TOPRAK VE ÖZGÜRLÜK

Ricardo Flores Magón
1915


KARAKTERLER

DON JULIAN, zengin toprak sahibi
RAMON, köylü
DON BENITO, rahip
TERESA, Ramon’un eşi
JUAN, köylü
GARDİYAN
MARTA, Juan’ın eşi
BAKAN
MARCOS, köylü
LOPEZ, işçi lideri
ROSA, Marcos’un arkadaşı
SENORITA SOFIA MERINDIETA, öğretmen okulunda öğretmen
DEVLET GÖREVLİSİ, YARDIMCI, NÖBETÇİ, TEMSİLCİ, birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci KÖYLÜ; askerler, her iki cinsiyetten ve farklı yaşlardan köylüler; şehirli işçiler.

Olay Meksika’da geçer.


BİRİNCİ PERDE

Sahne dekoru ormana doğru giden bir patikayı gösterir.

SAHNE BİR

DON JULIAN VE MARTA

DON JULIAN - (Soldan içeri girer ve sahnenin ortasında durur) Kız bu sefer  elimden kaçamayacak. Benim gibi güçlü, binlerce kilometrekarelik arazisi olan ve Başkan nezdinde büyük etki sahibi bir adamın, Marta gibi sefil bir köylü karşısında duygusallaşması ne kadar da saçma! (Sağa doğru bakarak) Birazdan buradan geçecek. (Altın saatine bakarak) On bire on var, gerzek Juan’a yemek götürme saati. Bu domuzların yediklerini köpeğim yemez! Ama bunu hak ediyorlar. Efendilerinin yediğini yeselerdi amma hoş olurdu! Bu kızın hoş olduğu kadar hoş. Juan ile yalnızca üç aydır evliler; birbirlerini sevdiklerini biliyorum, ama ben efendiyim ve kız üzerinde hakkım var. (Sağa doğru bakarak) İşte Marta geliyor; saklanmalıyım. (Sola doğru geçer ve bir ağacın arkasına saklanır)

MARTA - (Kollunda bir sepetle sağdan girer ve sahnenin ortasında durur) (İç çeker) Zavallı Juan! Çok fazla çalışıyor ve ona fasulyeden başka bir şey götüremiyorum. Bu adaletsizlik içimi parçalıyor, ta içimde sessiz bir öfke hissediyorum. Ben cahil birisiyim, ama faydalı hiçbir iş yapmayanlar her türlü rahatın keyfini sürerken, alın teriyle çalışanların sefalet içinde yaşaması bence adaletsizlik. (Sepeti yere koyar; eğilir ve peçeteyi düzeltmekle ilgilenir) (İç çeker) Pek bir şey bilmem, ama toprağı işleyenlerin, tohumu ekip mahsulü biçenlerin, faydalı hiçbir şey yapmaksızın sürekli tatil hayatı yaşayanlardan daha az yemek zorunda olmaları hiç adil değil. (Etrafına bakar) Zavallı Juan! Efendilerinin aylakça yaşaması için kendini heder etmen ve canla başla çalışman yetmiyormuş gibi ne kadar sömürürlerse sömürsünler asla tatmin olmuyorlar; tek mutluluğunu, tek hazineni, yani sana duyduğum aşkı koparıp almak istiyorlar senden. Don Julian’ın sürekli peşimde olduğunu bilmiyorsun. Aşağılık zenginler! Hiç durmadan kanımızı emiyorlar; Bizi kölece çalıştırıp sağlığımızı bozmaları yetmiyor: Kalbimizi de istiyorlar. Alçaklar, alçaklar!

DON JULIAN - (Saklandığı yerden çıkar ve Marta’ya yaklaşır) Günaydın Marta.

MARTA - (Yüzünü ona doğru çevirmeksizin) Günaydın.

DON JULIAN - (Belinden yakalamaya çalışarak) Ne kadar da güzelsin! (Marta iter onu) Neden aşkımı reddediyorsun?

MARTA - Çünkü Juan’ı seviyorum.

DON JULIAN - Juan sefilin teki, oysa ben çok zenginim.

MARTA - Ama ben Juan’ı seviyorum ve senden nefret ediyorum. (Güçlü bir şekilde) Defol!

DON JULIAN - Hadi, sakinleş biraz küçük hanım, ne yaptığını bilmiyorsun sen. Şunu kafana sok: Tek bir sözümle bile yüzlerce kadını mutlu edebilirim. O kadar güçlüyüm ki kalbini bana vermeye zorlayabilirim seni. Reddetme beni, bugün böylesine gururla bana vermeyi reddettiğin sevgiyi yarın ayaklarıma kapanarak sunmak için yalvaracaksın; o zaman seni elimin tersiyle geri çevireceğim.

MARTA - (Aşırı bir heyecan sergileyerek) İmkânsız! Asla olmaz! Aşağılanmaktansa ölmeyi tercih ederim! Uzak dur benden!

DON JULIAN - Gücümün farkında değil misin? Öyle olsun, ama şunu bilsen iyi olur: Juan’ı tutuklamalarını sağlayabilirim. Hükümette tanıdıklarım var ve Juan’ı askere çağırmalarını sağlayabilirim. Tek bir sözcüğümle, siyasiler Juan’ı Mahkeme’ye çıkarıp, bir köpek gibi yol kenarında öldürülmesini sağlarlar. Bunu yapabilirim ...

MARTA - (Canlı bir şekilde sözünü keserek) Ona sakın dokunayım deme! Sakın! Bunu hak edecek ne suç işledi Juan?

DON JULIAN - (Vakarlı bir şekilde) Burada efendi benim, ne istersem yaparım.

MARTA - Seni Hükümete şikâyet ederiz.

DON JUAN - Ha, ha, ha! Hükümet zaten biz zenginlerden oluşuyor.

MARTA – Uzak dur benden!

DON JUAN - Sev beni; susuz kalmış birinin suya ihtiyacı olması gibi, ciğerin havaya muhtaç olması gibi benim de sevgine ihtiyacım var. Kararını ver: Ya ben ya hiç kimse. Çok geç olmadan karar ver. Sana söylediklerimi unutma. Juan’ı tutuklattırabilirim; onun Orduya katılmasını sağlayabilirim; Bir köpek gibi öldürülmesi için onu Mahkeme’ye çıkarttırabilirim; Onu ...

MARTA (Canlı bir şekilde sözünü keserek) İmkânsız! İmkânsız! Juan kime ne yaptı ki?

DON JUAN - Hiç kimseye bir şey yapmadı; o iyi bir işçi, uysal, iyi çalışan, namuslu, ama güç bende ve geleceğinizi, huzurunuzu, yaşamınızı mahvedebilirim. Ne yapacağına sen karar ver.

MARTA - İmkânsız! (Koşarak kaçar ve soldan kaybolur)

DON JULIAN - (Onun gidişini izleyerek) İşte bu iyi; birkaç dakika içinde ne kadar güçlü olduğumu öğreneceksin. (Sağdan çıkar)
(Sahne dekoru değişir)

Sahne dekoru bir çalışma kampını gösterir.


SAHNE İKİ

JUAN, MARTA, DON BENITO, DON JULIAN, GÖREVLİ VE ASKERLER

JUAN - (Beline kadar bir çukurun içindedir, hiç durmadan kürekle dipten toprak çıkarmakta ve köşelere yığmaktadır) (Yüzündeki teri siler ve gökyüzüne bakar) Neredeyse öğle vakti oldu, Marta hâlâ yemeği getirmedi. Bir şey mi oldu acaba? Asla 11’den sonraya kalmazdı, neredeyse 12 oluyor. (Uzaklardan çan saat 12’yi çalar) 12 oldu ve Marta hâlâ ortada yok. Bu gecikme beni endişelendiriyor. (Duraklar) Marta ne kadar da tatlı...! O benim için bir lütuf, o benim teselli kaynağım. (Duraklar) Ama ne olacak? Neden gelmiyor Marta? (İşine geri döner) Patron işin bugün bitirilmesini istiyor, bitmesi aslında üç günü bulur, ama bugün bitirilmesi gerek, yoksa patron bana ceza verebilir, bana ceza verecek eğer bitirmezsem. (Bedenini dikleştirerek, sol eliyle midesine bastırır) Çok yoruldum...! Yoksul olmak ne kadar büyük bir utanç! (Sağa doğru bakarak) İşte Marta geliyor! (Şaşkın bir hâlde) Ama bir garip gözüküyor. (Onu karşılamak için çukurdan çıkar)

MARTA - (Saçları dağınık bir hâlde sağdan çıkar ve kendisini Juan’ın kollarına atar) Oh Juan! Juanım! (Hıçkırarak.) Çok beklettim mi?

JUAN - (Telaşlanarak) Ne oldu? Neden ağlıyorsun? Sefaletimize rağmen aşkımızdan mutlu değil misin? (Onu kucaklayarak) Sakin ol ve bana ne olduğunu anlat. (Bir kayanın üzerinde otururlar) Seni ağlarken hiç görmemiştim.

MARTA - (Göz yaşlarını kurulayarak) Aşağılandık...

JUAN - Evet, yoksuluz, bahtımız kara; Günü gününe yaşıyoruz, ama kalplerimiz şanslı: Aşkımız bir hazine ve sahibi biziz. Bu nimeti kim bizden alabilir ki?

MARTA - Efendi.

JUAN - Efendi mi? Efendi beni eşek gibi çalıştırabilir, günlük birkaç kuruş karşılığında bana bir mahkûm hayatı çektirebilir; şimdi yaptığı gibi, her zaman yaptığı gibi, babama ve babamın babasına yaptığı gibi. Ama aşkımızın nimetini nasıl bizden çalabilir? Sen beni sevdiğin müddetçe, efendi ne yapabilir ki?

MARTA - (Juan’a sarılarak) Oh Juan, benim zavallı Juan’ım, efendi bana sahip olmak istiyor; bana defalarca söyledi bunu; daha az önce yine yolumu kesti, eğer kendimi ona teslim etmezsem, seni alıp askeri kışlaya göndermekle ya da bir kaçak gibi vurdurmakla tehdit etti beni. Kaçalım Juan, plantasyondan kaçalım.

JUAN - (Karamsarca) - Kaçmak mı...! Nereye? Başka bir plantasyona mı? Şehre mi? Efendi’nin bizi bulamayacağı nereye gidebiliriz ki?

MARTA – Yargıcın adaletine sığınalım. Hukuk bizi koruyacaktır.

JUAN - (Karamsarca) Hukuk ha! Bak, Martacığım, Hukuk yoksullara faydası olmayan bir şeydir. Hukuk adına yoksullardan para toplarlar; Hukuk adına yoksulu, Otoritelere ücretsiz hizmet etmeye mecbur bırakırlar; Hukuk adına yoksulu asker yapmak için ailesinin bağrından koparıp alırlar; aile bu şekilde terk edilmişse, açlıktan ölmemek için çalmak ya da fahişelik yapmak zorunda kalır, sonra da Hukuk adına onu cezalandırırlar... Hukuk, zenginlerin kendilerini korumak için yaptıkları bir şeydir...!

MARTA - (Sol tarafa doğru bakarak) (Büyük bir sevinçle) Bak rahip Don Benito geliyor; o bizi kurtarır.

DON BENITO - (Soldan girerek) Tanrı sizinle olsun evlatlarım. Ne kadar sıcak bir gün!

MARTA VE JUAN - (Bir ağızdan) İyi günler, peder. (Hararetli bir şekilde) Kurtar bizi peder! (Dizlerinin üstüne çökerler)

DON BENITO - Sizi neden kurtarayım? Neler oluyor? Söyleyin bana ve her şeye kadir Tanrı’nın yardımı ile sizi kurtarayım. (Onları ayağa kaldırır)

MARTA - (Ağlayarak) Çok talihsiziz.

DON BENITO - Evet, yoksulsunuz; ama yoksulluk bir erdemdir; size cennetin yollarını açacak.

MARTA - Biz yoksulluktan değil, adaletsizlikten şikâyetçiyiz.

DON BENITO - (Aşırı tatlı bir dille) Aç ve adalete susamış olanlar kutsanmıştır, cennetin krallığı onlar içindir.

MARTA - Efendi beni onu sevmeye zorluyor ve eğer kendimi onun arzularına teslim etmezsem Juan’ı hapse göndermekle ya da öldürülmek üzere Mahkeme’ye vermekle tehdit ediyor beni.

