KONSER


 

JUSTIN SULLIVAN & FRIENDS

TINDERSTICKS

 


JUSTIN SULLIVAN & FRIENDS (18 Ekim 2003, Saklıkent, Ankara):


80lerin en etkili punk gruplarından New Model Army’nin solisti Justin Sullivan, geçtiğimiz Ekim ayında Ankara Saklıkent’te bir konser verdi.

Önceden aldığımız “abi New Model Army çalmıcakmış, solo bestelerinden takılcakmış” duyumları tam olarak doğru da çıkmadı, yanlış da. Evet, solo çalışmalarına ağırlık verdi, ancak eski New Model Army klasiklerini de unutmadı. Çaldığı New Model Army’ler arasından ilk aklıma gelenler “Vagabonds” ve “51th State”.

Justin Sullivan sahneye çıktıktan sonra “Mirhübo Enkera” gibi bir şeyler söyledi ve 1,5 saati aşkın bir süre ara vermeden çaldı. Yanında bir gitarist, bir de davulcu abi vardı. Gitarist etkisizdi, silik kaldı; davulcu ise son derece renkli bir kişilikti ve yeteneğiyle aklımızı başımızdan aldı.

Sullivan bir ara “Fuck İstanbul!” diye bağırdı. Açıkçası anlam veremedim. Evet, punk grupları genelde büyük şirketlere pek hoş gözle bakmazlar, ancak aynısı büyük şehirler için de geçerli mi? (Vardır bir bildiği – Mert)

Bir ara boynuna doladığı Gençlerbirliği atkısı ise kalabalığı çok mutlu etti (Hatırlayalım: Konserden hemen birkaç gün önce Gençlerbirliği, bir İngiliz takımı olan Blackburn Rovers’ı UEFA kupasından elemişti. Justin Sullivan’sa bir İrlandalı ve İrlandalıların İngilizleri pek sevmedikleri bilinen bir gerçek.)

Konserin müzikal açıdan zirvesi “Masters Of War”’du. Justin Sullivan bu Bob Dylan bestesini harika bir şekilde yorumladı ve “Justin seni seviyorum” çığlıklarını hak etti.

Sanatçının, en sevdiğim New Model Army albümü “The Love Of Hopeless Causes”’tan hiç şarkı çalmamış olması ise beni üzdü diyebilirim. (Evet, ne “Fate” ne de “Bad Old World”!)

1.5 saatin ardından Sullivan sahneyi terk etti. 5 dakika süren alkışlı bekleyiş sonunda semeresini verdi ve bis yapan Sullivan 4 parça daha söyledi. İlk bis parçası Rolling Stones’dandı ve açıkçası iyi bir seçim değildi.

Saklıkent’i dolduran topluluk yeterince iyiydi ve kimi zaman pogo girişimlerinde de bulunmadı değil.

Justin Sullivan’ı bir dahaki sefere asıl grubuyla birlikte görmek dileğiyle... – Kıvanç.

 

INDEX

 


TINDERSTICKS (11 Aralık 2003, Saklıkent, Ankara) 


Bir Tindersticks konserini canlı izlediğime hala inanamıyorum.

90lı yılların Nirvana ve Radiohead ile birlikte en önemli rock grubu olan Tindersticks 11 Aralık günü Ankara / Saklıkent’te nefis, tadından yenilmez bir konser verdi.

Alt grup olarak, Aylin Aslım ve Süt sahne aldı. Aylin Aslım’ın 1-2 parçasını dinlemişliğim vardı daha önceden, ancak kendisini sokakta görsem tanımazdım tabii ki. Saatler kaçı gösteriyordu, inanın hatırlamıyorum, 21.30 falan olsa gerek, Aylin Aslım hanımefendi ve Süt sahneye çıktı. 8-9 tane Türkçe sözlü rock şarkısı söylediler. Gruptan bir beklentim yoktu, bu yüzden ancak iyi vakit geçirttiklerini söyleyebilirim. Ha bir de genel olarak Aylin Aslım’ın fiziğine odaklandığımdan, sağlıklı bir müzikal eleştiri beklemeyin. Buradan öpücükler yolluyorum kendisine.

