3. Uluslar Arası Türk Dil Kurultayı 1996, TDK Yay. Ankara 1999, s. 295-302

 

 

 

 

Türkiye Türkçesinde

İç seste Ünsüz Benzeşmesi ve Yansızlaşma

 

 

 

 

 

Bu makaleyle ilgili görüş ve eleştirilerinizi lütfen yazınız :

Hayati Develi

 

 

Ana Sayfa

 

 

 

§ 1       Batı Türkçesinde iç seste, eklemede bir ünsüz benzeşmesinin, daha açık bir ifade ile bir tonluluk/tonsuzluk benzeşmesinin varlığına dair tarihî dil bilgisi kitaplarında iki yerde kural konmuştur:

            Türkçe’nin dil bilgisine  dair kuralların verildiği en eski kaynak olan DLT’de Kaşgarlı Mahmud, görülen geçmiş zaman ekinin fonolojik yapısı konusunda oldukça açık bilgiler verir:

Doğrusu, sert harflerde mazi alâmeti olan  d (   ) harfi, söylenişi tatlılaştırmak için t'ye (   ) çevrilmektedir. Sert harfler şunlardır: : (Sert      = p) , (sert    = ç), (    = k) ve sert    = ke). Bunlardan başka harflerde doğru olan, mazi siygası d (   ) ile söylenmektedir; çünkü bu, daha güzeldir.” DLT II, 5, 33.

            DLT müellifi eklemedeki tonluluk/tonsuzluk uyumuyla ilgili kuralı böylece koymaktadır. Bu uyumun Harezmce[1], Çağatayca (Eckmann 1996)[2], Kıpçakça[3] gibi tarihî şivelerde de kuvvetli bir temayül halinde  olduğunu bilmekteyiz.

            17. yüzyılın başlarında Mısır'da yazılmış bir Anadolu Türkçesi gramerinde, eş-Şüzûr'da Molla Salih, görülen geçmiş zamanın çekimini anlattıktan ve bazı örnekleri verdikten sonra şu kuralı izah ediyor:

Kural (1) :  Bir kelimenin sonunda ç (  ), ş (   ), q (   ), tı (   ), te (   ), p (   ) yahut sert k  (   ) sakin olarak bulunursa, mazi belgesi olan d (   ) t'ye (   ) çevrilir ve t (   ) ve tı (   ) da idgam olunur. Ben bütün örnekleri, t (   )'ye çevirmeden d (   ) ile verdim; bilesin ve nerelerde d (  ) t (   )'ye çevrilir uyanık bulunasın!” eş-Şüzûr, 17.

            Oğuzca’nın Anadolu’da gelişen kolunda, yani Tarihi Türkiye Türkçesinde görülen geçmiş zaman (-dI), bulunma hali (+dA), ayrılma hali (+dAn)  ve daha sonraki devrelerde bildirme eki (+dUr) gibi eklerin dal ile yazılmasının kalıplaştığını biliyoruz.

 

§ 2       Eski Anadolu Türkçesinin başlangıcı ile eş-Şüzûr’un eklemede tonluluk/tonsuzluk uyumuyla ilgili kuralı tespit etmesi arasındaki uzun devrede, imlâdaki kalıplaşma temayülüne rağmen , D sınıfından eklerin açık bir uyumu gösteren imlâ ile yazıldıkları da, çok sayıda olmasa da, tespit edilmektedir. Meselâ :

düşti (dşty), iriştüm (‘rştm), irişti (‘rşty), içtüm (‘çtm) gibi. Tezkiretü’l-Evliyâ (Tercümesi), s.47-48)

 

“Çerim gitdi vü tâc u taxtum dirîğ

Yanar oda cânum bıraqtum dirîğ” Süheyl ü Nev-bahar,, s. 279/1:

            Müellifi belli olmayan “Miracname” isimli bir mesnevide

Ben eyittüm Cebra'il kimdür bular

Cebra'il eyitti ümmetüñ olmak diler (87. beyit)

            Birinci mısradaki eyittüm (‘ytdm) şeklinde yazılmış dal’ın üzerine şedde konmuştur. Aynı fiil ikinci mısrada (‘yty) şeklinde yazılmış ve te’nin üzerine şedde konulmuştur.

