İSTİKLÂL MARŞI'NIN TAHLİLİ

- Kahraman Ordumuza -

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O, benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

1. Kıt'anın Kelimeleri:

Korkma: Endişe etme. merak etme. üzülme manasında. Mesela: Yolda yolcumuz varsa, gecikmişse "Kaza olmasından korkuyorum." Veya çocuğumuzun ateşi varsa "Ateşi var korkuyorum" deriz. Yani korkmak sözünde sevgiden doğan bir his bir endişe vardır. Korkaklıkla, ödü patlamakla ilgisi yoktur. "Çanakkale Şehitlerine" şiirinde manevi türbe kurduğu, Bedr'in aslanlarını hatırlatan, tarihe sığdıramadığı, peygamberimizin ağuşunu açtığı Kahraman Mehmetçik için. M. Akif korkaklık sözünü kullanmaz, bu gayet açıktır.

Sönmez: Yok edilemez. daima var olacak ve parlayacak. Esir edilemez.

Şafak: 1. mısradaki "şafak" kelimesi akşam üzeri güneş battıktan sonra batı ufkunda beliren kızıllıktır. Burada anahtar kelime "sönmek"tir. Akşam şafağı gittikçe söner ve karanlık başlar. Türk milletinin o kara günlerdeki durumu ile ilişkisi vardır.

Şafak kelimesi Arapça'da garb (batı) ufkunun akşam kızıllığı manasınadır. Ama M. Akif aslına sadık kalmak için değil, milletimizin geleceğinin kara göründüğü durumuna uyduğu için kullanılmıştır.

Ayrıca eski şiirde de "şafak" akşam şafağı olarak da kullanılmıştır. Şair Bâki'nin Ramazan ayının, "Hilâl"in ilk görünüşü

için söylediği kasidedeki gibi ve Şeyh Galib'in şiirlerindeki gibi...

Yüzmek: Burada bolluk, çokluk, enginlik manasındadır. Meselâ: "Mutluluk içinde yüzüyor." Veya "Para içinde yüzüyor." deriz.

Ocak: Hayat alâmeti, canlılık, varlık, aile.

Ocak sönmesi: Yok olmak. Mesela: Bir kazada ailenin bütün fertleri ölmüşse "ocağı söndü." Yani yok oldular. Artık evlerinin bacası tütmeyecek.

Yıldızının parlaması: Muvaffak olmanın, varlığı, kuvvet ve kudretin işareti. Burada Türk Milletinin varlığı, kaderi, talihi manasındadır. Bayrağımız ve bayrağımızdaki yıldız, milletimizin simgesidir? O parlıyorsa varsa, milletimiz de vardır.

1. Kıt'anın Manası: Aziz ve güzel vatanımız düşmanlar tarafından işgal edilmişti. Türk Milletinin İstiklâli tehlikede idi. yok edilmek isteniyordu. Çok kara günler yaşıyorduk. Akşam güneşi batıyor, ufukta beliren kızıllık bayrağımızı hatırlatıyordu J O'nun geleceğinden endişe ediyorduk. Akşam hüznü çökmüştü... Biraz sonra karanlık başlayacaktı. Acaba bayrağımız da güneş gibi batacak, şafak gibi sönecek, ortalık kararacak, yok mu olacaktı? Milletimizin sonu mu gelecekti?

Yüce Allah'a- olan imam ile hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmayan; Türk tarihini, milletini ve kahraman ordusunu çok iyi tanıyan Mehmed Akif:

İman, imanın verdiği ümit ve cesaretle haykırıyor, kükrüyor ve gürlüyor. Korkma! Endişe etme. Batı ufkundaki bu al renk sönebilir; karanlık olabilir. Ama: Al Sancak, sönmez, yok edilemez. Onun sönmesi, yok edilebilmesi için yurdumuzun üzerinde tek tüter ocak, tek aile, tek Türk kalmaması lazımdır. Bu da mümkün değildir. Türk; Milleti bayrağını indirmemek için son ferdine kadar mücadele edecektir.