Tindersticks saat 22.50’de sahneye çıktı. Vokalist Stuart’ı gördüğümde gözlerime inanamadım. Adam aslında çirkin değilmiş. Gerçekten! Bütün fotoğraflarında etrafa korkutucu bakışlar fırlatan, gözleri pörtlek pörtlek çıkan o adam gitmiş, yerine gelen adamsa en az 10 yıl daha genç gibi. İnanın abartmıyorum, adam 30’unda falan gösteriyordu!

Tindersticks, ömrüm boyunca beni U2’dan sonra en çok etkileyen müzik ikonu oldu. Ama içimde her zaman bir şüphe olduğunu da itiraf etmeliyim. Solist Stuart Staples, rock dünyasının en kalın sese sahip vokalistlerinden birisi, belki de birincisi. Daha önce Tindersticks dinlememiş olanlara, durumu biraz daha açmak gerekirse, şu örneği verebilirim: Nick Cave, Stuart’ın yanında kız gibi kalıyor!

Ve evet, yıllarca aklımı meşgul eden soru buydu: Stuart’ın sesi gerçekten bu kadar kalın mıydı yoksa stüdyoda alet edevat yardımıyla mı bu kadar kalın çıkması sağlanıyordu sesin?

Ne mutlu bana ki, şüphelerimde haksızmışım! Stuart ağzını açtığı an çıkan ses, sahnedeki grubun Tindersticks olduğunu kanıtlıyordu.

Öncelikle konserin müzikal açıdan tam beklediğim gibi geçtiğini söylemeliyim. Grup üyelerinin rock star havasından uzak, normal insanlar olduğunu biliyordum. Hatta bir röportajlarında, Tindersticks üyelerinin günlük hayatlarında genel olarak ceket – kadife pantolon – gömlek üçlüsünü tercih ettiğini okumuştum. Bana pek yakın gelen bir giyiniş tarzı değil, ancak bu onların yetiştiriliş tarzı ve ‘cool’ olmalarıyla ilgili olsa gerek. Ve kafa yapılarıyla gerçek birer centilmenmiş onlar! (Röportajı yapan kişinin yalancısıyım) Ancak hakikaten de kafamda kurduğum grup imajı, konserde gördüğüm halleriyle birebir uyuşunca daha da bir mutlu oldum.

Solist Stuart’ın üstünde keten bir pantolon, gömlek ve bir ceket vardı ve hemen anlaşılıyordu ki, bu kıyafetleri konser için özel olarak hazırlatmamıştı; sabahtan beri aynı şeyleri giyiyordu adam! Ve bu da grubun rahatlığı ve kasıntı olmamasıyla doğrudan ilintiliydi.

Kemancı Dickon Hinchliffe, ki kendisi bazı şarkılarda vokal görevi de üstlenmektedir, formda olduğu bir gündeydi. Grubun en önemli enstrümanı olarak gösterebileceğimiz kemanın iyi işlemesi de, kuşkusuz konserin başarısındaki en önemli etkenlerden biriydi.

Grup son albümünden birkaç parça ile girdi konsere. Sadece şarkı çalıyorlardı, seyirciyle iletişimleri –en azından konuşma babında- yoktu. Ancak Stuart’ın gözleri kalabalık üzerinde dolanıyordu hiç durmadan. Kendisiyle bir ara göz göze gelen naçizane bendenize yaptığı göz kırpma işaretini benden başka kimsenin fark etmemiş olması ise, bu olaydan kimseye bahsetmemem sebebiyle, halüsinasyon görmekle suçlanmama sebep olmadı. (Bu nasıl cümle ya?)

Evet, şimdi müziğe gelelim. İlk bomba “Let’s Pretend”’di. 3. stüdyo albümleri “Curtains”’da bulunan bu keman ağırlıklı parça, seyirciyi oldukça hareketlendirdi. Grup “Curtains”’tan bunun yanı sıra “Dancing”, “Buried Bones” ve harika “Bathtime”’ı çaldı.          