            Yine bu eserde şöyle yazılışlar da vardır : duttı (dty, şeddeli); duttılar (dtdlr, şeddeli), attılar (‘tdlr, şeddeli); eyitti (‘yt, şeddeli); eyittüm (‘ytm, şeddeli); 

            Daha sonraki devrelerde /t/ ile biten kelime tabanlarına kalıplaşmış olarak “dal” ile yazılan D sınıfı ekler getirildiğinde, kelime tabanının sonundaki /t/ üzerine cezim ve ek morfemdeki “dal” üzerine şedde konulduğu; veya cezim konulmayarak “te” veya “dal” üzerine şedde konulduğu örnekler vardır.

 

§ 3 Bu bilgiler ışığında Türkiye Türkçesi’nin tarihi devrelerinde iç seste ünsüz benzeşmesinin hakim olduğu, ancak söyleyişte hüküm süren bu uyumun yazıda gösterilmediği, yazıda tek şekilliliğin, dolayısıyla kalıplaşmış imlânın tercih edildiği kabul edilebilir. Ancak bu konuyla ilgili yorum tecrübesinde bizi zorlayan bazı gelişmeler de vardır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’de geçen asdar (< âster), elbetde (< elbette), pasda (< pasta), yekdâ (< yektâ) kelimeler buna örnektir. Evliya’nın çağdaşı olan İtalyan sözlükçü Molino’nun, Türkçe kelimelerin Latin harfleriyle tespit edildiği eserinde yar alan iptida ~ ipdida, desdere, desdur, iste- ~ isde- , başga, enişde  gibi örnekler (DEVELİ, 153-154) de iç ses ünsüz benzeşmesi ile alâkalı aykırı örneklerdendir.

 

§ 4       Türkiye Türkçesi ile ilgili dil bilgisi kitaplarında da genel olarak iç seste kurallı bir ünsüz benzeşmesinin varlığı kabul edilmektedir:

            “Bir kelimede içseste karşılaşan iki katı sesdeş ünce benzeşirler. İkisi de ünlü, veya ikisi de ünsüz olur. Ekleme sırasında benzeşme ekin önsesi patlamalı ise ilerileyici, sızmalıysa gerileyici olur.... Süreksiz bir katı [bruissante] sesdeşle, pratikte t ç k seslerinden biriyle başlayan bir ek bir bolünlü [sonante] ile kapanan bir köke geldiğinde ekin önsesi ünlü olur.” T. Banguoğlu, Türkçenin Grameri, § 82.

            “Türkçe kelime içinde, sedasız konsonatlar ancak sedasız konsonantlarla veya sedasız karşılığı olmayan sedalı konsonantlarla (geçti ve altı misallerinde olduğu gibi); sedasız karşılığı olan sedalı konsonantlar ancak sedasız karşılığı olan veya olmayan sedalı konsonantlarla (yazdı ve yolcu misallerinde olduğu gibi); sedasız karşılığı olmayan sedalı konsonantlar ise sedasız konsonantlarla veya sedasız karşılığı olan veya olmayan sedalı konsonantlarla, yani bütün konsonantlarla (toprak, aldatmak, ayrı misallerinde olduğu gibi) yan yana bulunabilirler.” M. Ergin, Türk Dil Bilgisi, İst. 1977, s. 85.

            Burada asıl üzerinde durulan husus iç seste veya eklemede karşılaşan ve sedalı/sedasız karşılığı bulunan ünsüzlerin benzeşmesidir ki, örnek olmak üzere aldığımız iki dil bilgisi kitabında bu husus açıklanmaktadır.

 

§ 5            Günümüz konuşma dilinde ve Anadolu ağızlarında ise bu tür bir benzeşmenin her zaman açıkça var olmadığı gözlenmektedir: lütfen ð lütven, çoşkun ð çoşgun, fettah ð fetdah[4], Üsküp ð Üsgüp  gibi yazılışlar zaman zaman entellektüel seviyesi yüksek olmayan kesimlerin kaleminden çıkmış alelade duyurularda, şahıs isimlerinde, müessese isimlerinde, mezar taşlarında karşımıza çıkmaktadır.

