BİR GARİP YENİLGİ: 1973 ŞİLİ DEVRİMİ
Pointblank!
Not: Bu makale Durumcu grup Pointblank! tarafından Ekim 1973'de basılmıştır.

I

"Haberler" olarak nitelendirilen güncel olayların gösterişli alanında, hükümetlerin yükseliş ve düşüşlerini fazlasıyla sezgisel bir şekilde --yani iktidarın diğer uzmanları olarak-- algılayanlar tarafından Şili'deki toplumsal demokrasinin cenaze töreni ağır bir drama olarak sahneye kondu. Şili senaryosunun son sahneleri, çeşitli politik çevrelerce kendi ideolojilerinin gereksinimlerine uygun şekillerde yazılmıştır. Bazıları Allende'yi toprağa gömmeye, bazıları ise ona övgüler düzmeye gelmişlerdir. Hangi duygular ifade edilmiş olursa olsun, bu anma yazıları çok önceden yazılmıştı. "Kamuoyu görüşü"nü örgütleyecileri ancak refleks olarak ve bizzat olayların kendilerinin tipik bir şekilde tahrif edilmesiyle tepki gösterebilirler.

Her dünya görüşü bloğu "safını seçerken", Şili trajedisi uluslararası sahnede bir fars [kaba güldürü oyunu] olarak yeniden üretildi; Şili'deki sınıf mücadeleleri, rakip ideolojiler arasındaki sahte bir çatışma olarak gösterildi. İdeoloji tartışmalarında, Allende rejiminin "sosyalizm"inin amaçladığı kesimler --yani Şilili işçiler ve köylüler-- hakkında hiçbir şey duyulmuyor. Onların suskunluğu sadece fabrikalarda, tarlalarda ve evlerde üstlerine doğrultulan makineli tüfeklerle değil, aynı zamanda onların "çıkarlarını" temsil ettiklerini söyleyen (ve hala da söylemeye devam eden) kesimlerce sağlandı. Binlerce yalan beyana karşın, "Şili deneyimi"ne katılan kuvvetler kendilerini henüz tamamen tüketmediler. Onların gerçek içerikleri ancak onların yorumlayış biçimlerinin esrarı çözüldüğünde ortaya çıkacaktır.

Her şeyden önce, Şili tüm ülkelerdeki Sol diye adlandırılanları adeta büyüledi. Ve bugünkü cuntanın gaddarlıklarını belgelerken, her parti ve birim önceki analizlerinin aptallıklarını gizlemeye çalışmaktadır. Moskova'da, Pekin'de ve Havana'da iktidarda olan bürokratlardan Troçkist hareketin sürgündeki bürokratlarına kadar tüm solcu hak iddiacılarının ayinsel korosu, sonuçları retorikleri kadar tahmin edilebilir olan Şili'ye ilişkin otopsi incelemelerini sunuyorlar. Aralarındaki farklılıklar yanlızca hiyerarşik nüanslardır; tümü de bütün dünyada 50 yıldır karşı devrimi ifade eden Leninist terminolojiyi paylaşmaktadır.

Batının Stalinist partileri ve "sosyalist" devletleri doğru bir şekilde Allende'nin yenilgisinin kendi yenilgileri olduğunu görüyorlar: o kendilerinden birisiydi --bir Devlet adamı. İktidarların hayati mekanizması olan yanlış mantıkla, Devrim('in yenilgisi) ve Devlet hakkında fazlasıyla bilgili olanlar anayasal, burjuva rejiminin devrilmesini kınıyorlar. Onlar, Troçkizm ve Maoizmin "sol" ithalatçıları kendi paylarına, Şili'de "öncü parti"nin --bunak Bolşevizmin beklenmedik kurtarıcısının [deus ex machina]-- yokluğuna ağıt yakabilirler ancak. Devrimci Kronştad ve Şanghay yenilgilerini miras edinenler ise neden bahsettiklerini bilirler: Leninist proje, tasarım içerisinde yalnızca "kitleler"i meydana getiren kesimlere deforme edilmiş bir "sınıf bilincinin" (bürokratik yönetici sınıfın bilincinin) mutlak surette dayatılmasını gerektirir.