3. ve 4. mısraJarda M. Akif, Türk'ün İstiklâline olan sarsılmaz imanını haykırıyor. O (Bayrak) benim, Milletimizin kaderi, talihidir. O parlayacak, var ve hür olacak. Dolayısıyla Milletimiz de var ve hür olacaktır. O'nun varlığı bizim varlığımız; bizim varlığımız O'nun varlığıdır.

Mehmet Akif Türk milletine cesaret ve tahammül aşılamak için ve onda bulunan duyguları harekete geçirmek için şiirine korkma sözüyle başlıyor. Bayrak bir milletin bir milletin geleceğinin ve bağımsızlığının sembolüdür. Bayrağın sönmesi Türk milletinin istiklalini kaybetmesidir. Şair ülkemizde tek bir insan kalana kadar bu vatanı savunacağımızı belirtiyor. O halde en son Türk bireyi son nefesini vermeden Türk istiklal ve bağımsızlığını yok etmek, Türk bayrağını söndürmek mümkün değildir. Zira bayrağımız milletimizin yıldızıdır. Bayrağın kaderi ile milletimizin kaderi birbirine bağlıdır. Bayrak bizimdir, biz yaşadıkça onu elimizden kimse alamaz.
Türk milletinin bütün fertlerini öldürmedikçe bağımsızlığını kimse yok edemez.

 

Okunuşu: "O" bayrak kelimesinin yerini tuttuğu için dolgun ve tok bir sesle okunmalıdır. 4. mısrada: O benim milletimindir ancak! şeklinde beraberce okunacak. Doğru okunacağı şekilde noktalama işaretleri koyuyorum.

O benim milletimin yılanıdır, parlayacak;

O benimdir, O benim milletimindir ancak!

***

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!

Kahraman ırkıma bir gül... Ne bu şiddet, bu celâl?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl;

Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl.

2. t'anın kelimeleri:

Çatma: Yüzünü asma, kaşlarını çatma (bayrağın hilâli kaşa benzetilmiş). Milletimize sitem etme.

Bir gül: Bir kere gülümse, gül. Dargın olma.

Celâl: Heybetle korku vermek.

Hakkıdır: Hak etmiştir, kazanmıştır.

Hakk: Yüce Allah

Tapan: Kulluk eden, inanan, iman eden.

İstiklâl: Hürlük ve bağımsızlık. Esir olmamak.

2. Kıt'anın Manası: M. Akif bayrağa canlı gibi seslenir. Bayrağı milletinin sevgilisi, hilali de kaşıdır. O'nun kaş çatışı bile milleti üzer, gülmesi hayat verir; kahramanlık şevki verir. Bu millet bayrağının uğruna daima kan vermiştir. Bayrak, rengini milletinin kanından almıştır.. Rengini millete borçludur. Gülmezse millet de kanını helal etmeyecektir. Ama bayrağın kaşını çatmasına gerek yoktur. Çünkü: Hakk'a (Yüce Allah'a) iman ve kulluk eden milletimiz istiklâli hak etmiştir. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim de inananlara zafer va'detmiştir.

Şubat 1921, Taceddin Dergâhında merdivenden çıkınca hemen sol taraftaki küçük odada, rafta idare (küçük gaz lambası) yanmakta; yer yatağında yatmakta olan Mehmed Akif uyanmış, kâğıt arıyor... Yok... Eline geçirdiği kurşun kalemle yer yatağının sağındaki duvara dönmüş; pınar gibi ilham fışkıran imanlı bağrından çıkan, Türk'ün geçen iki bin beş yüz yıllık tarihini ve ebedi geleceğini bir mısrada anlatan kıt'ayı yazıyor.

Şair ikinci kıtada bayrağımızın o zaman ki kırgın, küskün, öfkeli halini dile getiriyor. Türk vatanının bazı parçaları, işgal edilmiştir. Bu yüzden bazı bölgelerde bayraklarımız indirilmiş yerine düşman bayrakları asılmıştır. Kaş çatmak öfke halini ifade eder. Kaş ayrıca edebiyatımızda hilale benzetilir. Sevgilinin kaşları daima hilal şeklinde gösterilmiştir. Bayraktaki hilal de tıpkı nazlı bir sevgilinin kaşı gibi çatılmıştır. Kahraman Türk milletini üzmektedir. Türkün beklediği, özlediği gülen bir bayraktır.

