1996 yılında Aktüüel Dergisi'nin düzenlediği şiir yarışmasında 1. lik alan şiir. | 1997 yılında ATİB (Avrupa Türk İslam Birliği) 10 yıl etkinlikleri şiir yarışmasında 1.lik alan şiir |
ANAM
Gül yüzlü anam gözleri ışıl ışıl yüreği sevgi dolu anam taş yüreklim, ak yazmalım damarımıın kanı, kemiğimin eti anam. Bilirim beni düşündüğünü bilirim kalbinin benim için attığını ve saçlarını benim uğrumda ağarttığını gece demeden, gündüz demeden kundakladın, giydirdin, yedirdin, yıkadın canından bir parçaymış gibi baktın ve bu yaşa getirdin hakkını nasıl öderim bilemem adını gökyüzüne yıldızlarla da yazsam yine emeğinin karşılığı olamaz...
Melek yüzlü anam bahar kokulum, ceylan bakışlım yemeğimin tuzu, dilimin tadı iftiharım, kederim, sevincim, gözyaşım dünyanın en nadide şaheseri inan ki hep yüreğimdesin hiç çıkmıyorsun gözlerimin önünden... Ah nur yüzlü anam ah... dağlar girdi ramıza, iklimler değişti hasret kemiğe dayndı, bedenim eridi bilemezsin anam bilemezsin ne kadar anlatsam da beni anlayamazsın bu yüzden sorma beni anam yüreğimin üstündeki bulutları kalbime yüklenen meçhul duyguları öğrenme...
Ak yazmalı anam bilirim bahar gelmiş memleketime yeşillenmiş dağlar, ovalar çiçekler açmış kırlarda cıvıl cıvıl ötüşüyor kuşlar delice akıyor ırmaklar kızgın güneşler buram buram yakıyor tenleri sokaklar, parklar, sahiller tıklım tıklım haşir neşir olmuş insanlar yaşamla ve memleketim hergünkü güzelliklerini yine yaşıyor... Bense çok uzaklarda kara bulutlar içinde çırpınıyorum neyleyim Avrupa'nın yaşamını neyleyim sensiz memleketleri ben senin gözlerinin önünde olmayı yemeklerinden yemeyi istiyorum başımı arşa dayndıran bakışlarını istiyorum seni istiyorum anam, seni istiyorum... Bazen taşıyorum kendimden sığmıyor yüreğim yüreğime geceler yetmiyor düşüncelerime çıldırasım geliyor sonra yığılıp kalıyorum bir kenarda yetimler gibi... Hasret ve gurbet beni eritiyor ben seni istiyorum.
|
BUDUR HALLARIM Mektubun
geldi bugün yine
gözlerimden yaşları akıtan yine
hüzün kervanlarımı yollara
döken boynumu
büken mektubun geldi ana. Buralarda
her şey iyidir hepimiz
iyiyiz tek
düşüncemiz sensin neler
yapıyorsun oğul hallarını
havadislerini yaz gönder demişsin acele
cevap istemişsin. Ana hangi
hallarımı yazayım sana hangi
hüzünümü, hangi kederimi hangi
acımı dökeyim kağıdı Gece
gündüz harıl harıl çalışıyoruz inan
ana yüreklerimiz
pas parmaklarımız
nasır tuttu. teknoljinin
gölgesinde kaybolup gittik candan
bir dostluğu kardeşlikten
öte bir arkadaşlığı
güzel
bir komşuluğu unuttuk. tandır
ekmeğinin tadını bir
tas yayık ayranını hakiki
bir tereyağını çökeliği tarhana
çorbasını unuttuk minareden
ezan sesi dinlemeyi unuttuk monoton
bir hayatın peşinde
sürükleniyoruz robotlaşmışız
ana... Bizlerde
istemezmiydik sanıyorsun memleketimizde
olmayı bir
kuru lokma da olsa karnımızı
doyurmayı çokmu
istiyoruz sanıyorsun bu
harim, bu hoyrat, bu
yaban insanı
acımasızca yakan bu ülkelerde
yaşamayı. Hani
Mölln´de Sollingen`de yakılan
bacılarım çırası
söndürülen Mevlide ana ocağına
incir ağacı diktirilen
diğerleri bilselerdi
gelirlermiydi? her
köşe başında kancıkça
bir pusuyla canlarımızın
yanacagını bilseydik
hangimiz
gelirdi ana. Ana
Cansu
daha dört yaşındaydı
Sututgart`ta anasına
sarılı cansız bulunmuşlardı alevler
arasında. Sollingen`de
saime beş yaşındaydı Yeliz
on, Ayşe onbeş yaşındaydı daha
söylemeye dilim yazmaya
elim varmıyor Lübeck`i
Karsluhe`yi kalemim
yazmıyor ana yazmıyor... Onca
kardaşlarımızın onca
bacılarımızın onca
bebelerimizin yakılacağını bilseydik hangimiz
gelirdi ana. ah...