"Şili Devrimi"nin boyutları herhangi bir doktrinin kısıtlarının ötesine geçer. Dünyadaki "anti-emperyalistler" --güvenli bir mesafeden-- CİA'nın canavarlııklarını suçlarken, Şili proletaryasının yenilgisinin gerçek nedenleri başka yerlerde aranmalıdır. Şehit Allende, darbeden birkaç hafta önce Santiago ve Valparaiso işçi milislerini silahsızlandıran, onları memurları kabinede yer alan ordunun karşısında savunmasız bırakan Allende'dir. Bu hareketler basitçe "sınıf işbirliği" veya "hainlik" olarak açıklanamazlar. Unidad Popular'ın garip yenilgisinin koşulları çok önceden hazırlanmıştı. Ağustos ve Eylül'de Şili'nin sokak ve tarlalarında ortaya çıkan toplumsal çelişkiler basitçe "Sol" ile "Sağ" arasındaki ayrışmalar değildiler; Şili proletaryası ile tüm partilerden politikacılar --en "devrimci" görünenler de dahil olmak üzere-- arasındaki çelişkileri de içinde barındırıyordu. "Azgelişmiş" bir ülkede, azgelişmişliğin --gerek devam eden emperyalist hakimiyet sayesinde ekonomik olarak, gerekse Şili'deki otantik proletar gücün geriletilmesi yoluyla politik olarak-- sürmesini isteyenlerin konumlarını tehdit eden, oldukça gelişmiş bir sınıf mücadelesi ortaya çıkmıştı.
 

II

Her yerde, sermayenin genişlemesi, sömürülenler "adına" üretim araçlarına el koymayı, böylece de toplumsal ve politik iktidarı kendileri için ele geçirmeyi amaçlayan, ulusal hareketler biçimindeki kendi açık karşıtını yaratır. Emperyalizmin artığa el koymasının, yalnızca onun işçileri olmak zorunda olanlara dayatılan yoksulluk anlamında değil, ancak topluma kendi hegamonyasını tam olarak dayatmaktan aciz olan yerel burjuvaziye ikincil bir rol biçmesi anlamında da politik ve toplumsal sonuçları vardır. İşte "ulusal kurtuluş" hareketlerinin doldurmaya, ve böylece de bağımlı burjuvazinin gerçekleştiremediği yönetsel rolü üstlenmeye çalıştığı şey de tam olarak bu boşluktur. Bu süreç --Kaddafi'nin dinsel düşmanlığından Mao'nun bürokratik dinine kadar-- çeşitli biçimler alabilir, ancak her defasında "anti-emperyalizm"in ilerleme emirleri aynıdır, ve [bu emirleri] verenler özdeş komuta konumlarındadırlar.

Şili ekonomisinin emperyalist tahrifatı, ulusal bir sermaye tabanı oluşturmayı amaçlayan bir halk hareketinin başlamasına yol açtı. Ancak, Şili'nin nispeten gelişmiş ekonomik statüsü "Üçüncü Dünya"nın (bu ülkelerdeki gerçek sınıfsal bölünmeleri gizlemek için kullanılan bir terim) diğer bölgelerinde silah zoruyla iktidara gelen bürokratik tipteki gelişmeyi engelledi. "İlerici" Unidad Popular'ın reformist bir koalisyon olarak seçim zaferi kazanması olgusu, Şili'deki --birçok açıdan ileri kapitalist ülkelere benzer olan-- bu özel toplumsal yapının bir yansımasıdır. Aynı zamanda kapitalist sanayileşme bu bürokratik alternatifin yerini, --devrimci özlemlere sahip, en önemli sınıf olarak ortaya çıkan-- kırsal ve kentsel proletarya biçimindeki bir olasılığın almasının koşullarını yaratmıştı. Şili'de, hem Hristiyanlar hem de Sosyal Demokratlar mevcut sorunlara getirilecek herhangi bir radikal çözüme karşı olduklarını ispatlamışlardı.

