na (Ege.), mekdeb “mektep” (Caferoğlu 1951), mekdip “mektup”
(Caferoğlu 1948), noğda ~ noqda
(Caferoğlu 1951), oturuşduKdan (Ege.), öldükden (Nev.), toxdur
(Caferoğlu 1948), vaQdıñ (Ege.)
Esas olarak /kt/ ses demetçiğine sahip olan mektep
ve mektup kelimeleri bazı Anadolu ağızlarında daha ilgi çekici gelişmeler
göstermiştir. Şu örneklerde /kt/ ð /td/ ~ /Td/
~ /dd/ şeklinde bir önceki safha
olarak “ayrışma”ya dayanan yansızlaşma
örnekleri görülmektedir: mäddabınıñ
~ mäTdäbä (Ege.), mätdup (Ege.). Bu örnekler yine bu gruptaki mekdep ve mekdip örnekleriyle karşılaştırılmalıdır.
/pç/ ð /pc/ : topcu
(Kütahya, § 73);
/pk/ ð /pg/ : ğıpğırmızı
(Kütahya, § 73);
/pt/ ð /pd/ : gapdan
“kaptan” (Caferoğlu 1951), gapdı gaçdı
~ gaptı gaçtı ~
gaptı gaçtı (DS);
/sç/ ð /sc/ : ıscaq; (Caferoğlu 1951);
/sk/ ð /sg/ ~ /zg/ : basgı “baskı” (DS), basgun “baskın” (DS), esger
(Caferoğlu 1948, Caferoğlu 1951, DS , Ege., Erz., Kütahya, § 73), esker (DS), esgi (Caferoğlu 1948, Caferoğlu 1951,
DS, Ege., Erz., Nev., Rize.), gasgara (Caferoğlu 1951), isgile (Caferoğlu 1951), mesgan “mesken” (Caferoğlu 1948), tasgira “tezkere” (Caferoğlu 1951), tesgere
(Kütahya, § 82), tezgire (Caferoğlu
1948)[7]
;
/sp/ ð /sb/ : ısbanaq (;Kütahya, § 73), asbab “esvap”
(Caferoğlu 1948);
/st/ ð /sd/ : asdar “astar” (Caferoğlu 1948),
basdırma (Caferoğlu 1948, DS) ~ bastırma
(DS), bostan ~ bosdan
(DS), dastar ~ dasdar
~ destar “baş örtüsü” (DS), desdan (Caferoğlu
1948, Erz.), desde (Caferoğlu 1948,
Caferoğlu 1951), destere (Caferoğlu
1948) ~ desdere (Erz. ) ~ desdire (DS), desdi (Caferoğlu 1951), desdur (Erz.), esdi (Erz.), Gasdanbolu
“Kastamonu” (Caferoğlu 1951), gosder- “göster-” (Caferoğlu 1951),
gösderi (Erz.), hasda (Ege, Nev.)
~ xasdâne (Caferoğlu 1951) ~ xesde (Caferoğlu 1951) ~ xesdelen- (Caferoğlu 1951), Isdambol (Ege.)
~ Isdanbul (Caferoğlu 1951), isde- (Caferoğlu 1951, Erz ., Nev.), masdı
“dişi köpek” ~ mastı
“av köpeği” (DS), masdı ~ mastı
“kısa boylu” (Nev.),
musdafaçiçeği (DS), posda (Caferoğlu
1948, Ege., Erz., Nev.), usda
(Caferoğlu 1951), üsdün (Erz.),
üsdüne (Nev.), yasduk (Caferoğlu 1951),
/şç/ ð /şc/ : daşcı
(Ege.), işcek (Kütahya, § 73)
/şk/ ð /şg/ ~ /şg/ ~
/şğ/ ~ /şh/ : aşxana ~
aşğana ~ aşgana
~ aşkana (aş+xâne) (DS), alışğın (Nev.),
başga (DS) ~ başğa (Ege., Kütahya, §
73) ~
başğa (DS), daşkın ~
daşğın ~ daşhun “taşkın” (DS), eşgere (Caferoğlu
1948) ~ eşkere ~ eşgere (DS), eşgi ~ eşki “ekşi” (DS), eşgin ~ eşğin ~
eşgün ~ eşkün
“eşkin, at yürüyüşü” (DS), fışgı
(Caferoğlu 1948), işgi (Nev.),
keşge (Caferoğlu 1951), keşgek (Kütahya, § 73), uşgur “uçkur” (Caferoğlu 1951).