Türk bayrağının gülmesi göklerde dalgalanmasıdır. Bir aşığın sevgilisinden güler yüz beklemesi gibi bağımsızlığa aşık Türk milleti de özgürlüğün sembolü olan bayraktan gülmesini beklemektedir. Bu milletimizin en doğal hakkıdır. Çünkü Türkler bağımsızlıkları ve bayrakları uğruna pek çok kan dökmüşlerdir. Bu kanları bayrağa helal etmeleri için onun da nazlanmayı bırakıp göklerde dalgalanması gerekir. Türk milleti daima Allah’a inandığı ve taptığı için özgürlük onun hakkıdır.
 

***

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

Sabah namazı ezanına kalkan oda komşusu Hafız Bekir Efendi (Konya Mebusu) M. Akif i elindeki çakısı ile duvardaki (kâğıda aldığı) kıt'ayı kazırken görüyor.

3. Kıt'anın Kelimeleri:

Ezel: Başlangıcı belli olmayan zaman, tarihin ilk devirleri. Çok eskiden beri.

Zincir vurmak: Esir etmek.

Bend: Suyun önüne çekilen engel, baraj.

3. Kıt'anın Mânâsı: Bu kıt'ada M. Akif, tok sesi ile bütün dünyaya Türk'ün tarihini ve karakterini haykırıyor. Dünyada bütün milletlerin bir esaret devreleri vardır. Dünya tarihinde aralıksız hürriyetini müdafaa ve muhafaza etmiş tek millet vardır: Türkler.

"Ben ezelden beridir hür yaşadım" diyerek bir mısranın yarısına san'at kudreti ile ikibinbeşyüz senelik Türk Tarihini sığdırıyor ./Hür yaşarım" diyerek Türk'ün hür yaşamak karakterini, azmini ve sonsuza kadar ebediyyen hür yaşayacağını; geleceğini haykırıyor. Böyle bir milleti esir etmeyi hayal edenlere şaşılır.

3. mısrada Türk'ün kuvveti, kudreti ve haşmeti vardır. Hürriyetine mani olan, sed çeken her şeyi ezecek bir sel gibidir. Zaten Orta Asya'dan Altay Dağlarından Tuna Boylarına akan bir seldir.

4. mısrada, tarihte dağ yırtmış olmanın kudretini, gururunu yani: Ergenekon Türklerini, Ergenekon Destanını hatırlatır. Ezcümle, tarihin ilk devirlerinden beri hür yaşayan Türk; ebediyen de hür yaşayacaktır. Buna mani olmak isteyenleri dağlan yırtan kuvveti ile sel gibi ezer, aşar.

Şair “ben” diyor.(Ancak kast ettiği mana aslında bizdir Türk milleti adına konuşmaktadır) Türk milleti ezelden beri hür yaşamıştır, hür yaşayacaktır. Onun özgürlüğünü elinden almak isteyen ancak çıldırmış olmalı, zira böyle bir harekete kalkışanlar ağır bir şekilde cezalandırılır. Türk milleti bağımsızlığı uğrunda önüne çıkacak her engeli aşacak güçtedir. O; böylesine yüce bir amaç için dağları delecek, enginlere sığmayıp, denizleri taşıracaktır güçtedir.

***

Garb'ın afakim sarmışsa çelik zırhlı duvar;

Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar; "

Medeniyyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

4. Kıt'anın Kelimeleri:

Garb: Batı. Batı ülkeleri, Avrupa ülkeleri.

Afak: Ufuklar, gözle görülebilen bütün kainat.