UP koalisyonu gerçekleşene değin, Şili Solu'nda işçi ve köylülerin radikal tabanı ile bunun sözde politik "temsilcileri" arasındaki çelişkiler büyük ölçüde gelişmemiş [henüz görülür hale gelmemiş] bir zıtlık olarak kalmaya devam etmişti. Sol partiler, sadece Amerikan sermayesinin ortaya koyduğu yabancı tehdit temelinde bile halk hareketini örgütleyebiliyorlardı. Komünistler ve Sosyalistler, Hristiyan Demokrat yönetim altında kendi imajlarını otantik milliyetçiler olarak gösterebiliyorlardı, çünkü (Allende'nin daha sonra bilinçli bir şekilde taklit edeceği tarım reformu politikasını da içeren) Frei'nin "Şilileştirme" programı açık bir şekilde Amerikan mali destekli "İlerleme İçin İşbirliği"yle bağlantılıydı. Resmi Sol, bizzat reformizmin kendisine karşı çıkmadan ancak dışsal bağlantıları olan reformizme karşı çıkarak, Şili'de kendi birliğini oluşturabilmişti. Şili Solu'nun muhalefet programı, ılımlı doğası veriliyken bile, ancak Frei rejiminin varlığını tehdit eden --partilerden bağımsız olarak örgütlenen-- 1960'ların militan grev eylemlerinin ardından kabul edilebilmişti.

UP'nin başarısı Şilili işçi ve köylülerin radikal eylemlerinin açtığı boş alana yönelmek oldu; kuvvetini tekrar kazanacak ölçüde kendisini proletar amaçların kurumsallaşmış bir temsili olarak dayattı. Daha önceki grev eylemlerinin aşırı radikal doğasına rağmen (ki fabrika işgalleri ve en dikkate değer olanının COOTRALACO olduğu birçok sanayi fabrikasının işçilerce yönetilmesi buna dahildir), Şili proletaryasının uygulaması buna paralel bir kuramsal veya örgütsel ifadeden yoksundu, ve özerkliğini beyan etmekteki bu başarısızlık onu politikacıların manipülasyonlarına açık hale getirdi. Buna rağmen, reform ile devrim arasındaki savaş bir sonuca kavuşmaktan henüz çok uzaktı.
 

III

Mason Allende'nin seçilmesi, her ne kadar işçi ve köylülerin kendi iktidarlarını teşkil etmeleri anlamına gelmese de, Şili'de süregelen sınıf mücadelesini yoğunlaştırdı. UP'nin işçi sınıfının büyük bir "zafer" kazandığı yönündeki açıklamalarına karşın, hem proletarya hem de düşmanları savaşımlarını basmakalıp parlamenter kanalların dışında devam ettiriyorlardı. Allende onlarla birlikte "ortak bir mücadele" sürdürdüğü konusunda işçileri her fırsatta temin etse de, göreve başladığında imzaladığı --burjuva anayasasına inançla saygı göstereceğini resmen garanti altına alan-- Estatuto ile kanunla-sosyalizm [anlayışının] gerçek doğasını ortaya koydu. "Radikal" bir program temelinde iktidara gelmişken, UP tabanındaki devrimci akımla giderek çatışma içine düşüyordu. Şili proletaryası UP programının sloganlarını --boş bir retorikten ve bürokratik koalisyonun yerine getirilmeyen vaatlerinden başka bir şey olmayan sloganları-- kelimesi kelimesine sahiplenmeye ve uygulamaya geçirmeye hazır olduğunu gösterdiğinde, Şili devriminin içeriği ve biçimi arasındaki çelişkiler dillenmeye ve kendi başlarına harekete geçmeye başlamışlardı.

Allende, tüm "Marksizmi"ne karşın, kapitalist bir ekonomide devlet müdahalesi gerçekleştiren bir yöneticiden asla daha fazlası olmadı. Allende'nin devletçiliği [etatisme] --tüm azgelişmişliğin idarecilerinin ortaya çıkışına eşlik eden bir devlet kapitalizmi biçimi--, Hristiyan Demokrat politikaların niceliksel bir genişlemesinden başka bir şey değildi. Allende, bakır madenlerini ve diğer sanayi sektörlerini millileştirmekle, Şili devlet aygıtının kontrolü altında başlatılan --Sol'un "baş düşmanı" olan Frei tarafından başlatılan-- merkezileştirmeyi devam ettirdi. Allende aslında belli kaygılardan ötürü millileştirmelere zorlanmıştı, çünkü bunlar işçileri tarafından zaten işgal edilmişlerdi. Bu işgalleri kınayarak sanayinin işçilerin özyönetiminde olmasına engel olarak, Allende fiilen sosyalist üretim ilişkilerinin kurulmasına karşı gelmişti. Eylemlerinin sonucunda, Şilili işçiler yanlızca bir grup patronun yerine başka bir grup patronu geçirmiş oldular: onların yabancılaşmış emeğini Kennecott veya Anaconda yerine hükümet bürokrasisi yönetiyordu. Dış görünüşteki bu değişim Şili kapitalizminin kendini devam ettirmesi gerçeğini gizleyemiyordu. Çokuluslu şirketler tarafından elde edilen karlardan uluslararası Stalinizmin "beş yıllık planları"na kadar, sermayenin biriktirilmesi daima proletaryanın zararına gerçekleştirilen bir birikimdir.