Beni en çok etkileyen albümleri “Second Album”’dan çalınan parçalar ise “El Diablo En El Ojo”, “A Night In”, “She’s Gone” ve “Tiny Tears”’dı. Beni grupla tanıştıran parça olan “Tiny Tears” (ki enfes bir klibi de vardır bu parçanın) seyirciyi en çok etkileyen şarkı oldu ve neredeyse tek ağızdan söylendi.

Grup 14 – 15 şarkı çaldı ve konseri bitirdi. Ağır abiler ve cool insanlar oldukları için bis yapmayabileceklerinden korkan ben, o ana kadar sert ve karizmatik bir insan profili çizen ben, grup sahneyi terk ettikten sonra “ÖEEH COME ON COME ON. MAKE BIS!!! EHEUUAA PLEASEEE!” şeklinde sesler çıkartmaya başladım. Açıkçası kendimden iğrenmedim bile, çünkü herkes benim gibi anlamsız sesler çıkarıp alkış tutuyordu.

Grup bis yaptı. 2 şarkı daha çaldılar ve gittiler. Bu şarkılardan bari biri “My Sister” olsun diye dua eden benim dualarım ise kabul olmadı.

O da ne? 2. bis’e geliyorlar, evet! Grup bir kez daha bis yapıyor, inanmıyorum: Bizi çok sevmiş olmalılar!

2 şarkı daha çalıyorlar ve artık bu sefer kesin bitirdiler derken bir de bakıyoruz,

“Simple Pleasure” albümünün kapanış şarkısı “Cf Gf” geliyor. Bir kez daha mest olup, eriyoruz “I WON’T MAKE YOU CRY / TELL YOU LIES / NEVER SAY GOODBYE” sözleriyle. Grubun bu parçanın sözleriyle vermek istediği mesajın “Goodbye!” yani, konser bitti, hadi herkes evine demek olduğunu düşünen bizler bir şarkı daha duyunca iyice çıldırıyoruz: “Have A Good Time”.

Eh, artık bitsin yani. Böyle konsere can kurban!

Konserle ilgili söyleyebileceğim tek kötü şey etrafımdaki saygısız ve geri zekalı insanların yoğunluğunun biraz fazla olmasıydı. Bir çift, tüm konser boyunca kavga etti ve haklı olarak herkesin antipatisini kazandı. “Yaa sevgilim bak konseri kaçırıyoruz, bu konuyu sonra konuşalım olur mu?” diyen kızın sevgilisine bir kafa atmak istedi şu deli gönlüm, ama modern insanız, frenledik kendimizi.

Bir başka salak insan örneği ise tam arkamdaydı ve Aylin Aslım bitirdikten sonra bütün kalabalık Tindersticks için alkış tutarken, arkamdan gelen “La şimdi Azer Bülbül çıksa ne iyi olur de mi la? Ehahaua” repliğiyle irkilmemi sağladı. Arkama dönüp baktığımda şaka yapılmadığını üzülerek fark ettim. Allah akıl fikir versin.

Hemen önümde duran ibne bir insan vardı ki, anlatılamaz; bambaşkaydı! (Amacım kimseyi incitmek değil, arkadaşın hal ve tavırlarından yola çıkarak “ibne” sıfatını layık gördüm kendisine) Eğer o arkadaşın yanında sağır bir insan olsa, muhtemelen konseri veren kişinin Jennifer Lopez veya Ricky Martin falan olduğunu düşünürdü. Bir insan Tindersticks konserinde böyle dans figürleri göstermemeli arkadaş! Seni Latin Dansları Topluluğu’na alalım! Artı, dans ederken etrafındaki insanlara kıçını sürttürmek için özel bir çaba göstermeni de anlamış değiliz. Daha doğrusu, anladık, ama sen de bizi anla! Biz senin bildiğin erkeklerden değiliz! (“I Like Girls, Bad Girls All Over The World” diyorsun yani Peter Steele gibi ;) – Mert)

Tindersticks’i hepimiz seviyoruz... – Kıvanç.

 

INDEX

 

 

GERİ DÖN

Hosted by www.Geocities.ws

1