            Anadolu ağızlarıyla ilgili çalışmalarda da bu tür bir “uyumsuzluk” temayülü sıkça tespit edilmektedir[5].  Aşağıda, Anadolu ağızlarıyla ilgili çalışmalardan aldığımız bazı örnekleri ses demetçiklerine göre sınıflandırarak veriyoruz. Burada başa, olması gereken, yani uyumlu ses demetçiği alınmış, sonra bunun Anadolu ağızlarında nasıl geçebildiği gösterilmiştir[6].

 

/bd/ ~ /pt/  ð  /bt/  ~  /pd/  :   abdal ~ apdal  ~  aptal (DS); abdeslik  ~  abtaslık  ~  apdaslık (DS),  apdes  ~  epdes (Caferoğlu 1951),  ipdal (Erz.),  ipdida (Erz.);

/bz/  ð  /bs/  :   gabse  “kabza”  (Caferoğlu 1948);

/çç/  ð  /çc/  ~  /cc/  :  guççük  (Caferoğlu 1951), guçcük  ~  güçcük  ~  güccük  ~  güççük  (DS);

/çk/  ð  /çg/  ~  /ck/  ~  /cğ/  ~  /şk/  ~  /şg/  :  açkı  ~  açgı (DS) , bıçkı  ~  bıckı  ~  bışgı  ~  bışkı  (DS), bıçkın  ~  bıçğın “cesur, kabadayı”  (DS);  göçkün  ~  göçgün  (DS) ;

/çt/  ð  /çd/  :  gapdı gaçdı  ~  gaptı gaçtı  ~  gaptı gaçtı (DS);

/fk/  ð  /fg/  ~  /vk/  :  efgar (Caferoğlu 1951), evkar “efkar” (Caferoğlu 1948)  ~  evker (Nev.), övke  (Caferoğlu 1951).

/fr/  ð  /vr/  :   evrât  “efrâd” (;Kütahya, § 75)

/ft/  ð  /fd/  ~  /vt/  :  çivt (Kütahya, § 75, Nev.), çifde  (Nev.), çivte (Kütahya, § 75, Nev.), devter “defter”  (Caferoğlu 1948), gafdan (Nev.), hafda  ~   hefde  (Caferoğlu 1951), xavta  (Kütahya, § 75), tarafde  (Rize.), şefdeli  ~  şefteli  ~  şeftali  (DS)

/ht/  ð  /hd/  ~  /hd/  ~  /ht/  ~  /kd/  : anahdar  (Ege. ), anexder  ~  anexterli (Caferoğlu 1948), muxdar (Caferoğlu 1951), mıxdar (Caferoğlu 1948), möhdaç (Nev.), möhdaş (Erz.),  öhdekar  “müteahhit” (Caferoğlu 1948), tahda  (Rize., Ege.) ~  taxda  (Nev.)  ~  takda  (DS);

/kç/  ð  /kc/  ~   /ğç/  : çokca  (Ege.), gökçek  ~  gökcek  ~  göğçek  ~  göğcek  (DS), olduqca  (Kütahya, § 73);

/kk/  ð  /kg/  ~  /kg/  ~  /gg/  ~  /hğ/  : bakgal  “bakkal” (DS), dekge  “tekke”  (DS), diggat (DS) , dokkuz  ~  dokguz  ~  doxğuz  “dokuz” (DS), hakgat  “hakikat” (Caferoğlu 1951), heqg   “hakk” (Caferoğlu 1951),  heqgigetli (Caferoğlu 1951), neqgiş  “nakış” (Caferoğlu 1951), saqgal (Caferoğlu 1951), sıkkın  ~  sıkgın  (DS), şaqga  “şaka” (Caferoğlu 1951), yoqguş  “yokuş” (Caferoğlu 1951);

/kt/  ð  /kd/  ~  /Kd/  ~  /gd/  ~  /gd/  :  acıktan  ~  acıkdan  ~  accıkdan  ~  accıktan  (DS), aktar-  ~  akdar-  ~  agdar- (DS), bakdi  (Rize.), baQdıQ  (Ege.), dünäKdän  (Ege.), giderekden (Nev.), işdikdän s‹na  (Ege.), mekdeb  “mektep” (Caferoğlu 1951), mekdip  “mektup”  (Caferoğlu 1948), noğda  ~  noqda  (Caferoğlu 1951), oturuşduKdan (Ege.), öldükden (Nev.), toxdur (Caferoğlu 1948), vaQdıñ  (Ege.)

