DEMO


 

AARDTMANN OP VUURTOPBERG – “De Berg Van Verdoemenis”

ABSOLUTE MISERY – “Before The Rot”

ALONE IN SILENCE – “The Wandering Planet”

BATTLORN – “Long Way From The Dark”

BAYT GADOL – Promo

BLASTER – “Chaotic Noise”

BLOODY VOL.2 - Compilation

CADAVEROUS – “Hide In Details”

CATAFALQUE – “Never To Be Buried”

CROSSFIRE – “Decisions Of Hate”

CROWHEAD – “Love Letter”

DEAD MEN DREAM – “Zen Session One”

DIMENTIANON - Promo

DREAMTONE – “Unforeseen Reflections”

DUSK OV SHADOWS – “Methods To Madness”

EREB ALTOR – “The Awakening”

Yeni! FALL OF EMPYREAN  - “Fall Of Empyrean”

FUNERARY DIRGE – “Abyssus Abyssum Invocat”

GÖKALP BAYKAL & ZARDANADAM – “Sevgililer Günü”

KANLI TAKA – “Viking’s Porn Collection”

KUAFÖR CENGİZ – “İstanbul Hatırası”

Yeni! PHILISTINE – “Consume And Devour”

Yeni! SERMON – “Insanity”

SERMON – Promo

SOLITUDE – “Stands To The Void”

Yeni! THE MIST AND THE MORNING DEW – “The Mist And The Morning Dew”

TU CARNE / MIXOMATOSIS - Split

VILE SOUL – “In The Eyes Of...”

 


AARDTMANN OP VUURTOPBERG – “De Berg Van Verdoemenis” Demo-CD-R 2004


Aardtmann Op Vuurtopberg… Garip bir grup ismi öyle değil mi? Grubun kuruluş hikayesi isminden daha da garip. Aardtmann Op Vuurtopberg’den (A.O.V.) bahsetmeden önce Trollmann Av Ildtopberg’den (T.A.I.) bahsetmek gerekiyor. Şimdi, T.A.I. adlı bu İngiliz grup Drone/Ambient/Doom tarzında, son derece minimalist, dreamy, karanlık ve ekstrem bir müzik icra ediyor. Şu ana dek sadece 2 demo ve 2 E.P. yayınladıklarından pek fazla kişi tarafından bilinmeseler de tam anlamıyla hiçbir Drone grubuna benzemeyen ve “Filosofem” dönemi Burzum’u da hafiften hatırlatan müzikleriyle ilerde “kült” bir grup olarak anılmaları kesin gibi görünüyor. A.O.V. için de T.A.I’nin tribute grubu demek yanlış sayılmaz. İki kişiden oluşan A.O.V.’nin kuruluşu tamamen bir “kaza” sonucunda gerçekleşmiş. Grubu oluşturan iki eleman evde oturup Doom/Death cover’ları çalarlarken gitaristin gitarının bir teli kopmuş. O da gitarı bırakıp bası gitar amfisine takmış. Diğer eleman da klavyeye geçmiş. Kendi hallerinde doğaçlama takılmaya başlamışlar ve ortaya çıkan müzik onlara T.A.I.’in müziğini anımsatmış. Her ikisi de bu grubu sevdiklerinden çalmaya devam etmişler ve o esnada 45 dakika içinde 100% doğaçlama bir biçimde bu ilk demoları ortaya çıkmış.

İnanılır gibi değil öyle değil mi? 35 dakikalık, 5 parçadan oluşan bu demodaki müzik aslında T.A.I.’in müziğinden bile daha minimalist ve ekstrem. Yani T.A.I. bile arada bir varyasyona gitse de A.O.V. aynı klavye ve bas tonu ile, çok basit ve ağır riffler üzerinde tam 35 dakika boyunca oynuyor. Bu müziğe Doom demek ne kadar doğru olur bilemiyorum çünkü her ne kadar ortadaki müzik çok karanlık, çok yavaş ve heavy olsa da kesinlikle ama kesinlikle düzenli bir yapıya sahip değil, A.O.V. çok daha deneysel bir atmosfer müziği üretiyor ve buna olsa olsa (dreamy havadan da yola çıkılarak) Psychedelic Drone/Ambient denilebilir.

Kalkıp “favori parça” göstermek gibi bir abukluk yapmayacağım, zira “De Berg Van Verdoemenis” 35 dakikalık kapkara bir ses yolculuğundan ibaret, hepsi bu. Herhangi bir parça yapısı/düzeni de söz konusu değil, ortaya çıkan şey son derece primitif ve direk olarak sinir sisteminden geliyor. Absolute Misery veya Dusk Ov Shadows gibi Drone gruplarıyla kıyaslandığında A.O.V.’in müziği çok daha kaotik bir yapı gösteriyor, söz konusu gruplar monoton bile olsa belirli bir düzeni takip eden parçalar yazarlarken buradaki müzik tamamen kontrolsüz. Tek sınır sadece iki enstrüman kullanmaları ki aslında bu da o anki duygu yoğunluklarını daha güçlü bir biçimde hissetmemize yol açıyor.

Peki kim dinler “De Berg Van Verdoemenis”’i? Dürüstçe söyleyeyim, çok az kişi. Drone/Doom’a katlanamayanlar bu kayıttan uzak dursunlar. Ki Doom’a katlanamayanlar için ne söylenebilir bilmiyorum zaten. Eğer deneysel, doğaçlama ve minimalist müziklere ve Drone’a ilgi duyuyorsanız veya duyabileceğiniz en ağır ve bunaltıcı müziğe ulaşmak istiyorsanız bu demoyu deneyin derim, çünkü çok kısıtlı bir kitleye hitap eden ve tamamen kendine özgü referanslar ile değerlendirilebilecek bir müzik icra ediyorlar ve bu türde iyi bir çalışma ortaya koyduklarını söyleyebilirim. Demoyu grubun websitesinden indirebilirsiniz. 7/10 – Mert.

www.aardtmann.tk/

 

INDEX

 


ABSOLUTE MISERY – “Before The Rot” Demo-CD-R 2004


Absolute Misery internetteki Doom Metal “tapınağı” www.doom-metal.com forumunun moderatörü olan Matt Zuchowski’nin (nam-ı diğer DarkDread’in) sahip olduğu projelerden biri. Elemanın bundan önce oluşturmuş olduğu Funerary Dirge, DoomSquirrel, Alone In Silence gibi tek kişilik projeleri mevcut. Tüm bu projelerde görülebilen şey elemanın yavaş, karamsar, monoton ve minimalist müziğin hastası olduğu. Bu projeler Funeral Doom’dan Ambient Drone’a dek farklı türlere sahip olsalar da kullanılan melodiler ve üsluptan aynı kişinin elinden çıkma oldukları belli oluyor.

Absolute Misery Zuchoski’nin DoomSquirrel ile birlikte en ekstrem projesi. DoomSquirrel bu sayfada eleştirisini bulabileceğiniz Dusk Ov Shadows’dan daha da minimal ve monoton bir Drone/Doom icra ederken Absolute Misery Doom etkilerini de kapı önüne koyarak aşırı yavaş, minimal, monoton, dreamy, melankolik-ötesi bir Drone/Ambient icra ediyor.

32 dakikalık bu kayıt Absolute Misery’nin ilk ürünü ve 2 parça içeriyor. İlk parça “These Final Words” Skepticism’in “The March And The Stream” parçasının girişindeki “cenaze” havasını 10 küsur dakika boyunca monoton bir biçimde sürdürüyor. Distortion’lı bas ile açılan parça klavyelerin ve diğer efektlerin de adım adım eklenmesiyle bir Inca tapınağı gibi örülüyor. 22 dakikalık ikinci parça “Such Wreckless Sorrow”’u tarif etmek için ise kelimelerin yeteceğini sanmıyorum. Daha monoton, daha minimal ve kelimelere sığmayacak derecede melankolik. Parçanın başından sonuna dek devam eden öyle bir motif bulmuş ki Zuchowski yaşarken ölüyorsunuz. Öyle bir armoni, öyle bir tını düşünün ki sizi terkedilmiş, karanlık, yosunla kaplanmış batıklarla dolu bir denizin dibinde yolculuğa çıkarıyor; bu öyle bir deniz ki çökmüş, unutulmuş antik kentlerin hüzünlü kalıntılarıyla dolu ve her girdiğiniz yıkıntıda kendi yıkılmışlığınızı anımsıyorsunuz, ve bunu hissettiğiniz vakit gününüz kararıyor, umut içinizden silinip gidiyor. Bu parça bir başyapıt.

Dikkatinizi çekti mi bilmem, vokallere hiç değinmedim. Bu tesadüfi değil, zira Absolute Misery’de vokal mevcut değil. Distortion’lu bas ve synth. dışında hiçbir enstrüman kullanılmamış. “Az”’ın bazen “çok”’tan daha iyi olduğunu anlatan bir kayıt “Before The Rot”. Prodüksiyon da evde kaydedilmiş bir demo için çok iyi.

Absolute Misery’nin “Before The Rot”’dan sonra hazırladığı albüm yakında NOTHingness REcords’dan piyasaya çıkacak. Albümde demodaki ilk parça mevcut, diğer parçaların da “Such Wreckless Sorrow”’ın yerini doldurabilecek kadar iyi olacağına inanıyorum.

Absolute Misery ancak Earth’in ikinci albümü veya Sunn O))) ve Pelican gibi gruplardan hazzedenlerin dayanabileceği bir müzik sunuyor, ki ben bu gruba giriyorum. Funeral Doom ve Dark Ambient sevenlerin de ilgisini çekeceğine inanıyorum. Diğer şanssız azınlık için ise tek söyleyebileceğim şey; “uzak durun!!”. 8,5/10 – Mert.

funerarydirge.funeralart.net/absolutemisery

 

INDEX

 


ALONE IN SILENCE – “The Wandering Planet” Demo-CD-R 2003


Alone In Silence Matt Zuchowski’nin projelerinden birisi (kendisi hakkında bilgi için bkz. Absolute Misery kritiği). Bu projede tamamen Dark Ambient’a konsantre oluyor, ancak buradaki müzik de yine son derece karanlık, monoton ve minimalist, bu nedenle belki de Drone Ambient demek yanlış olmaz. Zaten Absolute Misery projesinin temeli de Alone In Silence için yaptığı çalışmalar sırasında ortaya çıkmış. Bu nedenle Alone In Silence’ın Absolute Misery’nin daha fazla Ambient ve daha az Drone etkisi içeren ve nispeten daha az karanlık bir versiyonu olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir farklılık da Alone In Silence’ın tamamen klavye kullanması, distortion’lu bas burada mevcut değil, genel olarak kırılgan piyano tınıları üzerine gidildiğini söylemek de mümkün. Vokal yine mevcut değil.

“The Wandering Planet”’da 2 parça ve intro/outro mevcut. Parça isimleri ve kapak resmi her ne kadar uzayla ilgili çağrışımlar yapsa da müzik bana yağmurun ardından havanın açtığı zamanki yalnızlık hissini hatırlattı. Söz konusu vakitler için iyi bir soundtrack olabilir bu çalışma. Sound her ne kadar sağlam olsa da yine de sözgelimi Absolute Misery’deki veya DoomSquirrel’daki o koyu tonların yokluğu burada hissedilmiyor değil. Ama her şeye rağmen Alone In Silence’ın bu diğer projelere nazaran biraz daha farklı bir renge sahip olması da bir dezavantaj sayılamaz.