Serhad: Sınır boyu

Ulusun: Kelimenin kökü: Hayvanlar için kullanılan -ulumak- fiilidir. İstilacı, sömürgeci, salldırgan, sahte "medeniyet" yaptığı vahşiliklerden canavara; silahlan ile çıkardığı sesler de hayvan ulumasına benzetilmiş. Zaten ulumak, boğmak ve canavar kelimeleri arasında uygunluk var.

Okunuşu: "Ulusun" sözünü okurken, ayaklanmızm altında, ölmek üzere uluyan bir köpeğe hitabediyormuş gibi küçük gören, aşağılayıcı, hakaretli bir sesle okunmalıdır.

"Medeniyet": Rahmetli M. Akif, şiirlerinde manasını, esas anlamından düşük gördüğü kelimeyi "tırnak" işareti içinde kullanmıştır. Burada yukarda arz ettiğim sahte medeniyyeti kastettiği için böyle yazmıştır. M. Akif asla medeniyyete düşman değildi. Bilakis, geriliğin düşmanı idi.

İlim ve çalışma tavsiye ediyordu. Körü körüne Avrupa hayranı olmayın batının sadece ilmini tez elden alın diyordu.

4. Kıt'anın Manası: Batı ülkeleri bütün silahları ile sahte medeniyyeti ile haçlı ideali ile hakiki medeniyyet örneği olan Türk'ü boğmağa yok etmeye gelmişlerdi. Ama Mehmetçiğin imanlı göğsü düşmanların önüne sed gibi mani olacaktır. "Medeniyyet" denilen sahte, yalancı, vahşi, saldırgan tek dişi (silahı, tekniği) olan bu canavar ulusun dursun. Endişe etme (korkma) o ölmek üzere olan canavarın gücü Mehmetçiğin göğsündeki imanı boğmağa yetmeyecektir. Onun eceli Mehmetçiğin elindedir. Rahmetli M. Akif'imiz, -Çanakkale Şehitlerine şiirinde bunu şöyle ifade etmişti:

Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?

Bu kıtada şair vatanımızı istilaya kalkışan Avrupalılara meydan okuyor. 20. asrın başında Avrupa medeniyeti 19.yy. deki görkeminden oldukça uzaktır. O sebeple şair Batı'yı tek dişi kalmış canavara benzetiyor. Ancak Avrupa mevcut teknik imkanlarını seferber ederek topuyla, tüfeğiyle, tankıyla bizi yok etmeye çalışmaktadır. Mehmetçik ise bu güce topla, tüfekle, mızrakla, kılıçla cevap vermeye çalışmaktadır. Avrupalı kendini çelik zırhla korurken Mehmetçik ona iman dolu altın göğsüyle karşılık vermektedir.

***

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;

Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...

Kim bilir, belki y arın, belki yarından da y akın,

5. Kıt'anın Kelimeleri:

Alçak: Vicdansız, ahlaksız, kahpe saldırgan.

Hayasızca: Utanmazca, sıkılmazca, edepsizce.

5. Kıt'anın manası: Türk'ün yurduna haksız olarak saldıranlar alçaktırlar. Utanmazdırlar, edepsizdirler. Müdafaadaki Mehmetçiğin, imanlı göğsünden başka bir şeyi yoktur. Mehmetçiğe: Bu iman ile bu hayasız akını durdur, son ver. Artık inananların biraz gayreti buna yetecektir. İmanın verdiği ümit; ümidin verdiği cesaretle haykırıyor, zafer müjdesini veriyor. Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de va'dettiği zafer dolu günler o kadar yakındır ki: Belki yarın, belki yarından da yakındır. Bu ancak kuvvetli bir inanç ve imanla yazılır.

Şair kahraman Türk askerine hitap ediyor. Türk yurdunu alçakları uğratmaması için gerekirse canını feda etmesini öneriyor. Şehit gövdelerinin meydana getireceği siperler düşmana mani olacaktır. Mehmet Akif düşmanın çok kısa bir süre içinde bu hayasızca akına son vereceği Allah’ın Türk milletine Kuran-Kerimde vaat ettiği zafer gününün yarından bile daha yakın bir zamanda doğacağına inanmaktadır.