/şt/ ð /şd/ :
başdan çıxmak (DS), başdan gara “başından bozuk” (DS), göşdü (Kütahya, §
73), muşdu (Ege.) ~ muşdulux
(Caferoğlu 1948);
/tç/ ð /Tc/ : hızmaTcı
(Ege.);
/tf/ ð /tv/ : mutvaq
(Kütahya, § 73);
/tk/ ð /tg/ : atkı
~ atgı “Türlü manalarda” (DS), dutgal
~ dutkal (DS);
/tr/ ð /dr/ : edraf
(Caferoğlu 1951);
/tt/ ð /td/ ~ /Td/ ~
/dd/ : atdun (Rize.), batdal “biçimsiz, kullanışsız, battal” (DS),
bulduk (Rize.), eddirdiK (Ege.),
xakiğatden; (Kütahya, § 73), hayaTda
(Ege.), mämlikäTdä (Ege.);
/vk/ ð /vg/ : avgan
~ avkın “su sarnıcı” (DS)
/vt/ ð /ft/ : meft “mevt”(Caferoğlu 1951);
Burada
örnek olarak verilen malzeme Anadolu ağızlarında iç seste ses tellerinin
titreşimine dayalı bir ünsüz benzeşmesinden kaçma temayülünün oldukça baskın
olduğunu göstermektedir. Bu tip bir gelişme Bulgaristan-Türk ağızlarında da
tespit edilmiştir: qitdi, bitdi, asger, cepde vs. (E.
Boev, Bilimsel Bildiriler 1972, 215)
§ 6 Anadolu
ağızlarındaki bu farklılaşmayı seslerin mahreçlerindeki belirsizlik ile izah
etmek mümkündür. Bir kısım ünsüzlerin bazı ayırıcı özellikleri, genellikle de
ses tellerinin titreşip titreşmemesi, iç seste mana ayırıcı olma özelliklerini
yitirdiklerinden, vurgulanmamakta, belirsizleşmektedir. Bu duruma dil biliminde
yansızlaşma (neutralisation) denilmektedir. Buradaki durumu da bir yansızlaşma temayülü olarak
isimlendirmek uygun görünmektedir[8].
STT’deki
fonolojik yapıya kıyasla yansızlaştığı düşünülen ses demetçikleri şu
özellikleri gösteriyorlar:
1.
Sızıcı/sedasız
/s/ ve /ş/’den sonra gelen patlamalı/tonsuz ünsüzler bir derece
tonluluşmaktadırlar. Bu fonemlerin kendilerinden sonra gelen sesin niteliğine
göre değiştiğine dair bir örnek tespit edilemedi.
2.
Sızıcı/sedasız
/h/ ses biriminden sonra gelen sedasız ses birimleri sedalılaşmaktadır: anahdar, mıhdar gibi. Ancak patlamalı/sedalı bir fonemin önünde sızıcının
patlamalı olduğu da görülüyor: takda gibi.
3.
Sızıcı
fonemlerde sadece /f/, patlamalı-sedasız fonemlerin önünde tonluluk özelliğini
kaybedebilmektedir: çift ð çivt, efkar ð evker, öfke ð övke gibi. Ancak mevt ð meft örneği buna aykırı bir
gelişmedir.
4.
Patlamalı/sedasız
/p/, /t/, /k/ gibi fonemlerden sonra gelen sedasız fonemler bir dereceye kadar
sedalılaşırken, kimi örneklerde bu fonemlerinde tonsuzluk özelliklerini
yitirdiklerini görmekteyiz. mektep ð *mettep ð meTdep ð meddep ve nokta ð noqda ~ noğda
gibi.