Hükümetlerle toplumsal devrimler arasında hiçbir ortak noktanın olmadığı kendisini kırsal alanlarda da gösterdi. Allende rejimi tarafından miras alınan ve sürdürülen bürokratik "tarım reformu" idaresinin aksine, büyük çiftliklerin kendiliğinden silahla ele geçirilmesi "toprak sorunu"na devrimci bir yanıt sunuyordu. CORA'nın (merkezi tarım reformu dairesi) "köylü kooperatifleri"nin (asentamientos) arabuluculuğu sayesinde bu el koymaları engellemeye yönelik tüm girişimlerine karşın, köylülerin doğrudan eylemi böylesi hayali "katılım" biçimlerinin ötesine geçmişti. Çoğu fundo'da kontrolün ele geçirilmesi, ancak campesinos'dan gelen baskılar başka türlü bir şeyi imkansız hale getirdiği zaman hükümetçe yasallaştırıldı. Bu gibi eylemlerin toprak sahiplerinin olduğu kadar kendi otoritesini de sorgulanır hale getirdiğinin farkında olan UP "gelişigüzel" el koymaları kınamak ve "yavaşlama" çağrısında bulunmak için hiçbir fırsatı kaçırmadı.

Kırsal ve kentsel proletaryanın otonom eylemleri, Allende hükümetinin oldukça solunda yer alan bir hareketin gelişimi için zemin yarattı. Aynı zamanda bu hareket, siyasi temsilin kendisini Şili sınıf mücadelesinin gerçeklikleri üzerine dayatması için yeni bir elverişli durum ortaya çıkardı. Bu rol, işçilerin ve köylülerin radikal başarılarının çoğu üzerinden yeniden güç kazanan MIR'ın (Sol Devrimci Hareket) Guevaracı militanları ve onun kırsal kopyası olan MCR tarafından üstlenildi. Miristas'ın "silahlı mücadele" sloganı ve seçim siyasetini zorunlu reddedişleri yalnızca adet yerini bulsun [pro forma] jestlerdi: 1970 seçiminin hemen ardından MIR'ın eski gerillarından oluşturulan seçkin polisler, Allende'nin kişisel olarak seçtiği saray korumaları haline geldiler. MIR-MRC ile UP'yi birbirlerine bağlayan bağlantılar basit taktiksel düşüncelerin ötesine geçmişti --her ikisinin de savunacakları ortak çıkarları bulunuyordu. MIR, takındığı devrimci poza rağmen, UP'nin bürokratik gerekliliklerine uygun bir şekilde hareket etti: hükümet ne zaman güçlük içinde olsa, MIR'ın emir erleri militanlarını UP bayrağıyla yürütüyordu. Eğer MIR Şili proletaryasının "öncü"sü olmayı başaramadıysa, bunun sebebi onun yeterince öncü olmaması değildi, sebep onun manipüle etmeye çalıştıklarının [MIR'ın] stratejisine direnmesiydi.
 