***

Bastığın yerleri, "toprak!" diyerek geçme, tanı!

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı:

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

 6. Kıt'anın Kelimeleri:

Kefensiz yatan: Şehid. (Şehid, elbisesi ile kefensiz gömülür.)

Şehid: Dini, vatanı, milleti ve namusu için savaşarak veya vazife başında canını veren (ölen) müslüman. (Askerlikte en yüksek rütbe şehitliktir. Dünyada Türk Milleti kadar vatanı için şehid veren bir millet daha yoktur. Vatanımızın her yeri şehitlik olduğu gibi, vatanımızın dışında da 42 yerde Türk Şehitliği vardır. M. Akif - Çanakkale Şehitlerine - şiirinde şehide manevi türbe kurmuştur. Tarihe sığdıramamış, bu taşındır diyerek Kabe'yi başına dikmiş, mor bulutlan türbesine tavan diye çatmış, Yedi Kandilli Süreyya'yı uzatmış; tüllenen mağribi akşamlan yarasına sarmış; ve,

-Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.

Ey şehid oğlu şehid! İsteme benden makber

Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber -

diyerek şehidin büyüklüğünü anlatmıştır.

6. Kıt'anın Manası: M. Akif, 6., 7. ve 8. kıt'alarda vatan ana fikri üzerinde durur. Bastığımız yerler, "alelade bir toprak parçası" değildir. Türk Milleti vatanı için sayısız şehid vermiştir. Mehmetçik, o şehitlerin oğlu, o şehitlerin torunudur. Onları incitmemek için, onlara lâyık olmak için hiçbir şey karşılığında vatanını vermeyecektir.

Şair Türk ordusuna vatanın kutsallığını hatırlatıyor. Toprak ile vatan arasında büyük bir fark vardır. Toprağı vatan haline getiren onu elde etmek ve korumak için savaşan fertlerin varlığıdır. Kısacası sıradan bir toprak büyük bir değer taşımaz; ama vatan toprağı uğrunda şehit olan atalarımızın o topraktaki mezarlarıdır. Bu kutsal vatanı dünyalara değişmeyiz. Toprak dünyanın dünyanın her yerinde bulunur. Ancak atalarımızın kanlarıyla sulanan topraklar vatanımız üzerindedir.

***

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!

Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda!

Etmesin tek, vatanımdan beni dünyada cüda.

7. Kıt'anın Kelimeleri:

Şüheda: Şehitler,

Canan: Sevgililer, sevilenler.

Huda: YüceAllah

Tek: Yalnız, sadece

Cüda: Ayrı, uzak.

7. Kıt'anın Manası: M. Akif cennet vatan derken yerin altını kast ediyor. Şehitler cennete giderler. Toprağını sıksan iz her yerinden şehitler fışkıracak bu vatan da bizim dünyadaki cennetimizdir. Böyle bir cennet vatan için kim canın feda etmez?

M. Akif, Yüce Allah'a, milletinin ağzından niyaz ediyor, yalvarıyor: Bu cennet vatan için canımı, bütün sevdiklerimi vereyim. Ama yeter ki beni vatanımdan ayırma. Hiçbir şeyim olmasa da.yaşamasam da vatanımın toprağında yatmak bana yeter. (Bu mısralar Oğuz Han'ı hatırlatır. Oğuz Han. düşmanlarının isteğine göre atını, silahını, en yakınlarını verir. Ama iş gayet çorak bir toprak, vatan parçasına gelince vermez. Türklerle, Çinliler harp eder ve Türkler Çin ülkesini baştan başa zapt ederler.)

Bu vatan cennet kadar kıymetlidir. Şehit olanların ruhu dini inanışımıza göre doğrudan doğruya cennete gider. Şehitlerimiz bu vatan toprağında yattığı için cennetten farksızdır. Bir avuç toprağı sıksak şehitler fışkıracak sanırız. Canımızdan çok sevdiğimiz insanları varımızı yoğumuzu Allah alsında yalnız yaşadığımız sürece bizi vatanımızdan ayrı düşürmesin.

