BAKUNİN'İN DEVLET VE ANARŞİZM'İNE GENEL BİR BAKIŞ
Karl Marx
1874
(Nisan 1874 - Ocak 1875 arasında yazılmıştır)
[SEÇME PARÇALAR]
Not: Koyu kısımlar Bakunin'in yazdıklarını, takip eden kısımlar ise Marx'ın yorumlarını göstermektedir.
İşçilere, nihai bir ülkü olarak olmasa bile bir sonraki başlıca amaç olarak (kendi deyişleriyle) halk devletinin kurulmasını (ki bu kendi ifadelerine göre yönetici sınıf olarak örgütlenen
proletaryadan başka bir şey olmayacaktır) tavsiye eden Lassalle ile
Marx'ın teorisine şiddetle karşı çıktığımızı daha önce
dile getirmiştik. Şu soru akla gelir: Eğer proletarya yönetici
sınıf olacaksa, o zaman kimi yönetecektir? Bu hâlâ
başka bir proletarya olacağı anlamına gelir ki bu yeni tahakküme,
bu yeni devlete tabi olacaktır.
Bu, diğer sınıflar (özellikle de kapitalist sınıf) var olduğu
müddetçe, proletarya onunla mücadele etmeyi
sürdürdüğü müddetçe
(çünkü hükümet iktidarını ele
geçirdiğinde düşmanları ve toplumun eski
örgütlenmesi henüz yok olmamıştır), proletaryanın
zora dayanan
araçları, dolayısıyla da hükümetsel araçları
kullanmasının gerekeceği anlamına gelir. Proletarya hâlâ
bir sınıftır; sınıf savaşımını ve sınıfların varlığını doğuran ekonomik
koşullar henüz kaybolmamıştır ve bu koşullar ya zorla ortadan
kaldırılmalı veyahut da dönüştürülmelidir; bu
dönüşüm süreci zorla hızlandırılacaktır.
örneğin, Marksistlerden itibar
görmedikleri gayet iyi bilinen ve (en düşük
kültür düzeyinde olmaları nedeniyle)
görünüşe göre şehirli fabrika proletaryası
tarafından yönetilecek olan krestyanskaya chern, sıradan köylü halk, köylü takımı.
yani batı Avrupa kıtasının bütün devletlerinde olduğu gibi
köylünün kitle hâlinde özel mülk sahibi
olarak varlığını sürdürdüğü, hatta öyle ya da
böyle dikkate değer bir çoğunluk oluşturduğu yerlerde;
İngiltere'deki gibi yok olup yerini ücretli tarım emekçisine bırakmasının söz konusu olmadığı yerlerde şunlar
olabilir: Ya daha önce Fransa'da yaptığı gibi her
işçi devrimini engeller ve baltalar ya da (hükümet
olarak) proletarya, (köylü mülk sahibi, proletaryaya
dahil olmadığı ve koşulları proletaryayla aynı olduğunda bile
proletaryaya dahil olmadığına inandığı için) onu devrime
kazandırmak amacıyla köylünün koşullarının iyileştiğini
fark etmesini sağlayacak önlemler almalıdır –bu
önlemler, toprakta özel mülkiyetten kolektif [
ortaklaşa]
mülkiyete geçişi en azından kolaylaştırarak,
köylünün iktisadi nedenlerle kendi isteğiyle bu noktaya
gelmesini sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu önlemler,
örneğin miras hakkının ya da mülkünün
feshedileceğini ilan ederek köylüyü alnından
vurmamalıdır. Bu son bahsettiğimiz önlemler ancak
köylünün yerini kapitalist kiracı
çiftçinin aldığı ve toprağı asıl işleyenin, şehirli
işçi gibi bir proleter, bir ücretli emekçi olduğu
(dolayısıyla da onunla yalnızca dolaylı olarak değil,
doğrudan doğruya
özdeş çıkarlara sahip olduğu) yerlerde mümkün
olur. Bakunin'in devrimci mücadelesinde olduğu gibi,
büyük mülklerin basitçe köylülerce
ilhak edilmesi yoluyla köylülere tahsis edilen toprağı
büyüterek küçük toprak mülkiyetini
güçlendirme yoluna gidilmemelidir.