Alone In Silence’ın bundan önce yayınlamış olduğu “Dreaming… In A Dark Place” adlı uzun bir demosu daha mevcut. Orada biraz daha karanlık, biraz daha Drone etkili bir müzik mevcut. Son olarak 2004’te Foreshadow Productions’tan Marspiter ile split bir 3” MCD yayınlamış durumda. “The Wandering Planet” ise internet için özel hazırlanmış bir çalışma yani sadece internetten indirebilmeniz mümkün. Daha fazla bilgiyi aşağıdaki linkte bulmanız mümkün. 6,5/10 – Mert.

http://funerarydirge.funeralart.net/aloneinsilence

 

INDEX

 


BATTLORN – “Long Way From The Dark” Demo-CD-R 2002


İstanbul ve Power Metal… Aklım direk olarak eskilere gidiyor. ‘90’ların ilk yarısında Tears diye bir grup çıkıp Alman Heavy Metali tadında bir albüm yayınlamıştı. Tabi ki o günler için popüler bir tarz değildi, bu nedenden olsa gerek doğru dürüst ses getiremeden ortadan kaybolmuşlardı. Bu gruptan neden bahsettim? Çünkü Battlorn da benzer bir müzik icra ediyor. Ancak ülkemiz açısından daha önemli bir durum var ki, böyle “fantastik” temalı bir müzik yapmalarına rağmen Battlorn’un elemanları da kadın gömlekleri ve deri pantolonlar yerine günlük kıyafetleriyle poz veriyorlar… Sizce bu eleştirilecek bir şey mi? Yani birkaç yerde bu tip eleştirilere rastladım, onun için soruyorum. Anket yapılsa piyasanın % 80’i bunun kötü bir seçim olduğunu belirtir, ben ise tam tersini düşünüyorum. Grupların gerçek hayatlarını müziklerinden bağımsız olarak fotoğraflarında yansıtmaları, müziğin “kaçış” hissini bu imaj kısmıyla tezat oluşturarak daha da güçlendiriyor, aynı zamanda çok daha samimi bir hava katıyor. Ama ülkemizde her şeyde yabancı “abilerin” izinin takip edilmesi istenir her nedense. Kim bilir belki Tears da vokalistleri şortla televizyona çıktığı için tutulmamıştır, Türkiye burası, olur olur.

Taşlama ve geyik içerikli ilk paragrafı geçtiğimize göre demoya göz atabiliriz. Şimdi, Battlorn’un İstanbullu olduğunu ve Power Metal çaldığını öğrendik. Müziği tarif etmem gerekirse, Voice, Thoughtsphere, Helloween ve biraz da Stratovarius’un aynı potada eritilmiş hali diyebilirim. Klavyeler çoğu yerde oldukça ön planda gidiyor ve kadroda ikinci bir gitariste gereksinim bırakmıyor. Vokalist oldukça iyi, sesini oldukça farklı şekillerde kullanabiliyor. Miksajda biraz geride kalmış olan gitarlar da iyi yazılmış ve icra edilmiş. Parçalar yukarıda adını zikrettiğim grupların straight-forward parçaları yerine daha karmaşık, değişken ve dinamik parçalarını andırıyor çoğu kez. Demodaki dört parçadan dördü de farklı tatlar içermekte. “Deepest Cut” retro bir havada, ‘80’lerin ikinci yarısından fırlayıp gelmiş bir power ballad (bence en zayıf parça). “Harper’s Song” baştan sona varyasyon dolu ve birbirinden farklı birçok tadı bünyesinde barındıran tematik bir çalışma. “Minatour” demonun “gaz parçası” konumunda ve fena sayılmaz. Demonun en sağlam çalışması ise 10 dakikalık süresi ve akıllı düzenlemeleriyle epik “One Ring”… Evet, bahsetmek istemediğim konuya da sonunda geldik. “One Ring” size neyi çağrıştırıyor? Ne, X-Men mi? Oha be kardeşim. Tolkien amca tabi ki, başka kim olabilir ki? Yani işin açıkçası hiçbir zaman Tolkien fanı olmadım, kendisiyle tek “bağlantım” malum üçlemenin film versiyonunun hastası olmak oldu. Elfler ve hobbitler ve bilimum şirin ırk (goblin ve orclar vs… da dahil) metal müzik içerisine karıştıkça bunaldım. Bu grup da bu klandan geliyor. Yaptıklarına saygım sonsuz ama kişisel beğenilerim yüzünden liriklerine pek de sempatiyle yaklaşamıyorum, ama objektif olmam gerekirse (ki gerekiyor) liriklerin gayet güzel yazıldığını da belirtmem gerekir..

Sonuçta ortada her ne kadar ufak tefek zayıf yönleri olsa da büyük ölçüde iyi yazılmış ve düzenlenmiş bir müzik var, prodüksiyon da yeterince iyi. Ancak orijinalite niyetine bir şey bulmak mümkün değil, dahası lirikler de klişe olunca… Ancak her şeye rağmen gerçekten özenli bir çalışma söz konusu ve takdiri hak ediyorlar. Eğer bu bahsettiğim tarzdan hoşlanıyorsanız 26 dakikalık bu demoyu almanızı tavsiye ederim. 7,5/10 – Mert.

www.battlorn.com

 

INDEX

 


BAYT GADOL – Promo 2003


Ülkemizden çıkan en iyi ve en özgün Death Metal gruplarından biri hiç şüphesiz ki Bayt Gadol’du. Kendileriyle ’97 yılında “Throatscum” demolarıyla tanışmıştım. 4 sağlam Melodik Death Metal parçasının yer aldığı demodaki müzikte At The Gates etkisi hissedilse de grubun kendine özgü bir tarz oluşturma eğilimi açıkça belli oluyordu. Bunun devamı da klavye kullanımının artmış olduğu, daha atmosferik bir müzik sunan “Clemency” adlı ilk albümleriyle geldi. Demodaki dört parçanın yeni düzenlemelerinin yanında 5 tane de yeni parçanın yer aldığı albüm mükemmel bir prodüksiyona sahip değilse bile başarılı bir çalışmaydı ve olumlu eleştiriler aldı. Bu eleştirilerin bazılarında bir Türkiye klasiği olarak grubun ilk demosunu kötüleyen kişilerin, demodaki tüm parçaların aynen yer verildiği bu albümü övmesi dikkat çekiyordu,  bu da ufak bir not.

Grup “Clemency”’den sonra konserlere ağırlık verdi. Kendilerini en son 2002 Şubat’ında Ankara’da düzenlenen Zoo Festivalinde izlemiştim. O zamandan sonra piyasadan genel anlamda uzaklaştığımdan grupla da bağlantım koptu, ve bu dönemde grubun dağıldığını duydum. Bu uzun sessizlik döneminde birçok kişi bu kanıya varmış olsa gerek ki grup adresini yeni öğrendiğim websitelerinde dağılmadıklarını ve çalışmalarına devam ettiklerini özellikle belirtmiş. Son zamanlarda müzik adına duyduğum en olumlu haberlerden birisi bu oldu.

Burada değineceğim kayıt bildiğim kadarıyla herhangi bir şekilde yayınlanmış değil ancak tanıtmadan da edemedim. Grubun 2003 promosu olan bu iki parçayı websitelerinden indirebiliyorsunuz. Parçaların isimleri “Tribe” ve “Weapon”. Bunlardan ikincisini ilk olarak yukarıda sözünü ettiğim festivalde dinlemiş ve beğenmiştim, ancak sound’un kötü olması nedeniyle kesin bir fikir belirtebilmek için stüdyo kaydını beklemeye karar vermiştim. İç güdülerimde yanılmamışım. “Weapon” çok iyi bir çalışma, kza “Tribe” da öyle.

İleri giderek bu iki çalışmanın “In The Cheteau Of Dreams” ve “Children Of The Witness” ile beraber grubun en sağlam çalışmaları olduğunu belirtebilirim, hatta düzenlemeler açısından “Tribe” ve “Weapon” birkaç adım öndeler bile. Bir kere karşımızda müzikal anlamda kendi sound’unu tamamen oturmuş bir Bayt Gadol var. Yani müziği değerlendirirken direk olarak referans alabileceğiniz bir benzerleri mevcut değil, bu gerçekten kişisel bir sound. Klavyelerin kullanımı artmış ancak gitarlar da kesinlikle geriye düşmemiş, artık gitar partisyonları çok daha fazla layer’a sahip ve karmaşık. Tabi ki müziğin hala çok melodik olduğunu belirtebilirim. Melodiler akılda kalıcı ve az tekrar edilmiş, varyasyon had safhada. Grup hala ölçü değişimlerine yer veriyor. Onur davulda her zamanki gibi manyak. Harun ise brutal vokallerde her zamanki karakteristik performansını sergilerken clean vokallerinin de çok gelişmiş olduğu dikkat çekiyor. Müzikteki orta doğu esintileri ise artık müziğin özüne geçmiş. Grup oryantal melodilere pas vermese de klavye tonları ve clean gitar bölümlerinde bu hava çok özgün bir şekilde açığa çıkıyor.

“Tribe” yapı olarak “Children Of The Witness” ile “In The Cheteau Of Dreams”’in karışımı gibi. “Weapon” ise daha çok “Ceremonial Fade” ile “Through A Bleeding Nothingness” arası bir yapıda. Ancak bu benzetmeler sizi yanıltmasın, grubun kendini tekrar etmesi gibi bir durum burada söz konusu değil, bu iki parça bize köklerini kaybetmeden kendini yenilemiş bir Bayt Gadol sunuyor; diğer bir değişle grup aynı temeller üzerinde “kulelerini” inşa etmeye devam ediyor.

Prodüksiyon gerçekten sağlam. Bu kez çok iyi bir davul sound’u söz konusu. Gitar tonları güçlü ve “Clemency”’nin belki de en büyük zaafı olan ve miksajdan kaynaklandığına inandığım o sound boşluğu burada söz konusu değil, müziğin en minimalist bölümlerinde bile bir boşluk hissi oluşmuyor.

Grubun şu anda bir şirketi yok ve albümlerini nereden yayınlayacakları belirsiz ancak bu iki parça direk olarak bir CD’de yayınlanacak kalitede. Eğer grup gerek internet üzerinden gerek de posta yoluyla sağlam bir yurtdışı promosyonu yaparsa bir anlaşma şansı yakalamaları işten bile değil. Eğer piyasadaki orijinallikten uzak, taklit kokan gruplardan bunaldıysanız Bayt Gadol’a şans verin, pişman olmayacağınızı garanti ediyorum. Grubun sitesinde bu iki parçanın yanı sıra 5 tane de video kaydı mevcut, bunu da aradan belirtelim. 8,5/10 – Mert.

http://139.179.89.219/200304_01/63341/99014560/99014560/baytgadol/baytg.asp

 

INDEX

 


BLASTER – “Chaotic Noise” Demo-CD-R 2003


Bu sene en fazla merak ettiğim Türk grubu Blaster oldu. Bir önceki demolarının ardından gelen övgü ve de sövgüler gruba daha fazla ilgi çekilmesini sağladı kanımca, ve bu iyi bir şey, bu şekilde "reklamın iyisi kötüsü olmaz" tezi de doğrulanmış oluyor.

Blaster tüm enstrümanları, vokalleri ve davul programlarını Tuğrul Kaya'nın kotardığı tek kişilik bir proje. Tür ise Thrash Metal, en geniş tanımıyla. 33 dakikalık bu demoda yer alan 8 parçada her ne kadar Alman Thrash soundunun ağırlığı (Tuğrul'un Mille benzeri vokali ile de belirginleşerek) hissedilse de müzik çoğu kez 80'ler thrash'inin agresyonunu ve komplikeliğini aşıyor, örneğin "Mind Disease" parçası bir Death albümünden fırlamış gibi dururken "Root Of Evil" daha çok Destruction çağrışımları yapıyor. Yani ortada öyle fazlasıyla orijinal bir müzik söz konusu değil, ama gerçekten çok üstün bir thrash metal çalışması söz konusu. Demoda baştan sona tempo çok yüksek ve hiç düşmüyor. Müzik fazlasıyla varyasyonlu ve değişken. Riffler son derece akıcı ve Tuğrul tek gitarist olmasına rağmen bir sürü farklı gitar partisyonu yazmış ve bu işin altından başarıyla kalkmış. Sololar bu müziğin olmazsa olmazları ve bunlar da ustaca yazılmış. Parçalar üzerinde uzun bir zaman çalışılmış olduğu ortada. Sonuçta öyle görünüyor ki Tuğrul bu işe yıllarını vermiş, thrash metali iyi analiz etmiş ve ortaya böyle sağlam, taş gibi parçalardan oluşan bir demo çıkarmış. Daha önce bahsettiğim "Root Of Evil" başta olmak üzere "Face The Truth", "Capture The Life" çok sağlam, akılda kalıcı ve orijinal riffler içeren parçalar.

