-Sizi daha çok Aksiyon dergisinde haftalık yayımlanan
Keskince çizgilerinizden tanıyoruz. Karikatüre muhabbetinizi (ve hatta yeteneğinizi) ne zaman ve
nasıl keşfettiniz?
- İlkokul 5'inci sınıftayım hatırladığım kadarıyla her şey çok güzel. Birden babam Almanya'dan döndü ve
bakkal açtı. Oyunlar, arkadaşlar, fabrika önlerinden
hurda toplamalar... Hepsi bitti. Okuldan bakkala,bakkaldan okula; dünyam karardı. Mahallemizde
Ordu'lu Adem abimiz var... Çok güzel at resmi çiziyor; ama sadece at çizebiliyor! Bir gün bakkalda sıkıntıdan
patlarken Adem abi geldi. Çizdiği süslü püslü at
resmini bana verdi... Kesekâğıtlarına çizmeye başladım... Çizdiklerim biraz abartılı oluyordu.
Dedim ki; oğlum Ahmet sen karikatür sanatçısı olabilirsin!Bütün ahali, Ahmet Kesgin ne zaman
kapımızı çalıp gelecek ve sayfalarımızı onurlandıracak diye bekliyor(!)..
Çizdiklerim zorunlu olarak mahallede konuşulmaya başladı. Karbonat satıcısı İhsan abimiz var... Bir
gün bakkalın terazisinde karbonat tarttırırken 'Ben ünlü karikatürcü Tekin Aral'ı tanıyorum, selamımı
söyle seni işe alsın.' dedi. Cağaloğlu'na gittim,aradım, bulamadım Gırgır dergisini. Tekin Aral'ı da
tanımıyormuş zaten. Daha sonraları halamın oğlu 'Ben bütün gastecileri, karikatürcüleri tanıyorum.' dedi.O zamanlar aklî dengesi yerinde değildi. Tercüman
Gastesine gittik. Memed abim, Cengiz Arkangil isimli
bi gasteci kardeşle konuştu. O da yanıma gelerek; "Bak kardeşim, öyle lapbadanak karikatürcü olunmaz,bu işin okulu var, sınavı var di mi ama" diyerek
bizi gönderdi. Moralimiz iyice bozuldu tabii.Sonradan öğrendik, o gasteci kardeşin bu işin sınavı
> var, okulu var demesi yalanmış. Sonra inat ettik Çarşaf mizah dergisinde çizmeye başladım.'Ölçüyü kaçırmışlar' Peki.. Sonra?
-Haydaaa! Şimdi ben bir haftadır söyleşiye hazırlanıyorum ve karikatür nedir? Sanatçı duruşu
kimdir, nasıl yapılır türünden kelli-felli kıl sorular gelir diye düşünüyordum. Hayatımız boyunca
kontürpiyede mi kalıcaz be. Vay be neysee.
Soralım o zaman karikatür nedir?
Muhabbetin mecrasını değiştirmek istemem..
-Yok, yok, hakikaten soracaktım zaten... Evet nedir karikatür?
-Var olan değerlerin ve ölçülerin dışına çıkmış olguları, bi ölçek de abartarak çizgi ile yansıtmak.Zor toparladığım için biraz açalım: Yani, yaratılan
muhteşem evrene, çiçeğe, böceğe, güzel insana, öküze kısaca tüm güzelliklere uyum sağlayamamış,
dolayısıyla ölçüyü kaçırmışlar, biz karikatürcülerin ilgi alanlarına girer.
-Ya karikatürcü ya da mizahçının kendisi ölçüyü kaçırırsa? Uyum sağlayamazsa?
-Zaten tersi de pek insana özgü bi şey olmayacağına göre. O zaman ideal anlamda mizahçının kendini eleştirmesi ya da en azından başkalarını eleştirirken bi ölçek de kendini onların yerine koyup eleştirmesi hem kendi hem toplum sağlığı açısından Şam'da kayısı olur; ama bizler başkalarına gülmeyi isteriz. Kolaydır.
-Kendinizi eleştirdiğiniz oluyor mu?
-Ben denedim diye düşünüyorum. "Kibir bey" isimli bi tip çizdim. Tehlikeli olmaya başlamıştı. 5-6 hafta dayanabildim. Aslında beden ve ruh sağlığı açısından çok iyi bi şey ama kolay değil.
-Mizahçının durduğu yer ve bu duruşun ne kadar önemli olduğu konusunu atlamayacağız değil mi?..
-Sağlıklı bir duruşunuz yoksa... Yani hayatın muhteşem ritminden bihaber iseniz; milli mücadele yıllarında olduğu gibi; kuva-i milliyecileri hayalperest ve yasadışı
değerlendirir; sonunda yurtdışına doğru mecburi bi maraton koşmak zorunda
kalırsınız!" O dönem karikatürcülerinin yaşadığı bi olaydır.
-Hayatın ritmine uyum sağlayamayan, komik duruma mı düşüyor?..