IV

Şili'deki sağ-kanat aktivite, herhangi bir hükümet kararnamesine tepki olarak değil, proletaryanın bağımsızlığının sergilediği doğrudan tehdit nedeniyle yükseldi. Yığılan ekonomik güçlükler karşısında UP ancak "sağcı sabotaj"dan ve "işçi aristokrasisi"nin dikbaşlılığından bahsedebiliyordu. Hükümetin tüm aciz ifşaatına karşın, bu "güçlükler" ancak Şili'de devrimci bir iktidarın kurulmasıyla çözülebilecek toplumsal sorunlardı. Allende hükümeti, "işçilerin haklarını koruma" iddiasına karşın, resmi siyasi yapıların dışında serpilen sınıf mücadelesinde aciz bir seyirci olduğunu ispat etmiştir. Gericiliğe karşı inisiyatif üstlenenler işçi ve köylülerin kendileri oldular; bunu yaparak da yeni ve radikal toplumsal örgütlenme biçimleri --oldukça gelişkin bir sınıf bilinci sergileyen biçimler-- yarattılar. Ekim 1972'deki patronların grevinden sonra, işçiler UP'nin müdahale etmesini beklemediler, fiilen fabrikaları işgal ettiler ve --devletin veya sendikanın "yardım"ı olmaksızın-- üretimi kendi başlarına yeniden başlattılar. Fabrika komplekslerinde, ürünlerin dağıtımını kontrol eden ve düzenleyen, işverenlere karşı silahlı direnişi örgütleyen Cordones Industriales'ler oluşturuldu. UP'nin yalnızca kağıt üzerinde kalan sözü olan "halk meclisleri"nin aksine, Cordones işçilerin kendileri tarafından oluşturulmuştu. Yapısı ve işleyişi itibariyle bu komiteler --kırsal Consejos'larla birlikte-- konseyci eğilimin ilk ifadelerini meydana getiriyordu; ve bu haliyle Şili'deki devrimci durumun gelişimine en önemli katkıyı sağlıyordu.

Benzeri bir durum, hükümet kontrolündeki etkisiz "tedarik heyetleri" (JAPs), "özyönetimli mahalleler"in ilanıyla ve mahalle sakinleri tarafından Commandos Comunales'lerin örgütlenmesiyle bypass edildi. Bunların içerisine MIR'ın fidelistas'larının sızmış olmasına karşın, toplumsal mekanın bu şekilde silahla ele geçirilmesi, otantik proletar iktidardan bir kopuş noktası meydana getiriyordu. İlk defa, daha önce toplumsal yaşama katılımdan dışlanan insanlar günlük yaşantılarına ilişkin en temel gerçekliklere ilişkin kararlar alabiliyorlardı. Erkekler, kadınlar, ve poblaciones gençliği devrimin bir oy sandığı sorunu olmadığını keşfetmişti; semtlere ne isimler --Yeni Havana, Kahraman Vietnam-- verilmiş olursa olsun, içerde yaşananların yabancılaşmış bu adlar manzarasıyla hiçbir ilgisi yoktu.

Her ne kadar halk inisiyatifi ile dikkate değer başarılar elde edilmiş olsa da, hükümet ve gericilere karşı devrimci bir alternatif sergileme kapasitesine sahip üçüncü bir kuvvet asla ortaya çıkmadı. İşçiler ve köylüler, Allende rejiminin yerine kendilerinin iktidara geçeceği bir noktaya kadar kazanımlarını ilerletemediler. Sözde "müttefik"leri olan MIR, kendi çevirdiği entrikaları gizlemek için "silahlı kitleler"le burocratismo'ya karşı çıkma lakırtısını kullandı. Leninist planına göre, cordones geleceğin yolunu hazırlayacak "mücadele biçimleri", liderliği hiç şüphesiz ki MIR tarafından sağlanacak daha kısıtlı bir örgütsel model olarak görüldü.

Varlığına tehdit eden sağ-kanat kumpaslarla fazlasıyla meşgul olan hükümet, işçileri Şili'deki sınıf mücadelesini çözüme kavuşturacak olumlu eylemler yapmaktan alıkoydu. Böylece, inisiyatif işçilerin ellerinden hükümete geçti, ve kendilerini hareket alanı dışına itilmesine izin vererek Şili proletaryası gelecekteki yenilgisinin yol taşlarını döşemiş oldu. Allende'nin 29 Haziran'daki prematüre darbe girişiminden sonraki çağrılarını dinleyen işçiler, bir ay sonra kendilerini silahsızlandıracak olan kuvvetlerin ardında safları sıklaştırmak üzere yeni fabrikalar işgal ettiler. Bu işgaller UP ve onun ulusal sendikalardaki aracısı olan (fabrikalar içerisindeki barikatlarla işçilerin önünü keserek birbirinden ayıran) CUT tarafından sınırlanmış olarak kaldılar. Böyle bir durumda, proletaryanın bağımsız bir mücadele sürdürecek gücü yoktu; ve Silahlar Yasası'nın imzalanmasıyla, kaderi belirlenmiş oldu. Aragon cephesindeki anarşist milislere silah vermeyi reddeden İspanyol Cumhuriyetçileri gibi, Allende de kendi rejiminin dışındaki silahlı bir proletar gücün varlığına tolerans göstermeye hazır değildi. Eğer Şilili işçiler ve köylüler silahlanmış ve kendi milislerini oluşturmuş olsaydı, Sağın bütün komploları bir gün bile yaşayamazdı. MIR her ne kadar ordunun hükümete girmesini protesto etmiş olsa da, onlar da Uruguay'daki selefleri olan Tupamaroslar gibi sadece işçilerin silahlandırılmasından bahsetmekle yetindiler ve gerçekleşen direnişte pek az şey yaptılar. İşçilerin "silahsızlandırılmış halk yenilmiş halktır" sloganı, ordu darbesini takip eden işçi ve köylülerin boğazlanmasında acı doğruluğunu gösterdi.