DON BENITO - (Yapmacık bir şaşkınlıkla) Ama evlatlarım, siz neler diyorsunuz böyle! Böyle iftiralarla Yüce Tanrı’mızı kızdırmaya nasıl cüret edersiniz?

MARTA - Yalan söylemiyoruz: Gerçeği söylüyoruz.

DON BENITO - İftira atmaya devam ederseniz, ruhunuzu kavuracak günahlarla ölürsünüz. Don Juan şerefli ve dindar bir insandır. Kilise için herkesten daha çok şey yapmıştır. Günah çıkarır, dini sohbetlere katılır ve mübarek günlerdeki tüm ayinlerde hazır bulunur. Öldüğünde, üzerine sinmiş azizlik kokusu ile gömülecek bir adamdır.

MARTA - (Canlı bir şekilde) Size gerçeği söylüyoruz.

DON BENITO - İçinizden Tanrı korkusunu uzaklaştıran ne oldu size böyle. Efendi onu kanun güçlerine teslim ederse, bu demektir ki Juan bir suç işlemiştir.

MARTA VE JUAN - (Aynı anda, canlı bir şekilde konuşarak) Biz hiçbir suç işlemedik.

DON BENITO - Öyle diyorsunuz, ama sizin düzensiz yaşamınız beni bir suç işlediğiniz konusunda şüphelendiriyor. Resmi nikâhla evlenmediğinize kalıbımı basarım. Sizin gibiler hep böyle yaparlar.

JUAN - Peder; bizler cahil köylüleriz, ama bir erkek ile kadının birbirlerini severek ve yardım ederek hayatlarını huzur içinde sürdürmek için birlikteliklerini hiç kimseye bildirmeleri gerektiğini düşünmüyoruz. Biriyle arkadaş olmanız gibi bir şey. Hiç kimse bunu ne Devlete ne de Kiliseye bildirir...

DON BENITO - (Küstahça) Susun kâfirler, bu sözlerinizle Tanrı’ya küfrediyorsunuz. (Öbür tarafa dönerek) Bu insanların hemen hepsi böyle: Ne Devlete veya Kiliseye, ne de Tanrı’ya ya Şeytan’a haber vermeden evlenirler. (Onlara dönerek) Sizleri aforoz ediyorum. (Marta ve Juan, dehşet içerisinde ellerini şakaklarına koyarlar) (Öbür tarafa dönerek) Zavallılar, bu söylediklerime benim de inanmadığımı bir bilselerdi. (Onlara dönerek) Haklı olarak günahlarınızla incittiğiniz Tanrı, sizleri burada, Yeryüzünde cezalandırdı. Ama öldükten sonra sizi Cehennemin ateşleriyle cezalandıracağı gün de gelecek. (Öbür tarafa dönerek) Gözlerini korkutmazsam, Don Julian’ı öldürebilirler ve beni de. (Onlara dönerek) Tanrı sizi sınamak istiyor; ondan korktuğunuzu ve onun yüce iradesine boyun eğeceğinizi göstermeniz için size bir şans vermek istiyor. (Öbür tarafa dönerek) Don Julian’ı, otoritenin başını korumalıyım ki bu ayak takımı başkaldırmasın. (Onlara dönerek) Bu hayatın tüm acılarına sabırla katlanmalısınız; her türlü fedakârlığı yapmalısınız; sizi öbür dünyada ödüllendirmek için burada acılar veren Tanrı’dır. Burada, aşağıda çektiğiniz tüm acılar, orada, yukarıda Merhameti Sonsuz Tanrı tarafından ödüllendirilecektir. Yeryüzünde olan her şey, Cennette Tanrı öyle buyurduğu için olur. Öyleyse, boyun eğerek payınıza düşen acıyı çekin ve ruhlarınızı kurtarması için Tanrı’ya dua edin.

JUAN - Affet bizi Peder; Don Julian’ın ruhu da kurtulacak mı?

DON BENITO - (Kızgınlıkla) Sus, kâfir! İnsanoğlunu yalnızca Tanrı yargılar. (Öbür tarafa dönerek) Eğer bu insanların mantıklarını kullanmalarına izin verirsek, Don Julian ile benim sonum nice olur?

MARTA - (Dikkati sola doğru çekerek) (Şaşkın bir hâlde) Kalabalık bir grup geliyor. Bunun anlamı nedir?

JUAN - Askerler; aralarında Don Juan da var.

MARTA - Juan, seni almaya geliyorlar, kaçalım...

JUAN - (Hüzünlü) Kaçmak mı...? Ama nereye? Zavallı bir köle, efendisinin köpeklerinin onu bulamayacağı nereye gidebilir ki?

MARTA - (Telaşlı bir hâlde) Kaçalım, kaçalım! (Don Benito’ya dönerek) Kurtar bizi Peder!

DON BENITO - Sakin olun evlatlarım. Tanrı’nın dediği olur. Zenginler Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcileridir ve onlara itaat etmek gerekir. (Öbür yana dönerek) Eğer bunları söyleyip durmazsam, yoksullar bir gün zenginlere karşı ayaklanabilirler.

DON JULIAN - (Bir devlet görevlisinin ve askerlerin önünde solda belirir) (Askerlere Juan’ı göstererek) İşte Juan, öküzümü çalan hırsız. Tutuklayın onu!

GÖREVLİ - (Elinde tabancayla) (Juan’a) Teslim ol! Kımıldama, yoksa seni bir köpek gibi öldürmelerini emrederim! (Askerlere doğru dönerek) Bağlayın şu adamı. (Askerler ona yaklaşır ve ellerini birbirine bağlarlar)

JUAN - (Yalvararak) Bırakın beni; ben masumum; emeği ile yaşayan namuslu bir insanım. Asla hiç kimsenin bir şeyini çalmadım; plantasyondaki tüm köylüler tanığımdır; çocukluğumdan beri hayatım boyunca yaptığım tek şey çalışmak. Don Julian benim daima çalıştığımı bilir. Bırakın gideyim! Görmüyor musunuz, bakmam gereken genç bir karım var. (Ümitsizce) Ah, delireceğim! (Askerler onu çekiştirirler, o ise direnir) Götürmeyin beni! Bırakın gideyim, bırakın gideyim!

DEVLET GÖREVLİSİ - (Askerlere) Alın şunu hapishaneye götürün. (Juan kendisini yere atar, askerlere direnir) Tüfeklerinizle vurarak yürütün onu. (Askerler Juan’ın yerde yatan bedenini tekmeler ve tüfekleriyle vururlar)

MARTA - (Juan’a sarılarak) (Ümitsizce) İkimizi de öldürün! (Askerler ikisine birden vururlar) (Nefes nefese) Zenginler... kanımızı içersiniz... huzurumuzu kaçırırsınız... bizi öldürürsünüz... alçaklar, alçaklar, alçaklar! (Bayılır)

DEVLET GÖREVLİSİ - (Askerlere) Bu köpekleri taşımak için sedye getirin. (Askerler koşarak sola doğru giderler)

DON BENITO - (Don Julian’a yaklaşarak) Tanrı’nın sevgisi üstünüze olsun! (Kulağına eğilerek) Her şeyi biliyorum! Şimdi, halkın bu şiddetin gerçek sebebini öğrenmemesini sağlamalıyız. Halkın arasında önceden pek dikkatimi çekmeyen bir huzursuzluk olduğunu görüyorum. Ülkenin her yerinde köylüler toprak sahiplerine başkaldırıyorlar. Bu plantasyonda yaşayanlar hep uysal olmuşlardır, ama bir süredir işçi sınıfı içerisinde bir şeylerin mayalanmakta olduğunun işaretleri dikkatimi çekiyor. Şeytanın ürünü “Yenilenme” isimli cehennemden çıkma bir broşür, tetikteki yetkililerle alay edilircesine köylülerin barakalarında dağıtıldı ve insanların gözleri açılmaya başladı, Kiliseye ve Otoritenin kutsal ilkesine zarar veriyorlar. Ellerindekilerle yetinmeye devam etmeleri için kürsümden insanları basit kayıtsızlıklarını geri döndürmeye uğraşıyorum, ama sözlerimin artık eskisi kadar etkili olmadığını görüyorum: Havada isyan kokusu var ve her yerde ayaklanma söylentileri dolaşıyor. (Mağrur bir şekilde) Don Julian, mülksüzleştirilmiş sınıf üzerindeki imparatorluğumuzun sonunun devasa adımlarla geldiğini önceden görüyorum: Toplumsal bir tufan patlamak üzere; kitleler efendilerine karşı ayağa kalkıyorlar ve bu kargaşadan, proleterleri kışkırtan bu hoşnutsuzluktan yeni bir toplumsal düzen ortaya çıkabilir...

DON JULIAN - (Kızgın bir şekilde) Bu serseri güruhu efendilerinin canına kastetmeye cesaret edemez!

DON BENITO - Sergilediğiniz bu güven Don Julian, sizin insanlarla iletişim içinde olmamanız yüzünden; ama ben, günah çıkarma hücresinde bu insanların en mahrem düşüncelerini keşfeden ben, dehşetli bir felakete doğru yol aldığımızı söyleyebilirim. İnsanlar, çok kısa bir süre öncesine kadar Tanrı korkusu ile efendilerine ve Hükümete saygı gösteriyor, ölümden sonraki kurtuluşu bekleyerek yaşıyorlardı. Şimdiyse korkarım ki kurtuluşlarını bu hayatta elde etmek istiyorlar ve toplumu insanların öfkesinden ancak Tanrı kurtarabilir. (Hararetli bir şekilde) Don Julian, insanları görkemli dini vaizlerle etkilememiz gerek; Cehennemi öylesine dehşetli renklere boyamalıyız ki boyun eğsinler ve bunun için Kilisenin paraya ihtiyacı var.

DON JULIAN - (Övünerek) Para sıkıntınız olmayacak sevgili peder, çünkü ihtiyacınız olanı size ben vereceğim; harcayacağım bu parayı o köpeklerin iliklerini sömürerek geri alacağım.

DON BENITO - Anlıyorum.


İKİNCİ PERDE

Oturacak yer olarak kullanılan kaba saba tahtalar ve taşlardan başka hiçbir mobilyanın olmadığı bir kulübenin içi; petate (mısır öğütmek için kullanılan düz taş), üç taş parçasından oluşan, üzerinde dumanı tüten bir kabın durduğu sönmüş ocağın yanında durmaktadır. Köşede beşik olarak kullanılan, çuvaldan yapılmış bir hamak asılıdır. Rengi iyice atmış kumaşlara sarılmış bir bebek beşikte yatmaktadır. Kapı sağdadır. Bir köşeden öbürüne kadar, kaba dokunmuş erkek ve kadın elbiseleri kurusunlar diye ipe asılmıştır. İp, karakterlerin görülmesini engellemeyecek kadar yüksek olmalıdır. Diğer köşede bir sandık ve onun üzerinde örtü içine sarılmış bir döşek vardır.

TEK SANHE

ROSA VE MARCOS, ARDINDAN RAMON VE TERASA; BİRİNCİ, İKİNCİ, ÜÇÜNCÜ, DÖRDÜNCÜ VE BEŞİNCİ KÖYLÜ; İŞÇİ SINIFINDAN ERKEKLER, KADINLAR, YAŞLILAR VE ÇOCUKLAR; DON BENITO, DEVLET GÖREVLİSİ VE ASKERLER.

ROSA - (Beşiği bir iple sallayarak) Ne yapacağız bilmiyorum; her gün daha da fakirleşiyoruz ve efendi her gün daha fazla şey istiyor. Bugün, efendi adına kâhya gelip bana plantasyon arazisinde tavuk yetiştirmeme izin verilmeyeceğini, tavukları ya kesip yemek ya da efendinin kümesine satmak zorunda olduğumu söyledi; bunun ne anlama geldiğini biliyorum: Hayvanlarımı ona hediye edeceğim.

MARCOS - (Kafasını kaşıyarak) Ne yapacağımızı bilmiyorum. Müdür bugün bana plantasyona 230 peso borçlu olduğumu söyledi, merhum babamın 170 peso borcunu da ben ödeyecekmişim. Tavukları plantasyona sattığımızda elimize tek bir kuruş bile geçerse şanlı sayılırız. Efendinin vereceği fiyat çok düşük olacak ve bunu da borcumdan düşecekler. (Öfkeyle tükürür ve bağırır) Rosa, artık dayanamıyorum. Bu adaletsizlik son bulmalı.