Gelelim prodüksiyona. Demo vokaller hariç evde kaydedilmiş, vokaller için ise akıllı bir taktikle profesyonel bir stüdyo kullanılmış ve vokaller kulağa son derece temiz geliyor. Gitar tonları da oldukça güçlü, ancak demonun en büyük sorunu programlanmış davulun soundu. Zillerin soundu kötü, dahası ataklarda altoların soundu rahatsız edici. Miksajda altolar biraz daha geriye çekilerek bu sorun halledilebilirdi bence. Bunun dışında programlama oldukça gerçekçi.

Kapak dizaynı başarılı ve kendine özgü. Renkli fotokopi kapakta info dışında lirik ve foto yer almaması bir eksi, ancak bu da yeterli derim ben.

Sonuçta "Chaotic Noise" müzikal açıdan çok başarılı, hatta albüm seviyesinde bir demo. En büyük problemi davul soundu, ancak ona da müziğin akıcılığı içinde kolayca alışacağınızdan eminim. Fazla orijinal bir müzik yaptıklarını söylemek mümkün değil, ama işin açıkçası umurumda da değil, ben bu türü seviyorum. Ben profesyonel bir stüdyoda "canlı" bir davulcuyla harikalar yaratabileceklerine inanıyorum. Eğer müziklerine biraz daha deneysellik katarlarsa, ki bu "deneyselliğin" ne olacağına ancak kendileri karar verebilirler, o zaman Blaster'ın daha büyük bir isim olması işten bile değil. Ülkemizde desteği en fazla hak eden gruplardan birisi. 8/10 - Mert.

www.blastermetal.com

 

INDEX

 


BLOODY VOL.2 - Compilation CD-R Bloody Production


İspanyol UG piyasası hakkında ne ararsanız burada. Buradaki albüm yayınlamış/yayınlamamış 15 gruba bakarak diyebilirim ki İspanya piyasası bizden epey bir ilerde. Buradaki grupların çoğu Atmosferik, Melodik Black Metal çizgisinde müzik yapıyorlar (Ered, Flowing Crimson, Agorazheim...) ancak arada Death, Grind, Doom grupları da az da olsa var (Holocaust, Mortuorio, Nadir...). Kayıt kaliteleri genelde oldukça yüksek. Müzikalite de aynı şekilde. Dinleyince İspanyol piyasasındaki yüksek kaliteyi görüp şaşıracağınızdan emin olabilirsiniz. Ben en çok Nadir, The Bleeding Sun ve Mistweaver'ı beğendim. Kapak renkli profesyonel baskı, içinde teşekkür listesi, grup logoları ve adresleri mevcut. CD 79 dakika sürüyor. Hiç abartısız dinlediğim en iyi compilation’lardan biri. Mutlaka edinin. 9/10 - Mert.

www.wolfrecords.cjb.net

 

INDEX

 


CADAVEROUS – “Hide In Details” Demo-CD-R 2002


Aranızda demo kasetleri özleyen var mı? Malum artık doğru dürüst kaset formatında demo çıkmıyor, artık CD writer'lar falan da ucuz, herkesin evinde de bilgisayar olunca... Şahsen ben özlemiyorum. Evde çoğaltılmış düşük ses kalitesine haiz demo kasetler yerine CD demoları tercih ederim. "Nostalji" falan bence hikaye.

Evet konumuzla ilgisi olmayan bu paragrafı geçtikten sonra Cadaverous'a gelelim. Grubu ilk demoları "Psychopathologist" ile 2000'lerin başlarında tanımıştım. Grup, o evde kaydedilmiş demoda bu kayıtta gelişmiş bir biçimde karşımıza çıkan progressive death metal soundlarının sinyallerini vermişti. Atheist-vari kısa enstrümantaller ve "ana" parçalar. Ancak o demodaki müzik daha çok brutal death metal tarzına yakınken bu demoda müziğin melodik death metal yönüne doğru kaydığı gözlemleniyor. Ancak bazı parçalar Amerikan Death sounduna daha yakınken bazı parçalar Swedish çağrışımları yapıyor. "Viles" parçasında akustik gitar ve klavye de kullanılmış. Ancak bunlar günümüz piyasasında yapılmadık şeyler değil. Vokaller oldukça başarılı. Enstrümanlar da başarıyla çalınmış. Ancak işin açıkçası ilk demodaki death/grind soundlarının üzerine daha fazla gitmeleri beni daha fazla memnun ederdi, zira buradaki melodik death parçaları her ne kadar fena kotarılmış olmasalar da ne çok yaratıcı, ne çok orijinal, ne de çok özel. Bunun nedeni de grubun kulaklarımızın aşina olduğu melodiler üzerine fazla gitmesi, örneğin "Wait Of The End" her ne kadar fena bir parça olmasa da etrafta bir sürü benzerini bulmak mümkün. Demoda 5 uzun parçanın yanında 6 kısa enstrümantal yer alıyor. Bunlardan "Exist" folk havasıyla oldukça başarılı, fusion tadındaki "About..." ve Forgotten Silence'ın "Thots" zamanlarından fırlamışa benzeyen ve bana fazlasıyla tanıdık gelen "Secret Reflections" da öne çıkıyorlar.

Prodüksiyon fena değil. Davul soundu her ne kadar çok sağlam olmasa da bence yeterince iyi. Kapak ise demonun en büyük eksisi. Demo bana sadece renkli fotokopi ön kapak ile beraber geldi. İçinde hiçbir şey mevcut değil. Bu büyük bir eksi, en azından kayıtla ilgili infoya yer verilebilirdi.

Cadaverous enstrümantal parçalarındaki etkileri Death Metal soundları içerisine yedirebilirse iyi bir şeyler çıkarabilir. Ancak şu anki soundları orijinal değil ve onları çok ileriye götürebileceğini sanmıyorum. Demoyu Progressive Death sevenlere tavsiye ederim. 6/10 - Mert.

www.cadaverous.cjb.net

 

INDEX

 


CATAFALQUE – “Never To Be Buried” Demo-CD-R 2002


Son yıllarda yerli gruplarda kalitede artış görülse de maalesef orijinalite de kaybolmakta. Öyle görülüyor ki gruplarımız underground ile iç içe olmadıklarından daha mainstream metal örneklerini takip ediyorlar ve bunun sonucunda da müziklerini daha en baştan belirli sınırlar içersine alıyorlar. Catafalque İstanbullu bir Gothic Metal grubu. Öncelikle ülkemiz adam gibi Gothic Metal yapan bir grup kazandığı için sevinmem gerekiyor. Ancak ortaya çıkan müziğin yurtdışındaki benzerleri tarafından yıllar önce klişeleştirildiğini düşününce sevincim kursağımda kalıyor. Olayımız Avrupa Gothic Metal’i, yada bazılarının deyimiyle “Beauty & Beast Metal”. Olayın ne olduğunu biliyorsunuz, eski Theatre Of Tragedy, Trail Of Tears, Lacuna Coil vs… Male vokaller genelde clean ama arada brutallere de rastlamak mümkün. Her iki vokalist de  iyi. Klavyeler tabi ki ağırlıkta ancak gitarlar da zayıf değil. Diğer bir deyişle buradaki her şey kitabına uygun, parçalar iyi yazılmış ama orijinallik niyetine bir numara söz konusu değil. “Legacy Of The Virgin Eve” bana Moonspell’in “Irreligious” ile “Sin/Pecado” albümlerini ve biraz da T.O.T.’nin “Velvet Darkness…” dönemini anımsattı. “Nightfall Serenades”’teki olay yine Theatre Of Tragedy stili. “Sharper Than The Blade”’deki olay T.O.T. ile Within Temptation arası. Demonun bence en iyisi olan “As The Dying Calls Thee” ise melodik klavyeleri ve hareketli yapısı ile Alman Gothic gruplarını anımsatıyor büyük ölçüde. Parça iyi düzenlenmiş ve benim için demonun en güzel kısmı da burada yer alıyor; parçanın 2. dakikasının 20. saniyesinde direk olarak Doom Metal riffleri devreye giriyor. Onlar da gayet klişe ama o tarzı çok sevdiğime göre… Sonuçta 20 dakikalık demo yabancı grupların müzikleri etüd edilip yapılmışa benziyor. Kesinlikle kötü değil, bence gayet iyi, ama gelin görün ki bu müzikle dışarıda ses getirmelerine imkan yok, hele hele bu tarzın yaratıcısı olan gruplar bile müziklerini yenilemeye çalışırken… Bu bahsettiğim grupların büyük kısmını zaten hiçbir zaman sevmediğim için her gün dinleyebileceğimi sanmıyorum, ama bu gruplardan hoşlananların sevmemesi için de hiçbir sebep göremiyorum. Kayıt kalitesi iyi. Grup yakında ilk albümünü piyasaya çıkaracakmış, daha fazla bilgiyi sitelerinden almanız mümkün. Evet, sanırım söyleyebileceklerim bunlar. 6,5/10 – Mert.

www.catafalque.com

 

INDEX

 


CROSSFIRE – “Decisions Of Hate” Demo-CD-R 2002


Hmm, Ankaralı bir grup… Ankara piyasası son yıllarda ülkemiz piyasası adına en önemli işlerin yapıldığı yer olarak göze çarpmakta. Her ne kadar ortaya çıkan çalışmalar yeterince orijinal değilse de kalitenin belirgin bir biçimde yükseldiği de gözle görülür bir gerçek. Söz konusu Crossfire Thrash/Power arasında müzik yapan bir grup ve bundan bir dört sene önce yine aynı şehirden çıkmış ve yine benzer tarzdaki Dementia’nın demosuyla karşılaştırıldığında arada oldukça büyük bir kalite farkı olduğu ortaya çıkıyor. Grubumuz tabiri caizse “Amerikan soundlu” metal icra ediyor. Müziğin içersinde en çok Iced Earth etkisi göze çarpsa da daha farklı etkilere rastlamak da mümkün, örneğin “Scharfschütze” bana daha çok “I Hear Black” dönemi Overkill’i çağrıştırdı. Diğer parçalarda da Hades, Reading Zero, Cage gibi gruplar ile benzerlikler bulmak mümkün. Ancak dediğim gibi müzik en fazla Iced Earth’ü çağrıştırıyor, ki bunda eminim ki vokallerin de biraz olsun etkisi var. Vokaller Matthew Barlow ile Hazy Hill Ufuk arası bir yerlerde… Hem tarz, hem de kalite bakımından. Bu da vokallerin ortalamanın üzerinde olduğu anlamına geliyor. Müziğe gelirsek. İşin açıkçası grup çok vurucu çalışmalara imza atamamış desem yalan olmaz. Bunun sebebi daha çok parça düzenlemelerinde gizli. Örneğin “Bloody Tears” parçasının ortalarındaki clean bölüme geçiş daha oturaklı olabilirdi, bu şekilde uyumsuz durduğu gibi parçanın gücünü azaltıyor. “Sunday” ise bir power ballad, ancak maalesef o da yeterince güçlü değil. Yani bunun bir nedeni de kullanılan rifflerin orijinallikten uzak olduğu kadar yeterince catchy de olmaması olabilir, sözgelimi bu parçanın girişindeki arpej inanılmaz klişe, eğer bir arpej başladığında devamında gelecek notaları rahatlıkla tahmin edebiliyorsam ortada bir sorun var demektir. Ancak demoyu dinlemeden önce bir compilationda dinlemiş olduğum "Nightwolf" sağlam yazılmış, enerjik bir parça.  Sonuçta müzikte kalite belli bir seviyenin üzerinde, ancak grubun ihtiyacı olan şey daha catchy riffler ve biraz daha fazla enerji, “Nightwolf”’da olduğu gibi. Ve biraz daha orijinalite, denenmemiş fikirler. Prodüksiyon ve kapak iyi. Averajın üzerinde bir demo, bahsettiğim gruplardan hoşlanıyorsanız deneyin. 6/10 – Mert.