Allende reformları yüzünden değil, UP'nin tabanında kendiliğinden gelişen devrimci hareketi engelleyemediği için devrildi. İktidarı ele geçiren cunta devrim tehlikesini açıkça algılamıştı, ve elindeki her türden araçla onu ortadan kaldırmaya girişti. Diktatörlüğe karşı en kuvvetli direnişin işçilerin gücünün en ileri olduğu yerlerde ortaya çıkmış olması bir tesadüf değildir. Örneğin Sumar Tekstil Fabrikası ve Concepcion'da, cunta bu gücü hava saldırılarıyla bertaraf etmek zorunda kalmıştı. Allende'nin politikalarının sonucunda, ordu UP hükümetinde başlatılan işin bitirilmesi için iyi bir fırsata sahip olmuştu. Santiago, Valparaiso, Antofogasta ve ilçelerinde işçi ve köylülerin katledilmesinden Pinochet kadar Allende de sorumludur. UP'nin devrilmesindeki en çarpıcı ironilerden birisi, Allende'nin destekçilerinden çoğu darbeyi atlatamazken, reformlarının çoğunun ayakta kalması olmuştur. Siyasi kategorilerin o kadar az bir anlamı kalmıştı ki, cuntanın Dış İşleri Bakanı kendisini "sosyalist" olarak tanımlayabiliyordu.
 

V

Radikal hareketler, güçlerini kendileri için oluşturmak yerine güçlerine yabancılaşmaları ve onu dış kuvvetlere teslim etmeleri ölçüsünde az gelişmiştirler. Şili'de, devrimciler "temsilciler"in kendi adlarına konuşmasına ve hareket etmesine izin vererek kendi Thermidor günlerini yaratmakta acele etmişlerdir: parlamenter otoritenin yerini fiilen cordones almış olsa da, işçiler bu ikili iktidar koşullarının ötesine geçerek, burjuva Devletini ve onu sürdüren partileri dağıtmaya yönelmediler. Eğer Şili'de gelecekteki mücadeleler daha ileri gideceklerse, işçi hareketi içerisindeki düşmanlardan pratikte kurtulunması gerekmektedir; ya fabrikalar, mahalleler, ve tarlalarda konseyci eğilimler [hakim olacak] ya da hiçbir [ilerleme gerçekleşmeyecektir]. Kendilerine "işçilerin önderi" süsü vermeye devam edecek tüm öncü partiler --ister MIR, ister gizli CP, isterse başka herhangi bir ayrılmış yeraltı grubu olsun-- sadece geçmişin ihanetlerini tekrar edebilirler. İdeolojik emperyalizme, ekonomik emperyalizmin tasfiye edilmesindeki kadar radikal bir şekilde karşı konulmalıdır; işçi ve köylüler, Cordones Industriales'in halihazırda başarmış olduğunun ötesine ancak kendilerine yaslanarak geçebilirler.