ROSA - (İnançlı bir şekilde) Evet, son bulmalı. (Kapıya dönerek) Kim o?

RAMON - (Dışarıdan) Teresa ile benim. Çabuk aç! (Marcos kapıyı açar, Ramon ile Teresa heyecanla içeri girerler)

TERESA - Bu öğleden sonra olanları duydunuz mu?

MARCOS VE ROSA - (Aynı anda konuşarak) Ne olmuş?

TERESA - Efendi Juan’ın tutuklanmasını emretmiş.

MARCOS - (Şaşkın bir şekilde) Efendi Juan’ın tutuklanmasını mı emretmiş?

ROSA - (Şaşkın bir şekilde) Ama Juan belki de bu civardaki en iyi adamdır!

RAMON - Evet, efendi Juan’ın tutuklanmasını emretmiş. Efendi Marta’yı ayartmaya çalışıyor. Marta, efendiyi reddetmiş. Efendi, Marta’nın çok sevdiği Juan’ın engel teşkil ettiğini düşünerek, Juan’dan kurtulmak amacıyla onu öküz çalmakla suçlayıp tutuklanmasını emretmiş. Juan biraz önce şehir hapishanesine götürüldü, orada onu askere alacaklar.

ROSA - (Kızgın) Bu kadarı da fazla.

MARCOS - (Öfkeli) Bu rezalete bir son vermeli.

RAMON - Dostlarım, bir şeyler yapmalıyız. Plantasyondaki bazı komşular, güzel bir üslupla nasıl yazı yazılacağını iyi bilen, bir sürü kitap ve gazete okumuş birisi olan Marcos’un, kurbanı olduğumuz adaletsizliklere dikkat çekmek üzere bizim adımıza Hükümete dilekçe yazması için buraya gelecekler; böylece bir çare bulunabilinir.

MARCOS - Hükümete dilekçe yazmak mı?

RAMON - Evet, hepimizin sefalet içinde yaşadığımızı anlatacaksın onlara: Geçinmek için ekecek toprağa ihtiyacımız olduğunu; plantasyona olan borçlarımızın silinmesi gerektiğini ve...

MARCOS - Yeter! Böyle bir dilekçe yazmam.

ROSA - Pekâlâ Marcos, şimdi dilenmenin değil almanın zamanı. (Dışarıdan mırıltılar işitilir)

RAMON - İşte, komşular geliyor.

ROSA - Kapıyı açalım. (Marcos kapıyı açar. Hepsi de ülkenin işçi sınıfına mensup 30 kadar erkek, kadın, yaşlı ve çocuk içeri girer)

BİRİNCİ KÖYLÜ - (İçeri girerek) İyi akşamlar.

ROSA, MARCOS, RAMON VE TERESA - (Hep bir ağızdan) İyi akşamlar.

BİRİNCİ KÖYLÜ - Senden bir iyilik istemeye geldik Marcos. Yazı yazmayı iyi bildiğin için senden Hükümete bir rica mektubu yazmanı istiyoruz, böylece...

İKİNCİ KÖYLÜ - (Sözünü keserek) Juan’ın başına neler geldiğini biliyor musun...?

ÜÇÜNCÜ KÖYLÜ - (Sözünü keserek) Marcos, ekecek toprağa ihtiyacımız olduğunu söylemeyi unutma...

DÖRDÜNCÜ KÖYLÜ - (Sözünü keserek) Ve sulama suyuna...

BEŞİNCİ KÖYLÜ - (Sözünü keserek) Ve yazının sonuna Marcos; plantasyona olan borçlarımızın affedilmesini istediğimizi eklemeyi unutma.

MARCOS - (Sabırsızlıkla) Yeter! Küçük bir çocuk gibisiniz, fazlasıyla saf küçük bir çocuk. Sizin için zaman âdeta hiç ilerlememiş. Yüzlerce yıl önce babalarınızın yaptığı gibi, beş yüz yıl, bin yıl önce atalarınızın yaptığı gibi düşünüyor ve çalışıyorsunuz. Hükümetin sizi tiranlıktan ve sefaletten kurtarmasını istiyorsunuz... Ne kadar safsınız! Hükümetin aç olan birine ekmek verdiğini veya bir köleye özgürlüğünü bahşettiğini ne zaman gördünüz? (Duraklar) (Hızlı adımlarla kulübenin içerisinde yürür. Etrafındakiler birbirlerine şaşkın ifadelerle bakarlar ve aralarında fısıldaşırlar) Söylemeye gerek bile yok; gerçekler ortada: Hükümetin her türlüsü yoksullar için kötüdür.

BİRİNCİ KÖYLÜ - (İkna olarak) Marcos’un söyledikleri doğru ve...

İKİNCİ KÖYLÜ - (Sözünü keserek) Annemle babam da benim gibi sersefil yaşadılar, o zaman da hükümet vardı...

ÜÇÜNCÜ KÖYLÜ - (Sözünü keserek) Büyük babamla annem, ömürleri boyunca Hükümetin yoksulları koruduğunu görmediklerini söylerlerdi ve...

DÖRDÜNCÜ KÖYLÜ - (Sözünü keserek) Hükümetin bir kere bile zayıfları koruduğunu hatırlamadığım da bir gerçek veya...

BEŞİNCİ KÖYLÜ - (Sözünü keserek) Babam hapishanede öldü, erkek kardeşim ise askerdeyken kışlada...

MARCOS - Tüm bunlara rağmen hâlâ Hükümetten adalet bekliyorsunuz? Açın gözlerinizi! Biz yoksulların ihtiyacı olan şey adaleti kendi ellerimizle almaktır. İsyan etmeliyiz!

MARCOS VE ROSA HARİÇ HEPSİ BİRDEN - (Haç çıkartarak) Yüce Bakire Meryem!

MARCOS - (Kızgınlıkla) Korkuyor musunuz? Peki öyleyse, kulaklarınızı tıkayın ve utancınızın altında ezilmeye devam edin. Bu size acı vermiyorsa, en azından utançlarınıza yenilerini eklememiş olursunuz. Onurumuz hakkımızı zalimlerin elinden zorla koparıp almamız için bize yalvarırken, işkencecilerimizden adalet dilenmek, rezilliğin dik alası. Rahat bırakın beni! Gidin buradan! (Hiddetli bir şekilde) Sürünüzün adımları altında yeryüzünün kızgınlıkla titrediğini duyuyorum. (Hepsi yerlerinde kalırlar; korkmuş bir hâlde, çoğu kafasını kaşıyarak) Hadi gidin! Alın terinizle zorbaları besleyeceğiniz ininize geri dönün; böylece efendileriniz hasattan kârlarını elde edebilsinler; uysallığınızın karşılığında efendiden ödülünüzü almaya gidin: Kızlarınıza tecavüz etsin; bir kaçak olarak vurulacağınız askeri kışlalara veya sizin için hazırlanmış hapishanelere gidin. Bir suçun işlenmesini engellemek için ayağa kalkmayan insanlar ancak bunu hak ederler. Rica etmek mi? (Küçümseyerek) Peki öyleyse, size verdiklerini kabul edin: Kölelik, aşağılanma ve ölüm.

RAMON - (Sakince) Bizler korkmuyoruz Marcos. Ölüm, yoksulların çektiği işkencelerden bin kere daha tatlı değil mi? Bizler ölmekten korkmuyoruz, ama ayaklanarak ne elde edeceğiz? Ayaklanarak çocuklarımızın geçimini sağlayabileceğimizi, onların özgürlüğünü güvence altına alacağımızı bilsek, bir an bile tereddüt etmeyiz; ama işler böyle yürümüyor. Birçok kez devrim yaptık ve her defasında ne oldu? Rezil bir hükümetin yerini onun kadar rezil bir başkası aldı. Yoksullar hep yoksul olarak kaldı.

MARCOS - Yoksullar, silahlarını kaldırdıkları zaman kendilerini mutlu yapacak yeni bir hükümeti bekledikleri için hep yoksul kalırlar. Hükümet hiç kimseyi yoksulluğun sefaletinden kurtarmaz, çünkü onun işi bu değil. Hükümetin, herhangi bir hükümetin, bütün hükümetlerin işi zenginlerin çıkarlarını, yalnızca yoksulların fedakârlıkları sayesinde gelişecek çıkarlarını korumaktır. Eğer yoksullar yalnızca kendileri ve aileleri için çalışırlarsa, zenginler ne yiyecekler? O zaman güçlüler gösteriş yaptıkları lüksleri nereden bulacaklar? Yani yoksulların eziyet çekmesi sayesinde zenginler keyif sürüyorlar. O hâlde, artık zenginlerin olmaması, hepimizin eşit olması gerekiyor; bunu başarmanın tek bir yolu var: Toprağı, evleri, makineleri, var olan her şeyi zenginlerin elinden almak ve herkesin malı hâline getirmek. Böylece bedenlerimizi hiçbir efendiye satmamız gerekmeyecek, işçilerin ürettikleri tamamen kendilerinin olacak ve zenginlerin keyfini sürdükleri refaha tüm işçiler sahip olacaklar.

ROSA - (İnanarak) Evet, hep yanlış yaptık: Zenginlerin ellerinden varlıklarını zorla almak yerine silahlarımızı bir hükümeti devirip onun yerine bir başkasını geçirmek için kullandık. (Kapı çalınır. Herkes şaşkın gözlerle birbirine bakar)

MARCOS - Kim o?

DON BENITO - (Dışarıdan) Aç evladım.

MARCOS VE ROSA HARİÇ HEPSİ BİRDEN - (Hep bir ağızdan) Peder Benito! (Rosa kapıyı açmak için koşar)

DON BENITO - (Sağını, solunu takdis ederek içeri girer) (Aşırı tatlı bir dille) İyi akşamlar evlatlarım.

MARCOS VE ROSA HARİÇ HEPSİ BİRDEN - (Diz çökerek) (Hep bir ağızdan) İyi akşamlar Peder.

DON BENITO - (Kendi kendine) Şu Rosa ve Marcos kâfirlerine bak. (Hepsine) Ayağa kalkın evlatlarım ki Tanrı sizi kutsayabilsin. Eğlence mi düzenliyorsunuz? Özel bir şeyi mi kutluyorsunuz? (Kendi kendine) Bu saatte burada olmama nasıl bir sebep bulsam. Bu yabanilere birkaç küçük yalan söyleyeceğim. (Hepsine) Kiliseye doğru yürürken, kapıdaki çatlaklardan ışık sızdığını görünce şaşırdım. Birisi hasta olmalı dedim kendi kendime ve kapınızı çalmaya karar verdim. (Riyakârca) Acı çekenleri teselli etmek ne güzel.

MARCOS - Ne özel bir şeyi kutluyoruz ne de hasta olan birisi var. Acı çekenlere gelince... Hepimiz acı çekiyoruz!

DON BENITO - (Aşırı tatlı bir dille) Yeryüzünde acı çekenlere ne mutlu, çünkü onların yeri Cennetin krallığı olacaktır.

ROSA - (Kurnazlıkla) Peki Yeryüzünde mutlu olanlar, onlar da Cennetin krallığına girebilecekler mi?

DON BENITO – Elbette kızım, eğer Hıristiyanlarsa elbette.

ROSA - Öyleyse, hem buradaki, yani Yeryüzündeki hem de Cennetin krallığındaki her şeyin keyfine varsak iyi olurdu. En azından bu adil olurdu. İyi bir babanın kendini çocuklarının mutluluğuna adaması gibi, gerçekten de adaletli olan bir Tanrı da kendini hepimizin mutluluğuna adardı.

DON BENITO - Hiç kimse Tanrı’nın yaptıklarını yargılayamaz. (Kendi kendine) Kahretsin, nasıl oldu da bu ayak takımının gözü açıldı! (Rosa’ya) Rabbimiz, yoksulluğa alçak gönüllülükle katlanan ve bu sayede Cennetin krallığına girmeyi hak eden iyiler ile Cehennem ateşlerine göndereceği asileri birbirinden ayırt etmek için yoksul ve zenginin olmasını istemiştir. (Marcos ve Rosa hariç, hepsi korkulu gözlerle birbirlerine bakarlar ve haç çıkarırlar) (Kendi kendine) İnsanları cehennemler ve şeytanlarla dehşete düşürmem lazım; çünkü bunu yapmazsam, zavallı zenginler ile Tanrı’nın temsilcilerinin vay hâllerine: Karnımızı doyurmak için çalışmamız gerekirdi. (Hepsine) Bu toplantını sebebi nedir evlatlarım?

