MEHMET BAL'IN BERAAT KARARI

Mehmet Bal tahliye edildi ve Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı'nın Mehmet'le ilgili 26 Kasım 2002 tarihli kararında Mehmet'in vicdani ret açıklamasının "...halkı askerlik hizmetinden soğutmak yolunda telkinatta bulunmaya yönelik bulunmadığı" için kovuşturmaya yer olmadığı belirtildi. Yani 155'ten açılan dava düştü. Mehmet'in şu anda sadece "emre itaatsizlik"ten açılan davası sürüyor.

Mehmet Bal avukatı ile beraber yarın (28 Kasım 2002, Perşembe) Ankara İHD'de saat 11:30'da bir basın açıklaması yapacak.. Tüm basın mensupları ve konuya duyarlı kurum, bireyler davetlidir.

MEHMET BAL İLE DAYANIŞMA GRUPLARI

Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı'nın 4 sayfalık kararının taranmış halini aşağıdaki linklerden görebilirsiniz.
http://www.savaskarsitlari.org/images/karar1.jpg
http://www.savaskarsitlari.org/images/karar2.jpg
http://www.savaskarsitlari.org/images/karar3.jpg
http://www.savaskarsitlari.org/images/karar4.jpg

--------------------------------------------------
T.C. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı Ankara

Evrak No: 2002/832
Esas No: 2002/713
Karar No:2002/270

26 Kasım 2002/11/27

KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞI KARARI

Suç : Halkı askerlik hizmetinden soğutma yolunda neşriyat veya telkinatta bulunmak.
Sanık : Mehmet Bal - Hamza ve Fatma oğlu, 1975 doğumlu, Uşak ili, Banaz ilçesi, Çiftlik Köyü, Nüf. Kay. Mersin, 3. Ulş. Ter. Brl. K.'da görevli, 1975/2 tertip, halen Mamak Askeri Ceza ve Tutukevi'nde TUTUKLU. Ulş. Er
Suç Tarihi: 23.10.2002
Tut.Tar: 25/10/2002 (bu suçtan dolayı)

Yukarıda suçu ve açık kimliği yazılı sanık hakkında yapılan hazırlık soruşturması sonunda;

Sanığın 22/05/1995 tarihinde 1975/2 tertip Ulş.Er olarak askere sevk edildiği, acemi eğitimini başarıyla tamamlamasına müteakip tertip edildiği Mersin 3. Ulş. Terminal Birlik K.lığında vatani hizmetini sürdürmekte iken, 13/02/1995 tarihinde Uşak ili Banaz ilçesinde kuyumculuk yapan bir şahsın öldürülmesi ve dükkanından hırsızlık yapılması olayına karıştığının belirlenmesi nedeniyle 09/04/1995 tarihinden itibaren askerliğinin kesintiye uğradığı, uzunca bir müddet cezaevinde kaldıktan sonra 23/09/2002 tarihinde tahliyesinin ardından yeniden birliğine sevk edildiği, 18/10/2002 tarihine kadar askerlik ödevini bihakkın yerine getiren sanığın aynı gün gönderildiği Adana Askeri Hastanesi'nden geri dönmediği, 24/10/2002 tarihine kadar kısa süreli firar suçunu işleyen sanığın birliğine döndüğünde askerlik hizmeti ile ilgili fikirlerinin bilinmeyen nedenlerle tamamen değiştiği, bu çerçevede sıralı amirlerince askeri kıyafetini giymesi hususunda verilen emirlere itaat etmediği ve aksi yöndeki ısrarlara rağmen sözle ve fiilen karşı geldiği, bu itaatsizliğin nedeni sorulduğunda; "Askeri veya sivil kurumlarca kendisine dayatılacak hiçbir edimi yerine getirmeyeceğini, iradesi dışında hiçbir şeyi yapmayacağını, dolayısıyla bu askeri elbiseleri de giymeyeceğini, keza askerlik yapmayacağına dair vicdani ret deklarasyonu da çeşitli ajanslara faksladığını" belirttiği, tüm bu eylemler sonucu müteaddit emre itaatsizlikte ısrar ve halkı askerlik hizmetinden soğutmak yolunda neşriyat ve telkinatta bulunmak suçlarından açılan soruşturma kapsamında 6. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nce 25/10/2002 tarihinde vicahen tutuklanan sanığın emre itaatsizlikte ısrar suçlarıyla ilgili yargılaması Adana 6. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde sürdürülürken, müsnet suçtan tefrik edilen dosyasının yetkisizlik kararıyla görevli ve yetkili Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı'na gönderildiği anlaşılmıştır.