***

Bitişikteki Taceddin Camiinde ve diğer camilerde hazin hazin sabah ezanları okunmaktadır. Bu ezanlar susacak mıdır?

M. Akif, Yüce Allah'a ellerini açarak milletinin ağzından, bütün vücudu titreyerek niyazda bulunuyor, yine yalvarıyor:

Ruhumun senden İlâhî şudur ancak emeli:

Değmesin mâ'bedimin göğüne nâ-mahrem eli;

Bu ezanlar -ki şehâdetleri dînin temeli-

Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.

8. Kıt'anın Kelimeleri:

İlâhî: Ey yüce Allah'ım.

Emel: İstek, arzu, dilek.

Mâ'bed: Cami, ibadet edilen yer.

Nâ-mahrem: Yabancı.

Şehadetleri: Şahitlikleri, delilleri, ispatları.

Dinin Temeli: Ezanda, Allahu Ekber! den sonra: Eşhedu en la ilahe illallah (tecvidsiz okunuşa göre). (Şahitlik ederim ki Allah'dan başka ilah yoktur. Eşhedu enne Muhammeden Resulullah!.. (Şahitlik ederim ki Hazret-i Muhammcd (S.A.S) Allah'ın kulu ve elçisidir.)

Ezanın bu kısmı: Kelime-i Şehadet'i ifade eder. Bu İslam Dininin temel esaslarındandır. Bunu söyleyen Müslüman'dır.

(Not: Sevgili Peygamberimizin müezzini, Tevhidin Şeyda Bülbülü ve Bayraktan siyah inci Hz. Bilali Habeşi R.A. Medine ve Mescid-i Saadet'de gür ve berrak sesiyle Ezanı ilk okuyandır.) (R.A.: Radiyallahu anhu: Allah ondan razı olsun.) (Mescid-i Saadet: Peygamber Mescidi.)

Ebedi: Sonsuza kadarı daima.

8. Kıt'anın Manası: Bu kıt'ada, M. Akif, titreyerek, yüce Allah'tan milletinin ve ordusunun adına niyazda bulunuyor. Bütün milletin, Mehmetçiğin tek arzusu kendileri şehit de olsalar: yeter ki vatana düşman girmesin, ma'bedlerimizin göğsüne onların kirli elleri ve ayakları değmesin. Türk Müslüman'dır._ Dünyaya gelen Türk'ün ilk kulağına giren ses, Ezan sesidir. Ezandan sonra kulağına adı söylenir. Türklüğün ve Müslümanlığın damgasını taşıyan güzel camilerimizin zarif minarelerinden günde beş defa Ezan sesi Hakk'a yükselir.(Bu ülkenin Müslüman ülkesi olduğuna şahitlik ederler. İşte bu ezanlar sonsuza kadar yurdumuzun üzerinde inlemelidir. Birbirinden ayrılmaz bir bütün olan Türklük ve Müslümanlık da ebediyyen var olmalıdır.

Allah’a şair hitap ediyor. Mehmet Akif’in Allah’tan tek dileği ibadet yerlerinin göğsüne düşman elinin değmemesidir. Camilerimizden okunan ezanlar sonsuza kadar Türk yurdunun üstünde inlemelidir. Çünkü bu ezanlar dinimizin temelidir.

***

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım;

Her cerihamdan, İlahi, boşanıp kanlı yaşım,

Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na'şım!

O zaman yükselerek Arş'a değer, belki, başım.

9. Kıt'anın Kelimeleri:

Vecd: İman coşkunluğu.

Secde: Yüce Allah'ın huzurunda yere kapanmak, alnını yere huşu ile koymak. Bu an, Yüce Allah'a, Yaradanına, Âlemle rin Rabbına, kulun en yakın olduğu andır.

Ceriha: Silâh yarası, vücutta açılan yara, tahrip.

Ruh-u Mücerret: Cisimsiz ruh,

Na'ş: Cesed.

Arş: Allah'ın bütün yaratıklannı içine alan göklerdeki manevi en yüce kat. Allah'ın huzurunda erişilebilecek en yüce makam. En yüce rütbe.