RAMON - Peder Benito, Hükümete adalet isteğimizi iletecek bir dilekçe yazması için Marcos’a geldik.

DON BENITO - (Yalandan bir şaşkınlıkla) Adalet! Fakat ne oldu ki?

RAMON - Öküz çalmakla suçlayarak Juan’ı alıp götürdüler. Juan plantasyondaki en namuslu insandır, uyumlu, çok çalışan, iyi bir komşudur. O suç işleyecek birisi değil...

ROSA - (Sözünü keserek) (Küçümseyerek) Gerçeği söyle Ramon: Marta’nın güzel olması ve efendinin Marta’ya sahip olması önünde bir engel olduğu için onu götürdüler.

MARCOS - Her zaman aynı hikâye: Hep patronlar için ter dökmemiz gerekir ve kadınımıza patron göz koyar. (Öfke ile tükürür)

DON BENITO - (Yalandan bir şaşkınlıkla) Ama bu mümkün mü?

BİRİNCİ KÖYLÜ - Mahkeme’nin sığır çobanı Melquiades’i, efendiyi kızının namusuna leke sürmekle suçladığı için idama mahkûm ettiğini hatırlamıyor musunuz Peder?

İKİNCİ KÖYLÜ - At arabası sürücüsü Santiago’nun, efendinin dükkânında bize sattığı battaniyelerin kötü olmasının yanı sıra pahalı olduğunu efendiye söylemesi nedeniyle hapishanede çürüdüğünü unutan var mı?

ÜÇÜNCÜ KÖYLÜ - O kadar eskiye gitmeye gerek yok: Bahçıvan Gregorio’nun, sadece birinin onun insan gibi çalıştığımızı ama köpek gibi beslendiğimizi söyleyerek ortalıkta dolaştığını gördüğünü efendiye söylemesi yüzünden askere alınıp kışlaya gönderilmesinin üzerinden daha kaç gün geçti ki?

DÖRDÜNCÜ KÖYLÜ - Adalet istiyoruz!

BEŞİNCİ KÖYLÜ - Kendi adımıza işleyecek toprak istiyoruz!

DON BENITO - (Kendi kendine) Kendi adlarına işleyecek toprakmış; efendi için, Hükümet için ve benim için kim çalışacak o zaman? (Hepsine) Evlatlarım, yüce ve merhametli Tanrı, bu gözyaşı vadisindeki ıstıraplara katlanacak kadar güçlü olup olmadığınızı görmek ve sonra da bağrına basmak için sizi Yeryüzüne gönderdi. Acı çektikçe Cennete yükselme olasılığınız da artar. (Kendi kendine) Bu yalanlarla kendimi gülünç duruma sokacağım: Eğer bu aptallar cennetin olmadığını bilselerdi, buradaki hayatlarında zevk almayı isteyeceklerdi; o zaman nasıl çalışılacağını bilmeyen bizler perişan olurduk. (Hepsine) Yeryüzünün iyiliklerine tamah etmeyin. Efendi, zenginler, siz faydalanın diye tüm bu zenginlikleri idare ediyorlar. Zenginler olmasa hâliniz nice olurdu? Ücretlerinizi kim öderdi? (Üzerine basa basa) Açlıktan ölürdünüz!

MARCOS - (Tiksinerek) Yalnızca çalışmak istemeyenler açlıktan ölürler!

DON BENITO - (Sert bir şekilde) Sen ne diyorsun, aptal?

MARCOS - (Kararlılıkla) Ne dediğimi duydun sahtekâr herif!

DON BENITO - (Öfkeden titreyerek) Seni aforoz ediyorum. Seni Cehennem bekliyor! (Kendi kendine) Bir an önce sıvışmalıyım.

MARCOS - Cehennem mi? Cehennemde, yoksulların çektiği acılardan daha fazlası mı olacak? Eğer Cehennem olmuş olsaydı, onu benim gibi zavallı garibanlar değil, senin gibiler, zalimlere karşı ayaklanmasınlar diye korkuyu yoksulların elini kolunu bağlamakta kullanan dolandırıcılar doldururdu.

DON BENITO - (Kızgınlığını gizleyerek) Tanrı bana günahkârlara şefkat göstermemi söyledi. Bu nedenle seni affediyorum Marcos. (Kendi kendine) Onu bağışlamak mı, şeytan alsın canını! Çok yakında başına neler geleceğini görecek. (Hepsine) Evlatlarım, oldukça geç oldu, artık yatmam gerekiyor. (Saatine bakarak) Yüce Bakire Meryem! Saat on olmuş. (Kendi kendine) Beş dakikaya kalmaz komutanın yanında olurum; görelim bakalım Marcos’u nasıl yumuşatacaklar. (Hepsine) Tanrı sizinle olsun evlatlarım. İyi akşamlar. (Hiç kimse onu selamlamaz; kapıya doğru gider) (Kendi kendine) İnsanlar Tanrı’dan korkmadıklarında, adaletsizlik krallığı yıkılmaya başlamıştır.

ROSA - (Coşkuyla Marcos’a sarılır) Marcosum benim, seninle gurur duyuyorum!

MARCOS - (Neşeli) Zenginlere ölüm!

HEPSİ - (Hep bir ağızdan) Ölüm! (Marcos’u çevreler ve ona sarılırlar)

MARCOS - Silahlarınıza kardeşlerim, bize ait olanı geri almaya! Yaşasın Toplumsal Devrim!

HEPSİ - (Hep bir ağızdan) Yaşasın!

DEVLET GÖREVLİSİ - (Dışarıdan, kılıç kabzasıyla kapıya hızlı hızlı vurulur) (Gürleyen bir sesle) Kanun namına açın kapıyı!

MARCOS - (Öfkeli) Peder bizi ihbar etti.

DEVLET GÖREVLİSİ - (Dışarıdan) (Gürleyen bir sesle) Kanun namına açın, yoksa kapıyı kıracağız! (Tekrar tekrar kılıcının kabzasıyla hızlı hızlı vurur) Askerler, tüfeklerinizin dipçikleri ile yıkın bu kapıyı...! (“Haydutlara ölüm!” ve “Yaşasın Yüce Hükümet” bağrışları eşliğinde tüfek patlamalarının gürültüsü işitilir)

MARCOS - Yoldaşlar: Aramızdan bir kurban istiyorlarsa, o kurban ben olacağım! Sorumluluğu üstüme alacağım!

ROSA - (Öfkeyle) Ben de. (Marcos’un yanına doğru hareket eder) (Kapı devrilir ve devlet görevlisi ile birlikte on asker silahlarını doğrultarak hızla içeri girerler)

DEVLET GÖREVLİSİ - (Gürleyen bir sesle) Teslim olun, haydutlar! Kanuna ve Nizama karşı çıkıyorsunuz ha. (Kendi kendine) Bu sayede hükümet beni albay yapar artık. (Marcos’un karşısına gelir ve kılıcının ucunu göğsüne dayayarak bağırır) Teslim ol sefil!

MARCOS - (Hızla kılıcı göğsünden uzaklaştırır. Aynı anda, gömleğinin altına sakladığı hançeri çekip çıkarır ve devlet görevlisinin kalbine saplar) (Enerjik bir şekilde) Al sana! (Devlet görevlisi cansız olarak ayaklarının dibine yığılır: Şaşıran askerler silahlarını indirirler) Demek kanun namına beni tutuklamaya geldiniz; ben de Adalet namına kendimi savundum. (Askerlere, ciddi bir ses tonuyla) Bu zalimin eceli gelmişti. Şimdi kardeşinizi mi alacaksınız? (Yumruğunu göğsüne vurarak) Sizler de bizim gibi yoksulsunuz ve tüfeklerinizle Hükümeti destekleyerek, hem bizi hem de sizi sefalete mahkûm edenleri destekliyorsunuz. Aileleriniz sefalet içinde yaşıyor, açlığa, yoksunluğa ve zulme maruz kalıyorlar; sizlerse silahlarınızla, kendi canınızdan, kendi kanınızdan olan insanların acı çekmesine neden olanları koruyorsunuz. (Şiddetle) Askerler, kendi analarına, babalarına, kendi kardeşlerine ve çocuklarına zulüm ediyorlar. İnsan olduğunuzu hatırlayın ve insan oğulları ile kızlarını yoksullukla utandıran menfur üçlünün zulmünü sona erdirmek için bize katılın: Burjuvazi, ruhban sınıfı ve hükümet.

ASKERLER - (Hep bir ağızdan) Yaşasın devrim!

HEPSİ - (Hep bir ağızdan) Yaşasın! (Askerlerle köylüler birbirlerine sarılırlar)

MARCOS - Yoldaşlar: Zaman kaybetmemeliyiz: Kölelerin kurtuluş saati geldi. Juan ile Marta’yı bir an önce kurtarmak, tüm işçiler faydalansın diye plantasyonu ebediyen ele geçirmek için bize katılacak herkesi toplamayalım, kapı kapı dolaşarak herkese bu güzel haberi duyuralım. Haydi gidelim! (Kapıya doğru yönelir ve beşikteki bebeği alan Rosa ile birlikte dışarı çıkar)

HEPSİ - (Kapıya doğru yönelir ve dışarı çıkarlar) (Hep bir ağızdan) Zenginlere ölüm! Rahiplere ölüm! Hükümete ölüm! Yaşasın toprak ve özgürlük!


ÜÇÜNCÜ PERDE

Sahne dekoru, sahneyi ikiye ayıran bir duvarla birbirlerinden ayrılmış iki tutuklu hücresini gösterir. Her hücrede samandan bir yatak ve bir maşrapa vardır.

TEK SAHNE

JUAN, MARTA, DON JULIAN, DON BENITO, GARDİYAN, MARCOS, ROSA, RAMON, TERESA, HER CİNSTEN VE YAŞTAN KÖYLÜLER

MARTA - (Sağdaki hücrede, yatağın üzerinde oturmaktadır) (İç çeker) Juan’a ne olacak? (Duraklar) Mahkeme ölüm cezası verir mi acaba? (Büyük bir heyecanla ayağa kalkar) (Bağırır) Katiller! Caniler! Alçaklar! (Umutsuzlukla kollarını silkeler ve sonunda elleriyle yüzünü kapatarak yatağa uzanır)

JUAN - (Hücresinde volta atmaktadır; durur) Martama ne olacak? Efendinin şehvetine teslim mi olacak? (Çaresizce) Ah, bu beni delirtiyor. (Volta atar)

MARTA - (Oturur) Eğer Juanımı son bir kez görmeme izin verirlerse ...! (Hıçkırarak ağlar) (Başı dizlerinin arasında oturmaya devam eder)

JUAN - (Durur) (Ellerini başına koyarak) Başım çatlayacak! (Kendisini yatağa atar ve boylu boyunca uzanır, hareketsiz kalır)

MARTA - (Elini maşrapaya uzatır ve içer; maşrapayı geri yerine koyar) (Acı acı) Yoksullar ne kadar çaresizler! Bedenimize bile göz koyuyorlar! (Kapıdan kilit sesleri gelir; kendisini yatağa atar ve uyuyormuş gibi yapar)

GARDİYAN - (Kapıyı açar ve elindeki iple sıkılaştırılmış idam zincirini sağa sola sallayarak içeri girer; Marta’ya yaklaşır) (Buyurgan bir sesle) Uyuyor musun? (Marta kımıldamaz; zincirin ucuyla hafifçe vurarak onu dürter) Uyan domuz!

MARTA - (Mırıldanarak) Ay, çok acıtıyor!

GARDİYAN - Bu sana efendilerine karşı saygılı davranmayı öğretir. Budala!

MARTA - (Oturarak) Ben herkese karşı saygılıyım; ama efendi bana saygı göstermiyor.

GARDİYAN - (Sinirlenerek) Sen kimsin ki efendi sana saygı göstersin? Zavallı sefil!

MARTA - (Kararlılıkla) Ben bir insanım; ben bir kadınım. Eğer benim yerimde seni karnında taşıyan annen olsaydı ne yapardın?

GARDİYAN - (Sabırsızlıkla) Peh, bu kadar felsefe yeter! Efendin senden ne isterse yapmalısın.

MARTA - Sevdiğin kadını efendinin kollarına teslim edebilir miydin?