Esas olarak /kt/ ses demetçiğine sahip olan mektep ve mektup kelimeleri bazı Anadolu ağızlarında daha ilgi çekici gelişmeler göstermiştir. Şu örneklerde /kt/  ð  /td/  ~  /Td/  ~  /dd/ şeklinde bir önceki safha olarak “ayrışma”ya dayanan  yansızlaşma örnekleri görülmektedir: mäddabınıñ  ~  mäTdäbä  (Ege.), mätdup (Ege.).  Bu örnekler yine bu gruptaki mekdep ve mekdip örnekleriyle karşılaştırılmalıdır.

/pç/  ð  /pc/  :   topcu  (Kütahya, § 73);

/pk/  ð  /pg/  :  ğıpğırmızı  (Kütahya, § 73);

/pt/  ð  /pd/  :   gapdan  “kaptan” (Caferoğlu 1951), gapdı gaçdı  ~  gaptı gaçtı  ~  gaptı gaçtı  (DS);

/sç/  ð  /sc/   :  ıscaq;   (Caferoğlu 1951);

/sk/  ð  /sg/  ~  /zg/  : basgı “baskı” (DS), basgun “baskın” (DS), esger (Caferoğlu 1948, Caferoğlu 1951, DS , Ege., Erz., Kütahya, § 73), esker  (DS), esgi (Caferoğlu 1948, Caferoğlu 1951, DS, Ege., Erz., Nev., Rize.), gasgara (Caferoğlu 1951), isgile  (Caferoğlu 1951), mesgan  “mesken” (Caferoğlu 1948), tasgira  “tezkere” (Caferoğlu 1951), tesgere (Kütahya, § 82), tezgire  (Caferoğlu 1948)[7] ;

/sp/  ð  /sb/  :  ısbanaq (;Kütahya, § 73), asbab “esvap” (Caferoğlu 1948);

/st/  ð  /sd/  :   asdar “astar” (Caferoğlu 1948), basdırma  (Caferoğlu 1948, DS) ~  bastırma  (DS),  bostan  ~  bosdan (DS), dastar  ~  dasdar  ~  destar  “baş örtüsü”  (DS), desdan  (Caferoğlu 1948, Erz.), desde  (Caferoğlu 1948, Caferoğlu 1951), destere  (Caferoğlu 1948)  ~  desdere  (Erz. ) ~  desdire (DS), desdi  (Caferoğlu 1951), desdur  (Erz.), esdi  (Erz.), Gasdanbolu  “Kastamonu” (Caferoğlu 1951), gosder- “göster-” (Caferoğlu 1951), gösderi  (Erz.), hasda  (Ege, Nev.)  ~  xasdâne  (Caferoğlu 1951)  ~  xesde  (Caferoğlu 1951)  ~  xesdelen-  (Caferoğlu 1951), Isdambol  (Ege.)  ~  Isdanbul  (Caferoğlu 1951), isde-  (Caferoğlu 1951, Erz ., Nev.),  masdı  “dişi köpek”  ~  mastı  “av köpeği” (DS), masdı  ~  mastı  “kısa boylu”  (Nev.), musdafaçiçeği (DS), posda  (Caferoğlu 1948, Ege., Erz., Nev.), usda  (Caferoğlu 1951), üsdün  (Erz.), üsdüne  (Nev.), yasduk  (Caferoğlu 1951),

/şç/  ð  /şc/  :  daşcı  (Ege.), işcek  (Kütahya, § 73)

/şk/  ð  /şg/  ~  /şg/  ~  /şğ/  ~  /şh/  : aşxana  ~  aşğana  ~  aşgana  ~  aşkana  (aş+xâne) (DS),  alışğın  (Nev.), başga  (DS) ~  başğa  (Ege., Kütahya, § 73)  ~   başğa  (DS), daşkın  ~  daşğın  ~  daşhun “taşkın”  (DS), eşgere  (Caferoğlu 1948)  ~  eşkere  ~  eşgere (DS), eşgi  ~  eşki  “ekşi” (DS), eşgin  ~  eşğin  ~  eşgün  ~  eşkün  “eşkin, at yürüyüşü”  (DS), fışgı (Caferoğlu 1948), işgi  (Nev.), keşge  (Caferoğlu 1951), keşgek  (Kütahya, § 73), uşgur  “uçkur” (Caferoğlu 1951).