Sanığın müsnet suça konu edilen deklarasyonunda öz itibarıyla; "Bizzat 9.5 ay gibi bir süre içinde bulunduğum askerliğe 18 Ekim 2002 itibari ile devam etmemeye ve vicdani reddimi açıklamaya karar vermiş bulunuyorum. Beni askerliği yapmayı reddetmeye götüren nedenler kısaca şöyledir.

Militarizm, özü itibari ile yoketmeyi bir sorun çözme yöntemi olarak kabul eder. Militarizmin özünü teşkil eden bir diğer unsur ise kayıtsız şartsız itaattir. İnsanı kayıtsız şartsız itaate götüren yollar da özenle ve itina ile hazırlanmıştır. Ta en başından itibaren içinde doğulan coğrafyanın ve toplumun güvenliğini sağlama iddiası ile kişiye sırası gelince bu yolda katılımı dayatılır....

...... Militarizmin ve yandaşlarının ortaya koyduğu/koyacağı savaşlar sadece insana zarar vermekle kalmamaktadır. Orduların elinde bulunan gerek nükleer gerekse biyolojik silahların doğaya verdiği/vereceği tahribatı ve yıkımı hangi gerekçe haklı çıkarabilir ki?...

...... Dünyanın içinde bulunduğu şu anki durumda yukarıdaki kirli oyunları net bir şekilde yansıtmıyor mu? ABD... Afganistan... Irak... Bu saldırıların altında yatan gerçek nedenlerin güvenlik vs. Olmadığını herkes biliyor... İnsanlar atılacak bombaların paramparça ettiği/edeceği tüm canlıların oluşturduğu/oluşturacağı manzarayı vicdanlarına nasıl kabul ettiriyorlar acaba?...

..... Edindiğim izlenimler doğrultusunda vicdanımın sesini daha fazla inkar edemeyeceğimi anladım. Bundan sonrası için gerekçesi ne olursa olsun vicdanım ve iradem dışında bana askeri ve sivil, yerel veya evrensel, hiçbir kişi, kurum veya yapının dayatacağı hiçbir edimi yerine getirmeyeceğimi belirterek, vicdani reddimi kamuoyuna deklare ediyorum.

..... Ayrıca kaçmak gibi bir düşüncemin de olmadığını belirtmek isterim. Son bir defa birliğe giderek askeri kimliği ve eşyaları teslim edeceğim." Şeklinde yazılı açıklamasını kendi beyanına göre bir takvim ajandasından öğrendiği 4 ajansa faksladığı ve bu açıklama kimi yerli ve yabancı basın ve internet sayfalarında sadece haber olarak kimilerinde ise dayanışma başlıkları altında yer verdiği dosya kapsamından anlaşılmıştır.

As.C.K.'nun 58. maddesinin yollaması ile TCK.'nun 155. maddesinde düzenlenen halkı askerlikten soğutmak suçu maddi unsuru itibari ile neşriyat, telkinat ve nutuk irad edilerek işlenebilir. Ayrıca bu suret ile icra edilen söz ve yazıların halkı askerlikten soğutmak yolunda olması, başka bir anlatımla manevi unsur tekabül eden nitelik ve amacının istenilmesini gerektirmektedir. Sözlük anlamıyla telkinat; birisine bir hususu anlatarak, zihnine koyma, ona kabul ettirmektir. Telkin ise; bir düşünce aşılama, kulağa koyma olarak tanımlanmaktadır.