GARDİYAN - (Sinirlenerek) Yeter! Buraya bana günah çıkarman için gelmedim, duyuyor musun? İki saat önce, senin hayvan kocanı elleri bağlı olarak şehre götürdüler... ve biliyor musun, şu anda yoldalar... (öksürür) yoldalar... (öksürür ve alaylı bir şekilde gülerek), yolda iyice susayacak... ve komşumuzun çektiği acı, biz hükümet çalışanlarının kalbini nasıl da parçalıyor biliyor musun. O zaman, ona “suyunu” verirsin. Ha, ha, ha!

MARTA - (Dehşetle ayağa kalkar) (Bağırır) Yalan bu! Böyle bir şey olamaz! Ya beni Juanıma götür ya da onunla beraber beni de öldür!

GARDİYAN - (Kadının sırtını hafifçe vurur) (Babacan bir edayla) Sakin olun küçük hanım, sakin olun. Juanına kavuşmana daha zaman var. Bir telefon ederek, muhafızı ile geçeceği yerlerde bu mesele halledilebilir; onu geri getirirler ve sen de onunla birlikte geri dönersin. (Pohporlasına sırtına hafifçe vurur) Aptal kadın. Juan’ın hayatı senin ellerinde! Efendinin istediğini kabul et.

MARTA - (İğrenerek gardiyandan uzaklaşır) (Kararlı bir şekilde) Asla! Juan’ı incitmektense ölürüm daha iyi. Ah Juanım, eminim sen de beni efendinin kollarında görmektense ölmeyi tercih ederdin. (Her iki elini birden şakaklarına kaldırarak) Bu acı beni öldürüyor. (Kendini yatağın üzerine atar)

GARDİYAN - (Omuzlarını silkerek) İyi, nasıl istersen. Artık her şey sana bağlı. (Küçümseyerek yere tükürür ve dışarı çıkar. Kilit sesi duyulur)

JUAN - (Doğrularak oturur) Ah, Marta’nın iyi olduğunu bilseydim...! Zavallı sevgilim! Kalbi ne kadar büyüktür! Darbeleri benimle paylaşacak kadar...! (Ayağa kalkar ve tekrar volta atmaya başlar) (Bedenini hissederek) Çocukluğumdan beridir horlanmaya alışkın olsam da bedenim yine de çok acıyor. Marta’ya neler yapacaklar kim bilir? Alçaklar! Korkaklar! (Kilit sesi duyulur; volta atmaya devam eder)

GARDİYAN - (Kapıyı açar ve deri bir kayışla bağlı olan idam zincirini elinde sallar. Juan, girene aldırmaksızın yürümeye devam eder. Gardiyan idam zinciriyle şiddetle sırtına vurur, yüzüstü yere kapaklanır; bir müddet sonra ayağa kalkması için Juan’ı tekmeler) Ayağa kalk, köpek!

JUAN - (Birkaç kez kalmaya çabalar ama her seferinde yediği tekmeyle yere kapaklanır) (Yalvararak) Hayır... vurma... acı bana. Çok... yorgu…num. (Ayağa kalkmayı başarır) Savunmasız birisine vurulmaz. Zararsız birisiyim ben.

GARDİYAN - (Alaycı) Evet, oldukça zararsız; o kadar zararsız küçük bir melek ki kanatlarını çırpmasına müsaade etseydik sonunda efendisinin nesi var nesi yoksa çalacaktı.

JUAN - (Çaresizce) Ben masumum!

GARDİYAN - (Sinirle) Demek masumsun ha? (Alaycı) Suçsuz olan birisi adaletin pençesine düşmez! Bak efendiye, Peder Benito’ya, tüm iyi insanlara, Hükümet çalışanlarına: Kanun hiç onlara elini sürüyor mu? (Vurgulayarak) Adaletin kılıcı namuslu insanlara dokunmaz. (Küstahça) Bak bana!

JUAN - (Çaresizce) Ben masumum! Masumum! Benim tek suçum güzel bir kadınla evli olmak!

GARDİYAN - (Küçümseyerek) Karın mı, bırak o orospuyu!

JUAN - (Nefes nefese bir halde) Sen ne dedin Martam hakkında?

GARDİYAN - (Alaycı) Ve Juan Lanas (vurgulayarak) Mar-ta-m demeye cüret ediyor! Sen buradayken, senin (Vurgulayarak) Mar-ta-n ne yapıyor, biliyor musun seni aptal?

JUAN - (Çaresizce) Ne? Ne? Söyle lütfen, delireceğim!

GARDİYAN - (Alaycı) Askerlerle gönül eğlendiriyor... Ha, ha, ha!

JUAN - (Ellerini şakaklarına dayar ve sarhoşmuşçasına sendeler) (Acı acı) Neler duyuyorum? Ah, ölsem daha iyi! Kalbim kan ağlıyor! (Katıla katıla ağlar)

GARDİYAN - (Kendi kendine gülerek) Yemi yutmuş gibi gözüküyor. (Ellerini memnuniyetle ovuşturarak) Eğer Marta'yı efendiye gitmeye ikna edersem, beni terfi ettirirler. (Juan'a, şefkatli bir şekilde sırtını sıvazlayarak) Ağlama budala, endişelenme. Dünyada başka kadın mı yok! Bırak şu Marta'yı, onun için kendini feda etmene değmez. (Dışarıdan sarhoşların şamatası, erkek ve kadın kahkahaları duyulur; ardından, değişik sesler şarkı söylerler: "Yaşlı, artık karısı eskisi gibi değil, artık eskisi gibi değil, uzun yıllar önce."  Kahkahalar, ulumalar ve uyumsuz bağrışmalar şarkıyı böler. Sesler kesilir) İşitiyor musun? Marta orada. (Kendi kendine, gülerek ve memnuniyetle ellerini ovuşturarak) Beni terfi ettirecekler, vali bile olabilirim.

JUAN - (Yalvarırcasına rica ederek) Ah, yalnız bırak beni, lütfen. Çok utanıyorum. Hazinemi, Marta'nın aşkını kaybettim! (Ağlar)

GARDİYAN - (Şefkatle, sırtını sıvazlayarak) Kendine işkence etme Juan. (Kendi kendine) Cumhurbaşkanı olmamı kim engelleyebilir ki? Önce, siyasi hapishane müdürü; ardından Vali; oradan Senatoya, Bakanlığa ve en sonunda da kendimi cumhurbaşkanlığı koltuğunda bulacağım. O zaman kim bana burun kıvırabilir ki? Yumruğumu vurdum mu sesleri kesilir. (Heyecanlanarak) Evet, insanların namuslu kişilere el kaldırmamaları için demirden bir yumruğa gerek var. Lanet olası sefiller! Eğer otorite olmasaydı zenginlerin mallarına ne olurdu? (Juan'a) Kendine işkence etme. Bak: Kendi iyiliğin için sana bir tavsiyede bulunacak iyi kalpli, şerefli biriyle konuşuyorsun: Marta'yı terk et.

JUAN - Ah, sanırım kusacağım. (Kendini yatağın üzerine atar ve hareketsiz kalır)

GARDİYAN - İyi düşün Juan. (Kapıya doğru gider) (Kendi kendine) Onu terk edecek. Siyasi kariyerim garanti. (Çıkar, kapıyı ardından kapatır; kilit sesi işitilir)

MARTA - (Doğrularak oturur) Ah Tanrım, şuracıkta canımı alsan, öyle mutlu olurum! (Kilit sesi duyulur)

GARDİYAN - (Kapı açılır ve arkasında Don Benito olmak üzere gardiyan belirir) (Don Benito'ya kadını işaret ederek) Uyanık. Ben uyumaya gidiyorum Peder; siz de kutsal görevlerinizi sükûnet içinde yapabilirsiniz. (Eğilir, pederin elini öper ve dışarı çıkar)

DON BENITO - (Marta'ya yaklaşır) (Babacan bir şekilde) İyi akşamlar kızım.

MARTA - (Üzgün bir şekilde) İyi akşamlar Peder.

DON BENITO - (İkiyüzlülükle) Acı çektiğini düşünerek seni teskin etmeye geldim. (Ellerini yukarı doğru kaldırarak) Merhametli Tanrımız, kullarına acı; kutsal elin, kederli kalplerin üzerinde gezinip umudu canlandırsın. Bu talihsiz kadını teskin edebilmem için aydınlat beni. (Elini Marta'nın yana eğilmiş başının üzerine koyar yavaşça)

MARTA - (Acı acı) Çok acı çekiyorum.

DON BENITO - (Kendi kendine, gülerek) İyi ya; amacıma çok daha kolay ulaşacağım. (Kadına) En kötüsüne hazır ol kızım.

MARTA - (Telaşla ayağa kalkarak) (Derin derin nefes alarak) Yoksa Juan'ı öldürdüler mi?

DON BENITO - (Kadının yanaklarını okşayarak) Hayır, söylemek istediğim bu değildi. En kötü olasılığa hazırlıklı olman senin için iyi olur demek istemiştim. Juan'ın ciddi, çok ciddi bir suç işledi. "Çalmayacaksın!" diye emreden Tanrı'ya karşı büyük bir günah işledi.

MARTA - (Çaresizce) Juan masum! Juan masum!

DON BENITO - (İkna olmuş bir hâlde) Juan suçlu, kızım. İşlediği suç, Yüce Efendimizin dinmek bilmeyen Cehennem ateşleriyle ve Yeryüzü hükümetinin ölümle cezalandırdığı bir suç. Juan ölecek...

MARTA - (Canlı bir şekilde sözünü keserek) Tanrım! Tanrım! Bırak Juan'ın yerine ben öleyim. (Dizleri üzerine çöker; Don Benito'nun bacağına sarılır ve katıla katıla ağlar)

DON BENITO - (Muzaffer bir gülümsemeyle) (Kendi kendine) Gelecekte piskopos koltuğuna oturacağımı görüyorum. (Kadına) Juan Mahkeme'ye çıkarıldı ve şu anda insan yasasının acısını çekiyor olmalı, ardından da Merhameti sonsuz olan Tanrı'nın cezasını çekecek. (Kendi kendine gülerek) Bir kimseyi ebediyen yakacak kadar merhametli! Bereket versin, bu gerzekler kafa yormuyorlar. (Kadına) Boyun eğ ve ruhu için dua et.

MARTA - (Kollarını Don Benito'ya doğru kaldırarak) (Çaresizce) Juan'ımı bana bağışlayın Peder, Juan'ımı bana bağışlayın. Ah, kederden öleceğim! Onu kurtarmak için ne yapabilirim? Ne yapabilirim? (Yüzünü elleriyle kapatmış bir halde, ağlayarak dizleri üzerinde kalır)

DON BENITO - (Kendi kendine) İşte tam zamanı Benito; ya bundan faydalanmalısın, ya da piskoposluk tacına elveda demelisin. (Kadına) Bağışlaması için efendiye ricada bulun ve... (Duraklar)

MARTA - (Başını kaldırarak) (Canlı bir şekilde) Ve?

DON BENITO - (Yavaşça) Eğer seni kucaklarsa, sen de onu kucakla.

MARTA - (Hiddetle ayağa fırlayarak) Asla! Asla! (Büyük bir heyecanla kollarını kıvırır)

DON BENITO - Peki o halde, Juan'ın ölümünden sen sorumlu olacaksın ve ölene kadar kalbini pişmanlık kemirecek! Biz burada konuşurken, Juan muhafızların arasında yürüyor. Hayal et! Hayal et! Muhafızlar, gezintiye çıkmışçasına neşe içinde atlarını sürüyorlar. Toplumun kutsal çıkarları adına muhafızlık görevlerini yerine getirmek için yolculuk edenler! Juan yürüyor, elleri arkadan bağlı, yorgunluktan bitkin, seni düşünerek... (Daha da heyecanlı bir şekilde) Seni düşünerek, onu ölümden kurtarmak için kendisini feda etmekten çekinen, bencil bir kadını düşünerek! (İmalı bir şekilde) Görüyor musun? Ne kadar bitkin olduğunu! Adımları yavaşlıyor; artık yürüyemiyor; yüzünden ter boşanıyor... samurdan kırbaçlar böbreklerinde patlıyor ve adımları yeniden canlanıyor! Görüyor musun? Görüyor musun? Zihninde bir hayal beliriyor: Sensin, taptığı kadın. (Marta katıla katıla ağlar) Şimdi, güç bela adım atabiliyor. Görüyor musun? İşte yere düşüyor ve samurdan kırbaçların darbeleriyle yeniden ayağa kalkıyor. "Oh, Marta, Marta, kurtar beni!" diye acıyla bağırıyor. Artık devam edemiyor; kendisini yere bırakıveriyor... sonra bir kurşun acılarını dindiriyor...