Şili deneyimi ile 1936 İspanyol Devrimi arasındaki karşılaştırmalar zaten yapılmıştı, ve sadece burada da değil --hiyerarşinin tüm biçimlerine karşı savaşan işçi milislerin övülmesinde Troçkistlerden de garip sözcükler işitilebilmektedir. Şili'de radikal bir üçüncü kuvvetin ortaya çıktığı doğru olmakla beraber, bu yanlızca geçici olmuştur. İspanyol proletaryasının aksine, Şilili devrimciler konseyci örgütlenmeye dayanan, tamamen yeni türden bir toplumu asla yaratmamıştır; ve Şili devrimi ancak bu biçimler (cordones, comandos) kendi toplumsal hegamonyalarını tesis edebilmiş olsaydılar başarılı olabilirdi. Onların gelişmesi önündeki engeller İspanya'da karşılaşılanlara benzerdi: İspanyol konseyleri ve milisleri Faşizm ve Cumhuriyetçi hükümet biçimindeki iki düşmanla karşı karşıyayken, Şilili işçiler ise uluslararası kapitalizm ve sosyal-demokrasi ve Leninizmin manipülasyonları ile karşı karşıyaydılar.

Brezilya'nın favellas'larından Küba'nın işçi kamplarına kadar, Karayibler proletaryası, Latin Amerika proletaryası mevcut koşulları sürdürmeyi amaçlayanlara karşı sürekli bir saldırı içerisinde oldular.

Mücadelesinde, müttefikleri kılığına bürünmüş çeşitli devrim karikatürleri ile karşı karşıya kaldı. Bu son derece beceriksiz taklitler "aşırı-sol" muhalefet denilen sahte bir harekete dönüştü. Bu nedenle, eski faşist Peron Arjantin'de --bu sefer solcu kılıkta-- korporatif bir devlet kurma hazırlığı yapmakta, Troçkist ERP komandoları onu yeterince "devrimci" olmamakla suçlamakta, ve eski gerilla Castro ise "komünist" disiplin standardına uymayan herkesi haşlamaktadır. Tarih bu aptalların iktidarına son vermekten geri durmayacaktır.

Gelenek komplosu --hem Sol hem de Sağ ajanlarıyla-- varolan gerçekliğin daima yanlış alternatiflerle sunulmasını sağlamaktadır. İktidar için tek olası seçenek rakip hiyerarşiler arasındakilerdir: Peru'nun albayları veya Brezilya'nın generalleri, Arap devletlerinin orduları veya İsrail'inkiler. Bu karşıtlıklar yalnızca küresel kapitalizm içerisindeki bölünmeleri ifade etmektedir, ve gerçekten devrimci bir alternatifin oluşturulması gerekecektir çünkü bu Latin Amerika'da veya başka herhangi bir yerde iktidarda değildir; ve bu güçsüzlük onu sürekli olarak yeni eylemlere sevk etmektedir. Şilili işçiler karşı-devrim kuvvetlerine karşı muhalefetlerinde yalnız değildirler; Meksika'da Villa'nın gerilla birlikleriyle başlayan devrimci hareket henüz sonlanmamıştır. 1965'de Santo Domingo'nun sokaklarında çarpışan silahlı işçi milisleri, Arjantin Cordoba'da 1969'daki kent ayaklanması, ve Bolivya ile Uruguay'daki son grev ve işgaller, 1970'de Trinidad'daki işçi ve öğrencilerin kendiliğinden ayaklanması; ve sürmekte olan devrimci kriz bu olağanüstü çatışmaların kalıntıları üzerinde yükselmektedir. Burjuvazi ile bürokratik iktidarın birleşik yalanları silahlardaki devrimci gerçek ile karşılanmalıdır --Şili'de olduğu gibi tüm dünyada da. "Tek bir ülkede" veya tek bir fabrikada veya tek bir ilçede "sosyalizm" olamaz. Devrim ancak uluslararası düzeyde çözülebilecek uluslararası bir meseledir --kıta sınırlarını tanımaz. Her devrim gibi, Şili Devrimi de diğer alanlarda benzeri hareketlerin başarısını gerektirir. Her yerde, Birleşik Devletler ve Batı Almanya'daki kendiliğinden grevlerde, Fransa'daki fabrika işgallerinde, ve SSCB'deki sivil ayaklanmalarda, yeni bir dünyanın temelleri atılmaktadır. Kendilerini bu küresel hareketin içinde görenler ellerindeki tüm yıkıcı silahları kullanarak bu fırsatı kullanmalıdırlar.
 

Çeviri: Anarşist Bakış


Kaynak: "Strange Defeat: The Chilean Revolution, 1973", No Middle Ground, Anti-Authoritarian Perspectives on Latin America and Caribbean, No.2 1983 Sonbahar (Pointblank!, Ekim 1973).
Anarşist Yazın Ana Sayfa --->

1