Sanık aşamalardaki beyanlarında, özetle; vicdani ret deklerasyonunun sadece kendi kararının açıklanması olduğunu, halkı askerlikten soğutmaya yönelik olmadığını, ayrıca vicdani reddin insanın temel hak ve özgürlüklerinden olduğunu ve bunun ifade hürriyetine dair olduğunu belirtmektedir.

Vicdan, düşünce ve ifade özgürlükleri anayasanın 24, 25. maddeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 4, 9, 10,  BM Evrensel Bildirgesi'nin 18. maddeleri ile güvenceye alınarak temel esaslara bağlanmıştır.

Anayasamızın 24. maddesine göre; "herkes, vicdan... kanaat hürriyetine sahiptir.". 25. madde ile herkesin; "düşünce ve kanaat hürriyetine sahip..." olduğu vurgulanmıştır. 13. madde ile de bu özgürlüklerin anayasada öngörülen sebepler ile, kanunlarla sınırlanabileceği kuralı getirilmiştir. Öte yandan "vatan hizmetini" düzenleyen 72. maddede; "vatan hizmeti, her Türk'ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin silahlı kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanun ile düzenlenir." denmiştir. 1111 sayılı askerlik kanununun 1. maddesi, her Türk erkeğine bu kanun uyarınca askerlik yapma mecburiyeti getirmiş olup, bu yasal düzenleme anayasanın 10. maddesinde yer alan "eşitlik" ilkesinin zorunlu bir yansıma biçimidir.

Gerçekten de vicdani ret kavramına bir çok AB ülkesinin iç yasalarında ve uluslararası sözleşmelerde yer verildiği görülmektedir. Bu şekilde AB ülkeleri vatandaşlarına sivil hizmet hakkını tanımakla, vicdani reddi militarizme karşı kökten bir tavır olma özelliğinden başarıyla arındırmıştır. Ancak aynı ülkelerin hemen hepsi zorunlu askerliği kabul eden devletlerin kendi vatandaşlarını dilediği gibi cezalandırma hakkı olduğu hususunda farklı düşünmemektedir. Bu çekingen ve ayrıksı tutumun savaş pazarından elde edilen gelir veya mülteci tehlikesi gibi ardıl düşüncelerle ilgili olabileceği, bunun da vicdani ret konusunun görünürdeki genel ve ilkesel tavrını zedelediği ayrıca Türkiye'deki vicdani retçilere verilen desteğin bunun temel bir insan hakkı olarak tüm dünyada verilen mücadelenin bir parçası olma perspektifine sahip olmadığı izlemini vermektedir. Keza jeopolitik ve stratejik konumundan hiç sözetmeden bu dayanışma ve destek gösterilerini açıklayabilmek en hafif deyimiyle eksikliktir.

Esasen AİHS.'nin 10/2 maddesi milli savunmasını, suçun önlenmesini, ve güvenliğini zaafiyete düşürebilecek açıklamaların sınırlandırılmasını ve suç sayılmasını demokratik bir toplumda gerekli bir tedbir niteliğinde görmüştür. Yine sözleşmenin 4/3/(b) bendinde inançları gereğince askerlikten kaçınmanın meşru sayıldığı memleketlerde mecburi askerlik yerine yaptırılan hizmetler angarya sayılmayıp yasal sayılmaktadır. Bu düzenlemenin mevhumu muhalifinden hareketle zorunlu askerliği kabul eden ülkeler bakımından askerlik hizmetinden kaçınmanın mümkün olmadığı açıkça görülmektedir. Dolayısıyla hüküm taraf ülkelere askerlik hizmetinden muaf tutma yükümlülüğü getirmemektedir.

Zaten As.C.K.'nun 45. maddesi bu hususa açıkça yer vererek bir şahsın hareketini vicdanen veya dinine göre lazım saymış olmasının ceza almasına engel olmadığını belirtmiştir.