MARTA - (Çaresizce) Ah, ben efendinin malıyım! Efendiye vereceğim kendimi! Juanımı bağışlayın yeter. (Katıla katıla ağlayarak kendisini yatağın üzerine bırakır)

DON BENITO - (Kendi kendine, gülümseyerek ve ellerini ovuşturarak) Piskoposluk tacını kaptım! Piskopos olacağım! Yüce Tanrım! Tanrı'ya şükürler olsun! Tanrı'ya şükürler olsun! (Kadına) Hemen efendiye gidip Juan'ı serbest bırakmaları için yetkililere telefon etmesini söyleyeceğim. Tanrı gerektiğinde fedakârlık yapmanı istiyor. (Kendi kendine, gülümseyerek) Aptal kadın, kendisini Juan'dan ayıran tek şeyin şu duvar olduğunu bir bilseydi! (İşaret parmağıyla alnına dokunarak) Bir dahi, yalnızca Tanrı'nın vekili. (Kapıya doğru gider) Şimdi, gidip Marcos'un evinde ne bulduklarına bakayım. (Dışarı çıkar)

GARDİYAN - (Başını uzatarak) (Kadına bakarak, kendi kendine) Uyuyor herhalde. Şimdi sıra bende. (Kapının önünden ayrılır, kilit sesi işitilir)

JUAN - (Oturur) Ah ölmek ne kadar hoş olurdu!

MARTA - (Oturur) Köle ne zaman zincirlerini kıracak?

JUAN - Kederimden öleceğim galiba! (Kendini yatağın üzerine bırakıverir)

MARTA - Eğer kollarım zehirli bir sarmaşık olsaydı, efendiyi sıkı sıkıya sarardım... (Kendini yatağın üzerine bırakıverir) (Kapı sürgüsü gıcırdar)

DON JULIAN - (İçeri girer ve kapıyı arkasından kapatır) (Kendi kendine) Rahibin bana söyledikleri doğru mu? (Kadına) İyi akşamlar Marta. (Marta yanıt vermez) Ahmak kadın uyuyakalmış olmalı! (Kadına yaklaşır, yatağın üzerine oturur ve kollarını kadının beline dolar) (Yalandan bir tatlılıkla) Uyan aşkım, uyan, senin aşkını kazanmak için tüm servetimi önüne sermeye hazırım. Yetkililere dik başlı Juan'ı serbest bırakmalarını emrettim. Seni ne kadar sevdiğimi göstermek için daha ne yapabilirim?

MARTA - (Oturur) (Yalvararak) Acıyın bana; alaylı konuşmalarınızla acımı daha da büyütmeyin. Beni sevmiyorsunuz siz. (Enerjik bir şekilde) Hayvani bir şehvet sizinkisi: Alın doyurun o canavarı! Kalbinizde sevgi olamaz sizin; çamurun hoş bir kokusu olabilir mi? (Hayallere dalmış gibi) Aşk yaşamın gün doğuşudur; aşk, kalbi şafağın aydınlığında yıkayan bir ışıktır. (Heyecanlanır) Şehvet, amacına ulaşmak için suçun dolambaçlı yollarında bir yılan gibi kıvrılarak ilerler; aşk sürünmez, kanatları vardır! (Kendini yatağa bırakıverir)

DON JULIAN - (Öfkeli) Nasıl olursa olsun: Benim olacaksın. Evet, yerde sürünüyorum... Benim ayarımda olsaydın buna gerek kalmayacaktı; ama o kadar aşağıdasın ki yerde sürünmek zorunda kalıyorum!

MARTA - (Oturarak) (Canlı bir şekilde) İntikam saati geldiğinden kuvvetinden mümkün olduğunca faydalan, zalim. (Çaresizce) Ben seninim! Hadi ne istiyorsan yap artık! (Kendini yatağın üzerine bırakır; Don Julian kadına sarılır ve ateşli bir şekilde öper; ancak aynı esnada Anarşist Marseilles şarkısı duyulur; haykırışların, tüfek atışlarının ve çarpışma seslerinin eşliğinde erkek, kadın ve çocuklar monoton bir şekilde söylemektedirler)

"Devrimci proletaryaya,
Kurtuluş gününün ışıltıları şimdiden gözükmekte;
Yüce ülkümüz özgürlük
İsyanın Kutup Yıldızı olacak."

(Bu mısra tekrar edilir)

"Gelin insan yaşamını yüceltelim,
Yeni bir toplumsal yapıda,
Bu rezil, lanetli toplumun
Şeytani illetlerini yıkalım."

"İşçiler, mücadeleye!
Devrime!
Kurtuluşumuzu
Fethetme
Kararlığıyla."

DON JULIAN - (Şarkının başlamasıyla ve çarpışma sesleriyle birlikte heyecanlı bir şekilde ayağa kalkarak) (Juan ve Marta da aynı şeyi yaparlar) (Panik içinde) Bu işittiklerim de nedir? Ne anlama geliyor tüm bunlar?

MARTA - (Mutlu bir şekilde) İnsanlar zincirlerini kırıyorlar!

JUAN - Kutsal intikam günü geldi mi? (Sinirli bir şekilde volta atar)

GARDİYAN - (Aceleyle Marta'nın hücresine girer) (Korkudan tir tir titreyerek, Don Julian'a) Efendim, yenildik! Köylüler ayaklandılar! Bazı askerler halkın tarafına geçtiler!

DON JULIAN - (Panik içinde) Ne istiyor bu gürültücü kalabalık?

GARDİYAN - Toprak ve Özgürlük! (Gardiyan ve Don Julian çökmüş bir hâlde kalakalırlar. Heyecanlı Marta canlanmıştır)

JUAN - (Durur) Uzun süredir beklediğimiz an işte sonunda geldi! (Yürümesine devam eder)

MARTA - (Haykırarak) İsyan, ne kadar da kutsalsın böyle!

DON JULIAN - (Korkmuş bir hâlde) Kaçmalıyız.

GARDİYAN - (Cesareti kırılmış) Faydasız; asiler hapishaneyi kuşattılar. Tüm çıkışlar kapalı. Hükümet taraftarları cesaretle Yüce Hükümet ve toplumun kutsal çıkarları için çarpışıyorlar, ama bu haydutlar çok kalabalık. Hapı yuttuk.

DON JULIAN - (Şaşkın bir hâlde) Yine de kaçmayı denemeliyiz.

GARDİYAN - (Kasvetli bir şekilde) Buradan gideceğimiz tek yer mezarlık. Adaletsizliğin saltanatı sona eriyor!

MARCOS - (Juan'ın odasında kilit sesi duyulur. Marcos, Ramon, Teresa ve tüfekler, çapalar, oraklar, tabancalar ve zincirlerle silahlanmış, her yaştan ve her iki cinsten de bir miktar köylü ile beraber içeri girerler. Köylülerden birisi üzerinde beyaz harflerle "Toprak ve Özgürlük" sözlerin yazılı olduğu kırmızı bir bayrak taşımaktadır) (Marcos Juan'a sarılır) Kardeşim, Devrim adına artık serbestsin. Hadi, gidip Marta'yı kurtaralım.

JUAN - (Şaşkın) Nasıl! Tutuklanmadı mı?

MARCOS - O da senin gibi hücrede tutuluyor.

JUAN - (Mutlu) Ah, o kadar mutluyum ki! Gardiyan Marta'yı terk etmem için bana yalan söyledi! Hadi gidip kurtaralım onu! (Juan ve Marcos dışarı çıkarlar; diğerleri onları takip ederler)

GARDİYAN - (Kapıya dayanır) (Titreyerek) Asiler yaklaşıyorlar.

DON JULIAN - (Boş yere hücrede saklanacak bir yer arar) Merhamet! Merhamet! (Marcos, Juan, Rosa, Ramon, Teresa, ve Juan'ın hücresine giren diğerleri belirirler. Bazıları, dirsekleri arkadan bağlı Don Benito'yu iterek yürütürler)

JUAN - (Kendisini Marta'nın kollarına atarak) (Tatlılıkla) Marta!

MARTA - (Tatlılıkla) Juan! (Birbirlerini kucaklarlar)

MARCOS - (Gardiyan'a, Don Julian'a ve Don Benito'ya doğru dönerek) (Ciddi bir şekilde) Zalimler: Yüzyıllardır kanımızı emiyorsunuz. Bize döktürdüğünüz gözyaşları sizi boğmaya yeter de artar bile. İnsanlar, kendilerini kurtarsın diye sabırla Mesihi bekleyip durdular: Ama Mesihlerin hepsi insanlığın davasına ihanet ettiler. İnsanlar, sizin ve temsil ettiğiniz kurumların ayakta kalmasına müsaade ettiler. Artık her şey değişti. Öleceksiniz ve sizinle birlikte Otorite, Kapitalizm ve Kilise, insan soyuna zulmeden bu kurumlar da yitip gidecek. Bugünden sonra başkalarını emri altına almaya cüret edecek tek bir kişi bile olmayacak; başka bir insanın emeğini sömüren tek bir kişi bile olmayacak; yukarıdakileri aşağıdakilerin isyanından korumak için Cehennem ateşlerini tutuşturan hiçbir dolandırıcı, halkın adaleti ile suçun arasına giremeyecek. (Devrimcilere) Yoldaşlar: Toplumsal adaleti sağlamalıyız. Dokuz başlı yılanın başını keselim ve herkesin refahı için olan şeylere el koyalım. Yaşasın Toprak ve Özgürlük!

HEPSİ - (Hep bir ağızdan) Yaşasın! (Tutukluları yakalarlar ve elleri birbirine bağlı bir hâlde hücreden dışarı çıkarırlar) (Hepsi dışarı çıkar)


DÖRDÜNCÜ PERDE

Sahne dekoru kulübelerden oluşan bir yerleşim yerinin kenarındaki bir alanı temsil eder. Battaniyeler üzerine oturmuş, farklı yaşlardan erkek ve kadınlardan oluşan dağınık gruplar, diğerlerinin mutlu bir şekilde yiyip içtikleri bir alanın sınırını oluşturmaktadırlar. Davranışlarında büyük bir coşku görülen kadınlı erkekli köylüler her yerde dolaşmaktadırlar. Çocuklar neşe içinde koşup zıplamaktadırlar. Göze çarpan bir yerde, üzerinde beyaz harflerle "Toprak ve Özgürlük" yazılı kırmızı bir bayrak durmaktadır. Bahçede silahlar ile tarım araçları karışık durmaktadır.

SAHNE BİR

JUAN, MARTA, MARCOS, ROSA, RAMON, TERESA, NÖBETÇİ

MARCOS - (Juan, Marta, Marcos, Rosa, Teresa ve diğerleri gruplardan birisini oluşturmaktadır) (Gülümseyerek) Şu yaşlı güneş sadece on iki saat önce çobanın sırtını kavuruyordu, bugün ise özgür insanların göğüslerini öpüyor. Daha dün başımızı yaslayabileceğimiz bir parça toprağımız bile yoktu; bugün her şey bizim.

RAMON - (Hevesli bir şekilde) Her şeyi sana borçluyuz Marcos. Yoldaşlar: Marcos'a alkış. (Çevrede dolaşanların ve grup oluşturanların çoğu yaklaşır)

MARCOS - (Canlılık ve ciddiyetle) Orada dur bakalım! Bana hiçbir şey borçlu değilsiniz. Buradaki herkes özgür olmayı istedi ve özgür olmak için de diğerlerinin özgürlüğü için savaşmanın gerektiğini anladı; çünkü hiç kimse başkaları köleyken özgür olamaz. Bu nedenle, hepimiz cesaretle davrandık ve alkışı hak ettik. Yoldaşlar, liderler yaratmaya kalkışmayın, çünkü onlar da yarın zorbalara dönüşeceklerdir. Eğer bir kişi diğer insanların özgürlüklerini kendisine borçlu olduklarını düşünürse, o kişi kendisinin diğerlerinden üstün olduğuna da inanmaya başlar.

ROSA - (Canlanarak) Çok iyi! Çok iyi! Gelin herkesi alkışlayalım; gelin herkesi tebrik edelim, çünkü kardeşlik, eşitlik ve özgürlük bayramını kutladığımız bu güzel gün hepimizin eseri.