§ 7 Sonuç
olarak şu hususları kaydedebiliriz :
İç
seste karşılaşan sızıcı/tonsuz bir fonemle patlamalı/tonsuz fonemlerden sadece
ikincisi tonlulaşırlar.
İç
seste karşılaşan iki patlamalı/tonsuz ünsüzden ikincisi tonlulaşır. Birincisinin
de tonlulaştığı görülür.
Bu
tonlulaşmaların aslında bir yansızlaşma olduğu, ayırıcı özellikleri
vurgulanmayan seslerin alfabedeki o sese en yakın işaretle gösterilmeye çalışıldığını
düşünüyoruz.
Bu
durum, sadece Anadolu ağızlarına ve konuşma diline has değildir. Evliya Çelebi
Seyahatnamesi (asdar, yekda, isdekli vs.) gibi Osmanlıca metinlerle Molino sözlüğü gibi 17.
yüzyıl İstanbul konuşma dilinin latin harfleriyle tespit edildiği metinlerde de
(esker ~ esger, bohden “bühtan”, esgi, iskele ~ isgele, işkembe ~ işgembe, mehder, peşkeş ~ peşgeş, tahde ~ takda).
KISALTMALAR
DLT |
Divânü Lügat-it-Türk Tercümesi. |
DS |
Derleme Sözlüğü. |
Erz. |
Gemalmaz, Efrasiyab : Erzurum İli Ağızları. |
Kütahya |
Gülensoy, Tuncer : Kutühya ve Yöresi Ağızları. |
Rize |
Günay, Turgut : Rize İli Ağızları. |
Ege |
Korkmaz, Zeynep : Güney Batı Anadolu Ağızları. |
Nev. |
Korkmaz, Zeynep : Nevşehir ve Yöresi Ağızları. |
eş-Şüzûr |
Molla Sâlih : Eş-Şüzûr-üz- Zehebiyye. |
KAYNAKÇA
BANGUOĞLU, Tahsin (1974): Türkçenin Grameri, İstanbul.
BOEV, Emil (1975) : “Bulgaristan-Türk Ağızlarında İçses Konson Benzeşmesi”, Bilimsel Bildiriler 1972, TDK Yay. Ankara.
CAFEROĞLU, Ahmet (1948) : Orta-Anadolu Ağızlarından Derlemeler, Niğde, Kayseri, Kırşehir, Yozgat, Ankara Vilayetleri ile Afşar, Saçıkaralı ve Karakoyunlu Uruklarının Ağızları, İstanbul.
CAFEROĞLU, Ahmet (1951) : Anadolu İlleri Ağızlarından Derlemeler, Van, Bitlis, Muş, Karaköse, Eskişehir, Bolu ve Zonguldak İlleri Ağızları, İstanbul.
DEVELİ, Hayati (1995) : Evliya Çelebi Seyahatnamesine Göre 17. Yüzyıl Osmanlı Türkçesinde Ses Benzeşmeleri ve Uyumlar, TDK Yay. nr. 622, Ankara.
Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, Çeviren Besim Atalay, TDK Yayınları. Ankara 1985.
Derleme Sözlüğü, TDK Yay. XI cilt,Ankara.
ECKMANN, Janos (1996) : Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar, Yayıma Hazırlayan: Osman Fikri Sertkaya, TDK Yay. Nr. 635, Ankara.
ERGİN, Muharrem (1984) : Türk Dil Bilgisi, 11. Baskı, İStanbul.
GEMALMAZ, Efrasiyab (1978) : Erzurum İli Ağızları (İnceleme-Metinler-Sözlük ve Dizinler), 3. cilt, Erzurum.
GÜLENSOY, Tuncer (1988) : Kütahya ve Yöresi Ağızları (İnceleme, metinler, sözlük), TDK Yay. Ankara.
GÜNAY, Turgut (1978) : Rize İli Ağızları (İnceleme-Metinler-Sözlük), Kültür Bakanlığı MFAD Yay. Ankara.
KORKMAZ, Zeynep (1956), Güney-Batı Anadolu Ağızları, Ses Bilgisi (Fonetik), DTCF Yay. Ankara.