-Evet. Bir anlamda tembel komiktir. Kendimden biliyorum. Bizler komik bir toplumuz. Her şeyimiz
komik; bizlerin toplamı anayasamız komik. Komiğin absürd boyuta geçtiği maddelerimiz dahi var: "Kimse zorla çalıştırılamaz. Kimsenin konutuna dokunulamaz.
Herkes yerleşebilir ve seyahat edebilir. Vesaire. Herkes nefes alabilir verebilir! Alıp verirken özgür iradesine kimse karışamaz. Vay bee! Niye yazarız ki bunları. Yazık değil mi; kaleme, kâğıda, matbuat emekçisine, güzelim ağaca! Saygıyı hak eden Anayasa Hukuku Profesörü Mustafa Erdoğan abimiz var. Güzel bi abi. Ondan öğrendim bunları. En çok o gülüyordur.
-Hep söylenir; ölçüsüzlük çok fazla, baskılar,dayatmalar, gayri insanî uygulamalar... Dolayısıyla; ülkemiz genelde sanatçılar, özelde mizahçılar için
bulunmaz bir hazine! Öyle mi?
-Bir boyutuyla öyle görülebilir. Diğer açıdan düşüncenin suç olduğu bir ülkemiz var. Düşüncenin ifadesini kimin aldığı hepimizin malumu! Aslında
mizahçı tam da burada devreye girer. Düşüncesini dolaylı yollardan kendine özgü araçlarla
ifadelendirir; ama burada da hayal gücü yüksek yasalarımız devreye girer: "Bazı kişi ve kurumları
direkt veya dolaylı yollardan ve hatta çağrışım dahi yaparaktan eleştirme canım kardeşim, ne gerek var be
güzel kardeşim!" der. Belki tüm bunlar memleket
mizahını geliştirmek için yapılıyordur, bilemeyiz!Nasreddin Hoca'mız yaşasaydı ne derdi, onu da bilemeyiz! Eğer iyi mizahçıysak ve memleketimizde
yaşıyorsak; bi ölçek cezaevine girmemiz gerekirdi. Biliyoruz ki; her sistem, kendisine ciddi şeyler
söyleyeni "Ne diyorsun güzel kardeşim?" deyip cezaevine koyar veya kalp krizi geçirtir! En azından biraz hırpalar. Bu arada bizim de; az da olsa cezaevi görmüş, işkenceye uğramış veya biraz hırpalanmış onurlu kardeşlerimiz var.
Şimdi, bir de toplumsal isteklerimizi bastırmak için uydurulan veciz bir slogan var: Bir değil, birçoklar
da bu söyleyeceğim pek komik "her zamankinden daha fazla toplumsal barışa ve huzura ihtiyacımız olduğu
bir zamanda..." diye diye devam eden tekerleme gibi bir şey. Doğal bir felakette ya da bir savaş halinde
motive unsuru olarak belki söylenebilir. Ama bunlar da kırk yılda bir olacak şeyler birader. Allah'ın
her günü sürekli, "barışa ve huzura ihtiyacımız var, bir şey isteme" denir mi? Hakkını aramak, özgürlük
istemek, huzuru ve barışı nasıl olurda ortadan kaldırır!
-Biliyorum, politikacıları 'yöneten'den saymıyorsunuz. Peki, neden bu kadar çok politikacı
çiziliyor?
-Ben pek çizmemeye çalışıyorum. Geçen haftaki sayfanızda okudum; 'Kimin hakkında konuşamıyorsak
ülkeyi o yönetiyordur.' Eski bir vali kardeş yapmış bu değerlendirmeyi. Biz de kimin hakkında çizemiyorsak diyebiliriz. Aslında bizim ülkemiz
karikatürün ta kendisi. Düşünen de cezaevinde,düşüncesizlik eden de.
-Bu düşünce meselesi... Sizin kulvarda, diğer ülkelerde durum nasıl, oradaki mizahçılar ne alemde?
-Genel anlamda, dünyanın her yerinde bu böyle. Batı özgürdür, orada insan hakları falan filan. Yalan... Orada insanın değil eşyanın hakları var. Çoğu zaman da insanın kendisi sefilleşip eşyalaştığından haklarım var zanneder. Belki olmamış, olgunlaşmamış
olduğumuzdan karşı düşünceye tahammülümüz yoktur.Yapımızda var bu. Biz biraz daha kaba olduğumuzdan, hayat karşısında daha komik görünüyoruz. Şimdi
düşünceyi cezalandıran şahsiyet sahibi yöneticilerimiz diyorlar ki: "Kardeşim yasayı siz hazırlıyorsunuz, biz sadece hüküm veriyoruz, ne diye laga luga yapıyorsunuz?"
Sonra düşünceleri cezalandıran bizler, düşünceyi cezalandırmayan yasalar hazırlıyoruz. Bu sefer de güzel
abilerimiz: "Bu yasayı değiştirmeniz sizin açınızdan iyi olmaz haa!" diyorlar. Yanlış anlaşılmasın; şimdi bu mevzu insanlar âleminde yaşanıyo. Bir de gülme eyleminde ince bi şiddet var derler. Bizde yasak, kaba şiddet
o yüzden pirim yapıyor herhalde.
Zor iş, gülmek de güldürmek de... |