www.crossfire.tr.cx

 

INDEX

 


CROWHEAD – “Love Letter” Demo-CD-R 2000 Neodawn Productions


Biraz eski bir demo ama kimin umurunda? Benim değil… Crowhead “eski Black Metalciler Black Metal dışında her türle uğraşırlar” tezini doğrulayan bir grup. Elemanlar Norveçli ve eski Black Metal müzisyenleri. Ancak Crowhead’in müziğinin bu tür ile uzaktan yakından ilgisi yok. Burada söz konusu olan şey ‘80’ler popu etkilenimli Gothic Rock. Ama sakın ha Him tarzı trendy bir şeyler beklemeyin, burada söz konusu olan müzik daha ağır, klavye ağırlıklı ve her şeyden önemlisi daha karanlık. “Lost Angel” The Sisters Of Mercy’nin en yavaş parçalarını anımsatıyor. Açılış parçası “Eternity”’deki vokal harmonileri bana garip bir biçimde Duran Duran’ın “Save A Prayer”’ını çağrıştırdı (tabi ki onun kadar iyi değil). Bu nedenle belki de To Die For’un yavaşlatılmış ve distortionlardan arındırılmış, biraz da Doom etkisi katılmış hali demem mümkün Crowhead’in müziğine. Ancak yine de Crowhead’i tüm bu saydıklarından ayıran bir şeyler mevcut, sanırım bunun nedeni “homemade” prodüksiyon da olabilir. Elemanlar her şeyi kendi başlarına kaydetmişler, (tabi ki) drum machine kullanılmış ancak sound genel anlamda biraz çiğ de olsa rahatsız edici değil. Ben sadece gitarların daha ön planda olmasını isterdim. Demonun en zayıf yanı sadece 3 parça yer alması, ki toplam süre de 15 dakikaya yakın. Bu nedenle tadı biraz damağınızda kalacak. Kapak kaliteli kağıda fotokopi, elemanların fotoları ve info mevcut. Şu an hala satılıyor mu bilmiyorum, şirkete sorabilirsiniz. Hoşuma giden bir şey de demonun numaralandırılması oldu, bendeki kopya numarası 96, hmm, konuyla ilgisi yok ama 1996 fena bir yıl değildi. Neyse, olay iyice kopmadan kritiği bitirelim: Hoş bir demo, ama hastası olunacak kadar da iyi değil. Grubun 2003'te bir albümü çıkmış, web sitelerinden sample indirmeniz mümkün, ben indirdim ve gördüğüm kadarıyla kendilerini epey bir geliştirmişler. Daha ayrıntılı bilgi muhtemelen önümüzdeki sayıda... 6,5/10 – Mert.

www.go.to/neodawnproductions

www.crowhead.com

 

INDEX

 


DEAD MEN DREAM – “Zen Session One” Demo-CD-R 2001


Dead Men Dream’i bu kadar geç keşfettiğim için ne kadar hayıflansam azdır. Neden mi? Dead Men Dream bugünlerde dağılma aşamasında (hatta belki de dağılmış durumda) da ondan. Bu kadar güzel ve umut verici bir çalışmanın ardından grubun geleceğinin parlak olamaması gerçekten acı.

Darren White Anathema’dan ayrıldıktan sonra (bence) vasat bir Doom/Death grubu olan The Blood Divine’da vokal yapmış ve grupla beraber iki albüme imza atmıştı. Grup beklenen başarıyı kazanamadı ve tarihe karıştı. Gezmeyi, yeni yerler görmeyi çok seven, “ruhani” bir kişilik olan White 2001 yılında bir anlık bir gazla giriştiği bu yeni grubu ile iki demo kaydetti. İlki oldukça hızlı bir şekilde kaydettikleri “Zen Session One” adlı bu 4 parçalık kayıt. Bundan sonra 2002’de “Absolute Zero” adlı daha profesyonel bir prodüksiyona sahip, 3 parçalık ikinci kayıtlarını yayınladılar. 2004 Mart’ı itibariyle Darren White müzikal anlaşmazlıklardan dolayı Dead Men Dream’den ayrıldığını ve Serotonal adlı yeni bir gruba katıldığını açıkladı. Serotonal’ın müziği hakkında bir fikrim yok ama eğer bu ayrılık Dead Men Dream’in sonunu getirecekse gerçekten yazık. Dead Men Dream süper bir grup ve Peaceville’in son yıllarda bünyesine kattığı çoğu grubun kıçını tekmeleyecek kadar iyi. “Zen Session One” bunun “canlı” ispatı.

Müziğe değinmeden önce grubun demonun tanıtımında kullandığı sözleri buraya yazmak istiyorum: “Bu bir başyapıt değil. Bu çiğ. Bu kaba. Bu tutkulu. Bu enerjik”. Tamamına katılıyorum, ilk cümle hariç. Yani evet, belki bu bir başyapıt değil (hoş, onu da zaman gösterir) ama gerçekten mükemmel bir demo.

Grup parçalar üzerinde uzun bir zaman harcamaksızın stüdyonun yolunu tutmuş ve birkaç saat içinde provada çaldıkları şekilleriyle parçaları kaydetmiş. Müzikte inanılmaz bir enerji, inanılmaz bir dinamizm, inanılmaz bir “tutku” var, ki bu tutku da hiç şüphesiz ki grubun neredeyse müzik yapmaya karşı susamışlığının bir sonucu. Sound da son derece sağlam ve müziğin ihtiyacı olan akustik havayı çok iyi yansıtıyor. Kaydın çiğ bir yapı sergilediği doğru, buradaki performans “kusursuz” değil ve günümüzdeki aşırı derecede kusursuz prodüksiyonlu albümlerin müzikten “insani” bir şeyleri kopardığını düşünen birisi olarak bundan çok hoşlandığımı da belirtmeliyim.

Müziğe gelirsek. Buradaki 4 parçanın da birbirinden biraz farklı yapılar sergilediğini söyleyebilirim. Müzik ne Anathema’ya ne de The Blood Divine’a benziyor. Belki bazı bölümler “Pentecost III” ve “Mystica” albümlerini hatırlatıyor ancak Dead Men Dream’in sunduğu gerçekten orijinal bir sound. Müziği Gothic, Doom ve Death N’ Roll vari bir groove’un karışımı olarak tanımlamam mümkün, ama benzetme yapabileceğin herhangi bir grup gelmiyor aklıma. Bir kere Darren White vokal konusunda artık “aşmış” vaziyette. Kendine özgü vokallerini birkaç farklı vokal partisyonu kullanmak vasıtasıyla bambaşka bir boyuta taşımış. Brutal’e çok fazla kaymayan, “wailing” diye tabir edilen tarzına daha yakın olan ama yer yer agresifleşebilen bir vokal bu. Müzik inanılmaz melodik ve akılda kalıcı, her enstrümanı ayrı ayrı duyabiliyorsunuz ve her biri de müziğe farklı bir yön getiriyorlar. Oldukça Rocky bir sound’a sahip gitarlar, enerjik davullar ve mükemmel kullanılmış bir bas gitar White’ın vokallerine eşlik ediyor. Klavye ise hiç kullanılmamış ki bu da bir artı puan, sırtını ses efektlerine ve ambient klavyelerine dayamadan atmosfer oluşturabilen bir grup var karşımızda.

“Angel’s Wings” ve “Melancholia” iki şahane beste. İlki inanılmaz catchy riffleri ve duygusal ama ‘70’lere de göz kırpan groovy havasıyla headbang yapmayı kaçınılmaz kılarken diğeri ise daha agresif bir yapı sergiliyor. Neredeyse oryantal bir havaya sahip açılış riffleri ve dinamik yapısıyla “Sacred Ground” ve doomy riffleri ve adrenalin pompalayıcı tempo değişimleriyle “Insomaniac” da en az ilk ikisi kadar harika besteler.

Oldukça kısa bir zaman sürecinde hazırlanan ve parçaların üzerinde fazla uğraşılamamış olan bu demo bana ortada çok güçlü bir grup olduğunu gösteriyor çünkü bu “saf” sound ile grubun özünde varolan güce ve uyuma daha iyi tanık oluyoruz. Grubun sonraki çalışmasında “Sacred Ground”’ın yeni bir versiyonu ile iki yeni parça yer alıyor ve tahmin edeceğiniz üzere çok daha ayrıntılı parça düzenlemelerine sahip ama her ne kadar yine çok başarılı bir çalışma olsa da “Zen Session One”’daki katıksız enerjiye ulaşamıyor. Dediğim gibi şu an belki de dağılmış olan bu grubun kayıtlarına ne yapıp edin bir şekilde ulaşın, White’ın Anathema’dan sonra içinde yer bulduğu en iyi proje olduğunu garanti ediyorum. White’ın yeni grubu Seotonal’a ise buradan ulaşabilirsiniz. 9/10 – Mert.

http://www.blackmetal.com/~mega/dmd/index.shtml

 

INDEX

 


DIMENTIANON - Promo-CD-R 2002


Black/Death Metal? New York? Daha önceden bu eyalet ve bu müzik türünün isimlerini yan yana gördüğümü anımsamıyorum. Dimentianon, daha önceden The Forgotten ismiyle albüm yayınlamış Amerikalı Black/Death grubunun yeni adı. Bu promoda canlı kaydedilmiş 3 parça yer alıyor. Grubun önceki çalışmalarını dinleyemediğim için bir karşılaştırma yapmam mümkün değil, ancak grubun burada yer yer Nordic Black gruplarını, yer yer Amerikan Death gruplarını, yer yer Ceremonium, Sorrow tadında Death/Doom soundunu andıran, değişken ve de karanlık bir müzik yaptığını söylemem mümkün. Müzikte "farklı" olan, grubu benzerlerinden ayıran bir şeyler mevcut fakat her nasılsa bunu tam olarak tarif edemiyorum. Sanırım yer yer dirge, belki de sludgy bir havası mevcut, bu farklılık yaratan bir faktör olabilir. Vokaller growling şeklinde. Dediğim gibi epey karanlık ve de sakat bir müzik. Bir şirket grubun müziğini "Razors-To-The-Wrists Metal" şeklinde tanımlamıştı. Ben de "Suicidal Black/Death" tanımını uygun görüyorum o halde. 2. parça "Soulless Extinction" ağır temposu ve melankolik havası ile dikkat çekici. 16 dakika süren promo dediğim gibi canlı kaydedilmiş ancak sound iyi. CD fotokopi, parça isimlerinin yazdığı basit bir kapakla geliyor. Satılık olup olmadığını bilmiyorum ama grubun yeni çalışmalarını takip etmekte fayda var, yeni albümleri "Seven Suicides" piyasaya çıktı (daha fazla bilgi gelecek sefere). Mike ayrıca Paragon Intl.'ın da sahibi ve birkaç CD yayınlamış, web sitesinden bu konuda da bilgi alınabilir. 6,5/10 - Mert.

www.paragonrecords.net

 

INDEX

 


DREAMTONE – “Unforeseen Reflections” Promo-CD-R 2004


Dreamtone ismine ilk kez Zor Magazin’in compilation CD’sinde rastlamıştım. Compilation’da üzerinde epey uğraşılmış olduğu her halinden belli olan melodik ve progresif tatta enstrümantal bir çalışmaları yer alıyordu ve görebildiğim şey grubun gelecek vaat ettiğiydi. Geçtiğimiz haftalarda grubun vokalisti Oganalp “Unforeseen Reflections” başlıklı bu çalışmalarını bana verdi ve müzikteki ilerleme beni oldukça şaşırttı. Grubun yanlış anımsamıyorsam bu kayıttan önce yapmış oldukları ancak piyasaya sürmedikleri bir albüm kaydı daha mevcut, ki “Unforeseen Reflections”’ta tamamen yeni parçalar üzerinde çalışılmış. Aslında “Unforeseen Reflections” henüz yayınlanmış değil ve hangi formatta yayınlanacağını bilmiyorum, zira sahip olduğu 43 dakikalık süresi ve kaliteli soundu ile çalışma bir albümden farksız, ancak grup bu çalışmayı d.i.y. biçimde kendisi de yayınlayabilir, şimdilik bu sayfada yer vermekte yarar var.