ana ah memleket gibisi
varmı! Burada bu
harim, bu hoyrat, bu
yaban insanı
acımasızca yakan bu ellerde budur
hallarım... Biliyorum
ana biliyorum yüreğin
şimdi alevler içinde fırtınalar
kopmuş çöllere
dönmüş bedenin dikenler
üstündesin oğul
dön gel seni
de yakmasınlar diyeceksin adım
gibi eminim diyeceksin. ama
ana canım
anam, kurbanım, gözümdeki
yaşım burasıda
benim
ikinci
vatanım |
1998 yılında arkadaş Gazetesi nin düzenlediği şiir yarışmasında 2.lik alan şiir. | 1998 yilinda Öztürk Gazetesinin düzenledigi siir yarismasinda 3.lük alan siir |
ÖYLE BİLDİĞİN
GİBİ DEĞİL Gri göktabakanın
altında bir dal
gibi ayrı düşmüş yarasına tütün basılmış kuş uçmaz
kervan geçmez
düşlerinden gökkuşağının bütün renkleri berelenmiş sırtında volkan kayalara dönmüş
yüreği çorak, bozkır, yavan... öyle bildiğin
gibi değil umut işçisinin gözyaşları irin akar
damarlarından medetsiz her
akşamın medetsiz bir
hayatın... Apansız bir
çıban yüreğinde her dem
vurur sancısı kırk yıla
varmış acısı kırk yüreksiz
yıla bu toprak
zehir zakkum
çiçeği... öyle bildiğin
gibi değil umut işçisinin hasreti özlem çıkar
nefesinden umutsuz her
yarının umutsuz bir tabiatın. |
MEMLEKETİM sela
zamanı başlar hayat uyanır
insanlar, uyanır tüm tabiat uyanır
yorgun geceden memleketim. ezan
sesi o ulvi ahengiyle alıp
götürür insanı sadeliğe,
güzelliğe, umuda... Henüz
şafak sökmeden başlar
bir telaş sıra
sıra dolmuşlar, taksiler denizde
ard arda vapurlar sokaklar
da adım başı insanlar kepenkler
açılır dualarla Selimiye'den
bir selam verilir güneşin
doğduğu yerlere... Kuşlar
hep cıvıl cıvıl öter delice
akar Fırat, Sakarya, Kızılırmak daha
güneş doğmadan 'nahır'
sürülür sırtında
bebesi tarlaya
gider köylü kadınlar nice
yoksulluk çekmişlikleriyle Toroslar'a
tırmanır nineler, dedeler ve
ilk gün açımıyla boyacılar
yerlerini kapar boyayayım
mı abi? Parlamazsa bedeva! öte
de taze
taze simittt diye bağırır
henüz
sekizinde, dokuzunda genç fidanlar umudun
emeğe,
çileye, alın terine dönüştügü
memleketimde. Bir
çarşıya, bir pazar yerine
girildiğinde gel
abi! gel abla! seç
beğen al! sesleri
ile çarşı pazar inler
durur... yaz
geldimi harıl harıl çalışır
insanlar kara
saban ardında gidip gelirler güneşten
kavrulmuş yüzlerinden damla
damla ter akar ve
harmanda bereketlenir başak
taneleri dalında
olgulaşır salkım salkım üzümler...
Çocuklar
sokakllarda pür-neşe olur kimi
Seksek oynar, kimi Saklambaç,
kimiside Körebe kimi
yerde davullar vurulur,
zurnalar çalınır saz,
kemençe, darbuka ağlatılır halaylar
çekilir, zeybekler oynanır... Zemheri
geldiği zaman beyaz
gelinliğini giyer memleketim bacalardan uzun
uzun dumanlar yükselir
gökkubeye sıcacık
mutluluklar yaşanır evlerde kestaneler
kavrulur, mısır patlatılır geceleri
masallar anlatır nur yüzlü
analar memleketin
yükünü omuzlayacak evlatlarına ve
ilk baharda yeşil
fistanlarını giyer memleketim sümbüllü,
menekşeli, çimenli fistanlarını... Kor
renli akşamlarda balıkçı
tekneleri yelken açar karaya fırınlarda
taze taze somunlar, pideler yine
sıra sıra dolmuşlar,
taksiler caddelerde
renk renk ışıklar denizde
ard arda vapurlar ve
bir insan seli... karanlık
çöktüğünde samanyolları
belirir gökyüzünde kayan
her yıdızda dilek tutar
çocuklar türkü
söyler çırçır böcekleri ve
memleketimde Allah'a
ulaşan bir huşu, bir
ahenk, bir yankı... |
1999 Birlik Markt Gazetesi'nin düzenledigi siir yarismasinda 1.lik alan siir. |
NUR
YÜZLÜM Dün
gece seni gördüm düşümde gözlerinden
Fırat akıyordu nerdesin gel
kucağıma diyordun özledim
seni diyordun... ak
saçların kıvrım kıvrımdı tülbentinin
altında kırış
kırıştı alnın parmaklarında
halen nasır yaraları vardı nur
yüzün pırıl
pırıl gözlerinle yıldızsız
bir akşamda bir
pencere kenarında yollarımı
gözlüyordun ağıtlar
yakıyordun gözyaşlarını
Fırat'a döküyordun beni
bağrına basıpta yüreğinin
derinliklerinden bir
oh... çekmek istiyordun... Biliyorum
biliyorum
hasretimin seni erittiğini dayanamadığını artık
dönmemi istediğini artık
pencere kenarlarında beklemekten
bıktığını biliyorum
ama ne
yapalım nur yüzlüm ne
yapalım yazılmış alnımıza... Her
an öylesine doluyumki
nur yüzlüm içimde
çağlayanlar coşar nehirler
akar biçare
ormanlar yanar kıyametler
kopar. her
hayın gecede bir
mayın tarlasına düşmüşçesine
ürkek bir
mahkum kadar yaralıyım ve
gece başımı yastığa
koyanda düşümde
sen ak
sakallı babam kardaşlarım,
bacılarım ve
memleketim. |