/şt/  ð  /şd/  : başdan çıxmak  (DS), başdan gara  “başından bozuk” (DS), göşdü (Kütahya, § 73),  muşdu  (Ege.)  ~  muşdulux  (Caferoğlu 1948);

/tç/  ð  /Tc/  :  hızmaTcı  (Ege.);

/tf/  ð  /tv/  :  mutvaq  (Kütahya, § 73);

/tk/  ð  /tg/  :  atkı  ~  atgı  “Türlü manalarda” (DS), dutgal  ~  dutkal  (DS);

/tr/  ð  /dr/  :  edraf  (Caferoğlu 1951);

/tt/  ð  /td/  ~  /Td/  ~  /dd/  :  atdun (Rize.), batdal “biçimsiz, kullanışsız, battal” (DS), bulduk (Rize.),   eddirdiK (Ege.), xakiğatden; (Kütahya, § 73), hayaTda  (Ege.), mämlikäTdä  (Ege.);  

/vk/  ð  /vg/  :  avgan  ~  avkın  “su sarnıcı”  (DS)

/vt/  ð  /ft/     :  meft  “mevt”(Caferoğlu 1951);

 

            Burada örnek olarak verilen malzeme Anadolu ağızlarında iç seste ses tellerinin titreşimine dayalı bir ünsüz benzeşmesinden kaçma temayülünün oldukça baskın olduğunu göstermektedir. Bu tip bir gelişme Bulgaristan-Türk ağızlarında da tespit edilmiştir: qitdi, bitdi, asger, cepde vs. (E. Boev, Bilimsel Bildiriler 1972, 215)

 

§ 6       Anadolu ağızlarındaki bu farklılaşmayı seslerin mahreçlerindeki belirsizlik ile izah etmek mümkündür. Bir kısım ünsüzlerin bazı ayırıcı özellikleri, genellikle de ses tellerinin titreşip titreşmemesi, iç seste mana ayırıcı olma özelliklerini yitirdiklerinden, vurgulanmamakta, belirsizleşmektedir. Bu duruma dil biliminde yansızlaşma (neutralisation) denilmektedir. Buradaki durumu da bir yansızlaşma temayülü olarak isimlendirmek uygun görünmektedir[8].

            STT’deki fonolojik yapıya kıyasla yansızlaştığı düşünülen ses demetçikleri şu özellikleri gösteriyorlar:

1.    Sızıcı/sedasız /s/ ve /ş/’den sonra gelen patlamalı/tonsuz ünsüzler bir derece tonluluşmaktadırlar. Bu fonemlerin kendilerinden sonra gelen sesin niteliğine göre değiştiğine dair bir örnek tespit edilemedi.

2.    Sızıcı/sedasız /h/ ses biriminden sonra gelen sedasız ses birimleri sedalılaşmaktadır: anahdar, mıhdar gibi. Ancak patlamalı/sedalı bir fonemin önünde sızıcının patlamalı olduğu da görülüyor: takda gibi.

3.    Sızıcı fonemlerde sadece /f/, patlamalı-sedasız fonemlerin önünde tonluluk özelliğini kaybedebilmektedir: çift ð çivt, efkar ð  evker, öfke ð övke gibi.  Ancak mevt ð meft örneği buna aykırı bir gelişmedir.

4.    Patlamalı/sedasız /p/, /t/, /k/ gibi fonemlerden sonra gelen sedasız fonemler bir dereceye kadar sedalılaşırken, kimi örneklerde bu fonemlerinde tonsuzluk özelliklerini yitirdiklerini görmekteyiz. mektep ð *mettep ð meTdep ð meddep ve  nokta ð  noqda  ~  noğda gibi.