Grubun türü Progressive Power Metal. Ortada melodik, komplike ve yer yer senfonik etkilerin hissedilebildiği bir müzik var. Parçalar oldukça değişken ve gitar bölümleri üzerinde gerçekten oldukça çaba sarf edilmiş, birbirinden farklı bir sürü gitar partisyonu çoğu kez vokallerin altında akıp gidiyor. Sololar melodik, akılda kalıcı ve bazen Hard Rock tadı veriyor. Vokaller oldukça kendine özgü ve müziğe güzel gidiyor, armoniler güzel düşünülmüş, dahası bazı kısımlarda Death Metal’e yaklaşan sert vokal geçişleri de göze çarpıyor ki bu da oldukça orijinal olmuş.

“Roots” kısa ve atmosferik bir intronun ardından çalışmayı açan, yüksek tempolu ve oldukça değişken bir çalışma. “Unforeseen Reflections”’ın bundan sonraki üç parçası ise arka arkaya çok sağlam. “War Of The Worlds” bir enstrümantal, çok iyi sololara sahip. “Pre-arranged Overture” senfonik bir klavye introsunun ardından yüksek temposu, daha ilk dinleyişte akılda yer eden vurucu nakaratıyla tam bir “anthem” ve çalışmanın en iyilerinden biri. “This Flickering Light” ise biraz daha agresif, vurucu ancak aynı ölçüde atmosferik bir parça. “A Faith Collapsed” favorim, baştan sona varyasyon dolu, dinamik, epik tatta, kapanıştaki solo da dikkat çekici. “Unforeseen Reflections”’daki diğer çalışmalar da oldukça sağlam, dolgu malzemesi şeklinde bir çalışma göze çarpmıyor, her parçanın üzerinde büyük emek sarf edilmiş ve kalite standardı genel olarak belirli bir seviyenin üzerinde.

“Unforeseen Reflections”’da gözüme çarpan iki sorun var. Birincisi prodüksiyon. Aslında kendi başlarına hazırladıkları bir demo olarak düşünürsek çok iyi olduğunu da söyleyebilirim, ama eğer olaya bir albüm olarak bakacak olursak bu prodüksiyonun bu çok değişken ve bir sürü layer’a sahip müziğin hakkını verebildiğini düşünmüyorum, ki aslında bu biraz da prodüktörle ilgili bir olay kanımca. Yani sound temiz, tonlar iyi, ancak sözgelimi parçalardaki soft ve heavy kısımlarda tonlardaki keskinliğin biraz daha arttırılması müziği daha da güçlü ve vurucu bir hale getirirdi. Soyut bir benzetmeyle çok sıcaktan çok soğuğa ani geçişler gibi. Buradaki prodüksiyon ise oldukça lineer ve tabiri caizse “soğuk”, ve daha derin, daha değişken bir sound Dreamtone’un müziğinde göze çarpmayan birçok güzelliği daha güzel göz önüne çıkarırdı diye düşünüyorum. Diğer sorun ise drum machine. Aslında ne yalan söyleyeyim benim kulağım drum machine sesine aşina, yani bağışıklılığım var bile denilebilir, ancak her ne kadar burada iyi tonlar tutturulmuşsa da eminim türün fanları arasında mırın kırın edecekler de olacaktır. Ancak bu saydığım iki sorun da müziğin kalitesine gölge düşüremiyor diyebilirim, ben güzel bir albüm nasıl daha da güzel olabilirdi bunu düşünüyorum daha çok. Ve Türkiye’de ekipmandan çok belirli tarzlardan anlayan prodüktör yokluğu olduğu da bir kez daha ortaya çıkıyor, sonuçta belirli bir tarzda uzmanlaşmak yerine prodüktörler de birçok farklı tarzda çalışmak zorunda kalınca işler iyice karışıyor. Yani Fredman’da bir Grind grubunun kayıt yaptığını duydunuz mu? Ya da Morrisound’da bir Doom grubunun? Ya da Academy’de bir Hardcore grubunun? Türkiye’de herkes bir arada takılmak zorunda ve bu da imkanları daha en baştan kısıtlıyor işte.

Her neyse, son geyiğimi geçip de olayı toparlamam gerekirse, Dreamtone “Unforeseen Reflections”’ta gerçekten iyi bir iş çıkarmış ve Power Progressive fanlarını memnun edecek bir müzik icra etmiş. Eğer grup bu yukarıda söz ettiğim teknik yetersizlikleri aşabilirse “patlar”, eğer parçalar üzerinde bu kadar derinlemesine düşünebiliyorlarsa bu adamlarda bundan daha mükemmelini yapabilecek potansiyel var demektir. Çalışma ne zaman ne şekilde yayınlanacak bilmiyorum, gözünüz grubun sitesinde olsun. Kesinlikle kayıtsız kalmayın. 8/10 – Mert.

www.dreamtone.net

 

INDEX

 


DUSK OV SHADOWS – “Methods To Madness” Demo-CD-R 2004


Kanada’dan bir Drone/Doom grubu Dusk Ov Shadows. Tarzlarını Experimental Funeral Doom olarak tanımlasalar da ben Funeral Doom’dan ziyade Drone Doom’a yakın buldum. Bu tarz isimlendirmeler kafayı karıştırabilir bu nedenle nedir bu tarzlar biraz açalım. Funeral Doom ultra karanlık, ultra yavaş ve heavy Doom gruplarına verilen bir isim. Bu türden aklıma gelen ilk isimler Skepticism, Thergothon ve tabi ki bu türe adını veren Funeral oluyor. Drone Doom ise Doom Metal’in bir türü olmanın ötesinde müziğin aşırı derecede büyük bir yer çekimine maruz kalmış hali gibi bir şey. Yani Funeral Doom’daki aşırı heavy ve down tuned sound’un bile çok ötesine giden bir müzik bu. Bu türün yaratıcısı olarak ‘90’ların başlarında grunge piyasasına ait bir grup olarak lanse edilen Earth’ün ismini zikretmem mümkün. Earth, Melvins ve St. Vitus etkilerini aşıp ilk albümlerinde inanılmaz derecede yavaş ve minimalist bir müzik icra etmişti, ikinci albümlerinde ise sadece bas ve gitar kullanarak daha da minimalist, monoton ve deneysel bir müziğe kaymıştı. Earth’ün müziğinin en brutal ve teknik Grindcore gruplarınınkinden bile daha zor dinlenebilir ve ekstrem olduğunu rahatlıkla belirtmek mümkün. Bu türün diğer önemli grupları arasında Khanate ve SUNN O))) sayılabilir.

Peki neden Dusk Ov Shadows’u Drone Doom’a dahil ettim? Cevabı gayet basit: Grup Funeral Doom gruplarının yaklaşamayacağı kadar down tuned (bu yabancı terimleri kullandığım için kusura bakmayın ama Türkçe bir karşılık bulamıyorum), heavy, karanlık ve yavaş bir müzik icra ediyor. Davul kullanımı söz konusu değil. Bas gitarlarda distortion var ve elemanlar telleri epey bir gevşetmişler, kulağa gelen neredeyse bir melodi bile yok, bu kullanım daha çok yoğun simsiyah sonik bir duvar örmeye yarıyor. Bunun dışında grup piyano ve yer yer klavye de kullanıyor ancak kullanım yine çok minimal, zaten söz konusu olan az sayıdaki melodiyi de bu yolla işitebiliyoruz. Vokaller ultra-low guttural şekilde, benzetmek için Esoteric ve Funeral’daki brutal vokalleri gösterebilirim. Vokalistin lirik kullandığını sanmıyorum, ama gerek de yok, hırıltılar lirik kullanımına gerek bırakmadan zihnimize duygu akışını sağlıyor zaten.

Dusk Ov Shadows kesinlikle herkese göre değil. Müzikleri en karanlık İtalyan Gore filmlerine (bkz. “Buio Omega”) soundtrack olabilecek bir yapıda, yani bu müzik daha çok ambient sularında yol alıyor ama çıkış noktasının Doom olduğu da tartışma bile götürmez. Eğer Pink Floyd’un ilk dönemlerinden kalma o psikopat “Quicksilver”, “Sysyphus”, “A Saucerful Of Secrets” gibi parçalarından benim gibi hoşlanıyorsanız buradaki (daha da monoton) müzik ilginizi çekecektir. Ama dediğim gibi, kesinlikle herkese göre değil, 35 dakika boyunca oturup bunu dinleyecek benim gibi çok fazla insan olduğunu sanmıyorum. Ama “Methods To Madness”’ın çok iyi bir Drone Doom çalışması olduğunu da kabul etmek gerekir, sevilse de sevilmese de.

Demonun tamamını aşağıdaki linkten indirebilirsiniz. 8/10 – Mert.

www.soundclick.com/duskovshadows

 

INDEX

 


EREB ALTOR – “The Awakening” Demo-CD-R 2003


İsveç’ten bir Epic Doom Metal grubu Ereb Altor. Aklıma direk olarak aynı memleketten ‘90’ların ortalarında çıkan bir diğer Epic Doom Metal grubu Forlorn geliyor. Gayet başarılı 4 parçalık üçüncü demolarının ardından ortadan kaybolmuştu bu grup. Ereb Altor’un müziği Forlorn’un müziğini oldukça hatırlatıyor, back vokallerle desteklenmiş clean, Solitude Aeturnus tadında clean vokaller, melodik gitarlar, orta tempolu bir müzik, sade parça düzenlemeleri. Grubun kullandığı bazı melodiler bana yerli Epic Doom/Death efsanesi Forgotten’ı da anımsattı, doğal olarak da eski Amorphis’i. Ancak Ereb Altor’un müziğinde St. Vitus – Cold Mourning tarzı Sabbathian rifflere daha fazla rastlanıyor, üçüncü parça “Winter” buna iyi bir örnek.

Demonun bence en büyük handikapı prodüksiyonu. Yani sound temiz, ama miksaj yeterince iyi değil, gitarlar ve bas oldukça geride, vokallerde denge tam anlamıyla tutturulamamış. Bunun yanında grubun tercih ettiği gitar sound’unun da yeterince heavy olmadığını belirtmem gerekir, bu haliyle olay OTYG gibi gruplara yaklaşmış. Daha doomy bir ton müziğe daha iyi giderdi diye düşünüyorum.