TERESA - Çok hoş şeyler söylüyorsun, ama Marcos zalimlerden adalet istemenin faydasız olduğuna bizi inandırmamış olsaydı, özgür insanlar olmak ve toplumsal refahın sahibi olmak için yumruğumuzu havaya kaldırmaktan daha fazlasını yapmamıza gerek yokken, yukarıdakilerden bir parça özgürlük, bir nebze adalet ve bir lokma ekmek gelmesi için bekliyor olacaktık ve yüzyıllarca bekleyip duracaktık.

MARCOS - Yoldaşlar, son yirmi dört saatte edindiğimiz deneyim bize şu öz deyişin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor: "İşçilerin kurtuluşu kendi çabalarıyla olmak zorundadır." Eğer şehirdeki işçiler bizim yaptığımızın aynısını yaparsa...! Ama hayır, kurnaz siyasetçilerin manipüle ettiği şehirli işçiler, kendilerini kurtarması için Hükümete güvendiler, ki bu koruması için koyunu kurda emanet etmeye benzer. Şimdi kardeşlerim, kendi esenliğimiz için çalışma zamanıdır, ama silahları elimizden bırakmadan. Düşman uyumuyor; şehirde köylü devrimine karşı komplolar yapacaklardır.

ROSA - (Heyecanla) Evet, yoldaşlar dikkat! Bütün sömürülenler arasında olması gereken dayanışmayı göz ardı eden şehirli işçiler siyasi partilerle birlikte hareket ettiler ve bize cephe aldılar. Onlar, hükümetin kendilerini kurtarmasını bekliyorlar. Zavallı kandırılmış kardeşlerimiz! Ne zaman hükümetin yoksullara bir faydası dokunmuş ki? Hükümet, tüm hükümetler işçi sınıfını bastırmak ve burjuvazinin koruyucu meleği olmak zorundadırlar! Hükümete ölüm!

HEPSİ - (Hep bir ağızdan) Ölüm!

NÖBETÇİ - (Sağdan aceleyle içeri girerek) (Telaşlı bir şekilde) Düşman La Quemada vadisine yaklaşıyor.

HEPSİ - Silah başına! Yaşasın toprak ve özgürlük! (Silahlarını ve kırmızı bayrağı alırlar; aynı esnada Anarşist Marseilles'in ikinci kıtasını okumaya başlarlar)

"Artık yöneten efendiler yok
Rezil bir ücret karşılığı hizmet etmek istemiyoruz;
Artık onur kırıcı hayır işleri yok,
Artık dilenmek, rica etmek yok."

(Bu mısra tekrar edilir)

"Proletarya yaklaşan açlık nedeniyle
Cılız bir sesle ekmek istediğinde,
Üniformalı zalimin, ölüm saçan o acımasız
Tüfeği cevap verdi ona."

"İşçiler, mücadeleye!
Devrime!
Kurtuluşumuzu
Fethetme
Kararlığıyla."

(Şarkı söyleyerek sağdan çıkarlar, büyük bir coşku ve mücadele azmiyle) (Sahne dekoru değişir)

Sahne dekoru önemli bir şahsiyetin bürosunu temsil eder.


SAHNE İKİ

BAKAN, SENORITA SOFIA MERINDIETA, LOPEZ, TEMSİLCİ, YARDIMCI, İŞÇİLER

BAKAN - (Masasının yanında puro içmektedir; saatine bakar) (Esneyerek) Şeytan görsün yüzünü Lopez! Saat on biri yirmi beş geçiyor ve o koca burnunu hâlâ göremedik. (Purosunun dumanını üfler) Kapitalizme ve Hükümete faydaları dokunmasaydı, şu sendika ağalarına artık ücret ödemez, onları çöp kutusuna fırlatıverirdim. Ama onlarsız ne yaparız? Eğer işçilerin kendi başlarına çalışmalarına izin verilseydi... hoşçakal kapitalist sistem! Ama sendika ağaları var; bu ağalarla birbirimizi iyi anlıyoruz ve işçileri uyutma görevini bu ağalar üstleniyor. Sendika ağaları olmasaydı, köylülerin ekonomik açıdan bağımsız olmak için toprakları ele geçirmeleri gibi, işçiler de kendi hesaplarına işletmek için makinelere el koyarlardı; ama bu sendika ağaları kurnazca o mankafaları reformlarla oyalıyorlar ve özel mülkiyet sisteminin çökmemesini ancak bu sayede güvence altına alabiliyoruz. (Zil sesi duyulur) Nihayet, kahrolası Lopez geldi! (Yardımcısı, üzerinde bir kart bulunan bir tepsiyle içeri girer. Bakan kartı alır ve kendi kendine okur) "Bayan Sofia Merindieta, Öğretmen." (Yardımcısına) Gelsin bakalım! (Yardımcısı dışarı çıkar) (Ellerini ovuşturarak) Bu küçük öğretmen oldukça tatlı. (Bayan Merindieta içeri girer)

SENORITA MERINDIETA - (Eğilerek) İyi günler Efendim.

BAKAN - (Sandalyesinden ayağa kalkar ve coşkuyla ziyaretçisinin elini sıkar) İyi günler Bayan. Lütfen oturun. (Kanepenin üzerine otururlar) (Tatlı bir sesle) Lütfen size nasıl yardımcı olabileceğini söyleyin.

SENORITA MERINDIETA - Sefalet içindeyiz. Ne olursa olsun bir işe ihtiyacımız var. Ailem açlıktan ölüyor.

BAKAN - Dün benden randevu isteyen mesajınızı aldım ve tabii ki bugün sizinle görüşmeyi kabul ettim, hükümet görevlileri olarak tüm dilekçeleri anında yanıtlamak bizim görevimizdir. (Üzerine basarak) Zaten varlık nedenimiz de bu değil mi: Halka hizmet etmek.

SENORITA MERINDIETA - Teşekkür ederim Efendim.

BAKAN - Ama ne yazık ki  hükümetin derin bir krizden geçtiğini belirtmem gerekiyor. Ülke, ne mülkiyete ne de kişilere saygı gösteren, toplumsal düzeni yıkmakla tehdit eden, silahlı haydutların kuşatması altında; hükümet bakanları bu duruma göğüs gerebilmemiz için gereken her türlü fedakârlığı yaparak, masrafları kısacak ekonomik kararlar almak zorundalar. Bu nedenle Bayan, en azından şu an için size herhangi bir iş bulmamın mümkün olmadığını söylemek beni hüzne boğuyor. Biraz zaman geçsin, bakalım ne olacak... Sizi arayabilmemiz için bize isminizi ve adresinizi bırakın.

SENORITA MERINDIETA - (Büyük bir üzüntü ifadesiyle) Efendim, annem hasta yatağında; küçük erkek kardeşim ekmek istiyor... (Ağlar)

BAKAN - (Gülümseyerek, kendi kendine) Daha iyi ya, okşayışlarımı daha kolay kabul edersin. (Ona) Böylesi bir acının karşısında kalbim parçalanıyor. (İkiyüzlülükle) Tanrı böylesine duyarlı bir kalbi başka hangi nedenden ötürü bana vermiş olabilir ki?

SENORITA MERINDIETA - (Yalvararak) Lütfen bana yardım edin Efendim. Dünden beri boğazımızdan tek bir lokma bile geçmedi, annemin ilacı bitti, çocuklarım üşüyor ve açlar... (Ağlar)

BAKAN - (Gülümseyerek, kendi kendine) Benim olacak! (Ona) Tanrı aşkına, kederinizle beni öldürüyorsunuz! (Bayan Merindieta katıla katıla ağlamaya başlar; Bakan kollarını onun bedenine dolar; kendi kendine) Ayaklarıma kapanmalı, ayaklarıma kapanmalı. Eğer aşağıdakiler acı çekmezse, biz yukarıdakiler kendimize nereden metres buluruz? (Kapı açılır)

YARDIMCI - Bay Lopez geldi!

BAKAN - (Kendi kendine) Şeytan görsün yüzünü! (Yardımcısına) Beyi içeri al. (Bayan Merindieta'ya) Durumunuzu hafifletecek bir şeyler bulmam için lütfen yarın saat on birde gelin. Benim de kalbim taştan değil. (Coşkuyla elini sıkarak) Yarın görüşmek üzere.

SENORITA MERINDIETA - (Çaresizce) Yirmi dört saat daha ıstırap! (Ağlayarak dışarı çıkar)

BAKAN - (Öfkeli) Lopez, bu ne kadar kötü bir zamanlama! On dakika daha olsaydı... ayaklarıma kapanacaktı.

LOPEZ - (İçeri girer) Günaydın Efendim.

BAKAN - Günaydın Bay Lopez. (Elini sıkar) Lütfen buyurun, oturun. (Otururlar)

LOPEZ - Dün anlaştığımız üzere geceleyin işçi sendikası liderleri ile konuştum. Oldukça güvensiz gözüküyorlardı, Hükümet ile yaptıkları anlaşmanın fazladan bir lokma bile ekmek getirmediğini ve çalışma saatlerini hiçbir surette azaltmadığını söylüyorlardı. (Ciddi bir şekilde) Bir ayaklanmanın belirtilerini fark ettim Efendim. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama Kaliforniyalı hainlerin bastıkları, YENİDEN DOĞUŞ isimli o kahrolası gazete proleterlerin evlerine sızmış görünüyor; her halükârda, birden çok evde gördüm gazeteyi; etkisi rahatsız edici, çünkü işçilerin kiliseye ve liderlerine duydukları inancı öldürüyor, sefalet ile zorbalıktan kurtulmanın tek yolu olarak işçilerde toplumsal zenginlikleri ele geçirme arzusu uyandırıyor. Bu sefer beni pek iyi karşılamadılar ve eskinin aksine bana güvenmiyorlar. Toplumsal sorunları Hükümetin faydasına olacak şekilde ele almak üzere para aldığımı nasıl fark ettiklerini bilmiyorum.

BAKAN - Bunlar kötü belirtiler, Bay Lopez.

LOPEZ - Çok kötü Efendim. Şimdiden işçi sendikalarından hoşlanmıyorlar. Sendikaların işçilere yardımcı olmadığını söylüyorlar. Çok geçmeden, tarlalardaki işçilerin yaptıkları gibi toplumsal zenginliklere kendi başlarına sahip olmak isteyeceklerdir. Şiddetin hiçbir yararlı sonucunun olmayacağına ve işçilerin kurtuluşlarını, özellikle de işçilerin dostu olan bir hükümete güvenebilecekleri bir anda yalnızca barışçıl yollarla elde etmeye uğraşmaları gerektiğine ikna etmeye çalıştım onları.

BAKAN - Bravo! Bravo, Bay Lopez! Sizin gibi sendika liderleri sayesinde bu serserileri parmağımızın ucunda oynatırız.

LOPEZ - Pek tatmin olmuşa benzemiyorlardı ve sizden yardım sözü almak üzere bugün size bir heyet göndermeye karar verdiler. Ha, ha, ha! Aptallar!

BAKAN - Ha, ha, ha! Bu enayiler aynı oltayı hâlâ yutuyorlar! Sömürünün saltanatı daha yıllarca sürecek! (Kapı açılır ve yardımcı belirir)

YARDIMCI - (Bakana doğru ilerleyerek) Efendim, bazı işçiler sizinle konuşmak istiyorlar.

BAKAN - Onları hemen içeri al. (Yardımcı dışarı çıkar) Koşullar bu işi bir komediye dönüştürüyor. Bu ayak takımı ile uğraşmak zorunda olmak beni o kadar tiksindiriyor ki...!

TEMSİLCİ - (Çok sayıda işçi temsilcisi içeri girer. Hareketlerinin uyuşukluğundan ve acemice tavırlarından, böylesine farklı bir ortama girmekten rahatsız oldukları hissedilebilmektedir) (Huzursuzca şapkasıyla oynayarak) Günaydın Efendim. (Lopez'e) Selamlar yoldaş.

BAKAN - Günaydın beyler. (Aceleyle elini uzatır, ardından elini gizlice ceketinin kıvrımlarıyla temizler)

LOPEZ - Selamlar yoldaşlar. (Kendi kendine kıkırdar)

BAKAN - Oturun dostlarım. (Hepsi oturur; bazıları kafalarını kaşımaktadır, bazıları huzursuzlukla şapkaları ile oynarlar, bazıları ise el ve ayaklarını nereye koyacaklarını bilemez bir hâldedirler) Evinizdeymiş gibi rahat olun lütfen. Bu saygıdeğer elleri sıkma onurunu neye borçluyum?