Ya da bu soruna ulusal açıdan
bakılırsa, Almanlar söz konusu olduğunda Alman proletaryasının şu
anda kendi burjuvazisine kölece bağlı olması gibi Slavların da
aynı mantıkla muzaffer Alman proletaryasına kölece bağlı olacağını
varsayabiliriz.
Okul çocuklarına yaraşır bir ahmaklık! Köklü bir
toplumsal devrim, önkoşulu olarak iktisadi gelişmenin belli bazı
tarihsel koşullarına bağlıdır. Ayrıca, bu ancak kapitalist
üretimle birlikte sanayi proletaryasının halk yığının hiç
değilse önemli bir bölümünü oluşturduğu
yerlerde olanaklıdır. Zafere ulaşma şansının olması için sanayi
proletaryası, köylüler için (Fransız burjuvazisinin
kendi devriminde,
mutadis mutandis [
gerekli değişiklikler yapılarak],
o günkü Fransız köylüleri için yaptığı gibi)
yapabildiği kadarını hiç vakit geçirmeksizin yapmalıdır.
Emeğin yönetimi üstlenmesi, toprak emekçisini baskı
altına almayı gerektirir; ne hoş bir fikir! Ancak, Bay Bakunin'in
ta derinlerde yatan düşünceleri burada açığa
çıkıyor. Toplumsal devrim hakkında kesinlikle hiçbir şey
bilmiyor, sadece siyasi lafları biliyor. Devrimin iktisadi koşullarının
onun için hiçbir anlamı yok. İster gelişmiş olsun ister
olmasınlar, bundan önceki bütün iktisadi biçimler
işçinin (bu ücretli emekçi, köylü ve
benzeri biçimde olabilir) köleleştirmesini
gerektirdiğinden,
radikal bir devrimin
bu biçimlerin tümünde aynı ölçüde
mümkün olduğuna inanıyor. Dahası da var! İktisadi temeli
kapitalist üretime dayanan Avrupa toplumsal devriminin, tarımla
uğraşan ve kırsal bir yaşam süren Rus ya da Slav halklarının sahip
oldukları düzeyde gerçekleşmesini, bu düzeyi
aşmamasını istiyor. ... Bakunin'in toplumsal devriminin temeli
iktisadi koşullar değil, iradedir.
Eğer ortada bir devlet (gosudarstvo) varsa, o zaman kaçınılmaz olarak tahakküm (gospodstvo)
ve sonucunda da kölelik olacaktır. Tahakküm, açık ya
da gizli olsun kölelik olmadan düşünülmez
–biz bu nedenle devlete düşmanız. Yönetici sınıf olarak
örgütlenmiş proletarya ne demek?
Bu, proletaryanın iktisaden ayrıcalıklı sınıfa karşı bölük
pörçük bir mücadele yürütmek yerine, bu
mücadelede genel zorlama araçlarını kullanabilecek kadar
güce ve örgütlenmeye sahip olduğu anlamına gelir. Ne var
ki bu tür iktisadi araçları yalnızca ücretli kesim [
salariat]
olarak, dolayısıyla da sınıf olarak kendi niteliğini ortadan kaldırmak
üzere kullanabilir. Tam olarak zafer kazanmasıyla birlikte sınıf
karakteri ortadan kaybolacağı için proletaryanın yönetimi
de sona erer.
Proletaryanın tamamı mı hükümetin başına gelecek?
Örneğin, bir sendikada yönetim kurulunu sendikanın tamamı mı
oluşturur? Fabrikadaki bütün işbölümü ve buna
tekabül eden çeşitli işlevler sona mı erecek?