Diğer yandan müziğin gayet iyi olduğunu söyleyebilirim. Grup Epic Doom fanlarının hoşuna gidecek melodiler yakalamış. Ancak zayıf miksaj bu güzellikleri gerektiği gibi açığa çıkaramıyor. Bunun yanında grubun müziğine biraz daha varyasyon katması da hiç fena olmaz. Sonuçta ortalamanın üzerinde seyreden bir Epic Doom Metal demosu, tarzı sevenlerin ilgisini çekeceği kesin. İşin güzel tarafı demoyu grubun sitesinden bedavaya indirebilmeniz. Müracaat aşağıdan. 6,5/10 – Mert.

http://hem.bredband.net/criols/

 

INDEX

 


FALL OF EMPYREAN  - “Fall Of Empyrean” Demo-CD-R 2001


Arizona bir Doom grubu çıkmasını pek de beklemeyeceğim bir yer, Amerika’nın en maganda eyaleti olarak görülüyor bildiğiniz gibi. Ama Türkiye’den bile bu tarzda gruplar çıktığına göre bu da çok şaşırtıcı sayılmaz aslında. Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine indirdiğim bu demodaki müzik Amerikanların yıllardır hakkını vererek icra ettiği Heavy Doom yerine fazlasıyla İngiliz Doom/Death’ini hatırlatıyor, tabi Amerika’da bu tarza yakın müzik icra eden Novembers Doom, (eski) Agalloch gibi grupların da etkileriyle beraber. Sanırım Amerika’nın bu güzel müziği geç keşfetmesi nedeniyle son yıllarda oluşan bir “Amerikan usulü İngiliz Doom’u” tarzının varlığından söz edebiliriz. Fall Of Empyrean da bu tarzın gayet tipik bir örneğini sunmuş bu ilk demosunda.

Fall Of Empyrean’ın müziğini bu tarzı bilen birisine tarif etmek çok kolay. Eski Anathema, biraz eski My Dying Bride, bolca Novembers Doom, bolca “Pale Folklore” dönemi Agalloch, biraz da eski Avrupalı Doom/Death gruplarından etkiler. Klişeler üzerine giden, ancak bu klişeleri de hakkını vererek icra eden bir grup Fall Of Empyrean. Güzel riffler, duygusal akustik geçişler kullanıyorlar. Ancak bu tarzı belki bir 10 senedir tadını çıkararak dinlediğim için bana bunlar hiç de özel gelmiyor maalesef. Novembers Doom’un son bir iki albümünde kendi tarzını oturtması gibi Fall Of Empyrean’ın da ancak ilerideki çalışmalarında kemikleşmiş bir tarzla karşımıza çıkabileceğini düşünüyorum. Ama Amerika’da bu tür ancak son yıllarda revaçta olmaya başladığından ilerlememeleri için bir sebep de yok tabi ki. Bu demo tarzının klişe bile olsa iyi kaydedilmiş, iyi icra edilmiş 25 dakikalık bir örneği.

Grubun bu demonun ardından 2002’de yayınladığı “Anhedonia” adlı ikinci bir demosu daha var, ki dinleyebildiğim bir parçasına bakarak grubun aynı çizgide ilerlemeye devam ettiğini söyleyebilirim. Şu anda tükenmiş olan bu self-titled demoyu ise, başta belirttiğim gibi grubun sitesinden indirebilirsiniz. Tarzı sevenlerin ve yeni keşfedenlerin ilgisini çekeceği kesin. 7/10 – Mert.

www.fallofempyrean.com

 

INDEX

 


FUNERARY DIRGE – “Abyssus Abyssum Invocat” Demo-CD-R 2003


Matt Zuchowski/DarkDread’in bir diğer (ve birincil) projesi Funerary Dirge. DarkDread hakkında bilgiyi Absolute Misery kritiğinde verdiğimden direk olarak Funerary Dirge’in müziğinden bahsedeceğim. Funerary Dirge DarkDread’in (dinlediklerim arasında) en fazla Doom ve en az Dirge ve Ambient etkisine sahip projesi. Tabi bu etkiler daha az dediysek de hiç olmadığı anlamına gelmiyor bu. Buradaki müzik monoton, minimalist bir Funeral Doom, ancak müzikteki ağırlık hissi ve perküsyon departmanındaki kullanım olayı bazen Drone sınırına yaklaştırmıyor da değil.

Müzikteki hava bana Skepticism, Shape Of Despair gibi grupları hatırlattıysa da Funerary Dirge’ün müziği ÇOK daha minimalist. Dikkat ettiyseniz “Doom Metal” demedim çünkü Funerary Dirge’de Metal etkisi oldukça az. Gitar kullanımı görülmüyor, distortion’lı down-tuned bass kullanımı her ne kadar olaya ister istemez Heavy bir tat katsa da buradaki müzik Funeral Doom için daha sade ve deneysel. Belki de bu şekilde Funerary Dirge’ün bu müziğin esansına ulaşmaya çalıştığı iddia edilebilir, çünkü bu minimal parça düzenlemelerinin bilinçli bir seçim olduğu DarkDread tarafından özellikle belirtiliyor. En nihayetinde ortaya çıkan müziğin en ağır Doom Metal gruplarını “mutlu” kılacak kadar karanlık ve lineer bir yapıda olduğu gerçeği ortada ve bu da Funerary Dirge’ü “zor dinlenir” kategorisine dahil ediyor, özellikle de Funeral Doom’a uzak olanlar için.

“Abyssus Abyssum Invocat” “Cehennem Cehennemi Çağırır” anlamına geliyor, buradaki kullanım tabi ki metafor seviyesinde, anlatılmak istenen “negatif duyguların negatif duyguları besleyeceği”. Yani bu müziği dinleyip de duygusal anlamda boşalmayı beklemek mantıksızlık olur.

3 parçalık kayıtta parça süreleri tahmin edeceğiniz üzere oldukça uzun, toplam süre de yarım saat civarında. İlk parçanın kırılgan piyano melodileriyle açılması sizi umutlandırmasın, bu demoda sofistike bir duygusallık bulamayacaksınız, zaten introdan sonra gelen bass riffleri de çöküşü beraberinde getiriyor. Benim favorim 12 buçuk dakikalık “Eternal, And Yours”. Skepticism kokan yavaş davulların üzerine darkwave tadındaki klavyelerin ördüğü melodiler tatlı-hüzün tarzı bir atmosfer yaratıyor. Bu arada DarkDread Funerary Dirge’de vokal de kullanıyor, tahmin edebileceğiniz üzere vokaller low growling şeklinde ve yine minimal bir biçimde kullanılmış.

Benim çalışmada tek aradığım şey gitar oldu. Kabul, gitar kullanımına gerek olmadan da müzik yeterince karanlık ama bol distortion’lı down tuned gitarların bu müziğe katacağı çok şey olduğuna inanıyorum. Umarım DarkDread sonraki Funerary Dirge çalışmalarında bu eksiği kapar. Sonraki çalışmalar demişken, bu demo 2 yeni parça ile desteklenmiş bir biçimde NOTHingness REcords’tan sınırlı sayıda tekrar piyasaya sürüldü. Bunun dışında yeni double bir albüm de bu sene içinde piyasaya sürülecekmiş.

Öyle görünüyor ki Matt Zuchowski bu birbirinden farklı “cenaze müziği” projeleri ile ilerde Doom Metal’in kült bir ismi olarak anılacak, en azından Funerary Dirge, DoomSquirrel, Absolute Misery ile ürettiği bu kaliteli çalışmalar geleceğinin parlak olduğunu düşünmemi sağlıyor. “Abyssus Abyssum Invocat” “cenaze müziği” severler için kaçırılmaması gereken bir çalışma. 8/10 – Mert.

funerarydirge.funeralart.net

 

INDEX

 


GÖKALP BAYKAL & ZARDANADAM – “Sevgililer Günü” Demo-CD-R 2004


“Gökalp Baykal kimdir?” gibi bir soru sorulacak olursa adam gibi bir cevap verebilmek için herhalde epey uzun bir makale yazmam gerekir. Ancak burada bunu yapmam mümkün olmadığından tek bir cümleyle özetlemem gerekirse, Gökalp Baykal Türkiye’den çıkmış en önemli Rock ozanlarından birisi, önemli bir müzik yazarı ve yıllardan beri çalışmalarını “yeraltından” sürdürmüş sağlam bir müzisyen. Zardanadam ise son zamanlarda adını sık sık duyduğumuz genç bir Hard Rock grubu. Baykal Zardanadam ile bir araya gelmiş ve iki klasik parçasını beraberce Zardanadam sound’una uyarlamışlar. Sonuç gerçekten çok iyi.

Seçilen parçalar “Sevgililer Günü” ve “Bir İş Bir Eş”. Bu parçaların Baykal versiyonlarını dinlemiş olanlar için söyleyebileceğim her iki parçaya da burada yeni bir boyut getirilmiş olması. Sözgelimi “Sevgililer Günü” orijinalde folk havasında bir parçayken burada Amerikan Hard Rock sound’unda karşımıza çıkıyor. Zardanadam gerçekten güzel bir melodik Hard Rock sound’una sahip. Bana hala Adrian Smith’in solo projesi A.S.A.P.’ı anımsatıyorlar, ki bunun sebeplerinden birisi de sağlam gitar partisyonları hiç şüphesiz. Tabi buradaki müzik her ne kadar mainstream sound’da olsa da A.S.A.P.’den daha soft, bu nedenle belki Humble Pie, FM gibi isimleri zikretmem daha doğru olur. Ha bir de yerli bir isim olarak Kargo’yu anabilirim, iyi zamanlarını ama.

“Sevgililer Günü” pozitif enerji yüklü, tatlı bir parça. Çift gitar partisyonları çok sağlam. Sondaki koro kısmı yerine oturmuş. Ancak “Bir İş Bir Eş” daha da iyi. Yani Single için isim olarak “Sevgililer Günü” düşünülmüş iyi, güzel ama “Bir Eş Bir İş” onu gölgede bırakacak kadar güzel olmuş bence. Ortadaki melodik solo harika uymuş. Güzel bir parça bu şekilde daha güzel olmuş kesinlikle.

CD’yi Gökalp Baykal’ın sitesinden indirebileceğiniz gibi isterseniz yazıp isteyebilirsiniz de, zira bedava. Yoğun bir günün ardından stres atmak için ideal bir müzik bu. Denemelisiniz. 7,5/10 – Mert.

www.gokalpbaykal.com

 

INDEX

 


KANLI TAKA – “Viking’s Porn Collection” Demo-CD-R 2003 Alternative Distro


Ankara’dan Black Metal etkili Noisecore… Açıkçası nasıl bir şeyle karşılaşacağımı bilmiyordum bu demoyu dinlemeye başlarken, halen de tam bir fikre sahip değilim. Yani olay noisecore ve bana hitap etmiyor. Elemanlar 17 parça boyunca herhangi bir müzikal düzeni kafaya takmaksızın “kopuyorlar”. Tarif etmem gerekirse Anal Cunt’ın en deli haline bolca Black Metal etkisi (eğer İngilizce kullansaydım “mis-influence” derdim, anlayın olayı) katın. Bazı parça isimleri: “Raped At Carpathian Forest”, “Digital Blasphemic Curse”, “Robotic Laz Empire”, “Bangbus Carnage”… Demoda ayrıca The Cranberries’ten “Zombie” ile şu dandik mobilya reklamındaki “hey müzeyyen…” diye giden parçanın coverları yer alıyor, ikisi de orijinallerinden iyi. Kapak fotokopi. Kayıt (ilginç bir şekilde) temiz. Evet, söyleyebileceklerim bu kadar. İlgilenenler Alternative Distro ile bağlantıya geçsinler. 4/10 – Mert.

www.alternativemag.go.to

 

INDEX

 


KUAFÖR CENGİZ – “İstanbul Hatırası” Demo-CD-R 2003 Alternative Distro / Sukk Productions