Zeynep KORKMAZ (1963) : Nevşehir ve Yöresi Ağızları, I. Cilt, Ses Bilgisi (Phonétique), DTCF Yay. Ankara.
MARTINET, A. (1985) : İşlevsel Genel Dilbilim (Eléments de linguistique générale), Çev.: Berke Vardar, Ank. 1985.
Mi¼râc-nâme, İ.Ü. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Seminer Kitaplığı, Nr. 4039.
MOLINO, Giovanni (1641) : Dittionario della Lingua Italiana Tvrchesca, Roma.
MORDTMANN, I.H. (Yay.) (1925) : Suheil und Nevbehâr (Tıpkı basım), Hannover.
Molla Salih, Eş-Şüzûr-üz-Zehebiyye vel-Kıtai’l-Ahmediyye fil-Lûgat-it-Türkiyye, Çeviren Besim Atalay, TDK Yay. İstanbul 1949.
Olcay, Selahattin (Hazr.) (1965) : Ebu’l-Leys Semerqandî , Tezkiretü’l-Evliyâ (Tercümesi), İnceleme - Metin - İndeks, DTCF Yay. Ankara.
[1] Nehcü’l-Feradis’te: -DI unuttum, kiçti, işittük, öptiler vs. (Hacıeminoğlu, 24).
[2] Mesela +KA (yola, (¼araba, kökke, quyaşqa), +DA (¼âlemde, toyda, yaşta, dilrübâlıqta vs.), +Din (¼âlemdin, yârdın, ottın vs.), -DI (aldım, kéttim, tüştüm vs.)
[3] Gülistan Tercümesi’nde : ayaqqa, qafasqa, cennetke; +DA : ¨âlette, uruşta; -DI : ayttım, baqtım, tuttum vs.(Karamanlıoğlu).
[4] Bir gazete ilanında. Kuruluş ismi. Fethiye’de.
[5] KORKMAZ (1956, § 90), güney-batı Anadolu ağızlarında iç seste ünsüz benzeşmesi konusunda şu bilgiyi veriyor: “İçseste çift ünsüz bulunan yerlerde, ikinci ünsüz, birincisi tonsuz da olsa, yine tonludur.”. Benzer bir tespiti GÜLENSOY da yapmaktadır: “Kütahya ve yöresi ağızlarında, içses çift ünsüz bulunan yerlerde, birinci ünsüz tonsuz olsa bile, ikinci ünsüz genellikle tonlu veya tonlulaşma eğilimindedir.” Kütahya, § 73
[6]Kaynaklarımız, Ege bölgesi
ağızları (Ege.) için KORKMAZ 1956, § 90, 98, 101; Nevşehir ağızları(Nev.) için
KORKMAZ 1963, § 81-82; Kütahya ağızları (Küth.)için GÜLENSOY 1988, § 73;
Erzurum ağızları (Erz.) için GEMALMAZ 1978, 1. cilt, 166-170'dir.
[7] tezkere kelimesinde /zk/ ses demetçiğinin ð /zg/ ~ /sk/ ð /sg/ şeklinde geliştiği düşünülebilir.
[8] Anlam ayırıcı karşıtlıkların kimi fonetik çevrelerde gerekmemesi, yani anlam ayırıcı olma özelliğini kaybetmesi olarak izah edilebilecek olan yansızlaşma pek çok dilde karşımıza çıkan bir hususiyettir. Mesela Almanca'da rad "tekerlek" ile rat "öğüt" kelimelerinin sonundaki /d/ ve /t/ 'nin [± tonlu] niteliği anlam ayırıcı bir özellik olarak gerekmediğinden yansızlaşır ve bu iki kelime aynı telaffuz değerine sahip olur [ra:t] (MARTINET, 63). Rusça'da da /p/-/b/, /t/-/d/ vb. karşıtlıklar, yani tonluluk ve tonsuzluk karşıtlığı sözcük sonunda ve kapantılı ya da sürtüşmeli önünde yansızlaşır (MARTINET, a.y.).