Bakunin'in terkibine göre "aşağıdan yukarıya"
deyince herkes "yukarıda" mı olacak? O hâlde,
hiç şüphesiz ki "aşağıda" hiç kimse
olmayacaktır. Komünün bütün üyeleri komün
topraklarının çıkarlarını aynı anda mı idare edecekler? O
hâlde, komün ile toprakları arasında hiçbir fark
olmayacaktır.
Almanlar yaklaşık kırk milyon kişi. Örneğin, kırk milyonun hepsi mi hükümet üyesi olacak?
Kesinlikle! Çünkü her şey komünün özyönetimiyle başlar.
Tüm halk yönetecekse, o zaman yönetilen olmayacak.
Eğer bir insan kendi kendisini yönetirse, bunu bu ilke temelinde
yapmaz, çünkü başkası için değil her şeyden
öte kendisi için davranır.
Öyleyse ortada hükümet
ve devlet olmayacak, ancak eğer bir devlet varsa, o zaman hem
yöneticiler hem de köleler olacaktır.
yani ancak sınıf hâkimiyeti yok olduğu zaman bugünkü siyasi anlamda devlet olmayacak.
Bu ikilem Marksist teoride basit bir
şekilde çözülür. Onlar (yani Bakunin
–Marx'ın eklemesi) halk hükümetinden, halkın halk
tarafından seçilen (seçimle belirlenen) az sayıdaki lider
aracılığıyla yönetilmesini anlarlar.
Asine! Bu boş bir demokratik laf, siyasi bir zırvadır. Seçim, en küçük Rus komününde ve artelinde [
Rus loncası]
mevcut olan siyasi bir biçimdir. Seçimin niteliği bu isme
değil, oy verenlerin iktisadi durumuna bağlıdır; bu işlevlerin siyasi
işlevler olması sona erer ermez, ortada 1) hiçbir
hükümet işlevi kalmaz, 2) genel işlevlerin dağıtımı,
hiç kimseye hâkimiyet sağlamayacak ticari bir mesele
hâline gelir, 3) seçimin bugünkü siyasi
niteliğiyle hiçbir ortak yönü kalmaz.
Bütün insanların genel oy hakkıyla ...
Bütün insanlar gibi bir şey bugünkü anlamda hayal ürünüdür -
... halk temsilcilerinin ve devlet
yöneticilerinin seçilmesi (ki bu Marksistlerin ve
demokratik okulun en moda lafıdır) bir yalandır; yönetici
azınlığın despotluğu bunun arkasına gizlenir ve sözde halkın
iradesinin ifadesi olarak gözükmesi
ölçüsünde çok daha tehlikelidir.
Kolektif mülkiyetle birlikte, kooperatifin gerçek
iradesinin önünü açmak üzere sözde
halkın iradesi ortadan kaybolacaktır.
İşte sonuç: Ayrıcalıklı bir
azınlığın, halkın büyük çoğunluğuna kılavuzluk etmesi.
Ancak, bu azınlık derler Marksistler ...
Nerede?
... işçilerden oluşacaktır.
Elbette, izninizle, halkın temsilcileri ya da yöneticileri olur
olmaz işçi olmaktan çıkan eski işçilerden
oluşacaktır …
Eğer bugün bir fabrika sahibi, belediye meclisi üyesi olunca kapitalist olmaktan çıkıyorsa öyle...
ve [yönetici olan eski
işçiler] sıradan işçilerin dünyasına devletin
tepesinden bakarlar. Onlar artık halkı değil, kendilerini ve halk
hükümeti iddialarını temsil ederler. Bundan şüphe eden,
insan doğası hakkında hiçbir şey bilmiyordur.
Eğer Bay Bakunin işçilerin elinde bulunan bir kooperatif
fabrikadaki bir müdürün konumu hakkında bir şeyler
bilmiş olsaydı, tahakküm hakkındaki tüm hayalleri cehenneme
giderdi. Bu işçi devleti (eğer böyle adlandırmak istiyorsa)
temelinde idari işlevin nasıl bir biçim alabileceğini kendi
kendisine sorması gerekirdi.