 

§ 7       Sonuç olarak şu hususları kaydedebiliriz :

            İç seste karşılaşan sızıcı/tonsuz bir fonemle patlamalı/tonsuz fonemlerden sadece ikincisi tonlulaşırlar.

            İç seste karşılaşan iki patlamalı/tonsuz ünsüzden ikincisi tonlulaşır. Birincisinin de tonlulaştığı görülür.

            Bu tonlulaşmaların aslında bir yansızlaşma olduğu, ayırıcı özellikleri vurgulanmayan seslerin alfabedeki o sese en yakın işaretle gösterilmeye çalışıldığını düşünüyoruz.

            Bu durum, sadece Anadolu ağızlarına ve konuşma diline has değildir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi (asdar, yekda, isdekli vs.) gibi Osmanlıca metinlerle Molino sözlüğü gibi 17. yüzyıl İstanbul konuşma dilinin latin harfleriyle tespit edildiği metinlerde de (esker ~ esger, bohden “bühtan”, esgi, iskele ~ isgele, işkembe ~ işgembe, mehder, peşkeş ~ peşgeş, tahde ~ takda).

           

 

KISALTMALAR

 

DLT

Divânü Lügat-it-Türk Tercümesi.

DS

Derleme Sözlüğü.

Erz.

Gemalmaz, Efrasiyab : Erzurum İli Ağızları.

Kütahya

Gülensoy, Tuncer : Kutühya ve Yöresi Ağızları.

Rize

Günay, Turgut : Rize İli Ağızları.

Ege

Korkmaz, Zeynep : Güney Batı Anadolu Ağızları.

Nev.

Korkmaz, Zeynep : Nevşehir ve Yöresi Ağızları.

eş-Şüzûr

Molla Sâlih : Eş-Şüzûr-üz- Zehebiyye.

 

 

 

KAYNAKÇA

           

BANGUOĞLU, Tahsin (1974): Türkçenin Grameri, İstanbul.

BOEV, Emil (1975) : “Bulgaristan-Türk Ağızlarında İçses Konson Benzeşmesi”, Bilimsel Bildiriler 1972, TDK Yay. Ankara.

CAFEROĞLU, Ahmet (1948) : Orta-Anadolu Ağızlarından Derlemeler, Niğde, Kayseri, Kırşehir, Yozgat, Ankara Vilayetleri ile Afşar, Saçıkaralı ve Karakoyunlu Uruklarının Ağızları, İstanbul.

CAFEROĞLU, Ahmet (1951) : Anadolu İlleri Ağızlarından Derlemeler, Van, Bitlis, Muş, Karaköse, Eskişehir, Bolu ve Zonguldak İlleri Ağızları, İstanbul.

DEVELİ, Hayati (1995) : Evliya Çelebi Seyahatnamesine Göre 17. Yüzyıl Osmanlı Türkçesinde Ses Benzeşmeleri ve Uyumlar, TDK Yay. nr. 622, Ankara.

Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, Çeviren Besim Atalay, TDK Yayınları. Ankara 1985.

Derleme Sözlüğü, TDK Yay. XI cilt,Ankara.

ECKMANN, Janos (1996) : Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar, Yayıma Hazırlayan: Osman Fikri Sertkaya, TDK Yay. Nr. 635, Ankara.

ERGİN, Muharrem  (1984) : Türk Dil Bilgisi, 11. Baskı, İStanbul.

GEMALMAZ, Efrasiyab (1978) : Erzurum İli Ağızları (İnceleme-Metinler-Sözlük ve Dizinler), 3. cilt, Erzurum.

GÜLENSOY, Tuncer (1988) : Kütahya ve Yöresi Ağızları (İnceleme, metinler, sözlük), TDK Yay. Ankara.

GÜNAY, Turgut (1978) : Rize İli Ağızları (İnceleme-Metinler-Sözlük), Kültür Bakanlığı MFAD Yay. Ankara.

KORKMAZ,  Zeynep (1956), Güney-Batı Anadolu Ağızları, Ses Bilgisi (Fonetik), DTCF Yay. Ankara.