Uzun bir zamandır merak ettiğim bir gruptu Kuaför Cengiz. İsimlerine ilk olarak (ilginç ama) Malezyalı bir webzine’in linkleri arasında rastlamıştım. Sağ olsun Ferdi Kanlı Taka ile beraber bu demoyu da göndermiş. Olayımız tabiri caizse “Türk” Death/Grind. Yani müziği tamamen bir kenara bırakacak olursak, grup liriklerde adeta Türkiye parodisi yapıyor, tabi ki bahsettiğim “öteki” Türkiye. Müzikleri tamamen basit riffler üzerine kurulu, brutal ve scream vokaller kullanılıyor. Tarif etmek gerekirse eski Pungent Stench, Impetigo ve Haemorrhage arası diyebilirim. Kuaför Cengiz bana her nedense özellikle Eskişehirli efsane Grind grubu Obscurity’i ve onların tahtını bir nevi devralan Sapık İnek’i hatırlattı. Kuaför Cengiz bu gruplardan farklı olarak porno ve gore temalara değinmiyor, yani daha farklı şeylerin “parodisini” yapıyor ve böyle farklı bir şeye kalkışarak iyi de yapıyor. Parçalarda yerine göre sample’lar kullanılmış, örneğin “Çobansız Koyunlar” muhtemelen bir kurban pazarında kaydedilmiş. “Fatih’te Kardeşlik Var”’ın başındaki uzun konuşmalar ise sanırım sokakta çaktırmadan kaydedilmiş ve müthiş. Grup ayrıca “Beş Vakit Coca Cola”’da Slayer’ın “Live Undead”’de veya Type O Negative’in “Origin Of The Feces”’te yaptığı gibi “sahte” seyirci seslerini ekleyerek stadyum konseri (!!!) havası yaratıyor. Kayıt pek temiz değil, ancak ses seviyesi, vs… yerli yerinde ve bence demoya yakışıyor. Demo 26 dakika civarı sürüyor. Kapak fotokopi. İlginç, kolay dinlenebilir ve eğlenceli bir şeyler arıyorsanız deneyin. 6,5/10 – Mert.

www.alternativemag.go.to

 

INDEX

 


PHILISTINE – “Consume And Devour” Demo-CD-R 2004


Aslında bu çalışmayı albümler kısmında eleştirmem belki de daha iyi olurdu çünkü Philistine bunu ilk albümü olarak tanıtıyor, ama evde çoğaltılmış bir ürün olması nedeniyle burada yer vereceğim.

Godflesh sever misiniz? Peki ya Grief? Eğer bu iki grubu seviyorsanız Philistine’in hastası olacağınızı garanti ediyorum. Industrial Sludge/Doom tarzında çok iyi bir debut ile Philistine dünyanın yok oluşunu selamlıyor. “Consume And Devour” kaliteli bir prodüksiyona sahip, kusursuz icra edilmiş, 42 dakikalık bir çalışma. Kesinlikle bir albüm kalitesinde ve daha ilk çalışmalarında bu kadar iyi bir şey üretebildiklerine göre Philistine’in gelecek vaat eden bir grup olduğunu söylemem de hiç yanlış olmaz.

Müzikteki endüstriyel etkileri sample’lardan ya da synthesizer kullanımından değil, drum machine’in mekanik ve ritmik sound’undan, aşırı sert ve cızırtılı gitarlardan ve distortion’lı vokallerden geliyor. Yıkım gerçekten büyük boyutta, oldukça monoton, karanlık ve en önemlisi nefret dolu bir müzik Philistine’inkisi. Bir saniye, burada bir şeyi tekrar etmem gerek: Nefret Dolu!! Evet, Philistine duygusal, hüzünlü bir müzik değil nefret dolu ve yıkıcı bir müzik icra ediyor ve nefreti en az Grief kadar iyi iletebildiklerini söyleyebilirim… Ehm, yani tabi Grief nefretin ve acının doruğu ve ona hiçbir grubun ulaşması mümkün değil, ama Philistine de gerçekten duyguları törpüleyen, ciğer deşen bir müzik icra etmekte son derece yetkin. Yer yer Grief tarzı yer yer de Esoteric tarzını anımsatan vokaller apokaliptik sözler haykırırken D’ye çekilmiş gitarlar da kesik riffleriyle beyninizi kanatıyor.

Yine de grubun müziğinin hala gelişime açık olduğu da bir gerçek. Bazı kısımlarda Godflesh etkisi gereğinden fazla öne çıkıyor sözgelimi, ama grubun ilerde kendi tarzını oturtacağına inanıyorum, “Voluntary Extinction” ve 9 dakikalık “Jain” bunun birer göstergesi.

Sonuçta ne ekleyebilirim bilmiyorum. Son zamanlarda elime gerçekten çok kaliteli demolar geçiyor, hatta yıllardan beri bu kadar kaliteli demoyu bir arada dinlememiştim bile diyebilirim. Bunlar gelecek adına umutlu olmamı sağlayan şeyler hiç şüphesiz ki. Diğer yandan Philistine’i bu ülkede kim dinler onu da bilemiyorum. Ama yukarıda adını zikrettiğim gruplardan birini dinlediyseniz ve biraz olsun hoşlandıysanız Philistine’e şans tanıyın. Çalışmanın tamamını grubun sitesinden indirebilmeniz de mümkün. Hep beraber daha mutlu günlere… 8,5/10 – Mert.

philistine.sexfordrugs.com

 

INDEX

 


SERMON – “Insanity” Promo-CD-R 2004


Uzun zamandır merakla beklediğim yeni Sermon kaydı sonunda menajerleri Kuter tarafından elime ulaştırılmış durumda. Doğal olarak zaman review zamanıdır. 4 parçalık bu kayıt “Promo 2001”’deki gelişimin doğal bir devamı olarak görülebilir. Grup Doom/Death ile başladığı müzik kariyeri boyunca sürekli daha melodik ve kolay dinlenebilir bir sound’a doğru ilerledi, “Insanity” de bunun son noktası.

Grup kendine özgü “Ege” etkilerini bu 4 parçalık kayıtta tamamen üzerinden atmış gibi görünüyor. Alman Gothic Metal’inin etkilerinin bir önceki kayıtta ağırlık kazandığı dikkat çekiyordu, bu kayıttaki müzikte ise Doom Metal etkisi neredeyse tamamen kaybolmuş durumda. “Insanity”’deki müzik günümüz Avrupa Gothic Metal sound’u şeklinde sınıflandırılabilir. Ve Sermon’ın bunu da çok başarılı bir biçimde icra ettiği gerçeği var ortada.

Açılış parçası “Leave This World” Sermon’ın her zaman sahip olduğu ilk dinlendiği anda akılda yer eden, yabancıların değimiyle “catchy” parça yazma yeteneğinin bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Sentenced/Katatonia arası duygu yüklü bir müzik, akılda kalıcı melodiler ve Kamil’in çok gelişmiş vokalleri parçada öne çıkan unsurlar. Kamil, clean vokal konusunda son çalışmayla karşılaştırıldığında kendini fazlasıyla geliştirmiş, mükemmele yakın bir performans sergiliyor diyebilirim. Parçanın tek zayıf tarafı fazla kısa sürmesi, eklenebilecek Gregor Mackintosh vari bir gitar solosu olaya renk katardı diye düşünüyorum. “Frozen Winter Dream” çalışmadaki favorim. Parça Paradise Lost kanı taşıyan heavy gitar riff’i + melodik solo yapısının harika bir örneği ile açılıyor. Ancak parçadaki genel yapı sürpriz bir biçimde Alman Gothic gruplarını olduğu kadar Vasaria ve Type O Negative’i de andırıyor. Özellikle verse bölümünde arka planda devam eden Heavy Riffler tam Type O tadında, üstüne üstlük Kamil de Steele’in tekniğini gerçekten anımsatan bir vokal ile karşımıza çıkıyor ki çalışmadaki en iyi performansı bence bu parçada. “Frozen Winter Dream” tam “kliplik” bir çalışma olmuş. Sonraki “Gabriel” ise ilk dinlediğimde pek tutmadığım ancak sonradan beğenmeye başladığım bir parça. Tarz olarak “Sin” dönemi Moonspell ile Dreadful Shadows arası denilebilir, melodik, duygusal bir Gothic Metal çalışması, ve her ne kadar ilk iki parça kadar vurucu olmasa da başarılı. Kapanışta “Frozen Winter Dream”’in akustik versiyonu yer alıyor ki bu hali de çok güzel, ancak kısa kesilmiş. Normal süresinin korunması daha güzel olurdu.

Prodüksiyon ise gayet güzel. Güzel davul, gitar ve klavye tonları, yerinde kullanılan efektler. Sadece miksajda gitarların daha yüksek vokalin de daha kısık tutulmasını isterdim, ama bu haliyle de epey güzel.

“Insanity”’nin bence en zayıf yanı kısa sürmesi! Kayıt 12 dakika civarında bir süreye sahip. Tadı tam anlamıyla damakta kalıyor. Diğer yandan bunun bir promo bile olsa bir kapağa sahip olmasını isterdim, satış amaçlı üretilmediği için kapağa gerek görülmemiş ki bence bu çok yanlış. Sonuçta Avrupa’daki piyasa çok zorlu, aklı başında 7 dergi kapağa bakmadan eleştiri yapsa da 3 dergi kapaksız CD’yi görüp “Insanity”’i “sonra dinlenecekler” arasına atıverir. Umarım bir an önce çok basit bile olsa temel bilgilerin alınabileceği bir kapak “Insanity”’e eklenir.

Sonuçta Hollanda’lı Lords Of Metal webzine’in de belirttiği gibi, Sermon eğer Finlandiya’lı bir grup olsaydı çoktan bir şirketle anlaşmış olurdu. Şu anki halleriyle de bunu hak ediyorlar. Eğer bu promodaki bazı düzenleme eksikleri “asıl” kayıtta kapatılırsa sağlam bir albümle karşılaşmamız şaşırtıcı olmaz. Grupla aşağıdaki adresten temas kurabilirsiniz. 8/10 – Mert.

[email protected]

 

INDEX

 


SERMON – Promo CD-R 2001


Ülkemizden çıkan en iyi Doom gruplarından biri Sermon. Aynı zamanda şu an faal olan en eski Türk Doom Metal grubu. “Cosmic Prisoner” ve “Sea Of Meanings” gibi iki sağlam çalışmanın ardından grubun ne yöne gideceğini oldukça merak ediyordum, cevabı bu promoda buldum. 2001 tarihli bu promo, grubun şu anki eklektik soundunu yansıtan birbirinden farklı tatta 3 parça barındırıyor. Müzikte dikkat çeken ilk şey elektronik etkilerin artmış olması. Müziğin bu yanı Paradise Lost’un son dönem çalışmalarını hatırlatsa da grubun melodik, kendine özgü müzikal yapısı burada da kendini gösteriyor, bu da grubun kimliğini kaybetmeden kendini geliştirebildiğinin bir göstergesi. Dikkat çeken şeylerden bir diğeri grubun müziğindeki o Yunan gruplarına (On Thorns I Lay, Septic Flesh) özgü havanın yerini Crematory, Sundown gibi grupların atmosferinin alması oldu, ki buna “Cosmic Prisoner”’da da biraz olsun rastlanabiliyordu. İlk parça “Dark Rainbow” Sermon’un akılda kalıcı, catchy parçalar yazmadaki yeteneğinin bir örneği. Melodik gitarları, değişken vokalleri ve elektronik etkileriyle çok sağlam bir çalışma. İkinci parça “Sunrise” ise benim favorim. Yine çok melodik bir parça, ancak bu kez elektronik etkiler daha geri planda. Bana biraz Crematory’i anımsatsa da kesinlikle bir kopya değil. Nakarat çok sağlam. Son parça “Get them, kill them” ise bu iki parçadan oldukça farklı bir tarzda. Müzikal bakımdan Paradise Lost’un “Host” dönemini fazlasıyla hatırlatıyor. Gerek wah wah efektli melodik gitarlar, gerek elektronik altyapı söz konusu albümü çağrıştırıyor. Groovy ve duygusal. Nitelikli bir parça ama promoda en az sevdiğim parça bu oldu yine de. Kayıt temiz, tonlar güzel, özellikle bir önceki çalışmada kulağa oldukça kötü gelen drum machine tonları burada daha iyi. Kamil de vokal konusunda kendini geliştirmeye devam etmiş, burada daha farklı tarzlarda vokaller denemiş ve büyük ölçüde başarılı olmuş, ama o kendine özgü gırtlak vokali üzerinde biraz daha çalışması sanırım daha iyi olur. Bir de miksajda vokaller biraz daha geride tutulsaymış daha iyi olabilirmiş. 3. parçada vokalleri grubun davulcusu Fatih yapmış ve gayet başarılı. Sonuçta bu 15 dakikalık kayıt grubun iyi yönde olduğunu gösteriyor. Evet biraz eski bir kayıt ama grup hala faal ve bildiğim kadarıyla yeni kayıtlarını tamamlamak üzereler (yada tamamladılar). Bu kaydı nasıl edinebilirsiniz bilmiyorum ama bu konuda gruba yazabilirsiniz. 7,5/10 – Mert.