Ancak, bu seçimle belirlenen
kişiler tutkuyla inanmış, dolayısıyla da eğitimli sosyalistler
olacaktır. "Eğitimli sosyalizm", ...
... asla kullanılmadı.
... "bilimsel sosyalizm" tabiri, ...
... bilimi, yalnızca halkın kendi yaptığı toplumsal hareketlerin
bilgisiyle sınırlamak yerine, halkı yeni yanılgılara yöneltmeyi
isteyen ütopyacı sosyalizme karşı kullanılmıştır; Proudhon'a
karşı yazdığım metne bakınız.
--> ... ([ki bu tabir]
Lassalleciler ile Marksistlerin eserlerinde ve konuşmalarında
sürekli karşımıza çıkmaktadır) göstermektedir ki
sözde halk devleti, samimi ya da söylendiğine göre
eğitimli kimselerden oluşan, yeni ve sayıca çok
küçük bir aristokrasinin, halk kitlesine
oldukça despotça kılavuzluk etmesinden başka bir şey
olmayacaktır. Halk bilimsel değildir, ki bu onların hükümetin
umurunda olmayacağı anlamına gelir; onlar yönetilenler ahırına
kapatılacaklar. Ne âlâ bir kurtuluş!
Marksistler bu (!) çelişkiyi
hissederler ve tüm demokratik biçimlere rağmen
eğitimlilerin hükümetinin (quelle reverie)
dünyadaki en baskıcı, en iğrenç, en aşağılık
hükümet, gerçek bir diktatörlük olduğunu
bildikleri için bu diktatörlüğün sadece
geçici ve kısa süreli olacağı düşüncesiyle
kendilerini avuturlar.
Non, mon cher! – İşçilerin, eskiden beri savaştıkları eski dünyanın katmanları üzerindeki
sınıf hâkimiyeti, ancak sınıfın mevcudiyetinin iktisadi temeli tahrip edilmediği müddetçe var olabilir.
Onlar, tek ilgi ve amaçlarının,
hükümetin tamamen faydasız olacağı, devletin tüm siyasi
niteliğini (yani tahakküm niteliğini) kaybedeceği ve
[hükümetin] kendiliğinden iktisadi çıkarlarla
komünlerin özgür bir örgütlenmesine
dönüşeceği düzeye gelinceye kadar halkı hem iktisadi hem de siyasi olarak eğitmek ve yükseltmek
(meyhane siyasetçileri!) olduğunu söylüyorlar. Bariz
bir çelişki. Eğer devletleri gerçekten de halkın
olacaksa, neden onu yıkmayalım; eğer halkın gerçek kurtuluşu
için yıkılması gerekliyse, onu halkın diye adlandırmaya nasıl
cüret ediyorlar?
Liebknecht'in Komünist Manifesto ve benzerlerine karşı editörlüğünü yaptığı
Volksstaat'in
(ki saçmalıktır) yinelenip durmasını bir yana bırakırsak, eski
toplumu devirme mücadelesi sırasında proletaryanın
hâlâ bu eski toplum temelinde hareket etmesi ve dolayısıyla
da az ya da çok eski topluma ait siyasi biçimler
içinde yol alması nedeniyle, bu mücadele döneminde
henüz nihai yapısına kavuşmadığı ve kurtuluşu için, bu
kurtuluşun ardından gereksiz olacak araçları kullandığı anlamına
gelir. Bay Bakunin bundan hareketle hiçbir şey yapmamanın daha
iyi olacağı sonucunu çıkarıyor ... tek yapılması gereken
genel tasfiye gününü –kıyamet gününü– beklemek.
Çeviri: AnarşistBakış
Kaynak: "Conspectus of Bakunin's Statism and Anarchy".
Anarşist
Yazın Ana Sayfa --->