TEMSİLCİ - (Tedirgin bir şekilde, şapkasını evirip çevirerek) Şey... şey... beyefendi zaten gelmiş buraya (Lopez'i işaret ederek ve başını kaşıyarak)... yoldaş Lopez biz işçilerin ne istediğimiz hakkında bazı detaylardan bahsetmiş olmalı.

BAKAN - Doğrusu, Bay Lopez sizin Hükümetten ricada bulunmak için beni görmeye geleceğinizi söylemişti, ki bunun desteklenmesinde payım olmasından gurur duyarım. (Emin bir şekilde) Hükümet sizinle beraberdir, Emeğin asil evlatları. (Delegenin dizine vurur hafifçe, hemen ardından elini ceketinin kenarına silerek temizler)

LOPEZ - Evet, yoldaşlar. Bakanla uzun bir görüşme yaptım. Durumunuzu, ücretleriniz çok düşük olduğu için yaşadığınız sefaleti ona anlattım; çektikleriniz iyi kalpli bakanımızı gerçekten çok üzdü ve durumunuzu iyileştirmek için kapitalistleri hizaya sokacağına yemin etti; ama büyük güçlükler içinde, silahlanmış çok sayıda hayduda karşı mücadele ettiğimiz için sizleri, yani işçileri kapitalist boyunduruktan kurtaracak reformların uygulamaya konması şu an için mümkün değil yoldaşlar. Devrimle Kurulan Hükümeti var gücünüzle desteklemeniz ve milli yeniden inşa çabasına hep birlikte yardımcı olmanız gerekli yoldaşlar.

TEMSİLCİ - Hükümeti savunmak için kanımızın son damlasına kadar mücadele etmeye hazırız.

BAKAN - (Kendi kendine) Zokayı yutacaklar. (Onlara) Atölyelerin onurlu evlatlarından, fabrikaların kuvvetli kahramanlarından, çekiç ve örsün şampiyonlarından, haydutları ezmek için Devrimle Kurulan Hükümetin saflarında yer almaları beklenirdi zaten. (Ciddi bir şekilde) Anavatan adına sizleri selamlıyorum ey adaletin neferleri. La Purisima plantasyonu köylüleri dün gece silahlı bir ayaklanma başlattılar ve binlerce suç işlediler; haydutlar kadınlara tecavüz edecekler, hırsızlık yapacaklar, her tarafı ateşe verecekler, cinayet işleyecekler ve küstahlıklarını plantasyonun kendilerine ait olduğunu açıklayacak kadar ileri götürecekler. Bu zorbalıklar topluma ne getirebilir ki? Bu köylüler sizin en büyük düşmanlarınız, çünkü bu vahşice eylemleri ve durmadan çıkardıkları ayaklanmalarla barışın gelişmesini geciktiriyorlar, işler duruyor, ücretler arttırılamıyor ve ülkemiz uluslararası saygınlığını yitiriyor.

LOPEZ - Haydutlara ölüm! (İşçiler ayağa kalkar ve bağırırlar: Ölüm!) Yoldaşlar: Hükümeti, bizleri rahatlatacak reformları hayata geçirmekten alıkoyan bu hainlerin başını ezin. (İşçiler: Haydutlara ölüm!) Bir an önce yoldaşlarınıza katılın! Ordu komutanı size silah ve mühimmat verecektir. Gericileri ezecek erkekler gibi kararlı adımlarla ilerleyin. Üç saat sonra ayaklanma bölgesine giden bir tren kalkacak. Yaşasın Toplumsal Devrim! (İşçiler bağırırlar: Viva! Bakan ve Lopez ile tokalaştıktan sonra aceleyle bürodan ayrılırlar. Lopez ile bakan birbirlerinin gözlerine bakarlar ve kahkahaya boğulurlar)

BAKAN - (İğrenerek ellerini temizleyerek) Bu kadar aptal olmasalardı hâlimiz ne olurdu?

LOPEZ - (İnançla) Eğer aptal olmasalardı, ekmeğimizi kazanmak için ter dökmemiz gerekecekti. Sınıf bilincinden yoksun işçiler olmasaydı, burjuvazinin büyük bir kısmı, keza rahipler, hükümet ve yoksulların alın terinden geçinen bir sürü asalak, eğer açlıktan ölmek istemiyorlarsa, kollarını sıvayıp, kazma küreğe alışmaları gerekecekti.

BAKAN - Tanrı'ya şükür ki bu salakların sürüsüne bereket.

LOPEZ - Evet, ama uyanıyorlar. Dikkatli olup gözümüzü dört açmalıyız. Pekâlâ, ben gidiyorum. İyi akşamlar Efendim. Yarın, şehirli işçiler ile köylü işçiler arasındaki çarpışmanın sonucunu öğreneceğiz. Kardeş kardeşe karşı! Huzurumuzu baki kılan kitlelerin cahilliğine şükürler olsun! (Elini bakana uzatır ve dışarı çıkar)

BAKAN - (İğrenerek ellerini temizler) Elimi Yahuda'ya vermeyi tercih ederdim! (Sahne dekoru değişir)

Sahne dekoru dağlık bir yeri temsil eder. Sağ tarafta, büyük yalçın kayalıklar doğal bir siper oluşturmaktadır. Kadın erkek karışık, farklı yaşlardan köylüler çeşitli yerlerde, özellikle de siperi savunan erkek ve kadınların bulunduğu sağ taraftaki büyük kayaların dibinde cansız olarak yatmaktadırlar. Çocuklar ölülerden mühimmat toplamakta ve yaşayanlara aktarmaktadırlar. Bazı çocuklar ölmüş olan hükümet kuvvetlerinden mühimmat toplamak üzere düşman alanına geçmekte ve sepetlerle geri dönmektedir. Önde bir yerde kırmızı bayrak vardır. Sağdan soldan ateş sesleri işitilir.


SAHNE ÜÇ

JUAN, MARTA, MARCOS, ROSA, RAMON VE TERESA

MARCOS - Haydi yoldaşlar! Anarşist şair Guerrero dediği gibi "Ya özgür yaşamalı ya da köle olmaktan kurtulmak için ölmeli". (Tüfeğini ateşler)

ROSA - (Marcos'un yanında) Yaşasın Meksika Liberal Partisi! (Hepsi birden yanıtlar: Viva!) Yaşasın Anarşi! (Hepsi birden yanıtlar: Viva!) Yaşasın Toprak ve Özgürlük! (Hepsi birden yanıtlar: Viva!) (Cansız olarak yere yığılır.)

MARCOS - (Yere eğilir ve Rosa'nın başını dizine yaslar) (Üzgün bir şekilde) Ölmüş! (Onu öper) Köleliği sona erdi. (Şefkatle onu kucaklar) Canını alanlar zalimler değildi sevgili Rosam. Seni ölüme gönderen proletarya idi. Katilin erkek kardeşin, Kabil! Sen onun zincirlerini kırmak istedin, o ise karşılığını ölümle ödedi. Ah, bu aldatılmış köleyi nasıl bir cehennem bekliyor. Kendi insanlarının, kendi sınıfından olanların kanı ellerinde evine zaferle dönecek, ama açlıktan bitap düşen çocuklarına verecek bir lokma dahi ekmeği olmaksızın. Sonra zenginlerin esenliğini sağlamak ve kendi zincirlerini yeniden sıkılaştırmak için seni öldürdüğünü anlayacak. (Onu kucaklar) Uyu Rosam, uyu. Birkaç dakika içerisinde yanında olacağım. (Şefkatle öper onu ve nazikçe yere koyar. Ayağa kalkar ve tüfeğini ateşlemeye devam eder. Dışarıdan "Teslim olun haydutlar", "Yaşasın Yüce Hükümet!" bağırtıları işitilmektedir. Siperi savunanlar Anarşist Marseilles'in üçüncü kıtasını okurlar)

"Burjuvazinin ayrıcalıklarını
Kuvvetli kollarımızla yok edelim,
Ve zalimin toprakları
Doymak bilmez ateşin otlağı olsun"

(Bu mısra tekrar edilir)

"Her zaman halkı gaddarca köleleştiren
Devletin ve onun yasalarının esiri olmayacağız,
Anavatanı, Tanrıları ve Kralları ile
Koruduğu cahillik artık son nefesini veriyor."

"İşçiler, mücadeleye!
Devrime!
Kurtuluşumuzu
Fethetmek
Kararlığıyla"

(Siperi savunanlar teker teker vurulup düşerler)

JUAN - (Kızıl bayrağı eline alır ve siperler üzerinde dalgalandırır) (Düşmanlara doğru dönerek) Kardeşlerim, şehirli işçiler: Bu bayrak dünyanın tüm ezilenlerinin kanını temsil ediyor. Sizin kanınızın ve bizim kanımızın rengini taşıyor. Sınıf kardeşleriniz olan bize katılın, ortak düşmana karşı birlikte savaşalım: Burjuvaziye, ruhbanlığa ve hükümete! Yaşasın Toprak ve Özgürlük! (Dışarıdan: Haydutlara ölüm! Juan yaralanarak, Marta'nın kollarına düşer) Vurdular beni!

MARTA - (Onu dizlerinin üzerine yerleştirir, alnına düşmüş olan saçlarını düzeltir) Katiller! Caniler! (Alnını öper) Öldürdüğünüz her kişiyle birlikte zincirlerinize bir halka daha ekleniyor. (Ellerini başına götürür) Vuruldum. (Yere düşer) (Dışarıdan bağırtılar: "Yaşasın Yüce Hükümet! Savunmacılar yanıtlar: Ölüm!)

TERESA - (Kızıl bayrağı kaldırır ve sallar) Bizler öleceğiz, ama bu bayrağın temsil ettiği fikir asla ölmeyecek. (Düşmana doğru dönerek) Yarın, zalimler mahmuzlarıyla böğrünüzü deştiklerinde bizi hatırlayacaksınız ve vicdan azabı kalplerinizi kemirecek. O zaman ölümün ellerimizden söküp aldığı bu bayrağı yerden kaldıracaksınız. (Cansız yere yığılır)

RAMON - (Eğilerek Teresa'yı öper) Burjuvazinin vahşetine bir kurban daha. (Ayağa kalkar ve tüfeğini düşmana doğru ateşler) Öldürün bizi, çünkü hürriyetin iyi insanların kanına ihtiyacı var, ama tiranların başlarıyla da beslenir aynı zamanda. (Cansız yere yığılır)

MARCOS - Düşman siperimize doğru ilerliyor! Herkese söylüyorum, onları kurşun yağmuruyla karşılayalım. (Tümü çağrıya yanıt verir ve tüfeklerini hazırlar) (Dışarıdan bir ses: Teslim olun!) Ateş! (Hepsi birden ateş eder; dışarıdakiler ateşle karşılık verir ve geriye yalnızca Marcos kalana değin, siperi savunanlar teker teker cansız yere düşer) (Dışarıdan bir ses: Teslim olun!) (Enerjik bir şekilde) Bir anarşist asla teslim olmaz! (Ateş sesi duyulur ve Marcos yaralı olarak yere düşer. Sendeleyerek ayağa kalkar) Asıl sizler, bu suçu işleyen sizler bana, adaleti temsil eden bana teslim olun. Doya doya için kanımı, sizi duygusuz aptallar; kalbimi yiyip yutmaları için aç çocuklarınıza götürün, çünkü efendileriniz ziyafet sofralarındaki tek bir kemiği bile atmazlar onlara. (Dışarıdan: Teslim ol haydut!) (Çevresini sarmaya başlarlar) Ah, hepsi öldü: Ama açlık ve adaletsizlik oldukça, devrim hiç durmaksızın ilerleyecek. (Gömleğini yırtar ve elini bağrına bastırır) Öldürün beni! Sınıf kardeşinizi öldürün, öldürün ki zalimleriniz mutlu olsun! Hiç durmayın öldürün beni, böylece ihanetinizin bedeli olarak efendilerinizin tekmelerini yemek için şehre dönebilesiniz. Yaşasın Toprak ve Özgürlük! (Bir ses: Ateş! Ateş sesi duyulur. Cansız yere yığılır)


SON



Yorumlarınız İçin: [email protected]

Çeviri: AnarşistBakış
Anarşist Yazın Ana Sayfa --->