[email protected]

 

INDEX

 


SOLITUDE – “Stands To The Void” Demo-CD-R 2002


Thrash istilası Blaster’dan sonra Solitude ile sürüyor. Bu grubun adını ilk kez yanılmıyorsam 1999’da duymuştum, o vakitler bir demo yayınlamışlardı ama dinleyememiştim. Daha sonra bir dergi compilationında “Revolution” adlı parçalarını dinledim ve adeta yerime mıhlandım. CD’deki diğer Türk gruplarıyla aralarında bariz bir kalite farkı vardı, adeta 1980’lerde yayınlanmış ve unutulmuş bir Thrash Metal albümünü dinliyordum. Kreator – Exodus karışımındaki müzikleri için orijinal denemezdi belki, ama riffler, düzenlemeler, vokaller ve sololar tam anlamıyla “kitabına uygundu”. Dahası kaydın da eski analog kayıtları andırırcasına son derece “akustik” bir yapıda olması da bu ‘80’ler havasını kuvvetlendiriyordu. Sonunda demoları “Stands To The Void”’i de dinleme şansı elde ettim. Müzikal doğrultu bu demoda da tamamen aynı, orijinalite içermeyen ancak çok iyi yazılmış ve icra edilmiş Thrash Metal. Müzikleri bana yine Kreator, Exodus, Testament, ve biraz da Slayer gibilerini çağrıştırdı. Vokaller Petrozza tarzı, grup belli ki Krator’dan epey etkilenmiş. Demoda 5 yeni parçanın yanında yukarıda bahsi geçen “Revolution” parçası da yer alıyor. Parçalar genelde uzun, komplike ve dinamik. Sololar yine yerli yerinde. Prodüksiyon yine 1980’lerden fırlamışa benziyor ve bence gerçekten sağlam, grubun müziğine yakışıyor. Yalnızca snare’in sesinden çok memnun kalmadım, ama o kadar toleransımız da var tabi. “Thrash Fire” konserlerde ortalığı yıkacak bir parçaya benziyor. “True Liar” straight-forward ve agresif bir Thrash katliamı sunuyor. “Crystal Mountain” ve “From The East” tabiri caizse “Bonded By Blood” kanı taşıyan parçalar. Sonuçta ortadaki müzik orijinal değil ama grup ne yaptığını iyi biliyor, bunu prodüksiyondaki seçimlerinden ve parça düzenlemelerinden anlamak mümkün. Yüksek kaliteli, old school Thrash Metal. Eğer bu türü seviyorsanız demoyu kaçırmayın. Sevmeseniz bile bir şans tanıyın çünkü gerçekten kaliteli, müzikal açıdan albüm seviyesinde bir demo. “Thrash öldü” nidalarının atıldığı 1990’larda yayınlanan Türk Thrash albümlerinin (Cultus ve Ascraeus’unkileri bir kenara bırakırsak) hem müzik hem de prodüksiyon anlamında canına okuyacak bir çalışma. 8,5/10 – Mert.

[email protected]

 

INDEX

 


THE MIST AND THE MORNING DEW – “The Mist And The Morning Dew” Demo-CD-R 2002


Demo satın almak sakat bir iş, bunu kabul edelim. Yani çoğu kişi nasıl mektup yazıp para yollayacağını bilmediğinden demo satın alamıyor. Hadi mektup – yazışma olayını hallettin diyelim, iş gene kolay değil. Türk gruplarının çoğu belli bir süre sonra (yaklaşık 3-5 ay) bayıp demoları yollamamaya, paraları yemeye başlar (istisnalar kaideyi bozmaz gerçi). Yurtdışı desek fiyatlar pahalı, posta pahalı. Hem yollayacağınız mektubun hem de grubun yollayacağı paketin kaybolma riski var.

Neyse ki artık internet var, bu sayede gruplar isimlerini çok daha rahat duyurabildikleri gibi fanlar da müziğe çok daha kolay ulaşabiliyorlar. Mesela The Mist And The Morning Dew 90’larda kaydedilmiş olsaydı rahatlıkla sağlam bir firmadan yasal olarak piyasaya sürülebilecek kalitedeki bu çalışmayı internet yoluyla bedavaya dağıtıyor. Format tabi ki MP3, ama alıştık artık hepimiz, hem birkaç sene sonra ses kalitesi bozulmaya başlayacak olan kasetlerden daha iyidir (nostaljik takılanlara farklı tabi).

The Mist And The Morning Dew bünyesinde çeşitli grupların elemanlarını barındıran Finlandiya’lı bir proje-grup. Elemanlar Shape Of Despair, The Seventh Planet, Finntroll, Shaman gibi gruplardan tanıdığımız isimler, vokalde de Unholy’nin bayan vokallerinden sorumlu olan Veera Muhli’yi görüyoruz. Kadro sağlam anlayacağınız, bu nedenle belli bir kalite seviyesi de daha en baştan garanti. Peki tür olarak hangi tarza yakın T.M.A.T.M.D.? Kısaca As Divine Grace – (eski) The Gathering – Nightsky Bequest arası denilebilir, arada Shape Of Despair tadı veren bölümler de mevcut ama çok dikkat çekecek derecede baskın da değil. Orijinal, yenilikçi bir müzik icra ettikleri söylenemez ama haklarını vermek lazım, tarzlarını gerçekten çok iyi icra ediyorlar. Müziğin her yanından profesyonellik akıyor; dolu dolu bir sound ve akılcı düzenlemeler, bolca varyasyon, hafif Çek gruplarını anımsatan Folksy bir hava ve sağlam bayan vokaller. Bunlara sağlam bir prodüksiyon ve sade ama kaliteli bir kapak dizaynını da ekleyince ortaya 27 dakikalık demo demeye kıyamayacağınız bir çalışma çıkıyor.

Sonuçta ne eklenebilir bilmiyorum. Eğer bayan vokalli Soft, Folksy Doom Metal’den hoşlanıyorsanız bu eleştiriyi okuduktan sonra hiç vakit kaybetmeden bu demoyu grubun sitesinden indirin. Grup elemanları asıl gruplarıyla da haşır neşir olduğundan The Mist And The Morning Dew’a gerekli ağırlığı verirlerse grubun önü, hiç şüphesiz ki açık. Ne de olsa yaptıkları fazla bir orijinalliğe sahip olmasa da oldukça geniş bir kitle tarafından dinlenebilecek bir müzik. 8,5/10 – Mert.

www.themist.xrs.net

 

INDEX

 


TU CARNE / MIXOMATOSIS - Split Demo-CD-R 2003 Rockbase Production


Yanılmıyorsam Rockbase Prod. bu MCD'yi Türkiye'ye özel olarak yayınlamış. Her iki grup da İspanyol ve her iki grup da Gore Grind çalıyor. Haemorrhage ve Machetazo'nun ülkesinden çıktıkları düşünülecek olursa buna çok da şaşırmamak gerek. Tu Carne Haemorrhage/Gut/Impetigo tarzı basit, groovy ve de son derece hasta Gore Grind çalıyor. Çok iyi olmasalar da türü sevenleri tatmin edecek nitelikteler. Vokallerde bu saydığım ilk 2 gruptan aşina olduğumuz "splatter" efektler mevcut. 3 parçada samplelar var, ancak İspanyolca olduğundan ne olup bitiyor anlayamıyoruz. Mixomatosis ise daha eski bir grup. Elemanların müziğinde crust ve noise etkileri göze çarpmakta. Olayımız yine aşağı yukarı aynı. Her iki grupta da lirikler İspanyolca. 9 parçalık CD 18 dakika sürüyor. Ancak olay bununla bitmiyor, CD'de bir de multimedia bölüm mevcut. Burada gruplar hakkında neredeyse her şeyi bulmak mümkün, biyografi, fotoğraflar, flyerlar, kritikler, vs... Dizayn çok iyi değil, ama içeriğinin sağlam olması nedeniyle bu göz ardı edilebilir. Her iki grubun prodüksiyonu da tatminkar. Ancak demonun en büyük handikapı kapağı. Sade, ekstra hiçbir bilgi içermeyen fotokopi bir kapağa sahip, dahası multimedia kısım içerdiği de arka kapakta "audio & multimedia CD" şeklinde ufak fontlarla belirtilmiş. Ön kapakta sticker şeklinde belirtilmesi daha sağlıklı olurdu. Sonuçta türü seviyorsanız almanızı tavsiye ederim. Yeni veya farklı bir şey değil, ama söz konusu bu tarz müzik olduğunda da bir önemi yok bunun. 6,5/10 – Mert.

www.rockbase.8m.com

 

INDEX

 


VILE SOUL – “In The Eyes Of...” Promo-CD-R 2003


Zine yapmanın kötü taraflarından birisi de zine ömrünü tamamladıktan ve de tarihe karıştıktan sonra bile promo gelmesi. Doğal olarak bir yükümlülük oluşuyor insanın üstünde. Singapur'lu Vile Soul da bana eski dergimi tarihe karıştırmamın üzerinden 3 yıl geçtikten sonra bu promoyu yollamış. Biraz geç de olsa kritiğini yapmakta fayda var. Vile Soul, Old School Death Metal çalıyor. Bu 2 parçalık promodaki müzik bu en azından. Elemanın dediğine göre çıkacak olan albümlerinde (ki şu an çıkmış bile olabilir) müzik daha teknik olacakmış. Her neyse, buradaki müzik eski Amerikan Death gruplarını çağrıştırıyor, tabi Thrash etkileriyle de beraber. Fena sayılmazlar ama orijinallik sıfır, dahası Dünyayı sallayacak bir müzik yaptıkları da söylenemez. Yani Singapur'dan çıkmış olmaları onlara tolerans tanımamızı sağlamıyor maalesef. Vasat bir çalışma. Kayıt fena değil, sanırım canlı kaydedilmiş. Kapak fotokopi ve kötü. Bu promodan 50 tane hazırlanmış ve bendeki 4. kopya, sanırım bununla gurur duyabilirim. Her neyse, sonuçta karşımızdaki vasat bir Death Metal, daha ayrıntılı yorum için albümlerini beklemek gerekir. Bunun satılık olduğunu sanmıyorum, eğer grupla ilgili daha fazla bilgiye ulaşmak istiyorsanız adres aşağıda. 4/10 - Mert.

c/o Zam, Blk 708, Woodlands Drive 70, #02-23, 730708, Singapore

 

INDEX

 

 

GERİ DÖN

Hosted by www.Geocities.ws

1