O halde mevcut düzenlemelerimiz karşısında askerliğini vicdani nedenlerle yapmak istemediğini beyan eden her şahıs bunun yasal himaye göremeyeceğini ve bunun askerlik yasasının 2. maddede öngörüldüğü şekilde "belirlenen esaslarla muvazzaflık hizmetini yapmadıkça hiçbir kişinin askerlik çağından çıkarılmayacağı" genel ilkesi çerçevesinde aksine tüm tutum ve davranışların cezai müeyyide ile karşılanacağını bilmek durumundadır veya en azından göze almalıdır.

Sanığın vicdani ret deklarasyonu da bu çerçevede ele alındığında; "askerlik yapmayacağını, askerliğin gereklerine yani hizmet emirlerini yerine getirmeyeceğine, dolayısıyla itaatsizlikte ısrara devam edeceğine" dair kararlılığın dış dünyaya açıklanması niteliğinde olduğu kanaatine varılmıştır. Şayet bir inanç ya da fikir bizzat inancın göstergesi olmayıp sadece inancın telkin ettiği bir davranış, yahut taklit arzusu doğurabilecek, yasak olanı yapmaktan alıkoyan manevi direnci ortadan kaldırmaya yönelik özendirici, teşvik edici söz ya da yazı ile dikte edilmesine yönelik olması halinde hali AİHS'nin 9. maddesinin koruması altında tutulamayacaktır.

Sanığın deklarasyonunda militarizme ve savaşa yönelik kişisel olumsuz tavrını açıkladığı görülmektedir. Ancak salt savaşı istememek, ya da ona karşı olmanın, barışı temin etmek ve sürdürebilmek için ne yazık ki yeterli olmadığının göz ardı edilmemesi gereklidir. Çünkü tüm insanların temel bir hak ve ödevi olan dünya barışını koruyup, süreklileştirmek genel insanlık normları açısından meşru bir haktır. Savaş ve savaş tehlikesi her coğrafyada değişen oranlarda ne yazık ki vardır ve savaşlar yapılmaktadır.Bu durumda her ülkenin ulusal güvenlik sorunu da beliren tehlike nispetinde askerliği dayatmaktadır. Savaş için hazırlıklı olmadan, barışın sağlanabilmesi konusunda ciddi tereddütler vardır. Bunun mümkün olabilmesi bir şans olayıdır ve bu şansın sonsuza dek süreceğini umut etmek ise bağımsızlığına ve bütünlüğüne önem veren bir ülke için ciddi bir tedbirsizliktir.

Tüm bu veriler karşısında; sanık Ulş. Er Mehmet Bal'ın deklarasyonu ve buna destek mahiyetindeki basındaki yansımalarının demokratik bir hukuk devletinde ifade özgürlüğü bağlamında, askerlik ile ilgili kişisel tercih ve düşüncelerinin açıklanması niteliğinde olduğu, bu hususun emre itaatsizlikte ısrar suçunun düzenlediği As.C.K.'nun 87/1 maddesinin son cümlesi içerisinde suç kastının yoğunluğu bakımından değerlendirilebileceği, ayrıca bu açıklamaların halkı askerlik hizmetinden soğutmak yolunda telkinatta bulunmaya yönelik bulunmadığı gibi askerlik hizmetini menfii yönde etkilemediği ve elverişli de olmadığı dosya kapsamından anlaşıldığından sanık hakkında yasal unsurları itibari ile oluşmayan müsnet suçtan dolayı savcılığımızca 353 sayılı kanunun 105 ve 107. maddeleri uyarınca KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA, sanık hakkında bu suçla ilgili olarak çıkarılan 6. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nin 25/10/2002 gün ve 2002/4001-390 sayılı vicahi tutuklama müzekkeresi HÜKÜMSÜZ kaldığından, başka suçtan tutuklu ve hükümlü değilse sanığın TAHLİYESİNE, itiraz yolu açık olmak üzere karar verilmiştir. 26/11/2002

Zekeriya Duran Hakim Binbaşı
Gn.Kur.Yrd.Askeri Savcısı


Kaynak:Savaş Karşıtları Sitesi (27 Kasım 2002).
Anarşist Bakış Ana Sayfa --->
1