Zeynep KORKMAZ (1963) : Nevşehir ve Yöresi Ağızları, I. Cilt, Ses Bilgisi (Phonétique), DTCF Yay. Ankara.

MARTINET, A. (1985) : İşlevsel Genel Dilbilim (Eléments de linguistique générale), Çev.: Berke Vardar, Ank. 1985.

Mi¼râc-nâme, İ.Ü. Türk Dili  ve Edebiyatı Bölümü Seminer Kitaplığı, Nr. 4039.

MOLINO, Giovanni (1641) : Dittionario della Lingua Italiana Tvrchesca, Roma.

MORDTMANN,  I.H. (Yay.) (1925) : Suheil  und Nevbehâr (Tıpkı basım), Hannover.

Molla Salih, Eş-Şüzûr-üz-Zehebiyye vel-Kıtai’l-Ahmediyye fil-Lûgat-it-Türkiyye, Çeviren Besim Atalay, TDK Yay. İstanbul 1949.

Olcay, Selahattin (Hazr.)  (1965) : Ebu’l-Leys Semerqandî , Tezkiretü’l-Evliyâ (Tercümesi),  İnceleme - Metin - İndeks, DTCF Yay. Ankara.

 

 

Ana Sayfa



[1] Nehcü’l-Feradis’te: -DI  unuttum, kiçti, işittük, öptiler vs. (Hacıeminoğlu, 24).

[2] Mesela +KA (yola, (¼araba, kökke, quyaşqa), +DA (¼âlemde,  toyda, yaşta, dilrübâlıqta vs.), +Din (¼âlemdin, yârdın, ottın vs.),  -DI (aldım, kéttim, tüştüm vs.)

[3] Gülistan Tercümesi’nde : ayaqqa, qafasqa, cennetke; +DA : ¨âlette, uruşta; -DI : ayttım, baqtım, tuttum vs.(Karamanlıoğlu).

[4] Bir gazete ilanında. Kuruluş ismi. Fethiye’de.

[5] KORKMAZ (1956, § 90), güney-batı Anadolu ağızlarında iç seste ünsüz benzeşmesi konusunda şu bilgiyi veriyor: “İçseste çift ünsüz bulunan yerlerde, ikinci ünsüz, birincisi tonsuz da olsa, yine tonludur.”. Benzer bir tespiti GÜLENSOY da yapmaktadır:  “Kütahya ve yöresi ağızlarında, içses çift ünsüz bulunan yerlerde, birinci ünsüz tonsuz olsa bile, ikinci ünsüz genellikle tonlu veya tonlulaşma eğilimindedir.” Kütahya, § 73

[6]Kaynaklarımız, Ege bölgesi ağızları (Ege.) için KORKMAZ 1956, § 90, 98, 101; Nevşehir ağızları(Nev.) için KORKMAZ 1963, § 81-82; Kütahya ağızları (Küth.)için GÜLENSOY 1988, § 73; Erzurum ağızları (Erz.) için GEMALMAZ 1978, 1. cilt,  166-170'dir.

[7] tezkere kelimesinde /zk/ ses demetçiğinin  ð /zg/ ~  /sk/ ð /sg/ şeklinde geliştiği düşünülebilir.

[8] Anlam ayırıcı karşıtlıkların kimi fonetik çevrelerde gerekmemesi, yani anlam ayırıcı olma özelliğini kaybetmesi olarak izah edilebilecek olan yansızlaşma pek çok dilde karşımıza çıkan bir hususiyettir. Mesela Almanca'da rad "tekerlek" ile rat "öğüt" kelimelerinin sonundaki /d/ ve /t/ 'nin [± tonlu] niteliği anlam ayırıcı bir özellik olarak gerekmediğinden yansızlaşır ve bu iki kelime aynı telaffuz değerine sahip olur [ra:t] (MARTINET, 63).  Rusça'da da /p/-/b/, /t/-/d/ vb. karşıtlıklar, yani tonluluk ve tonsuzluk karşıtlığı sözcük sonunda ve kapantılı ya da sürtüşmeli önünde yansızlaşır (MARTINET, a.y.).

 

Hosted by www.Geocities.ws

1