9. Kıt'anın Manası: Eşsiz İstiklâl Marşımızın bütün kıtaları birbirine bağlıdır. 8. Kıt'adaki dualarımızı, niyazlanmı-zı Yüce Allah kabul ederse: Yurdumuza camilerimize düşman eli değmezse, ezanlar yurdumuzun üzerinde devam ederse, işte o zaman: Hayatta kalanlarla birlikte şehidler, şayet varsa mezar taşlan bile canlanacak, sonsuz sevinç ve iman coşkunluğu ile yüce Allah'a -şükür secdesine- kapanacaklardır. Toprak altındaki şehidler yeniden hayat bulacaklar; yaralanndan kanlı yaşlar, ama sevinç yaşlan boşanacak. Şehid na'şlan cisimsiz ruhlar halinde, Yüce Allah'ın yarattığı en yüce kata Arş'a erişecekler. Yaradanlannın lûtfuna erip orada birbirlerine kavuşacaklardır.

Ezan sesleri yurdumuzun üstünde inledikçe şehitlerimizinde ruhları şaad olacaktır. Ezan sesi sadece yaşayanlara değil, ölülere hatta onların mezar taşlarına bile tesir eden yüce bir anlam taşır. Şehit atalarımızın her şeyden arınmış ruhları yerden fışkıracak, ezan sesiyle ayağa kalkacak ve dışa yükselecektir.

- O kara günlerde - Kahraman Ordumuza - ve Milletimize;

***

KESİN ZAFER - EBEDİ HÜRRİYET ve İSTİKLÂL MÜJDESİ:

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.

Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:

Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyyet;

Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin İSTİKLÂL.

10. Kıt'anın Kelimeleri:

Şafak: 1. mısradakinin aksine, son kıt'adaki şafak gittikçe ağaran sabah şafağıdır. Doğu ufkunda beliren kızıllıktır. Sonra ortalık aydınlanır, güneş doğar. Yani burada -şafak- geleceğin aydınlık günlerini zaferii müjdeler. Burada şafak halkın kullandığı manadadır.

İzmihlal: Yok olmak, dağılmak, bölünmek.

10. Kıt'anın Manası: Şubat 1921'de, İstiklâl Marşı'mızın yazıldığı günlerde, yurdumuz düşman işgali alanda inlemektedir. Kuvvetlerimizin üç misli silaha ve imkanlara sahip olan Yunan kuvvetleri Ankara'ya doğru yürümektedir. Polatlı'dan düşmanın top sesleri duyulmaktadır! Meclisin Kayseri'ye nakli düşünülmektedir. (10. Ocak 1921) 1. İnönü Harbi başlayalı beş hafta olmuştur. Büyük Taarruza ve Yunanın İzmir'den denize dökülmesine yani kesin zafere daha 18 ay ve 18 gün vardır. Ama bu kadar zaman önce ve bu kadar zor ve ümitsiz bir durumda; M. Akif, son kıt'ada Milli mücadelenin kazanılacağının; keşin zaferin -Ebedi İSTİKLAL'in- müjdesini verir. Artık, 2. kıt'adaki gibi hilâl çehresini, kaşını çatmıyor, naz etmiyor. Zafer kazanılmış -şanlı hilâl- olmuştur. 1. Kıt'adaki karanlığı haber veren şafağın yerine aydınlık güzel günleri haber veren, gittikçe aydınlanan, huzurlu sabah şafağında, hür ufuklarda şanlı...

Şair zafer gününün heyecanını yaşıyor. Şanlı bayrağımız dalgalandıkça gökyüzünü şafakla yarış edercesine gökyüzünü kızıl renge boyamaktadır. Türk milleti yeniden bağımsızlığına kavuşmuştur. Artık onun için yok olma korkusu kalmamıştır. Bayrağımız şehitlerimizin kanlarını hak etmiştir. Bağımsızlık Allah’a tapan ve doğruluktan ayırmayan Türk milletinin en doğal hakkıdır.

Hosted by www.Geocities.ws

1